ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

16

وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا

وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّاباً رَّحِيماً

 

16. Sizlerden fuhuş yapanların her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe edip hallerini düzeltirlerse, artık onları bırakın. Şüphesiz Allah tevbeleri çok kabul edendir. Rahimdir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Dil Bilgisi Açıklamaları:

2- Eziyetin Mahiyeti:

3- Bu Ayetlerin Kapsamı:

4- Zina Edenlerin Hükmü:

5- Zina Edenlere Sürgün Cezası:

6- Sürgün Cezasını Kabul Edenler ve Erkek ile Kadının Hükmü:

7- Tevbe Ederlerse:

 

1- Dil Bilgisi Açıklamaları:

 

Allah'ın: "Her ikisi" kelimesi "O kimse ki" nin ikilidir. Kıyasa göre bunun (...) şeklinde olması gerekirdi. (...) kelimelerinde olduğu gibi. Sibeveyh der ki: Burada "ye" harfinin hazf ediliş sebebi, tam isim ile müphem isimlerin birbirlerinden ayırt edilmesi içindir, Ebu Ali ise der ki, "ya" harfi kelimeyi daha da hafifletmek için hazf edilmiştir, Çünkü (...) de herhangi bir karışıklıktan yana emin olunmuştur,

 

Zira burada "nun" harfi hazf olunmaz. Tam isimlerde tesniye "nun"u ise, (...) kelimelerinde olduğu gibi, izafe halinde hazf edilebilmektedir. Eğer "ya" harfi hazfedilecek olsa, bu sefer tekil kelime de ikile benzemiş olur.

 

İbn Kesir bu kelimeyi, (...) şeklinde "nun" harfini şeddeli olarak okumuştur. Bu, Kureyşlilerin bir söyleyişidir. Bunun sebebi; (...)'in "elif"inden bedel olmak üzere şeddeyi kullanmış olmasıdır. Nitekim ileride Kasas Suresi'nde Yüce Allah'ın (...): İşte bu ikisi ... iki belgedir" (el-Kasas, 32) buyruğunu açıklarken belirtileceği gibi. Bu ismin kullanılışında "nun" harfinin hazf edilmesi suretiyle; (...) şeklinde bir söyleyişi daha vardır. Bu, Kufelilerin açıklamasıdır. Basralılar ise şöyle derler: "Nun" harfinin hazf ediliş sebebi sıla (yani tarif lam 'ının bitişmiş olması) ile ismin uzamış olmasıdır. Aynı şekilde (...) şeklinde ve: "Bu ikisi ... iki belgedir" şeklinde her ikisinde de "nun" harfleri şeddeli olarak da okumuştur. Diğerleri ise şeddesiz olarak okumuşlardır. Ebu Amr bunu yalnızca (...)'ı şeddeli okumaktadır.

 

"O ikisi" mübteda olmak üzere merfu'dur. Sibeveyh der ki: Bu buyruğun anlamı şudur: Size okunan buyruklar arasında şu da vardır ki, onu yapanlar, yani aranızdan o fuhşu irtikab edenler. ..

 

"İkisine de eziyet edin" buyruğunda "fe" harfinin geliş sebebi, ifadede emir manası bulunduğundan dolayıdır. Çünkü (...) ismi, fiile bitişik olarak gelince bu isimde şart manası ortaya çıkmış oldu. Zira bu isim hakkında muayyen bir şeyin varlığı sözkonusu değildir.

 

Burada bu isimde şart manası ve müphemlik bir arada bulununca, şart durumuna geldi ve o bakımdan onun cevabının başına da "fe" harfi gelmiş oldu. Ondan önce zikredilen zamirlerin nasb edilmeleri için, kendilerinden önce bir fiilin hazf edilmesi uygun düşmediğinden dolayı ikisi de müpteda olmak üzere ref olundular. Bu, Sibeveyh'in tercihidir. Bununla birlikte mahzuf bir fiil takdiri ile nasb olunmaları da caizdir. Böyle bir tercih ise ifadenin emir ve yasak anlamına gelmesi halinde sözkonusudur. Kişinin: (...): Yanında bulunan iki kişiye, onlara ikramda bulun, demesine benzer.

 

2- Eziyetin Mahiyeti:

 

Yüce Allah'ın: "Her ikisine de eziyet edin" buyruğu ile ilgili olarak, Katade ve es-Süddi şunları söylerler: Burada eziyetin anlamı, azarlamak ve ayıplamaktır. Bir kesim ise bunun, ayıplamak sözkonusu olmaksızın, ağır ve katı sözler söylemektir derler İbn Abbas der ki: Onlara ağır sözler söyleyip, ayakkabılarla vurmak demektir. en-Nehhas der ki: Bazıları da bunun nesh olunduğunu ileri sürmüşlerdir.

 

Derim ki: Bunu İbn Ebi Necih, Mücahid'den rivayet etmiştir. Buna göre Mücahid der ki: "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara ... " buyruğu ile "Sizlerden fuhuş yapanların ... " buyruğu ilk dönemlerde idi. Bunları en-Nur Suresi'ndeki ayet-i kerime nesh etmiştir. Bunu en-Nehhas söylemiştir. Daha evla olmak üzere şöyle de denilmiştir: Bu nesh olmuş değildir. Çünkü her ikisinin de azarlanarak te'dib edilmeleri ve ikisine de:

 

Siz suç işlediniz, fıska saptınız, Yüce Allah'ın emrine muhalefet ettiniz, denilmesi gerekmektedir.

 

3- Bu Ayetlerin Kapsamı:

 

İlim adamları Yüce Allah'ın: "Kadınlarınızdan ... " buyruğu ile: "Sizlerden ... " buyruğunun tevili hususunda farklı görüşlere sahiptir. Mücahid ve başkaları der ki: Birinci ayet-i kerime, muhsan olanlar ve olmayanlarıyla kadınlar hakkında umumidir. İkinci ayet-i kerime ise, özel olarak erkekler hakkındadır. Bu ikinci ayet-i kerimede tesniye lafzı, erkeklerden muhsan olan ve olmayan iki sınıfı beyan etmektedir. Kadınların cezası haps olunmaktır. Erkeklerin cezası ise eziyet edilmektir. İşte bu, ayetlerdeki lafzın gerektirdiği bir açıklamadır. İfadelerde kullanılan nass ise bütün zina kesimlerini kapsamaktadır. Ayrıca lafız cihetinden birinci ayet-i kerimede "kadınlarınızdan" lafzı, ikincisinde ise (müzekker olarak): "Sizlerden" lafzı bu görüşü teyid etmektedir. Bunu en-Nehhas tercih etmiş ve İbn Abbas'tan rivayet etmiştir.

 

es-Süddi, Katade ve başkaları ise şöyle demektedir: İlk ayet-i kerime muhsan kadınlar hakkındadır. Demek istiyor ki: Erkeklerden de muhsan olanlar anlam dolayısıyla onların hükmüne girmektedir. İkinci ayet-i kerime ise, muhsan olmayan bekar erkek ile bakire kız hakkındadır. İbn Atiyye der ki:

 

Bu sözün anlamı tam ve eksiksizdir. Şu kadar var ki, ayetin lafzı buna pek uygun düşmemektedir. Taberi bunu tercih etmiş olmakla birlikte, en-Nehhas bunu kabul etmeyip şöyle demektedir: Müennes ifadelerin müzekkere tağlibi uzak bir ihtimaldir. Çünkü haki anlamı sahih olunca, hiç bir ifadeyi mecaz olarak yorumlama yoluna gitmemek gerekir.

 

Bir diğer görüş de şöyledir: Önceleri bu şekilde evlerde alıkoymak, zina eden kadınlar hakkında sözkonusuydu. Erkekler hakkında değildi. İşte bundan dolayı özellikle kadının evde alıkonulması sözkonusu edildi. Daha sonra eziyet olunmaları hususunda erkek de, kadın da bir arada aynı hükümde ortak edildi.

 

Katade der ki: Kadın hem hapsedilir, hem eziyete maruz bırakılırdı. Erkek ise sadece eziyete maruz kalırdı. Bunun böyle olmasının sebebi ise, erkeğin gidip gelmeye ve kazanmaya muhtaç olmasıdır.

 

4- Zina Edenlerin Hükmü:

 

İlim adamları, açıkladığımız üzere zina edenlerin hükmünü beyan eden Ubade b. es-Samit yoluyla gelen hadisin muktezasına göre hüküm belirtmek hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Ali b. Ebi Talib, sözünü ettiğimiz hadisin muktezasına göre görüş belirtmiştir. Hz. Alİ'den nakledildiğine göre, O, Hemdan'lı Şuraha'ya önce yüz sopa vurmuş, bundan sonra da onu recm etmiş ve şöyle demişti: Allah'ın Kitabı gereğince ona sopa vurdum. Rasülullah (s.a.v.)'ın sünneti gereğince de onu recm ettim. Hasan-ı Basri, Hasen b. Salih b. Hay ve İshak da bu görüştedir.

 

Bir gurup ilim adamı da şöyle demektedir: Hayır, evli olana sopa söz konusu olmaksızın sadece recm cezası vardır. Bu görüş Hz. Ömer'den rivayet edilmektedir. Aynı zamanda bu, ez-Zühri, en-Nehai, Malik, es-Sevri, el-Evzai, Şafii, Rey ashabı, Ahmed ve Ebu Sevr'in de görüşüdür. Bunlar bu görüşlerini açıklarken, Peygamber (s.a.v.)'in Maiz ile Gamid'li kadını recmetmİş olduğunu, Hz. Peygamber'in Uneys'e: "Şu adamın hanımının yanına git, eğer itiraf ederse onu recm et" demiş olduğunu ve sopa vurmaktan herhangi bir şekilde sözetmediğini belirtirler. Eğer sopa bu durumda meşru olsaydı elbetteki bunu açıklar ve susmazdı.

 

Onlara şöyle cevap verilir: Hz. Peygamberin onu açıkça ifade etmeyişinin sebebi, Yüce Allah'ın Kitabıyla sabit olmasıdır. Bu cezanın meşhur olması, Kur'an-ı kerimde de bunun açık nass ile ifade edilmiş olması dolayısıyla bundan söz etmemiş olabilir. Çünkü Yüce Allah'ın: "Zina eden kadın ile zina eden erkeğin herbirine yüzer değnek vurun" (Nur, 2). buyruğu bütün zina edenleri kapsamına almaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

Aynı şekilde Hz. Ali'nin bu uygulamayı halifelerden alıp benimsemiş olduğu ve ona karşı bu uygulamada tepki gösterilmeyip, sen nesh olunmuş hüküm ile amel ettin, neshedeni terk ettin, denilmemiş olduğu da bunu açıklamaktadır. Bu da gayet açık bir husustur.

 

5- Zina Edenlere Sürgün Cezası:

 

Evlenmemiş olanların sopayla birlikte sürgüne gönderilip gönderilmeyeceği hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. Cumhurun kabul ettiği görüş, böyle bir kimsenin sopa cezasından sonra sürgüne gönderileceği şeklindedir. Bu Raşit Halifeler Ebü Bekir, Ömer, Osman ve Ali'nin görüşüdür. Aynı zamanda İbn Ömer'in de görüşü budur. (Allah hepsinden razı olsun). Ata; Tavus, Süfyan, Malik, İbn Ebi Leyla, Şafii, Ahmed, İshak ve Ebu Sevr de bu görüştedir.

 

Sürgüne gönderilmeyeceği kanaatini ise Hammad b. Ebi Süleyman, Ebu Hanife ve Muhammed b. el-Hasen belirtmişlerdir.

 

Cumhurun bu husustaki delili daha önce geçen Ubade b. es-Samit yoluyla gelen hadis ile Ebu Hureyre'nin, Zeyd b. Halid'in rivayet ettiği işçinin zinası ile ilgili (ve az önce işaret edilen) hadis-i şeriftir. O hadiste şunlar da geçmektedir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, aranızda Allahın Kitabı gereğince hüküm vereceğim. Senin koyunların ve cariyen sana geri verilecektir." Ogluna yüz sopa vürduktan sonra bir sene de sürgüne gönderdi. Bunu hadis imamları rivayet etmiştir.

 

Böyle birisinin sürgüne gönderilmeyeceği görüşünde olanlar ise Ebu Hureyre'nin cariye ile ilgili hadisini delil gösterirler. Orada ise yalnız sopadan sözedilmekte, sürgünden söz edilmemektedir. Abdurrezzak, Ma'mer'den, o, ez-Zühri'den, o, Said b. el-Müseyyeb 'den şöyle dediğini nakletmektedir: Hz. Ömer, Rabia b. Ebi ümeyye b. Halef'i şarap içtiği için Hayber'e sürgüne göndermişti. O da, Heraklius'a katılıp hıristiyanlığa girdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: Bir daha hiç bir müslümanı artık sürgüne göndermeyeceğim, dedi.

 

Bu görüşü savunanlar derler ki: Şayet sürgün Yüce Allah'ın koyduğu hadlerden bir ceza olsaydı, bundan sonra Ömer bu cezayı terk etmezdi. Diğer taraftan Kitab-ı Kerimde yer alan nass sopadır. Nassa bir şey ilave etmek ise neshdir. Bu durumda, kat'i delille sabit olmuş bir hüküm, vahid haberle neshedilmiş olur.

 

Böyle diyenlere cevap şudur: Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadis, cariyeler hakkındadır. Hürler hakkında değildir. Abdullah b. Ömer'den ise, zina ettiği için cariyesini dövüp sürgüne gönderdiği sabit olmuştur.

 

Hz. Ömer'in: Artık bundan sonra hiçbir müslümanı sürgüne göndermeyeceğim, sözünden kastı; -doğrusunu en iyi bilen Allahtır ya- şarap içme hakkındadır. Çünkü Nafi'in İbn Ömer'den rivayetine göre Peygamber (s.a.v.), hem sopa vurmuş, hem de sürgüne göndermiştir.

 

Hz. Ebu Bekir de hem sopa vurmuş, hem sürgüne göndermiştir. Hz. Ömer de hem sopa vurmuş, hem sürgüne göndermiştir. Bunu da Tirmizi Cami'inde, Nesai Sünen'inde, Ebu Kureyb Muhammed b. el-Ala, el-Hemdani'den, o, Abdullah b. İdris'ten, o, Ubeydullah b. Ömer'den, o, Nafiden rivayet etmiştir. Darakutni der ki: Bu hadisi sadece Abdullah b. İdris rivayet etmiş ve ondan Ebu Kureyb dışında sika ravilerden herhangi bir kimse muttasıl senetle nakletmiş değildir. Peygamber (s.a.v.)'dan ise, sürgüne gönderdiğine dair rivayet sahih olarak bize ulaşmış olduğundan dolayı, artık kimsenin söyleyecek bir sözü kalmaz. Sünnetin kendisine muhalefet ettiği kimsenin karşısındaki davacı ise, sünnettir. Başarı Allah'tandır.

 

Nassa bir şeyler ilave etmek bir nesihtir şeklindeki iddialarına gelince, böyle birşey doğru kabul edilemez. Aksine bu, asıl ceza ile birlikte bir başka hükmün ziyadesidir. Diğer taraftan bizzat kendisi sahih olmayan bir habere dayanarak, su ile abdest almanın yanında nebiz ile abdest alınabileceği görüşünü fazladan ileri sürmüş, Peygambere yakın akrabalarının (ganimetten pay alabilmeleri için) fakir olmaları şartını koşmuştur. (Bk. el-Enfal, 41. ayet, 12. başlık) Bu ve buna benzer Kur'an-ı Kerimde nass ile tesbit edilmemiş daha başka bir takım görüşleri de hep böyledir. Bu anlamda bir takım açıklamalar bundan önce Bakara Suresi'nde (106. ayette) geçmiştir. İleride de gelecektir.

 

6- Sürgün Cezasını Kabul Edenler ve Erkek ile Kadının Hükmü:

 

Sürgüne gönderilme cezasını kabul edenler, hür erkeğin gönderileceği hususunda görüş birliği halindedirler. Ancak köle ve cariyenin sürgüne gönderilmesi hususunda farklı görüşleri vardır. Her ikisinin de sürgüne gönderileceğini kabul edenlerden birisi de İbn Ömer'dir. O, zina eden bir cariyesine sopa cezası vurduktan sonra Fedek'e sürgün göndermiştir.

 

Şafii, Ebu Sevr, es-Sevri, Taberi ve Davud da bu görüştedir. Kölenin sürgüne gönderilmesi hususunda Şafii'nin farklı görüşleri vardır. Bir seferinde:

Ben kölenin sürgüne gönderilmesi hususunda istihare yaparım derken, bir seferinde de altı ay süreyle sürgüne gönderileceğini söylemiştir. Bir başka sefer ise, kendi beldesinin dışında bir yere bir sene sürgüne gönderilrr, demişrir. Taberi de bu görüştedir. Yine Şafii'den cariyenin sürgüne gönderilmesi hususuna dair iki farklı görüş nakledilmiştir.

 

Malik ise der ki: Erkek sürgüne gönderilir, fakat kadın da, köle de sürgüne gönderilmez. Sürgüne gönderilen kimse ise, sürgüne gönderildiği yerde haps edilir. Mesela Mısır'dan Hicaz'a, Şağb'e, Asuvan'a ve benzeri yerlere, Medine'den de, Hayber ve Fedek'e sürgüne gönderilir. Ömer b. Abdulaziz de böyle yapmıştır. Hz. Ali de, Kufe'den Basra'ya sürgüne göndermiştir. Şafii der ki: Sürgün mesafesinin asgarisi bir gün bir gecelik yoldur. ibnü'l-Arabi der ki: Sürgünün asıl uygulaması şuna dayanır: İsmailoğulları Harem bölgesinde herhangi bir cinayet ve suç işleyenin, o bölgeden sürgüne gönderileceği üzerinde ittifak etmişlerdi. Böylelikle bu onlar arasında din gibi uygulaya geldikleri adet haline geldi. İşte bundan dolayı insanlar, herhangi bir kimse bir suç işleyecek olursa, onu, beldesinden sürgüne gönderme geleneğini alıp kabul ettiler. Bu uygulama, cahiliyye döneminde de İslam gelene kadar devam edip durdu. İslam da bunu özel olarak zinada kabul etti. Kölenin sürgüne gönderilmeyeceğini ileri sürenler, Ebu Hureyre'nin cariye ile ilgili hadisini delil göstermişlerdir. Çünkü kölenin sürgüne gönderilmesi, sürgüne gönderildiği süre zarfında o kölenin menfaatlerinden yararlanamamak şeklinde o kölenin sahibine bir cezadır. Bu ise şeriatın tasarrufuna uygun düşmemektedir. O halde bizzat cinayet işleyenden başkası cezalandırılamaz. Aynı şekilde köleden cuma, hac ve cihad da sakıttır. Ve bunlar Yüce Allah'ın onun üzerindeki haklarıdır. Bunların sakıt olması efendisinden dolayıdır. işte sürgüne göndermek de böyle olmalıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Kadın sürgüne gönderilecek olursa, bunun kendisi sebebiyle çıkarılıp sürgüne gönderildiği şeyolan fuhuşa bir daha düşmesine sebep olma ihtimali de vardır. Diğer taraftan sürgüne göndermek, avretinin açılmasına, onun asl olan halinin zayi olmasına sebep teşkil eder. Çünkü asl olan kadının evinin dışına çıkmasını engellemek ve evinde namazının daha faziletli olduğudur. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Kadınlara (gereğinden çok) dış elbise almayınız ki, evlerden dışarı çıkmasınlar." Böylelikle, sürgüne göndermeyi ifade eden hadisin umumunun muteber kabul olunacağına dair lehine şahadet edilen masIahat ile tahsis olunacağı ortaya çıkmaktadır. Bu ise usul alimleri ve kıyas bilginleri arasında hakkında ihtilaf olunmuş bir meseledir. Bir başka kesim, oldukça istisnai (şaz) bir görüş ortaya atarak şöyle demektedir: Yaşlı kimse hem sopa, hem de recm ile cezalandırılır. Genç ise sadece sopa cezasına çarptırılır. Bu görüşü ileri sürenler, Zeyd b. Sabit yoluyla gelen hadiste geçen "eş-şeyh: yaşlı, ihtiyar" lafzına tutunurlar. Zeyd b. Sabit'in rivayetine göre o, Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinlemiş: "Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ettiklerinde, her ikisini de kesin olarak recm ediniz". Hadisi Nesai rivayet etmiştir. Ancak bu görüş fasid bir görüştür. Çünkü başka bir hadiste bunun yerine "evli: es-seyyib" lafzı kullanılmıştır.

 

7- Tevbe Ederlerse:

 

Yüce Allah'ın: "Eğer tevbe edip" yani fuhuştan tevbe ederek vazgeçip "hallerini" bundan sonraki fiillerini "düzeltirlerse, artık onları bırakın".

 

Yani onlara eziyet etmeyi ve ayıplamayı terk edin.

 

Bu uygulama hadlerin nüzulünden önce idi. Hadler nazil olunca, bu ayet-i kerimeyi nesh etti.

 

Burada sözü geçen "vazgeçmek"ten kasıt, onlardan ayrılmak, onlara darılmak anlamında bir vazgeçmek değildir. Bu onları yüzçeviren bir kimsenin terk edişi, bırakışı ile terkedip bırakmaktır. Bu ise daha önce işledikleri masiyet ve bir sonraki ayette de sözü edilecek cahillikleri sebebiyle onları hakir görmektir.

 

Allah'ın tevbeleri çokça kabul etmesi, masiyetten döndükleri takdirde kullarının dönüşünü kabul edendir, demektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 17-18

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR