ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

17

/

18

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً {17}

 وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً {18}

 

17. Allah'ın tevbelerini kabul edeceği kimseler, kötülüğü ancak bilmeden yapanların, sonra da çarçabuk tevbe eden kimselerinkidir. İşte Allah'ın tevbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah Alimdir, Hakimdir.

18. Yoksa kötülükleri işleyip duran, nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenlerin ve kafir olarak öleceklerinki değildir. İşte Biz, onlar için çok acıklı bir azap hazırlamışızdır.

 

Bu iki ayete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Tevbeleri kabul olunacak Kimseler ve Allah'ın Tevbeleri Kabul Etmesinin Hükmü:

2- Tevbe Bütün Günahkarlar Hakkında Umumidir:

3- Erken Tevbe Etmek Gereği:

4- Tevbeleri Kabul Olunmayacaklar:

 

1- Tevbeleri kabul olunacak Kimseler ve Allah'ın Tevbeleri Kabul Etmesinin Hükmü:

 

"Allah'ın tevbelerini kabul edeceği kimseler ... " diye başlayan ayet-i kerimeyle ilgili olarak, bu ayetin günah işleyen herkes hakkında umumi olduğu söylendiği gibi, yalnızca bilmeyen kimseler hakkında olduğu da söylenmiştir. Günah işleyen herkesin tevbesi ise, başka bir yerde sözkonusu edilmiştir.

 

Ümmet, mü'minlerin tevbe etmelerinin farz olduğunu ittifakla kabul etmiştir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey mü'minler Allah'a topluca tevbe edin." (en-Nur, 31)

 

Aynı türden olmayan bir başka günaha devam etmekle, belli bir günahtan dolayı yapılan tevbe, sahih olur. Bu, şöyle diyen Mutezile'ye muhalif bir kanaattir: Herhangi bir günahı işlemekte olan bir kimse tevbe etmiş olamaz. Hiç bir masiyet arasında fark gözetmek mümkün değildir. Ancak bizim açıkladığımız Ehl-i Sünnet'in bu konuya dair görüşüdür.

 

Kul tevbe ettiği takdirde, Şanı Yüce Allah muhayyerdir. Dilerse o tevbeyi kabul eder, dilerse etmez. Tevbenin kabul olunması, Ehl-i Sünnete muhalif kanaat belirtenlerin söyledikleri gibi, aklı bakımdan Allah için vacibtir, denilemez. Çünkü, bir şeyin vacib olabilmesi için bunu o kimseye vacib kılanın rütbe itibariyle daha yukarıda olması şartı vardır. Gerçek ise şu ki, Allah, bütün yaratıkların yaratıcısı, onların maliki ve onlara mükellefiyetler koyandır., Dolayısıyla herhangi bir şeyin O'nun hakkında vacib olmakla nitelendirilmesi doğru değildir. O, bundan Yüce ve münezzehtir. Şu kadar var ki, Şanı Yüce Allah, -ki, O, va'dinde sadık olandır- kullarından isyan edenlerin tevbelerini kabul edeceğini şu buyruğu ile bizlere haber vermektedir: "Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri de affeden O'dur." (eş-Şura, 25)

 

Yüce Allah'ın: "Onlar, Allah'ın kullarının tevbesini kabul eden ... olduğunu bilmediler mi?" (et-Tevbe, 104) buyruğu ile: "Muhakkak ki Ben, tevbe eden ... olanlara çok çok mağfiret edenim." (Ta-Ha, 82). Buyrukları ise, Yüce Allah'ın kendisi için vacib kıldığı bir takım şeyleri haber vermesine gelince, bu buyruklarla haber verdiği o şeylerin kendisi için vacib olmasını gerektirir. Akide (inanç) ise, aklen O'nun hakkında herhangi bir şeyin vacib olmadığı şeklindedir. Bu konudaki sem'ı buyrukların zahiri ise, O'nun tevbe edenin tevbesini kabul edeceğini ifade etmektedir.

 

Ebu'l-Mealı ve başkaları der ki: Bu zahir ifadeler, Yüce Allah'ın tevbeyi kabul edeceğine dair zannı galip bilgi vermektedir. Yoksa Yüce Allah hakkında tevbeyi kat'ı olarak kabul edeceğini ifade etmezler.

 

İbn Atiyye der ki: Ancak bu hususta Ebu'I-Meali ile (aynı kanaati paylaşan) başkalarına muhalefet edilmiştir. Bir kişinin şartları tam ve nasuh bir tevbe ile tevbe ettiğini farzetsek, Ebu'l-Meali der ki: Böyle birisinin tevbesinin kabul olunacağına dair galip zan sözkonusudur. Başkası ise der ki: Yüce Allah'ın kendi zatı hakkında haber verdiği şekilde, O'nun böyle bir kimsenin tevbesini kat'ı olarak kabul edeceği söylenir. İbn Atiyye der ki: Babam (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) bu görüşe meyleder ve tercih ederdi. Ben de bu görüşteyim. Yüce Allah'ın: "O, kullarının tevbesini kabul edendir" (eş-Şüra, 25) buyruğu ile: "Şüphesiz ki Ben, çok çok mağfiret edenim" (Ta-ha, 82) buyruğunun ifade ettiği mananın bu şekilde tevbe ettiği farzolunan kimse hakkında sözkonusu olmaması, Yüce Allah'ın kulları hakkındaki merhameti ile bağdaşmaz. Bu husus bu şekilde anlaşıldığı takdirde, şunu bil ki, Yüce Allah'ın: "Allah'ın tevbelerini kabul edeceği..." buyruğunda bir hazf vardır. Zahiri üzere değildir. ''Ancak bunun anlamı O'nun tevbeleri kabul etmesinin, Allah'ın kullarına lütuf ve rahmeti ile olduğunu ifade etmektedir. Bu da Hz. Peygamber'in Muaz b. Cebel'e söylediği şu sözler kabilindendir: "Allah'ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?" O, Allah ve Rasülü daha iyi bilir deyince, Hz. Peygamber: "Onları cennete koymasıdır" diye buyurdu.

 

İşte bütün bunların ifade ettiği mana şudur: Bu Allah'ın hak va'di ve doğru sözü dolayısı ile, Allah'ın lütuf ve rahmetinden ötürü böyledir. Buna delil ise Yüce Allah'ın: "O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır." (el-En'am, 12) yani O, bunu va'd etmiştir, demektir.

 

Burada (...) üzerine buyruğunun (...): Yanında anlamına olduğu da söylenmişse de, ikisinin ifade ettiği mana birdir. İfadenin takdiri; Allah nezdinde ... şeklindedir. Yani O, sahih kılan şartları bulunduğu takdirde, tevbeyi kabul edeceği ne dair vaadde bulunmuştur ve va'dinden cayması sözkonusu değildir.

 

Tevbenin sahih olmasının şartları dört tanedir: Kalbten pişmanlık duymak, masiyeti derhal terk etmek, bir daha benzerini işlememek üzere karar vermek ve bu tevbeyi başkasından değil de, Yüce Allah'tan haya ederek yapmış olmak. Bu şartlardan birisi yerine gelmeyecek olursa tevbe sahih olmaz .. Günahın itiraf edilip, çokça mağfiret dilenmesinin de tevbenin şartlarından olduğu söylenmiştir. Bundan önce Al-i İmran Süresi'nde, tevbenin anlamı ve hükümlerine dair geniş açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. (Bk. Al-i İmran 90. ayet) Bildiğim kadarıyla tevbenin herhangi bir haddi düşürmediği hususunda görüş ayrılığı yoktur. 

 

Bundan dolayı ilim adamlarımız der ki: Hırsız erkek, hırsız kadın ve başkasına zina ittirasında bulunan kimse, tevbe eder ve aleyhlerine şahidlik edilecek olursa onlara had uygulanır.

 

Buradaki "Üzerine" edatının "... den, dan" anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani Allah tarafından tevbeleri kabul olunacak kimseler. .. anlamındadır. Bunu Ebu Bekr b. Abdus söylemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. İleride et-Tahrim Süresi'nde (8. ayette) nasuh tevbe ile kendisinden tevbe olunacak hususlara dair açıklamalar gelecektir.

 

2- Tevbe Bütün Günahkarlar Hakkında Umumidir:

 

Yüce Allah'ın: "Kötülüğü ancak bilmeden yapanların ... " buyruğundaki:

 

"Kötülük (es-sü')"; ile el-En'am Süresi'nde: "Aranızdan kim bilmeksizin bir kötülük işlerse" (el-En'am, 54) buyruğundaki "kötülük" tabiri küfür ve masiyetlerin tümünü kuşatan umumi bir tabirdir. Rabbine asi olan herkes, o masiyetinden vazgeçinceye kadar cahildir.

 

Katade der ki: Peygamber (s.a.v.)'in ashabı, herbir masiyetin ister kasten olsun, ister bilmeyerek olsun bir cehalet olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. İbn Abbas, Katade, ed-Dahhak, Mücahid ve es-Süddı de böyle demiştir.

 

ed-Dahhak ve Mücahid'den şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Burada cehaletten, bilmemekten kasıt, kasten işlemektir. İkrime der ki: Dünyanın bütün işleri cehalettir. O, bununla özellikle insanı Allah'ın itaati dışına çıkartanları kastetmektedir. Böyle bir ifade de Yüce Allah'ın: "Muhakkak dünya hayatı bir oyun ve bir eğlencedir" (Muhammed, 36) buyruğu ile paralellik arzetmektedir.

 

ez-Zeccac der ki: Burada Yüce Allah'ın: "Bilmeden" buyruğunun anlamı, fani zevklerini ebedi zevklerine tercih etmeleri demektir. Yine bu "biilmeden" kelimesinin, cezanın mahiyetini bilmeyerek işlemek anlamında olduğu söylenmiştir. Bunu İbn Furek nakletmiştir. İbn Atiyye der ki: Ancak İbn Fürek'in görüşü zayıf görülmüş ve bu kanaati reddolunmuştur.

 

3- Erken Tevbe Etmek Gereği:

 

Yüce Allah'ın: " ... sonra da çarçabuk tevbe eden kimselerinkidir" buyruğu hakkında ibn Abbas ve es-Suddi der ki: Bu buyruk, "ölüm hastalığından önce tevbe edenlerinkidir ... " demektir. ed-Dahhak'tan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ölümden önce olan herşey yakın demektir.

 

Ebü Miclez ve yine ed-Dahhak, İkrime, İbn Zeyd ve başkaları ise derler ki: Melekleri ve ruhunun kabz edilmekte olduğunun görülmesinden ve kişinin kendisini kaybetmesinden önceki tevbe, yakın zamanda yapılmış tevbe demektir,

 

Mahmud el-Verrak şu beyitleri ne güzel söylemiş: "Ölümden ve dillerin tutulmasından önce;

 

Kabul edilmesi umulan bir tevbeyi önden gönder, kendin için. Nefislerin çaresiz kalmasından önce bunu acele yap.

 

Çünkü öylesi bir tevbe bir azıktır, bir ganimettir; güzel hareket eden ve Rabbine dönen kimse için."

 

İlim adamlarımız (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) derler ki; Böyle bir vakitte tevbenin sahih oluş sebebi, henüz umudun devam etmesi, kişinin pişmanlık duymasının sahih olması, fiili terk azminin sahih olmasıdır.

 

Tirmizi, İbn Ömer'den Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğumı rivayet etmektedir; "Kişinin canı boğazına gelip dayanmadığı sürece, şüphesiz Allah kulunun tevbesini kabul eder.'' Tirmizi der ki. bu hasen garip bir hadistir. (...); Can boğaza gelip dayanmadıkça" ifadesi ise, canının boğazına gelip kendisiyle gargara yapılan şey durumuna ulaşmaması halidir. Bu açıklamayı el-Herevi yapmıştır.

 

Şöyle de denilmiştir: Bunun anlamı; günah üzerinde ısrar etmeksizin, yakın bir zamanda (günahın işlenmesi üzerinden kısa zaman geçtikten sonra) tevbe etmeleri demektir. Sağlıklı iken acele edip tevbe edeninki daha faziletlidir Ayrıca umduğu salih ameli daha çok yetişip yerine getirebilir. Ölüm ise, herşeyden uzak kalınan bir zamandır. Nitekim şair şöyle demiştir;

 

"Benim bu yerim (mezarım) dışında uzak kalınan bir yer var mı ki, varsa neresidir?"

 

Salih el-Murri, el-Hasen'den şöyle dediğini rivayet etmektedir; Her kim işlemiş olduğu bir günahtan dolayı Allah'a tevbe etmiş bulunan kardeşini o günahı dolayasayla ayıplayacak olursa, Allah da o ayıplayanı mutlaka o günahla müptela kılar.

 

Yine el-Hasen der ki; iblis yere indirilince şöyle dedi: izzetin hakkı için, ruh onun cesedinde bulunduğu sürece ben de Ademoğlundan ayrılmayacağım. Yüce Allah da şöyle buyurdu: "Ben de İzzetim hakkı için Ademoğlundan canı boğazına gelip dayanmadığı sürece tevbeyi esirgemeyeceğim."

 

4- Tevbeleri Kabul Olunmayacaklar:

 

Yüce Allah: "Yoksa tevbe ... kafir olarak öleceklerinki değildir" buyruğunda ölümün gelip çatmış ve artık hayata dönmekten ümidini kesmiş olan kimselerin, tevbeleri kabul olunanlar kapsamına girmeyeceğini ifade etmektedir. Nitekim Firavun, suya gömülüp boğulmak noktasına gelince, izhar etmiş olduğu imanın faydasını görmedi. Çünkü böyle bir zamanda te vbenin faydası olmaz. Zira bu vakit teklif zamanı bitmiş olmaktadır. İbn Abbas, İbn Zeyd ve müfessirlerin cumhuru böyle demiştir. Kafirler küfürleri üzere ölürler, ahirette de onların tevbeleri kabul olunmaz. Yüce Allah'ın: "İşte Biz onlar için çok acıklı bir azap hazırlamışızdır" buyruğunda onlara işaret edilmektedir. Bu da ebedi bir azaptır. Şayet bu buyruğu ile hepsine işaret edilmekte ise, o takdirde, isyankarlar hakkında ebediliğin sözkonusu olmadığı bir azap vardır. Bu da buradaki "kötülüklerin (seyyiat'ın)" küfürden daha aşağı olan günahlar anlamına kullanılması demektir. Yani tevbe, küfürden daha aşağı günahlar işleyip, sonra ölüm gelip çatınca tevbe edenlerinki değildir. Kafir olarak ölüp de Kıyamet gününde tevbe edenlerinki de değildir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Burada sözü geçen "kötülükler (seyyiat)" küfür demektir. O takdirde buyruğun anlamı şöyle olur: Makbul tevbe ölüm esnasında tevbe eden kafirlerinki değildir. Kafir olarak ölenlerinki de değildir.

 

Ebu'ı-Aliye der ki: Ayetin baştarafı olan: "Allah'ın tevbelerini kabul edeceği kimseler ... " buyruğu mü'minler hakkında inmiştir. Sonraki ikinci ayeti kerime ise münafıklar hakkında inmiştir ki o da şudur: "Yoksa kötülükleri işleyip duran ... değildir." buyruğu fiilleri üzere ısrar eden kimselerin tevbeleri kabul olunmaz demektir.

 

"Nihayet onların birine ölüm gelip çattığında" buyruğundaki ölümün gelip çatmasından kasıt, kişinin nefes alırken ağzındaki tükürüklerin boğazına kaçması, canının çekilip alınması ve ölüm meleğinin görülmesi halidir. "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim diyenlerin ... değildir." İşte böyleSi için tevbe yoktur.

 

Daha sonra Yüce Allah, kafirlerin tevbelerini sözkonusu ederek şöyle buyurmaktadır: "Ve kafir olarak öleceklerinki de değildir. İşte Biz onlar için çok acıklı bir azap hazırlamışızdır."

 

Yani oldukça ıstırap verici ve devamlı bir azap hazırlamışızdır. Buna dair açıklamalar daha önceden (bk. el-Bakara, 10. ayetin tefsiri) geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 19

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR