NİSA 15 |
وَاللاَّتِي
يَأْتِينَ
الْفَاحِشَةَ
مِن نِّسَآئِكُمْ
فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ
أَرْبَعةً
مِّنكُمْ
فَإِن شَهِدُواْ
فَأَمْسِكُوهُنَّ
فِي الْبُيُوتِ
حَتَّىَ
يَتَوَفَّاهُنَّ
الْمَوْتُ
أَوْ
يَجْعَلَ
اللّهُ
لَهُنَّ
سَبِيلاً |
15. Kadınlarınızdan
fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Şayet şehadet ederlerse,
ölüm onları alıp götürünceye yahut Allah onlara bir çıkar yol gösterinceye
kadar onları evlerde alıkoyun.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:
1- Ayetler Arası İlişki:
2- "O Kadınlar ki"
Kelimesinin Kullanılışına Dair:
3- Fuhuş:
4- "Kadınlarınızdan"
Lafzındaki İzafenin Anlamı:
5- Fuhuş Yapanlara Karşı Şahid
Bulundurmalı:
6- Şahidlerin Erkek Olmaları Gereği:
7- Zina Edenlere Önceleri Öngörülen
Ceza:
8- Ayetteki Bu Hapis Bir Ceza mıydı,
Bir Tehdit miydi?
1- Ayetler Arası İlişki:
Yüce Allah bu surede
kadınlara iyilik yapmayı onlara iyi davranmayı, onların mehirlerini kendilerine
teslim etmeyi sözkonusu edip, sonunda mesele onların miraslarının erkeklerin
miraslarıyla birlikte alınması noktasına kadar geldikten sonra, yine burada
yaptıkları hayasızlıklarda onlara verilecek ağır cezayı sözkonusu etmektedir
ki, kadın, herhangi bir şekilde iffetli olanı terketmesinin uygun düşeceği
vehmine kapılmasın.
2- "O Kadınlar
ki" Kelimesinin Kullanılışına Dair:
Yüce Allah'ın: "O
kadınlar ki" buyruğu (o kadın ki anlamına gelen) (...) kelimesinin
çoğuludur. Bu, müennesler için müphem bir isimdir. Aynı zamanda marifedir. Onu
nekire (belirsiz) yapmak için başındaki elif ile lam'ın alınması da caiz
değildir. Çünkü bu edat elif ile lam bir arada olmadıkça tamam olmaz.
Daha önceden de geçtiği
gibi, bunun üç türlü söylenişi vardır. Aynı şekilde bu kelime "ya"
harfini hazf etmek, esreyi bırakmak suretiyle (...) şeklinde; hemzeli ve
"ya" harfini de zikrederek (...) şeklinde; hemzeli "ye"
harfinin hazfi ile (...) şeklinde ve hemzenin de hazfi ile (...) de çoğulu
yapılabilir.
Eğer çoğul olan bu ismi
bir daha çoğul yapmak istersek, (...) şeklinde; V;uı)'ı da (...) şeklinde
çoğulyaparız. Araplardan bunun "ye" harfini hazfedip, esreyi bırakmak
suretiyle (...) şeklinde bir söyleyiş de rivayet edilmiştir. Bunu İbnü'ş-Şecerı
bildirmektedir. el-Cevheri der ki: Ebu Ubeyd şu beyiti nakletmektedir: "O
kadınlar, onlar ve o pek çok kadınlar ki; Benimle birlikte doğan yaşıtlarımın
yaşlandığını iddia ettiler." Yine "te" harfi düşürülerek (...)
diye de söylenir. (...)'ın küçültme ismi, "te" harfi üstün ve
"ye" harfi şeddeli olarak (...) şeklinde gelir. Recez vezninde şair
der ki: "O kadıncağızdan, o kadıncağızdan ve o kadından sonra."
Kimi şairler de bu
edatın başına nida harfini getirirler. Şu kadar var ki nida harfleri elif ve
lam'ın bulunduğu isimlerin başına, bizim: "Ya Allah" şeklindeki
sözümüzden başkasına girmez. Bu şekilde kullanan şairler, adeta bu edatı da
elif ile lam'ın kendisinden ayrılmaması bakımından lafza-i celale benzetmiş
gibidir. İşte şair şöyle diyor:
"Senin yüzünden ey
kalbime kasteden kadın! Ve sen bana sevgide cimrilik ediyorsun" (...):
Musibete düçar oldu, da denilir. Bu iki isim musibete verilen iki isimdir.
3- Fuhuş:
Yüce Allah'ın:
"Kadınlarınızdan fuhuş yapanlar" buyruğunda yer alan -el-fahişe"
burada zina anlamındadır. Fahişe oldukça çirkin iş demektir. Akıbe(t) ile
Afiye(t) kelimeleri gibi mastardır. İbn Mes'ud bu kelimeyi harfi cer edatı olan
"be" ile birlikte (...) diye okumuştur.
4-
"Kadınlarınızdan" Lafzındaki İzafenin Anlamı:
Yüce Allah'ın:
"Kadınlarınızdan" buyruğundaki izafet, İslam anlamında --e mü'min
kadınların durumunu açıklamak sadedindedir. Nitekim Yüce Allah, bir başka yerde
şöyle buyurmaktadır: "Erkeklerinizden iki şahit bulundurun"
(el-Bakara, 282). Çünkü kafir kadın, neseb dolayısıyla müslümanların
kadınlarından olabilir. O vakit o, bu hükmün kapsamına girmez.
5- Fuhuş Yapanlara
Karşı Şahid Bulundurmalı:
Yüce Allah'ın:
"Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahid getirin"
buyruğu, müslümanlardan dört şahid getirin demektir. Yüce Allah zinaya özel
olarak, şahidliği dört olarak tesbit etmiştir. Böylelikle bunu iddia edecek
olanın durumunu ağırlaştırmayı ve kulların halini de setr etmeyi murat
etmiştir. Zinada şahidlerini dört olmak suretiyle tesbit edilmesi, Tevrat'da
da, İncil'de de, Kur'an'da da sabit bir hükümdür Yüce Allah bir başka yerde:
"Muhsan kadınlara zina isnad edip sonradan dört şahid getiremeyen o
kimselere seksen(er) deynek vurun" (Nur, 4) diye buyurmaktadır. Burada da:
"Onlara karşı içinizden dört şahid getirin" diye buyurmaktadır.
Ebu Davud, Cabir b.
Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Yahudiler kendilerinden zina
etmiş bir erkek ve bir kadın getirdiler. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:
"Bana aranızdan en bilgin iki kişiyi getiriniz" Ona Suri ya denilen
birisinin iki oğlunu getirdiler. Hz. Peygamber onlara yemin verdirerek:
"Bu iki kişinin durumunu Tevrat'ta ne şekilde görüyorsunuz?" diye sordu.
Suriya'nın iki oğlu: "Tevrat'ta gördüğümüz şudur: Eğer dört kişi, erkeklik
organını kadının fercinde milin sürmedanlıkta bulunduğu şekilde gördüklerine
dair şahidlik ederlerse, ikisi de recm olunurlar" dediler. Hz. Peygamber
sordu: "Peki, onları recm etmekten sizi alıkoyan nedir?" Dediler ki:
Bizim hakimiyetimiz
elimizden gitti, o bakımdan öldürmekten hoşlanmadık. Bunun üzerine Resulullah
(s.a.v.) şahidlerin getirilmesini istedi. Şahidler gelip, erkeğin erkeklik
organını kadının fercinde sürmedanlıktaki mil gibi gördüklerine dair şahidlik
ettiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) recm olunmaIarını emretti.
Bir topluluk da şöyle
demiştir: Zinada şahidlerin dört tane olmalarının sebebi, zina eden her bir
kişi için -diğer haklarda olduğu gibi- iki şahidinin bulunmasıdır. Çünkü bu her
birisinin sorumlu tutulduğu bir haktır. Ancak bu açıklama zayıftır. Çünkü
kasamede levs halinde yemin sözkonusu olmaktadır. Burada onların herbirisinin
herhangi bir dahli sözkonusu değildir. .
6- Şahidlerin Erkek
Olmaları Gereği:
Yüce Allah'ın:
"İçinizden" buyruğu dolayısıyla (ki buradaki zamir erkeklere ait bir
zamirdir) şahitlerin erkek olmaları kaçınılmazdır. Bu konuda ümmet arasında bir
görüş ayrılığı da yoktur. Yine şahidlerin adil olmaları gerekir. Çünkü Yüce
Allah, alış verişlerde ve boşadıktan sonra ric'at yapmak halinde şahidlerde
adalet şartını aramıştır, Bu husus ise hem daha büyük, hem de adalet şartının
aranması bakımından daha önceliklidir İşte bu da fıkıh usulü kitaplarında
açıklandığı üzere, delile dayanarak mutlak olanın mukayyed olana hamledilmesi
kabilindendir, Bu hususa dair şahidlik yapacak olanlar zimmet ehlinden olamaz,
İsterse zunmi bir kadın hakkında hüküm verilecek olsun. Nitekim bu husus
ileride Maide Süresi'nde (106. ayet, 6. başlıkta) gelecektir,
Ebü Hanife, Yüce
Allah'ın: "İçinizden dört şahid" buyruğunu ileri sürerek, zina
isnadında kocanın şahidlerden birisi olması halinde, onun lanetleşemeyeceğini
ileri sürmüştür, Buna dair açıklama da yine Yüce Allah'ın izniyle Nür
Süresi'nde (6. ayet ve devamının tefsirinde) gelecektir.
7- Zina Edenlere
Önceleri Öngörülen Ceza:
Zina edenlere öngörülen
ilk ceza Yüce Allah'ın: "Şayet şehadet ederlerse ... onları evlerde alı
koyun" buyruğunda dile getirilmektedir, İslam'ın ilk dönemlerinde bu böyle
idi. Bunu Ubade b. es-Samit, el-Hasen ve Mücahid söylemiştir. Daha sonra bir
sonraki ayette sözü gelecek olan "eziyet etmek" ile bu hüküm nesh
edildi. Bilahare bu da Nür Süresi'ndeki ayet-i kerime ile ve evlilerin recm cezası
ile nesh olundu.
Bir diğer kesim ise
şöyle demektedir: Hayır, önce sözkonusu olan ceza eziyet vermekti. Daha sonra
onları evlerde alıkoymakla nesh olundu. Şu kadar var ki, ayetlerin tilavetinde
takdim ve tehir yapıldı. Bunu İbn Fürek zikretmektedir, Bu şekilde alıkoymak,
evlerde haps etmek, bu suçları işleyenlerin çoğalmasından önce İslam'ın ilk
dönemlerinde idi. Bu suçu işleyenler çoğalıp da güçlenmelerinden korkulmaları
üzerine, onlar için özel bir hapis yapıldı. Bunu İbnu'l-Arabı söylemektedir,
8- Ayetteki Bu Hapis
Bir Ceza mıydı, Bir Tehdit miydi?
İlim adamları, sözü
geçen bu hapsedip alıkoymanın, bir had mi, yoksa bir had tehdidi mi, olduğu
hususunda farklı iki görüşe sahiptirler. Bunlardan birisine göre bu, had
uygulanacağı tehdidi idi.
İkinci görüşe göre ise,
haddin kendisi idi. Bu da İbn Abbas ve el-Hasen'in görüşüdür,
İbn Zeyd şunu da
eklemektedir: Bunlar nikahı uygun yolundan başka bir yolda aradıkları için bir
ceza olmak üzere ölünceye kadar evlilikten men olundular, İşte bu da böyle bir
cezanın onlar için bir had, hatta daha da ağır bir ceza olduğunu
göstermektedir. Şu kadar var ki, bu hüküm belli bir süreye kadar devam eden bir
hükümdü. Bu da bir sonraki ayette sözü geçen eziyet hükmüdür.
Tabii bu konuda ilgili
ayetlerden hangisinin daha erken nazil olduğuna dair yorum farkını nazarı
itibara almak gerekir. Her iki ceza da belli bir süreye kadar devam etmiştir.
Bu da Hz. Peygamber'in
Ubade b. es-Samit yoluyla gelen hadisinde söylediği şu sözlerdir: "Benden
alınız (öğreniniz), benden alınız! Allah onlara yol göstermiş bulunuyor. Eğer
evlenmemiş olan evlenmemiş olanla zina edecek olursa, yüz sopa ile bir yıl
sürgün, evli evli ile zina edecek olursa, yüz sopa ve recm ile
cezalandırılacaklardır."
İşte bu, Yüce Allah'ın:
"Sonra orucu geceye kadar tamamlayın" (el-Bakara, 187) buyruğunu
andırmaktadır. Gece geldi mi, artık onun nihai vakti sona erdiğinden dolayı,
orucun hükmü de kalkmaktadır. Yoksa nesh olunduğundan dolayı değiL. İşte bu
usül alimleri arasından muhakkık müteahhirınin görüşüdür. Çünkü nesih ancak
telif edilmeleri bir türlü mümkün olmayan ve her bakımdan biribirleriyle
çelişen iki buyruk hakkında sözkonusudur. Burada ise, hapsetmek, ayıplamak,
sopa vurmak ve recmin bir arada anlaşılıp yorumlanmasına imkan vardır.
Kimi ilim adamı da şöyle
demiştir: Eziyet ve ayıplama, sopa cezası ile birlikte bakidir. Çünkü bu iki
cezanın birbiriyle çatışan (tearuz eden) tarafı yoktur. Aksine bunlar tek bir
kişiye uygulanabilir. Hapsedilmek ise, icma ile nesh olmuştur. Önceki alimlerin
(mütekaddimun) neshi bu gibi şeyler hakkında da kullanmış olmaları, tabirin
genişletilmesi (tecevvuz)den ibarettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN