NİSA 19 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُواْ
لاَ يَحِلُّ
لَكُمْ أَن
تَرِثُواْ
النِّسَاء
كَرْهاً
وَلاَ
تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ
بِبَعْضِ
مَا
آتَيْتُمُوهُنَّ
إِلاَّ أَن
يَأْتِينَ
بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ
وَعَاشِرُوهُنَّ
بِالْمَعْرُوفِ
فَإِن
كَرِهْتُمُوهُنَّ
فَعَسَى أَن
تَكْرَهُواْ
شَيْئاً
وَيَجْعَلَ
اللّهُ
فِيهِ
خَيْراً
كَثِيراً |
19- Ey iman edenler! Kadınlara
zorla mirasçı olmanız size helal olmadığı gibi, -onlar apaçık bir hayasızlık
işlemedikçe- kendilerine verdiğinizden bir kısmını alıp götürmeniz için onları
sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadıysanız (sabredin).
Çünkü hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah pek çok hayır takdir etmiş olabilir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:
1- Kadınların Miras Alması Hususunda
Cahiliye Adeti, İslam'ın Bunu Reddi ve Nüzul Sebebi:
2- Hayasızlık Yapan Kadına Karşı
Takınılacak Tavır:
3- "Sıkıştırmama" Emrinin
Muhatapları Veliler Kabul Edilirse ...
4- "Kadınları Sıkıştırma
Yasağı"nın Atfedildiği Cümle ve Bir Kıraat:
5- "Apaçık" Buyruğunun Kıraat
Farkları:
6- Kadınlarla İyi Geçinmek:
7- Hanıma Hizmetçi Tutma:
8- Kadınlardan Hoşlanmamaya Rağmen
Katlanma Emri:
1- Kadınların Miras
Alması Hususunda Cahiliye Adeti, İslam'ın Bunu Reddi ve Nüzul Sebebi:
"Kadınlara zorla
mirasçı olmanız size helal olmadığı gibi..." anlamındaki bu buyruk, daha
önce sözü geçen hanımlar ile ilgili açıklamalarla ilgilidir. Bundan maksat,
onlara yapılan zulmü ve zararı ortadan kaldırmaktır. Hitap, onların
velilerinedir.
-Mastar anlamını veren-:
(...) buyruğu ise, "helal olmaz" buyrup ile ref' mahallindedir. Yani kadınlara
zorla mirasçı oluşunuz size helal değildir.
"Zorla"
anlamına gelen: (...) hal mahallinde mastardır.
Bu ayetin nüzul sebebi
ile ilgili yapılan rivayetler ve müfessirlerin görüşleri farklı farklıdır.
Buhari, "Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal
olmadığı gibi ... kendilerine verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için
onları sıkıştırmayın" buyruğu hakkında İbn Abbas'ın şöyle dediğini
nakletmektedir: Adam öldüğü vakit onun velileri, hanımı üzerinde daha bir hak
sahibi idiler. Onlardan birisi istediği takdirde, onunla evlenebilirdi.
İsterlerse onu başkasıyla evlendirirler, istemezlerse evlendirmezlerdi. Onlar,
akrabalarından daha çok (kadın üzerinde) hak sahibi idiler. Bunun üzerine bu
ayet-i kerime nazil oldu. Bu hadisi ayrıca Ebu Davud bu manada rivayet
etmiştir.
ez-Zühri ve Ebu Miclez
der ki: Birisi öldü mü, onun başka anneden olma oğlu, yahut asabeleri arasında
en yakın olan, elbisesini kadının üzerine atardı. Böylelikle kişi o kadın
üzerinde bizzat kendisinden ve velisinden daha bir hak sahibi olurdu. istediği
takdirde ölenin verdiği mehir dışında ona mehir vermeksizin onunla evlenirdi.
İsterse de başkası ile evlendirir, mehrini kendisi alır ona o mehirden birşey
vermezdi. Dilediği takdirde ise ölenden aldığı mirası kendisine fidye olarak
versin diye ona engel olur yahut ölüp de kendisi onun mirasını alsın diye
bekletirdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Kadınlara zorla
mirasçı olmanız size helal olmadığı gibi..." buyruğunu indirdi. Buna göre
ayet-i kerimenin anlamı şöyle olur: Sizin o kadınları kocalarından miras
alarak, sizin onlara koca olmanız helal değildir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Mirasçı elini çabuk tutup (kocası ölen kadının) üzerine bir elbise bırakacak
olursa, o kadın üzerinde kendisi daha bir hak sahibi olurdu. Şayet kadın çabuk
davranıp ailesinin yanına gidebilirse, bu sefer kadın kendisi hakkında daha bir
hak sahibi olurdu. Bunu es-Süddı söylemiştir.
Bir başka görüş de
şöyledir: Adam yaşlı bir kadınla evli iken canı genç bir kadınla evlenmek isterdi.
Fakat sahib olduğu mal dolayısıyla yaşlı kadından ayrılmaktan hoşlanmaz, onu
yanında alıkoyardı. Ona yaklaşmazdı da. Kadın malını ona fidye olarak verip
kendisini kurtarıncaya veya kadın Ölüp de kocası onun malına mirasçı oluncaya
kadar bu böyle devam ederdi. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Koca
eğer onunla birlikte olmaktan hoşlanmıyor ise boşamakla, onu zorla, istemeyerek
yanında alıkoymamakla emrolundu. İşte Yüce Allah'ın: "Kadınlara zorla
(hoşlanmaksızın) mirasçı olmanız helal olmadığı gibi ... " buyruğunda
kastedilen budur.
Ayet-i kerimeden kasıt,
cahiliye dönemindeki uygulamaları ortadan kaldırmak, kadınların malın miras
alınması gibi erkeklerden alınacak mirasın bir mal gibi değerlendirilmemesini
sağlamaktır.
"(...) kelimesinin
"kef" harfinin ötreli okunuşu Hamza ve Kisai'ye göredir. Geri
kalanlar ise bunu üstün okurlar. Her birisi ayrı bir söyleyiştir. el-Kutebi der
ki, "kef'' harfinin üstün okumışu ikrah (zorlamak) anlamındadır Ötreli
okunuşu; zorluk ve sıkıntı manasına gelir.
O bakımdan: (...) sözü,
isteyerek yahut istemeyerek, hoşuna gitsin veya gitmesin bu işi yapacaksın,
anlamındadır.
Ayet-i kerimede hitab
velileredir Burada hitabın onun mirasına tamah ederek, kötü bir şekilde onlarla
geçinerek, onları alıkoyan yahut mehirlerinin bir bölümünü fidye olarak verip
vazgeçinceye kadar onları alıkoyan kadınların kocalarına olduğu da söylenmiştir
Bu görüş daha sahihtir. Bunu İbn Atiyye tercih ederek şöyle demiştir: Bunun
delili ise Yüce Allah'ın: "Onlar apaçık bir hayasızlık işlemedikçe ...
" buyruğudur Eğer bir hayasızlık yapacak olurlarsa, artık velinin o
kadının malını almak kastıyla alıkoyması, ümmetin icmaı ile (velinin) hakkı
değildir. Böyle bir hak, bundan sonraki meselede açıklanacağı üzere kocaya
aittir.
2- Hayasızlık Yapan
Kadına Karşı Takınılacak Tavır:
Yüce Allah'ın:
"Onları sıkıştırmayın" buyruğu ile ilgili açıklamalar daha önceden
geçmiş ve bunun "engellemek" anlamına geldiğine dair açıklamalar
el-Bakara Süresi'nde (232. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır
"Onlar apaçık bir
hayasızlık işlemedikçe" buyruğunda yer alan: "Hayasızlık
(el-fahişe)"nin anlamı hakkında insanların farklı görüşleri vardır
el-Hasen bunun zina demek olduğunu söylemektedir. Ona göre bakire zina ettiği
takdirde ona yüz sopa vurulur ve bir sene sürgüne gönderilir. Kocasından almış
olduğu (mehri) de kocasına iade eder
Ebü Kilabe der ki:
Kişinin karısı zina ettiği takdirde, kendisine fidye verinceye (hul' yapıncaya)
kadar karısını sıkıştırmasında, ona zarar verecek uygulamalarda bulunup zorluk
çıkartmasında bir mahzur yoktur.
es-Süddi de der ki:
Kadınlar böyle yapacak olurlarsa, o takdirde mehirlerini geri alamazlar. İbn
Sirin ve Ebü Kilabe der ki: Onun karnı üzerinde bir adam bulmadığı sürece ondan
fidye alması helal değildir. Çünkü Yüce Allah: -Onlar apaçık bir hayasızlık
işlemedikçe" diye buyurmaktadır.
İbn Mes'ud, İbn Abbas,
ed-Dahhak ve Katade der ki: Ayet-i kerimede yer alan "apaçık
hayasızlık", nefret etmeleri ve serkeşlik etmeleridir. Devamla derler ki:
Kadın serkeşlik ettiği takdirde kocasının, karısının malını alması helal olur.
Malik'in de görüşü budur.
İbn Atiyye der ki: Şu
kadar varki, ben ondan nakledilmiş ve ayet-i kerimede geçen "hayasızlık
(el-fahişe)"nin anlamına dair açık bir ifade bellemiş değilim.
Bir başka topluluk da
şöyle demektedir: Buradaki hayasızlıktan kasıt, dilinin müstehcen olması, söz
ve davranışı ile kötü geçimdir. Bu aynı zamanda "en-nüşüz
(serkeşlik)"in anlamlarından birisidir.
Kimi ilim ehli;
serkeşlik eden kadından hul' olmak üzere mal almanın caiz olduğunu kabul
ederler.
Şu kadar varki, bu gibi
kimseler ise, Yüce Allah'ın: "Kendilerine verdiğinizin bir kısmını alıp
götürmeniz için" buyruğunu nazar-ı itibara alarak, ondan alacağı hul'
bedelinin ona vermiş olduğu (mehir) den fazla olmaması gerektiği
görüşündedirler.
Malik ve ilim ehlinden
bir gurup ise şöyle demektedir: Koca serkeşlik eden kadından sahip olduğu malın
tümünü dahi alabilir. İbn Atiyye der ki: Kadının zina etmesi ise, kocaya
serkeşlikten de, eziyet vermesinden de daha ağırdır. Bütün bunlar ise, mal
almayı helal kılmayan hayasızlıklar (fahişe) dır.
Ebu Ömer (İbn
Abdi'l-Berr) der ki: İbn Sirin ve Ebu Kilabe'nin görüşleri bana göre hiç bir
kıymet ifade etmez. Çünkü hayasızlık (el-fahişe), kimi zaman müstehcenlik ve
eziyet anlamına da gelebilir. Bundan dolayı müstehcen kimseye (el-berz!) fahiş
ve mütefahhiş adı verilmiştir. Koca, karısının fuhuş yaptığına muttali olduğu
takdirde onunla lanetleşebilir, dilerse de onu boşayabilir. Bu durumdaki karısını,
kendisine malını fidye vermek üzere sıkıştırmasına gelince kocanın böyle bir
hakkı yoktur. Ve ben herhangi bir kimsenin: Ebu Kilabe dışında, karısını zina
ederken bulduğu takdirde ona hul' verinceye kadar karısını sıkıştırabileceğini,
ona kötü davranabileceğini söyleyenbaşka bir kimse bilmiyorum. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
Yüce Allah'ın:
"Allah'ın sınırlarını korumayacaklarından korkarsanız" yani birlikte
güzel geçinmek, kadının kocasının haklarını, kocanın da karısının haklarını
yerine getirmesi hususunda bir endişeniz olursa, "o halde kadının
birşeyleri fidye vermesinde her ikisi için de bir ve bal yoktur" (bk.
el-Bakara, 229. ayet, 4. başlık) diye buyrulmaktadır. Bir başka yerde
de:"Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa,
onu da afiyetle yiyin" (en-Nisa, 4) diye buyrulmaktadır. İşte bu ayet-i
kerimeler bu hususta asıl delilleri teşkil etmektedir.
Ata el-Horasanı der ki:
Bir kocanın hanımı eğer bir hayasızlık işleyecek olursa, daha önce ona vermiş
olduğu mehri geri alır ve onu dışarı çıkartırdı. Bu ise indirilen hadlerle nesh
edildi.
Bu konuda dördüncü bir
görüş de vardır: "Onlar apaçık bir hayasızlık işlemedikçe" buyruğu,
zina edip evlerde haps olunmadıkça anlamındadır. O takdirde bu neshten önceki
bir buyruktur. Ata'nın sözünün anlamı da budur, ancak bu zayıf bir görüştür.
3-
"Sıkıştırmama" Emrinin Muhatapları Veliler Kabul Edilirse ...
Bizler,
"sıkıştırmama" hitabında kast edilenlerin "veliler" olduğu
görüşünü kabul edersek; bunun fıkhı sonuçları şöylece ortaya çıkar: Velinin,
velayeti altındaki kadını sıkıştırdığı sahih olarak tesbit edilecek olursa,
hakim, kadının ve kocasının durumuna bakar. Ancak kız çocuklarına yaptığı
uygulamalarda baba bundan müstesnadır. Eğer babanın kız çocuklarını
sıkıştırmasında bir salah varsa, ona itiraz olunmaz ve bu konuda tek bir görüş
vardır. Bu (sıkıştırma) da evlenmeye talip olan kimseler hakkında söz konusu
olur. Eğer onun bu sıkıştırması; sahih olarak tesbit edilirse, İmam Malik'in
mezhebinde bu konuda iki görüş vardır: Birisine göre, baba da diğer veliler
gibidir. Hakim kızı ile evlenmek isteyenler arasından dilediği kimse ile
evlendirir ve babasını da mahkemeye davet eder. Diğer bir görüş ise, bu hususta
durum babasına arz olunmaz.
4- "Kadınları
Sıkıştırma Yasağı"nın Atfedildiği Cümle ve Bir Kıraat:
"Onları
sıkıştırmayın" buyruğunun nehiy olması dolayısıyla cezm olması mümkündür.
O takdirde bunun başında yer alan "vav" harfinin, birinci cümle ile
ilişkisi bulunmayan bir atıf harfi olması sözkonusudur. Bununla beraber bunun
mansub olmak üzere, "Zorla mirasçı olmanız" buyruğuna atfedilmiş
olması da caizdir. O takdirde "vav" harfi bir fiili bir diğer fiile
atfeden bir edat olur. İbn Mes'ud ise, buradaki ibareyi: ''Ve onları
sıkıştırmanız da" şeklinde okumuştur. Bu okuyuş ise, mansub olma
ihtimalini kuvvetlendirdiği gibi, sıkıştırmanın nass ile caiz olmayan bir
davranış olması ihtimalini de kuvvetlendirmektedir.
5- "Apaçık"
Buyruğunun Kıraat Farkları:
Yüce Allah'ın:
"Apaçık" buyruğu Nafi' ve Ebu Amr'ın kıraatine gö::-e "ye"
harfi şeddeli ve esreli olarak okunmuştur. Diğerleri ise "ye" harfini
şeddeli olarak okurlar. İbn Abbas ise, bir şeyin apaçık olması anlamını ifade
eden: (...) tabirinden "be" harfini esreli, "ye" harfini de
sakin (med harfi) olarak; (...) diye okumuştur. Bütün bu kıraat şekillerinin
hepsi fasih söyleyişlerdir.
6- Kadınlarla İyi
Geçinmek:
Yüce Allah'ın:
"Onlarla iyi geçinin" buyruğuna gelince, Allah'ın size emretmiş
olduğu şekilde, güzel surette onlarla geçinin, demektir. Burada hitap
herkesedir. Çünkü ister koca olsun, ister veli olsun, herkesin kadınlarla belli
bir geçimi vardır. Buradaki emirde çoğunlukla kast olunanlar kocalardır. Bu da
Yüce Allah'ın: "Ya iyilikle tutmak ... " (bk. el-Bakara, 229. ayet,
4. başlık) buyruğunu andırmaktadır. Güzel geçim ise, kadının mehir ve nafaka
gibi haklarını eksiksiz ödemek, suçsuz yere yüzüne karşı surat asmamak, onunla
güzel konuşmak, kaba ve sert konuşmayıp başkasına meylettiğini izhar etmemek
suretiyle olur. Geçim (işret): ise, içli dışlı olmak, samimi bir şekilde
konuşup şakalaşmak gibi anlamlara gelmektedir. Tarafe'nin şu beyiti de bu
kabildendir: "Bir sefer alabildiğine uzak bir yere uzaklaşıp gitse de
Beraber oturup kalktığımız sevgili(ler)le geçen zamanımız buna üstün
gelir."
Bir kimse ile geçinmeyi
ifade etmek üzere (...) topluluk halin deki geçimi ifade etmek üzere de, (...)
denir.
Yüce Allah, kocalara,
kadınları nikahladıkları takdirde onlarla güzel bi şekilde geçinmelerini
emretmektedir ki, beraberlikleri, arkadaşlıkları ve biribirleriyle içli dışlı
olmaları mükemmel şekilde olsun. Çünkü böyle bir ge çim şekli nefsi daha bir
huzura kavuşturur ve geçimi daha bir tatlılaştırır. Bı. ise koca hakkında vacib
olan bir iştir. Mahkeme kararı ile yerine getirme! zorunda olduğu bir husus
değildir.
Kimisi de şöyle
demektedir: Güzel geçim, kadının kendisi için süslendiği gibi, onun da karısına
güzel görünmesidir. Yahya b. Abdurrahman el-Han zalider ki: Muhammed b.
el-Hanefiye'nin yanına gittim. O da benim yanıma kırmızı bir örtüye bürünmüş
olarak çıktı. Sakalından ise misk, amber, uc ve yağ karışımı koku damlıyordu.
Ona: Bu da ne? diye sordum. Dedi ki: Bu örtüyü hanımım üzerime sardı, bu
kokuları da bana sürdü. Biz, canımızın çek tiği şeyleri onlarda görmek istediğimiz
gibi, onların da aynı şekilde bizde gör meyi arzuladıkları şeyler vardır.
İbn Abbas (r.a) der ki:
Ben hanımımın bana süslenmesini sevdiğim gibi aynı şekilde hanımıma süslenmeyi
severim. Bu ise bizim sözünü ettiğimiz ifa denin kapsamına girmektedir. İbn
Atiyye der ki: Peygamber (s.a.v.)'in şu buyruğu da ayet-i kerimenin anlamını
ifade etmektedir: "Onda eğrilik olduğu halde, sen ondan yararlanmaya
bak."
Yani eğriliğine rağmen
sen onunla kötü geçinmeye kalkışma. O takdirde ayrılıklar buradan baş gösterir
ve anlaşmazlıklar bununla ortaya çıkar. Bu ise hul' yapmaya bir sebeptir.
7- Hanıma Hizmetçi
Tutma:
Yüce Allah'ın:
"Onlarla iyi geçinin" buyruğunu, ilim adamlarımız şuna delil
göstermişlerdir: Şayet kadına tek bir hizmetçi yeterli gelmiyor ise, bu sefer
kocası ona yeteri kadar hizmetçi tutar. Halife ve hükümdar kızları ile tek bir
hizmetçinin yeterli gelmediği benzeri hanımlar böyledir. İşte iyi bi şekilde
geçinmek budur.
Şafii ile Ebü Hanife ise
şöyle demektedir: Kocanın tek bir hizmetçiden başka hizmetçi tutma yükümlülüğü
yoktur. Bu ise bizzat kadının kendi hizmetİ için yeterlidir. Tek bir
hizmetçinin yeterli gelmediği bir kadın dünyada yoktur. Bu da birden çok atı
bulunan bir savaşçının durumuna benzer. Böyle birisine sadece tek bir at payı verilir.
Çünkü böyle birisi ancak tek bir at üZE rinde savaşabilir.
Bizim (Maliki) ilim
adamlarımız der ki: Bu yanlıştır. Çünkü görülecek işleri pek çok olan hükümdar
kızları gibi kimselere tek bir hizmetçi yetmez. Zira böyle bir kadının
elbiselerinin yıkanması, yatağının düzeltilmesi ve buna benzer tek bir kişinin
yapamayacağı pek çok işleri vardır. Bu da açıkça görülen bir husustur.
Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
8- Kadınlardan
Hoşlanmamaya Rağmen Katlanma Emri:
Yüce Allah'ın: "Şayet
onlardan hoşlanmadıysanız ... " buyruğu şu demektir: Eğer -herhangi bir
hayasızlık işlemeksizin ve serkeşlikte bulunmaksızınçirkinlikleri, yahut kötü
huyları dolayısıyla onlardan hoşlanmadınız ise, böyle bir durumda katlanma
menduptur. Çünkü neticede Allah'ın o kadından, salih evlatlar ihsan etmesi
umulur. (...) şart edatı ise, (...) ile
merfu'dur. (...) ile birlikte fiil (hoşlanmama fiili) mastardır.
Derim ki: Müslim'in
Sahih'inde Ebu Hureyre yoluyla varid olan şu hadisi şerif de bu manayı ifade etmektedir:
Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Mü'min bir erkek,
mü'min bir kadından tiksinip nefret etmesin. Çünkü onun bir huyundan
hoşlanmayacak olsa dahi bir diğer huyundan razı olur." Yani: Karısına
ondan ayrılacak noktaya itecek kadar tam anlamıyla buğz etmesin. Bu da böyle
bir noktaya gelmemeye çalışılmalıdır, demektir. Aksine onun kötü halini iyi
hallerine versin ve sevdiği hallerini gözönünde bulundurarak hoşlanmadığı
hallerine gözyumsun. Mekhül dedi ki: İbn Ömer'i şöyle derken dinledim: Erkek,
Yüce Allah'tan hayırlısını dilerse, ona hayırlı olan verilir. Bu sefer o aziz
ve celil olan Rabbine karşı (kendisi için hayırlı görüleni beğenmeyerek)
kızgınlık gösterir. Aradan fazla zaman geçmeksizin kendisine yine
enhayırlısının verilmiş olduğunu görür.
İbnu'l-Arabi naklederek
dedi ki: el-Mehdiyye kentinde, Ebu'l-Kasım b. Habib bana, Ebu'l-Kasım
es-Seyyuri'den haber verdi. Ebu'l-Kasım, Ebu Bekr b. Abdurrahman'dan şöyle
dediğini nakletmektedir:
Şeyh Ebu Muhammed b. Ebi
Zeyd, ilim ve din bakımından yüksekçe bir mevkide ve ileri derecede bilgi
sahibi idi. Geçimi kötü bir hanımı vardı. Ona karşı haklarını yerine
getirmiyor, diliyle kocasına eziyet veriyordu. Karısı hakkında ona birtakım
sözler söyleniyor ve onun bu hallerine katlandığı için kınanıyordu. O ise şöyle
derdi: Ben bedenimin sağlığı, bilgim ve sahip olduklarımla Allah'ın bana
eksiksiZ nimet verdiği bir kimseyim. Belki de bu kadın günahıma bir ceza olmak
üzere bana gönderilmiştir. O bakımdan ondan ayrılacak olursam, başıma ondan
daha ağır bir cezanın geleceğinden korkarım. İlim adamlarımız derler ki: İşte
bu da mübah olmakla birlikte, boşamanın mekruh oluşuna bir delildir. Peygamber
(s.a.v.)'den da şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şüphesiz Allah,
boşama ve (aşırı) yemek yeme dışında mübah kıldığı hiçbir şeyi mekruh görmez.
Ve şüphesiz Allah, dolup taşan bir bağırsağa buğz eder."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN