ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AL-İ İMRAN

75

وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِن تَأْمَنْهُ بِقِنطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُم مَّنْ إِن تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لاَّ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلاَّ مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَآئِماً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

 

75. Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona kantarla emanet bıraksan onu sana öder. Öylesi de vardır ki, ona bir tek altın emanet etsen bile tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu, onların: "ümmiler hakkında bize karşı bir sorumluluk yoktur" demelerindendir. Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Kıraate Dair Açıklamalar:

2- Kitap Ehlinin Güvenilir Olan ve Olmayanları:

3- Borçlunun Yakın Takibi:

4- Emanetin Değeri:

5- Bu Ayet-i Kerime Kitap Ehli için Bir Övgü müdür?

6- Kitap Ehlinin Emanete Riayet Etmeme Gerekçeleri:

7- Zımmilere Hainlik

8- Bile Bile Allah'a Karşı Yalan Söylemek:

 

1- Kıraate Dair Açıklamalar:

 

Yüce Allah'ın: "Kitap ehlinden" Abdullah b. Selam gibi "öylesi vardır ki ona kantarla emanet bıraksan onu sana öder. Öylesi de vardır ki, ona bir tek altın emanet etsen bile .. onu sana ödemez." Bununla da Yahudi Finhas b. Azura'i kastedilmektedir Bir kişi ona bir dinar emanet bırakmıştı da emanetine ihanet etmişti. Bununla Kab b. el-Eşref ve arkadaşlarının kastedildiği de söylenmiştir.

 

İbn Vessab ile el-Eşheb el-Ukayli: (...): Kendisine ... emanet bıraksan" buyruğunu (...) şeklinde "nun" harfi üstün olması gerekirken; "Yardım dileriz" diye (nun'u esreli) okuyanlar gibi okumuştur ki; bu da Bekr ve Temimlilerin şivesidir Abdullah: "Yusuf hakkında niye bize güvenmıyorsun?" buyruğunu "(te'menne'deki hemze yerine timenne diye okumuştur Diğerleri ise "elif"i (hemzeli) olarak okumuşlardır, Nafi' ve el-Kisai (...) şeklinde onu öder" kelimesini idrac (seri okuyuş) halinde (...): şeklinde, "ya"lı okur,

 

Ebu Ubeyd der ki: Ebu Am"r, el-A'meş, Asım ve Hamza, Ebu Bekr'in rivayetinde "he"yi ittifakla vakfe ile (sakin) olarak ve: "Onu sana öder" diye okumuşlardır.

 

en-Nehhas der ki: "He" harfinin sakin olarak okunması bazı nahivcilere göre ancak şiirde kabul edilebilir, Bazıları ise hiçbir şekilde kabul etmezler ve bu şekilde okuyanın hata ettiği, böylelerinin "he" harfinin sakin oku nacağını kabul etmekle yanıldıklarını söylemişlerdir, Ancak Ebu Amr hakkında böyle birşey düşünülemez, O bundan daha üstündür. Ondan gelen sahih rivayete göre o, "he" harfini esreli okurdu. Bu da Yezıd b. el-Ka'ka'ın kıraatıdır. el-Ferra der ki: Kimi Araplar, kendisinden önceki harf harekeli olduğu takdirde "he"yi sakin çıkarırlar ve: "Onu şiddetlice vurdum" derler. Tıpkı "entum, kuntum: siz, idiniz" harflerindeki "mim"i sakin telaffuz ettikleri gibi. Halbuki bunların aslı merfudur Şairin söylediği gibi: "Rahat da olmadığını karnının da doymayacağını görünce Karnını kum yığınındaki ağaca doğru verip yattı."

 

Şöyle de denilmiştir: Böyle bir yerde "he" harfinin sakin okunması cezm mahallinde olduğundan dolayıdır. Bu ise (fazladan gelen) "el-Ya ez-zahibe"dir.

 

Ebu Münzir, Sellam ile ez-Zühri'de "vav" sız ve "he" harfini ötreli olarak (...) şeklinde okumuşlardır. Katade, Humeyd ve Mücahid ise idrac halinde (...) şeklinde, "vav"lı okumuşlardır. Bunun için "vav" harfinin seçilmesinin sebebi, "vav"ın dudaktan, "he" harfinin mahreç itibariyle uzak olmasıdır.

 

Sibeveyh der ki: Müzekkerde "vav" müennesteki "elif" durumundadır. Bunun yerine "ya" harfi getirilebilir. Çünkü "ya", eğer önceki harf esreli, yahut "ya" ise daha hafif söylenir. Sonra da "ya" hazfedilir, geriye esre kalır. Çünkü fiil merfu iken "ya"nın hazfedildiği olur. O bakımdan burada olduğu gibi bırakılmıştır.

 

2- Kitap Ehlinin Güvenilir Olan ve Olmayanları:

 

Yüce Allah, kitap ehli arasında hainlik edenlerin de, güvenilir olanların da bulunduğunu haber vermektedir. Mü'minler ise bunu ayırdedemezler. O bakımdan onların hepsinden uzak durmak gerekir. -Mü'minlerin de bu durumda olmasına rağmen- özellikle kitap ehlinin sözkonusu edilmesi, onlarda hainliğin daha çok oluşundan dolayıdır. O bakımdan bu konudaki ifade onların çoğunluğuna göre kullanılmıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Kıntar" (kantar)'a dair açıklama daha önce (AI-i İmran, 14. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Dinar"a gelince; dinar yirmidört kırat, bir kırat ise orta büyüklükte üç tane arpadır. O halde dinar toplam olarak yetmiş iki arpa tanesidir. Bu konuda icma vardır.

 

Çok miktardaki malı gereği gibi koruyup onu tastamam ödeyen kimsenin, az olanı da bu şekilde ödeyeceği öncelikle sözkonusudur. Az miktarda hainlik eden ve vermeyen bir kimsenin daha çok miktarda hainlik yapma ihtimali daha yüksektir. İşte bu "mefhümu'l-hitab"ı kabule dair en açık delildir. Bu konuda ilim adamları arasında oldukça görüş ayrılıkları vardır ki usul-u fıkıh'da bundan söz edilir.

 

Yüce Allah, bir kısmı emaneti tastamam ödeyen, diğeri ise onun tepesine dikilip durmadıkça ödemeyen olmak üzere iki kısım sözkonusu etmektedir. Ancak, insanlar arasında tepesinde dikilip dursan dahi yine ödemeyen kimseler de vardır. Yüce Allah'ın sadece bu iki kısımdan söz etmesi, çoğunlukla görülen ve mutad olanın bunlar olduğundan, üçüncü kısma ise az rastlanıldığındandır. O bakımdan burada ifade çoğunluk hakkındadır.

 

Talha b. Musarrif ile Ebu Abdurrahman es-Sülemi ve başkaları; (...); Durmadıkça" "dal" harfini esreli olarak okumuşlardır. Bu şekildeki iki okuyuş, iki ayrı şivedir. Esreli okuyuş Ezd es-Serat'lıların şivesidir.

 

Bu okuyuş (...)'dan; (...) gibi gelmektedir. el-Ahfeş ise şaz olarak (...) diye nakletmiştir.

 

3- Borçlunun Yakın Takibi:

 

Ebu Hanife, borçlunun yakından takip edilmesine dair görüşüne Yüce Allah'ın; "Tepesine dikilip durmadıkça ... " buyruğunu delil göstermektedir. Diğer ilim adamları ise bunu kabul etmezler. Buna dair açıklamalar ise önceden Bakara Süresi'nde (280. ayette) geçmiş bulunmaktadır.

 

Bizim (mezhebimize) mensup olan; Bağdatlı ilim adamlarımızın bazısı borçluların hapsedileceğine Yüce Allah'ın; "Öylesi de vardır ki, ona bir tek altın emanet etsen bile tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez" buyruğunu delil göstermişlerdir. Bu şekildeki bir borçluyu takip etmek ve onun tasarrufunu engellemek, alacaklıların hakkı olduğuna göre; onun hapsedilmesi de caizdir.

 

Yüce Allah'ın: "Tepesine dikilip durmadıkça" buyruğunun; yüzünü kendisine gösterip senden çekinip utanmadıkça; anlamına geldiğini de söylemişlerdir. Çünkü haya gözlerdedir. Nitekim İbn Abbas (r.a)'ın şu sözüne dikkat edelim: Gözleri görmeyen bir amadan bir ihtiyacımızı gidermesini istemeyiniz, çünkü haya gözlerdedir. Sen kardeşinden bir ihtiyacını gidermesini isteyecek olursan senden utanıp da onu görmesi için yüzünü ona göster ve ona bak.

 

"Dikilip durmadıkça"nın, onun peşine takılıp yanından ayrılmadıkça anlamına olduğu da söylenmiştir. Çünkü sen onu takibe ara verecek olursan, senin kendisindeki alacağını kabul etmez. "Tepesine dikilip durmak"la bizzat durmanın kendisini değil de devamlı istemenin kastedildiği de söylenmiştir.

 

"Dinar" kelimesinin aslı "dinnar"dır. Çokça kullanıldığı için kelimenin hafifletilmesi arzusuyla iki "nun"dan birisi "ya"ya dönüştürülür. Buna delil ise, bu kelimenin çoğulunun "denanir"; küçültme isminin ise "duneynir" şeklinde gelmesidir.

 

4- Emanetin Değeri:

 

Emanetin dindeki yeri ve önemi pek büyüktür. -Müslim'in Sahih'inde belirtildiği gibi- emanetin, rahim ile birlikte Sırat'ın iki tarafına dikilmesi yerinin ve öneminin büyüklüğünü gösterir. Bu ikisini koruyanlar müstesna kimsenin Sıratı geçmeye imkanı olmaz. Müslim, Huzeyfe'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.) bize emanetin kaldırılışından söz ederek buyurdu ki: "Kişi uykusuna dalar ve emanet de kalbinden alınır." Bu hadis-i şerif bütünüyle Bakara Süresi'nin baş taraflarında geçmiş bulunmaktadır. (Bk. el-Bakara, 7. ayet, 5. başlıkta).

 

İbn Mace rivayet ediyor: Bize Muhammed b. el-Musaffa anlattı, bize Muhammed b. Harb, Said b. Sinan'dan anlattı, Said bize Ebu ez-Zahiriyye'den o Ebu Şecere Kesir b. Murre'den, o İbn Ömer'den naklettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak aziz ve celil olan Allah bir kulu helak etmek istedi mi ondan hayayı çekip alır. Ondan hayayı çekip aldı mı, artık sen onun ancak buğzeden ve buğzedilen kimse olduğunu görürsün. Sen onu ancak buğzeden ve buğzedilen olarak gördün mü, artık emanet de ondan çekilip alınır. Emanet ondan çekilip alındı mı, sen onun ancak hain ve hainlik yapan olarak bilinen bir kimse olduğunu görürsün. Bu şekilde onun hain ve hainlik yaptığı bilinen bir kimse olarak gördün mü, artık rahmet de ondan çekilip alınır. Bu sefer sen onu ancak koğulmuş ve lanete uğramış olarak görürsün. Onu koğulmuş ve lanete uğramış olarak da gördün mü, bu sefer İslam'ın boyunduruğu ondan çekilip alınır.

 

Yine Bakara Süresi'nde Hz. Peygamber'in: "Sana emanet verene emanetini tastamam öde ve sana hainlik edene sen hainlik etme" buyruğunun ne anlama geldiğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

5- Bu Ayet-i Kerime Kitap Ehli için Bir Övgü müdür?

 

Bu kanaate sahip olanların aksine -bu ayet-i kerime'den kitap ehli'nin bir bölümünün olsun, adil olduğu anlamı çıkmaz. Çünkü müslümanların fasıkları arasında bile emanetleri tastamam yerine getiren, pek çok mala karşı güvenilir olan, bununla birlikte de bundan dolayı yine de adaletli sayılmayan kimseler bulunabilmektedir. Çünkü adaletin ve şehadetin yolu için karşılıklı ilişkiler ve malda emanetin gereğini yerine getirmek yeterli değildir. Nitekim kitap ehlinin: "ümmiler hakkında bize karşı bir sorumluluk yoktur" dediklerine dikkat etmemiz gerekir. Peki, bizim mallarımızın, namusumuzun kendisi için bir vebal olmaksızın mübah olduğuna inanan bir kimse nasıl adaletli olabilir, nasıl adil olduğu söylenebilir? Şayet onların adaletli kabul edilmeleri için bu kadarı yeterli olsaydı onların müslümanların aleyhindeki şahitliklerinin kabul edilmesi gerekirdi.

 

6- Kitap Ehlinin Emanete Riayet Etmeme Gerekçeleri:

 

Yüce Allah'ın: "Bu, onların" yani yahudilerin "ümmilere karşı bize bir sorumluluk yoktur, demelerindendir." Denildiğine göre yahudiler müslümanlarla alışveriş yaptıklarında: Bizim ümmiler hakkında aleyhimize bir yol yoktur -yani onlara zulmetmemizde bir vebal olmaz.- Çünkü onlar bize muhalefet ediyorlar, diyorlardı. Hatta bunun Kitaplarında bulunduğunu dahi iddia ediyorlardı. Yüce Allah da onları yalanladı ve onların sözlerini reddederek (bir sonraki ayette) "Hayır," diye buyurdu. Yalan söylemeleri ve müslümanların mallarını helal kabul etmeleri dolayısıyla onların aleyhlerine bir yol var."

 

Ebü İshak ez-Zeccac der ki: Burada ("Hayır" anlamına gelen: "bela" buyruğuyla) söz tamamlanmaktadır. Daha sonra Yüce Allah: "Kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa ... " diye buyurmaktadır.

 

Denildiğine göre; yahudiler bedevi araplardan bazı mallar borç almışlardı. Bu hak sahipleri İslam'a girince yahudiler: Sizin bizden bir alacağınız yoktur. Çünkü sizler dininizi terkettiniz. O bakımdan bizden alacaklarınız da düştü, dediler ve Tevrat'ın hükmünün de böyle olduğunu iddia ettiler. Bunun üzerine Yüce Allah: "ümmiler hakkında bize karşı bir sorumluluk yoktur" şeklindeki sözlerini reddetmek üzere "hayır" diye buyurmaktadır. Yani durum sizin dediğiniz gibi değildir Daha sonra yeni bir cümleye başlayarak: "Kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa" şirkten uzak durursa artık o kimse yalancılardan olmaz, aksine Allah ve Resulü onu sever, diye buyurmaktadır

 

7- Zımmilere Hainlik

 

Adamın birisi İbn Abbas'a: Biz kasten zimmet ehli mallarından bir tavuk, bir koyun alır ve bu konuda bizim için bir sakınca yoktur, deriz. İbn Abbas ona şöyle der: Bu kitap ehlinin: "ümmiler hakkında bize karşı bir sorumluluk yoktur" demelerine benzer Şunu bilin ki zımmiler cizyeyi ödedikleri takdirde gönülleri hoşluğu ile olmadığı sürece malları size helal olmaz. Bunu Abdurrezzak, Ma'mer'den o Ebu İshak el-Hemdanı'den o Sa'saa'dan:

Adamın birisi İbn Abbas'a dedi. diyerek zikretmektedir

 

8- Bile Bile Allah'a Karşı Yalan Söylemek:

 

Yüce Allah'ın: "Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler" buyruğu, kafirin, şehadeti kabul edilebilecek bir konuma getirilmeyeceğini göstermektedir Çünkü Yüce Allah, kafirleri çok yalancı olmakla nitelendirmiştir

 

Ayrıca bu buyruk, Allah'ın haram ve helal kıldığından başka şeyleri haram ve helal kılarak bunu şeriatin bir bölümü gibi kabul eden kafirlere bir red de ihtiva etmektedir İbnu'l-Arabı der ki: Bundan da şu çıkar: Delile dayalı olmaksızın istihsan ile hükmedenin bu kanaati red olunur. Bununla beraber ben kıble ehlinden herhangi bir kimsenin böyle birşey söylediğini de bilmiyorum.

 

Haberde nakledildiğine göre bu ayet-i kerime nazil olunca Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Cahiliye döneminde olup da şu ayaklarımın altında olmayan hiçbir şey yoktur. Bundan emanet müstesnadır. Çünkü emanet iyi olana da kötü olana da eksiksiz olarak ödenir ''

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Al-i İmran 76

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR