BAKARA 60 |
وَإِذِ
اسْتَسْقَى
مُوسَى
لِقَوْمِهِ
فَقُلْنَا
اضْرِب
بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ
فَانفَجَرَتْ
مِنْهُ اثْنَتَا
عَشْرَةَ
عَيْناً
قَدْ عَلِمَ
كُلُّ
أُنَاسٍ
مَّشْرَبَهُمْ
كُلُواْ وَاشْرَبُواْ
مِن رِّزْقِ
اللَّهِ
وَلاَ تَعْثَوْاْ
فِي
الأَرْضِ
مُفْسِدِينَ |
60. Hani Musa, kavmi
için su istemişti. Biz: "Asan ile taşa vur" dedik. Hemen oradan on iki
pınar fışkırıverdi. Her insan topluluğu su alacağı yeri öğrenmişti.
"Allah'ın rızkından yeyiniz, içiniz ve yeryüzünde fesat çıkarmakla
taşkınlık yapmayınız. "
Buyruğuna dair
açıklamalarımızı sekiz başlık altında sunacağız:
1- Kelime Anlamıyla istiska:
2- istiska:
3- Sünnet Şekliyle istiska:
4- Asan ile Taşa Vur:
5- Oniki Pınar:
6- Suyun Fışkırdığı Taş:
7- Su Almakta Karışıklık Yoktu:
8- Yeyiniz, içiniz:
1- Kelime Anlamıyla
istiska:
Yüce Allah'ın:
"Hani Musa, kavmi için su istemişti" buyruğunda yer alan ve "su
istedi" anlamına gelen (...) kelimesindeki ilk "sin" harfi istek
sin'i diye bilinir. "İste'leme, istahbere, istensara: öğrenmek istedi,
haber almak istedi, yardım istedi" gibi. Yani kavmi için su ihtiyacının
karşılanmasını istemişti anlamındadır.
Araplar:
"sekaytu" ve "eskaytu" lafızlarını aynı anlamda (suladım,
su verdim) kullanırlar. Şair (Lebid) der ki: "Kavmim Mecdoğullarının da
suyunu verdi Numeyr'in de Hilaloğulları kabilelerinin de sularını verdi
o." Bu fiiiin ziyadesiz şeklinin su içirmek anlamına, başında hemze
getirilmesi halinde ise suya giden yolu göstermek anlamında olduğu da
söylenmiştir.
2- istiska:
İstiska suyun
bulunmaması ve yağmurun yağmaması halinde sözkonusu olur. Durum böyle olduğu
takdirde o vakit kulluğun, fakrın (Allah'a ihtiyacın) meskenet ve zilletin
samimi tevbe ile birlikte açığa vurulması gerekir. Peygamberimiz Muhammed
(s.a.v.) istiskada bulunmuş, (Allah'tan yağmur yağdırılması talebini yapmış),
bunun için mütevazi, mütezellil (Allah huzurunda alçalarak), başı önüne
eğilmiş, ağır ağır tazanu (yalvarma) ve niyaz ile namaz kılınan yere çıkmıştır.
Bu konuda örnek olarak o bize yeter. Bize gelince inat ve kulların Rabbine
muhalefet etmekten başka hiçbir şeyimiz yok. Ne tevbe sözkonusu, ne de başka bir
halimiz. Bize nasıl yağmur yağdırılsın? Şu kadar var ki Peygamber (s.a.v.) İbn
Ömer tarafından rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;
"Onlar mallarının zekatını vermeyecek olurlarsa mutlaka semadan onlara
yağmur yağdırılmaz. Eğer hayvanlar olmasa asla onlara yağmur yağdırılmaz."
İnşaallah bu hadis bütünüyle ileride gelecektir.
3- Sünnet Şekliyle
istiska:
Açıkladığımız şekliyle
namaz kılınacak yere çıkmak, hutbe ve namaz istiskanın sünnetidir. İlim
adamlarının çoğunluğu bu görüştedir. Ebu Hanife'nin görüşüne göre ise namaz
kılmak ve namaz kılınacak yere çıkış istiskanın sünnetinden değildir. Ona göre
istiska sadece duadan ibarettir. Buna Enes (r.a)'dan rivayet edilen Buharı ve
Müslim'de yer alan sahih hadisi delil göstermiştir. Ancak bu hadiste onun
lehine bir delil yoktur. Çünkü o hadiste sözü edilen şey çabucak kabul olunan
bir duadan ibarettir. O bakımdan dua ile yetinilmiş ve diğerlerine gerek
görülmemiştir. Hz. Peygamber bununla bir sünneti beyan etmek kastında değildi.
Hz. Peygamber, böyle bir sünneti beyan etmeyi kastedince bunu fiiliyle
açıkladı. Nitekim Abdullah b. Zeyd el-Mazinı'nin rivayetine uygun olan da
budur; Resulullah (s.a.v.) namaz yerine çıktı, orada istiskada bulundu,
ridasını ters çevirdi, sonra da iki rek'at namaz kıldı. Bu hadisi de Müslim
rivayet etmiştir.
İstiskanın diğer
hükümleri ileride -Yüce Allah'ın izniyle- Hud Suresi'nde gelecektir.
4- Asan ile Taşa Vur:
Yüce Allah'ın:
"Biz: Asan ile taşa vur, dedik" buyruğunda yer alan
"asa"nın ne demek olduğu bilinmektedir. Bu kelime, sonu maksur elif
müennes ve aslı vav olan eliften oluşan bir kelimedir. Şair der ki: "Onun
(kovasının ağzında çaprazlama konulmuş) iki asası üzerinde ince ve yırtık bir
elbise vardır."
Çoğulu "usiyy"
ve "isiyy" şeklinde gelir "A'sın" şeklinde geldiği de olur.
"Asa,
asacıktandır" diye bir deyim de vardır. Yani işin kimisi kimisindendir.
Kişinin yolculuk yapmayı bırakarak ikamet etmesi halinde "asasını
bıraktı" denilir. Bu da bir deyimdir. Şair der ki: "Asasını bıraktı
ve ikamete koyuldu Yolcunun geri dönmekle gözün aydın olması gibi."
Kur'an-ı Kerim'de de
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O senin sağ elindeki nedir ey Musa! Dedi
ki: O asamdır; ona dayanırım .. "(Ta-ha, 17-18) Bu ayet-i kerimelerin
tefsiri yapılırken Yüce Allah'ın izniyle asanın faydalarından da söz
edilecektir.
"Asa" kelimesi
bazen toplanıp bir araya gelmek ve ayrılıp dağılmak hakkında da kullanılır.
İşte bu bakımdan İslami yönetime karşı çıkan hariciler hakkında
"müslümanların asalarını böldüler" denilir Onların birlikteliklerini
ve kaynaşmalarını böldüler, demektir. Asa yarıldı, bölündü, denildiği zaman
anlaşmazlığın ortaya çıktığı anlatılmak istenir Şair der ki: "Savaş olup
da asa yarılınca Sana da Dahhak'a da keskin bir Hint kılıcı yeter,"
Araplar arasında
kullanılan "asanı ailenin tepesinden kaldırma" deyimi onları te'dip
etmekten geri kalma demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Hacer (taş) da bilinen
birşeydir. Asgari çoğul sayısında "ahcar" şeklinde, fazla olanlarda
da "hicar ve hicare" şeklinde çoğul yapılması gerekir. Bununla
birlikte hicare nadiren kullanılır. İbn Faris ve Cevheri böyle demiştir.
Derim ki: Kur'an-ı
Kerim'de bu el-Hicare kelimesi şu ayet-i kerimelerde kullanılmıştır:
"Onlar taşlar gibidir. "(el-Bakara, 74); "Şüphe yok ki kimi
taşlardan ... " (el-Bakara, 74); "De ki taş .. olunuz"(el-İsra,
50); "Onlara taş atardı .. "(el-Fil, 4); "Onların üzerine
(yağmur gibi) taşlar yağdırdık. "(Hicr, 74) gibi, Nasıl olur da böyle bir
şekilde bunun çoğulunun kullanımı nadirdir, denilebilir? Ancak o bu ifadesiyle
kıyas yoluyla nadirdir, fakat kullanımı ise çoktur, demek istiyorsa bu ifade
doğru olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Hemen ondan on iki
pınar fışkırıverdi." ifadesinde bir hazf (düşürme) vardır. Bunun takdiri
şudur: Musa asasıyla taşa vurdu ve hemen ardından ondan on iki pınar
fışkırıverdi ... Şanı Yüce Allah, vurmadan da taştan suyu fışkırmaya ve denizi
yarmaya kadir idi. Ancak O, kulları için maksatlarına ulaşmalarında bir hikmeti
açıklamak üzere sebepler ile sonuçları birbirlerine bağlamak ve ahirette de
buna bağlı olarak sevap ve cezalarını vermek istemiştir.
İnficar (mealde:
Fışkırıvermek), yarılmak demektir. "Fecir yarıldı" tabiri burdan
gelir. Suyun inficar etmesi, üzerinin açılması (ve kaynaması) anlamındadır.
Fücra: Suyun kaynadığı yere denilir.
(el-A'raf, 160'da
geçen): el-İnbicas ise inficardan daha dardır. Çünkü önce inbicas olur (yani su
azar azar kaynar) daha sonra çevresi genişleyrek "inficar" halini
alır.
İnbicas'ın inficar ve
infitak'ın aynı manaya geldiği de söylenmiştir. Bunu el-Herevı ve başkaları
demiştir.
5- Oniki Pınar:
Yüce Allah'ın:
"Hemen ondan on iki pınar fışkırıverdi" buyruğunda yer alan (...)
kelimesini Mücahid, Talha ve İsa şın harfini esreli (...) şeklinde
okumuşlardır. Temim oğullarının şivesi budur. Böyle bir söyleyiş
Temimoğullarının konuşmasında nadiren görülür. Çünkü onların izledikleri yol
kelimeleri hafifletmektir. Hicaz halkı ise, bu kelimeyi -izledikleri yol
kelimeyi ağır okumak olmakla birlikte- (...) diye okurlar. Bütün bu bilgileri
en-Nehhas vermiştir.
Ayn (mealde: pınar):
kelimesi müşterek isimlerdendir. O bakımdan su gözü, insan gözü, dizkapağının
gözü, (dizkapağının alt tarafındaki hafif çukur), güneşin gözü (yani güneşin
parlak kısmı) denilir. Ayn, aynı zamanda güney tarafından gelen bulutun adıdır.
Yine kesintisiz olarak beş veya altı gün süreyle devam eden yağmurun da adıdır.
"Ayn'ı az belde" insanı az şehir demektir. Yine su kırbası ve benzeri
su kaplarının kulplarına da "ayn" denir. Su gözü canlılardaki göze
benzetilmiştir. Çünkü canlının gözünden yaş nasıl çıkıyorsa su gözünden de su
öylece çıkar. Şöyle de açıklanmıştır: Canlının gözü en şerefli organlarından
birisi olduğuna göre suyun kaynadığı göz de ona benzetilmiştir. Çünkü
yeryüzündeki en şerefli yerlerden birisi de suyun kaynadığı yerdir.
6- Suyun Fışkırdığı
Taş:
Musa (a.s), kavmi için
Allah'tan su talep edince, Allah, asası ile bir taşa vurmasını emretti.
Denildiğine göre bu taş koyun başı büyüklüğünde Tur dağında dörtgen bir taş
idi. Bu taş bir çuvalın bir tarafına konulur ve yolculukta taşınırdı.
Konakladıkları vakit konakladıkları yerin ortasına o taş getirilir,
bırakılırdı. Nakledildiğine göre onlar bu taşı ayrıca taşımıyorlardı. Her bir
merhalelik yol katettikçe ilk merhalede o taşın bulunduğu yer neresi ise ikinci
merhalede de ona göre bir yerde bulunurdu. Böylesi ise mucize ve i'dz
bakımından daha ileri derecededir.
Bir görüşe göre Yüce
Allah, Hz. Müsa'ya mutlak olarak herhangi bir taşa vurmasını emretmiş idi. Bu
ise i'dz bakımından daha ileri bir seviyedir.
Bir başka görüşe göre
şanı Yüce Allah, Hz. Müsa'ya açıkladığı ve mu ayyen bir taşa vurmasını
emretmiştir. Bu bakımdan "(taş anlamına gelen) el-Hacer'' kelimesi tarifli
olarak gelmiştir. Said b. Cübeyr der ki: Bu Hz. Müsa'nın yıkandığı zaman
elbisesini üzerine bıraktığı taştır. Bu taş, Hz. Müsa'nın elbisesi ile birlikte
uçmuş ve Yüce Allah, sonunda onu kavminin iftirasından temize çıkarmıştı.
İbn Atiyye der ki: Bunun
ayrı ve dörtgen bir taş olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Bu taşın her bir
tarafından Hz. Müsa o taşa vurduğu takdirde üç ayrı pınar fışkırırdı. Suya
ihtiyaçları kalmayıp yola koyulduklarında bu suyun pınarları kuruyuverirdi.
Derim ki: Peygamberimiz
Muhammed (s.a.v.)'e verilmiş olan, elinden ve parmaklarının arasından suyun kaynayıp
coşması daha büyük bir mucizedir. Çünkü bizler, gece gündüz taşlardan suyun
fışkırdığına tanık olmaktayız. Peygamberimiz (s.a.v.)'in mucizesi olan et ve
kan arasından su çıkacak şekilde bir mucize herhangi bir peygambere verilmiş
değildir. Güvenilir imamların ve sağlam fukahanın Abdullah'tan yaptıkları
rivayete göre o şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idik. Su
bulamadık. Ona bakır veya taştan bir su kabı getirildi. Elini ona soktu. Suyun
parmaklarının arasından fışkırdığını gördüm ve: "Haydi, abdest
almaya" dediğini duydum. el-A'meş dedi ki: Bana Salim b. Ebü'l-Ca'd
anlatarak dedi ki: Cabir'e o gün kaç kişiydiniz, diye sordum o: Binbeşyüz kişi,
dedi. Hadisin lafzı Nesai'nindir.
7- Su Almakta
Karışıklık Yoktu:
Yüce Allah: "Her
bir insan topluluğu su alacağı yeri öğrenmişti" diye buyurmaktadır. Yani
onların her bir kolunun kendisine ait olarak bildiği bir pınarı vardı.
Başkasından içmiyordu. "Meşrab" kelimesi su alacak yer demektir.
İçilen şeyanlamına olduğu da söylenmiştir. İsrailoğullarındaki Kollar (Esbat),
Arapların kabileleri gibidir. Bunlar, Hz. Ya'kub'un on iki oğlunun soyundan
gelenlerdir. Her bir kola ait bu pınarlardan bir pınar vardı ve ondan
başkasından su almazdı.
Ata der ki; Taşın dört
yüzü vardı. Her bir yüzünden üç pınar fışkırmaktaydı. Böylelikle her bir kolun
(sıbtın) başkalarının kendileriyle ortak olmadığı ayrı bir pınarı vardı. Bize
ulaştığına göre her bir kolda atları ve diğer binekleri dışında sadece ellibin
savaşçı vardı. Yine Ata der ki: Hz. Musa'nın darbe indirdiği her bir yerde
taşın üzerinde kadının memesini andıran bir tümsek belirir, önce terler daha
sonra da su akıtırdı.
8- Yeyiniz, içiniz:
Yüce Allah'ın:
"Yiyiniz içiniz" buyruğunda bir hazf vardır ki takdiri şöyledir: Biz
onlara Men ve Selvayı yeyiniz, başlı başına ayrı taştan fışkıran suyu da
içiniz. "Ve yeryüzünde fesat çıkarmakla taşkınlık yapmayınız" dedik.
Bu buyruğu ile Yüce Allah, onlara ileri derecede fesat çıkartmalarını
yasaklamaktadır. Çünkü "el-ays" ileri derecede fesat anlamındadır.
Yünleri yiyen haşerenin adına da (aynı kökten): usse (güve) denilmektedir.
"Fesat çıkarıcılar olarak" anlamına gelen (...) kelimesi haldir.
Mananın tekrarlanması, kelimenin farklı olmasındandır. İşte bu buyruklar ile
ni'metlerin onlara mübah kılındığı, sayılıp döküldüğü ifade edilmekte, buna
karşılık onların masiyetlerde ileri gittiği, bunların ise onlara nehyedildiği
anlatılmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN