AL-İ İMRAN 119 |
هَاأَنتُمْ
أُوْلاء
تُحِبُّونَهُمْ
وَلاَ
يُحِبُّونَكُمْ
وَتُؤْمِنُونَ
بِالْكِتَابِ
كُلِّهِ وَإِذَا
لَقُوكُمْ
قَالُواْ
آمَنَّا
وَإِذَا
خَلَوْاْ
عَضُّواْ
عَلَيْكُمُ الأَنَامِلَ مِنَ
الْغَيْظِ
قُلْ
مُوتُواْ
بِغَيْظِكُمْ
إِنَّ
اللّهَ
عَلِيمٌ
بِذَاتِ
الصُّدُورِ |
119. İşte siz, öyle
kimselersiniz ki, onları seversiniz. Halbuki onlar sizi sevmezler. Siz, Kitabın
tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında: "İman
ettik" derler. yalnız başlarına kaldıkları vakit de size karşı öfkeden
parmaklarını ısırırlar. "Öfkenizden ölün" de. Gerçekten Allah,
göğüslerin özünü çok iyi bilendir.
Yüce Allah'ın:
"İşte siz, öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz" buyruğunda
kastedilenler münafıklardır. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Sizinle
karşılaştıklarında: İman ettik, derler" buyruğudur. Bu açıklamayı,
Ebu'l-Aliye ve Mukatil yapmışlardır. Burada "sevgi", temiz duygular
beslemek, kötülük düşünmemek anlamındadır. Yani siz ey müslümanlar, o
münafıklara karşı temiz duygular beslersiniz. Onlarsa münafıklıkları
dolayısıyla size karşı temiz duygular beslemezler.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Siz onların İslam'a girmelerini istersiniz, onlar ise sizin küfre
sapmanızı isterler. Çoğunluğun ifade ettiği görüşe göre ise, burada maksat
yahudilerdir. "Kitap" dan kasıt ise, ilahi kitapların tümüdür. İbn
Abbas der ki: "Siz kitapların tümüne inanırsınız" demektir. Yahudiler
ise Kitabın bir bölümüne inanırlar. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Onlara Allah'ın indirdiğine iman edin, denildiği zaman, biz, bize
indirilene iman ederiz, derler" (el-Bakara, 91).
"Sizinle
karşılaştıklarında iman ettik derler." Yani, biz Muhammede ve onun
Allah'ın Resülü olduğuna iman ederiz, derler. Ancak, "yalnız
başlarına" kendilerinden olanlarla birlikte "kaldıkları vakit
de" kendi aralarında "size karşı öfkeden parmaklarını
ısırırlar." Size besledikleri kinden dolayı parmak uçlarını ağızlarına
götürürler. Biri diğerine: Şunları görmüyor musunuz? Güçlendiler ve çoğaldılar,
derler.
"ısırmak"
gereğini yerine getirememekle birlikte ileri derecede öfke ve kin duymayı
anlatan bir tabirdir. Ebü Talib'in şu mısraı da bu türdendir: "Bizim
arkamızdan öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Beni gördükleri vakit -Allah öfkelerini daha uzatsınÖfkeden
dolayı başparmaklarının uçlarını ısırırlar."
Aynı kökten gelen (...)
ise, şehirlerde yaşayanların davarlara verdikleri küsbe, hurma çekirdeği ve
öğütülmüş hurma çekirdeği gibi hayvan yemlerine denilir. Bir toplumun
develerinin bu tür yemleri yediğini ifade etmek için de: (...) denilir. (...)
tabiri ile, adeta hurma çekirdeği ile beslenmiş gibi semirmiş deve kastedilir.
(...) da oldukça hilekar ve son derece zeki kişi demektir.
Parmakiarı ısırmak ise,
kişinin güç yetiremediği şeyleri elinden kaçırmaktan ötürü, yahutta
değiştirmeye güç yetiremediği musibetlerle karşı karşıya gelen öfkeli ve kızgın
kişinin davranışıdır. Burada ısırmak, dişlerle yapılan bir ısırmadır. Nitekim
henüz çabuk geçip gitmiş birşey dolayısıyla eli ısırmak ve buna benzer, dişleri
pişmanlıktan dolayı gıcırdatmak ve kederlenen kimsenin çakıl taşlarını sayması,
yere çizgiler çizmesi gibi davranışlar da bu kabildendir. Bu şekilde ısırmak
(...), "dad" harfi ile yazılır. Zamanın musibeti anlamındaki (...) da
ise, noktalı "tı" ile yazılır. Nitekim şair (Ferazdak) şöyle
demiştir:
"Ve ey Mervan'ın
oğlu, zamanın musibetleri mal diye bir şey bırakmadı.
Kökü tamamıyla kurumuş olan
yahut da geriye azıcık bir kalıntıdan başkasını."
(...): Parmak uçları'nın
tekili, (...) şeklinde gelir.
Ebu'l-Cevza bu ayeti
okuduğunda, burada sözü geçenler İbadiyedir, dermiş. İbn Atiyye der ki: Bu
nitelik, Kıyamet gününe kadar bid'at ehlinin bir çoğunda sözkonusu olabilir.
Yüce Allah'ın:
"Öfkenizle ölün, de. Gerçekten Allah göğüslerin özünü çok iyi
bilendir." Denilse ki: Şanı Yüce Allah bir şeye ''Ol'' dediği zaman o da
derhal olur, gerçeği varken nasıl olur da ölmediler.
Şöyle cevap verilir:
Böyle bir soruya iki türlü cevap verilebilir: Bu hususta Taberi ve pek çok
müfessir şöyle demiştir: Bu, onlara yapılan bir bedduadır. Yani, ey Muhammed de
ki: Ölünceye kadar Allah sizin kin ve öfkenizi devam ettirsin. Bu açıklamaya
göre, yüzlerine karşı bu sözlerle onlara beddua etmesi -yüzlerine karşı onlara
lanet etmekten farklı olarak- uygundu.
İkinci cevap: Buyruğun
anlamı şudur: Sen onlara arzuladıklarını ele geçiremeyeceklerini bildir. Çünkü
ölüm, onların bu arzularının gerçekleşmesine engeldir. Bu açıklamaya göre,
beddua anlamı yoktur. Geriye ise azarlama ve onları öfkelendirme manası
kalmaktadır. İşte bu mana Müsafir b. Ebi Amr'ın şu sözü de buna uygun bir anlam
ihtiva etmektedir: "O bizim aslımız hakkında dahi kötü temennide bulunur,
Biz de kim kıskançlık ederse onun gözünü patlatırız."
Yüce Allah'ın şu buyruğu
da bu anlamı andırmaktadır: "Kim Allah'ın ona dünyada da ahirette de
yardım etmeyeceğini sanıyor ise, derhal tavana bir ip bağlasın, sonra da
koparsın" (el-Hacc, 15).
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN