BAKARA 280 |
وَإِن
كَانَ ذُو
عُسْرَةٍ
فَنَظِرَةٌ
إِلَى
مَيْسَرَةٍ وَأَن
تَصَدَّقُواْ
خَيْرٌ
لَّكُمْ إِن
كُنتُمْ
تَعْلَمُونَ |
280. Eğer o darlık
içindeyse geniş bir zamana kadar mühlet (veriniz). Sadaka olarak bağışlamanız
ise sizin için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi ve Borçlunun
Ödeme Zorluğu Çekmesi:
2- Alacaklının Borçlu üzerindeki Bazı
Hakları:
3- Cahiliyyede
Borçlunun, Borcu Sebebiyle Satılması ve Ayetin Bu Hükmü Kaldırması:
4- Borca Batmış ve Alacaklıları
Yakasına Yapışmış Kimsenin Durumu:
5- Müflis'in Hapsedilmesi:
6- Müflisin Malı Toplanıp Hak Sahibine
Ulaşmadan Telef Olursa:
7- Ödememeyi Mümkün Kılan Darlığın
Mahiyeti
8- Ödeme Zorluğu Çeken Borçluya
Bağışlamak:
9- Ödeme Zorluğu Çeken Borçluya Mühlet
Vermenin Fazıleti:
1- Ayetin Nüzul Sebebi
ve Borçlunun Ödeme Zorluğu Çekmesi:
Yüce Allah, faizli
alacaklıların ödeme imkanı bulanlardan mallarını alabilecekleri hükmünü
verdikten sonra ödemekte zorluk çeken kimseler hakkında da: "Eğer o darlık
içinde ise .. " buyruğu ile kolaylıkla
ödeyebilecekleri duruma kadar mühlet tanınmasını hükme bağlamaktadır. Çünkü Sakifliler Muğireoğullarındaki
alacaklarını isteyince Muğireoğulları sıkıntı içinde
olduklarından söz ettiler ve: "Hiçbir şeyimiz yok" dediler.
Mahsullerinin alınacağı zamana kadar süre tanınmasını istediler. İşte bunun
üzerine bu: "Eğer o darlık içinde ise ... "
ayeti kerimesi nazil oldu.
2- Alacaklının Borçlu
üzerindeki Bazı Hakları:
Yüce Allah'ın:
"Eğer o darlık içindeyse ... " buyruğu ile
birlikte: "Eğer tevbe ederseniz sermayeleriniz sizindir"
buyruğu, alacaklının borçludan borcunu isteme hakkının sabit olduğunu ve rızası
olmasa dahi malını almasının caiz olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde borçlu
ödeme imkanı bulduğu halde borcunu ödemeyecek olursa,
zalim olacağını da bu buyruk göstermektedir. Çünkü Yüce Allah:
"Sermayeleriniz sizindir" diye buyurmakta ve alacaklı lehine ana
malını isteme hakkını tesbit etmektedir. İsteme
hakkına sahip olduğuna göre; kaçınılmaz olarak borçlunun da bu hakkı ödemesi
vaciptir.
3- Cahiliyyede
Borçlunun, Borcu Sebebiyle Satılması ve Ayetin Bu Hükmü Kaldırması:
el-Mehdevi ve bazı ilim adamları
şöyle demektedirler: Bu ayet-i kerime cahiliyye
döneminde görülen, borcunu ödeyemeyenin satılması şeklindeki uygulamayı
kaldırmıştır. Mekki'nin naklettiğine göre de
Peygamber (s.a.v.), İslam'ın ilk dönemlerinde bu uygulamanın yapılmasını
emretmiştir.
İbn Atiyye der ki: Eğer Peygamber
(s.a.v.)'ın bu işi yaptığı sabit ise o halde bu
buyruk o uygulamayı neshetmektedir. Aksi takdirde
böyle bir nesih sözkonusu olmaz.
Tahavi der ki: İslam'ın ilk dönemlerinde eğer borcunu ödeyecek bir
malı yoksa hür bir kimse borcu karşılığında satılırdı. Şanı Yüce Allah bu
uygulamayı neshedip: "Eğer o darlık içindeyse
geniş bir zamana kadar mühlet (veriniz)" buyruğuna kadar böyle idi. Bunlar
Darakutni'nin Müslim b. Halid
ez-Zinci yoluyla rivayet etmiş olduğu hadisi de delil
gösterirler. Müslim dedi ki: Bize Zeyd b. Eslem haber verdi, Zeyd İbnu'l-Beylemani'den o Sürrak'tan dedi ki: Bir adamın benim üzerimde bir malı
-veya alacağı- vardı. Beni Resulullah (s.a.v.)'ın yanına götürdü. Benim herhangi bir malımı elde
edemeyince beni ona sattı. (Darakutni, Sünen, III,
61)
Hadisi el-Bezzar bu sened ile bundan daha
uzun bir şekilde rivayet etmiştir. Müslim b. Halid
ez-Zinci ile Abdurrahman
el-Beylemani ise delil olarak gösterilmezler.
İlim ehlinden bir
topluluk ise şöyle demişlerdir: Yüce Allah'ın: "Geniş bir zamana kadar
mühlet (veriniz)" buyruğu, insanlar hakkında umumidir, ödeme zorluğu çeken
herkese mühlet verilir. Bu, Ebu Hureyre,
el-Hasen ve genel olarak fukahanın
da görüşüdür.
en-Nehhas der ki: Bu ayet-i kerime
ile ilgili olarak söylenen en güzel söz Ata, ed-Dahhak
ve er-Rabi b. Haysem'in
sözüdür. (en-Nehhas) dedi ki: Bu ayet-i kerime ödeme
zorluğu çeken herkes hakkındadır. Faizde de bütün alacaklarda da (zorluk
çekene) mühlet verilir. İşte bu, konu ile ilgili bütün görüşleri bir arada
ifade etmektedir. Çünkü ayet-i kerimenin riba
hakkında nazil olmuş ve genel olarak neshedici bir
ayet olması, sonra da başkasının hükmünün de faizin hükmü gibi olması
mümkündür. Diğer bir sebep ise ref ile kıraatin
anlamı şöyle olur: Eğer bütün insanlar arasında darlık içerisinde bulunursa ... Şayet bu özel olarak faiz hakkında olsaydı
uygun okuma şekli nasb olması gerekirdi. Ve bunun
anlamı da şöyle olurdu: Eğer üzerinde faiz borcu bulunan kimse darlık
içerisinde ise ...
İbn Abbas ve Şureyh der ki: Bu, özel
olarak faiz hakkındadır. Borçlar vesair ilişkilerde
ise mühlet sözkonusu değildir. Aksine (vakti gelince)
alacak sahibine ödenir veya borçlu ödeyinceye kadar hapsedilir. Bu İbrahim'in
de görüşüdür. delil olarak da Yüce Allah'ın şu buyruğunu gösterirler:
"Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi ...
emreder. " (en-Nisa, 58)
İbn Atiyye de der ki: Böyle bir
görüşün -eğer oldukça sıkıntıya düşürmüş bir fakirlik sözkonusu
değilse- kabul edilmesi gerekir. Şayet yokluk ve apaçık bir fakirlik sözkonusu ise hüküm, zorunlu olarak mühlet vermektir.
4- Borca Batmış ve
Alacaklıları Yakasına Yapışmış Kimsenin Durumu:
Hakim borçları çok olup alacaklıları alacaklarını istedikleri bir
kimsenin elindeki bütün malını alıp ona kendisi için zorunlu olan miktarı
bırakma yetkisine sahiptir. İbn Nafi'
Malik'ten, ancak avretini örtecek kadarını o kimseye bırakacağını rivayet
etmektedir. Meşhur olan rivayete göre ise fazlalık olmadığı sürece ona mutad olan elbisesini bırakır. Eğer onunla alay edilmesine
sebep teşkil edecekse ridasını üzerinden çıkarmaz.
Hanımının elbiselerinin bırakılması ve eğer alim bir
kimse ise kitaplarının satılması hususunda ise görüş ayrılığı vardır. Böyle bir
kimsenin evi, hizmetçisi, kıymeti az olmadığı takdirde, cuma için giyindiği
elbisesi de bırakılmaz. O takdirde de bu kimsenin (borcunu ödeyememesi
dolayısıyla) hapsedilmesi haram olur. Bu hükümlerin asıl dayanağı da Yüce
Allah'ın: "Eğer o darlık içindeyse geniş bir zamana kadar mühlet
(veriniz)" buyruğudur.
Hadis imamları -lafız
Müslim'in olmak üzere- Ebu Said
el-Hudrı (r.a)'dan şöyle
dediğini rivayet ederler: Rasülullah (s.a.v.)
döneminde bir adam satın aldığı meyveleri bir musibet sonucu kaybetti, borçları
çoğaldıkça çoğaldı. Resulullah (s.a.v.): "Ona
sadaka veriniz" diye buyurdu. İnsanlar ona sadaka verdiler, fakat bu
sadakalar borcunu karşılamaya yetmedi. Rasülullah
(s.a.v.) ondan alacaklı olan kimselere: "Bulduğunuzu alınız, bundan başka birşey alma hakkınız yoktur" buyurdu.
Ebu Davüd'un Musannefinde
şöyle denilmektedir: Resulullah (s.a.v.) ondan
alacaklı olanlara o adamın elindeki malı onlara vermekten başka birşey vermedi.
İşte bu, bu hususta açık
bir nastır. Rasülullah (s.a.v.)
adamın hapsedilmesini emretmedi. Bu ise Şureyh'in
dediği gibi Muaz b. Cebel'dir. Ayrıca Resulullah bu borçluya mulazemet
edilmesini (takib altında tutulmasını)de
emretmemiştir. Bu da Ebu Hanife'nin konu ile ilgili
görüşüne muhaliftir, çünkü o şöyle der: Onun bir malının ortaya çıkması mümkün
olduğundan dolayı mülazemet edilir. Belirttiğimiz
sebep dolayısıyla da mal kazanmakla da yükümlü tutulmaz. Başarımız
Allah'tandır.
5- Müflis'in
Hapsedilmesi:
Malik'in, Şafii'nin, Ebu Hanife ve başkalarının görüşüne göre müflis, ödeyememe
durumu ortaya çıkıncaya kadar hapsedilir. Malik'e göre eğer malını ortalıktan
yok etmekle itham edilmiyor ve haksızlığı açıkça ortaya çıkarılamıyor ise
hapsedilmez. Aynı şekilde belirttiğimiz üzere; ödeyememe imkanı
sahih olarak tesbit edilebiliyorsa yine hapsedilmez.
6- Müflisin Malı
Toplanıp Hak Sahibine Ulaşmadan Telef Olursa:
Müflisin malı toplanıp
sonra da hak sahiplerine ulaşmadan ve satılamadan önce telef olursa, müflisin
bu malın tazminatını ödemesi gerekir. Alacaklıların alacakları onun zimmetinde
kalmaya devam eder. Hakim onun malını satar ve
bedelini kabzettikten sonra, fakat alacaklıların kabzından önce o bedel telef
olursa, o takdirde bu telefin tazminatını ödemek, alacaklılara aittir ve müflis
ondan ibra olmuş olur. Muhammed b. Abdulhakem ise der
ki: Alacaklılara ulaşıncaya kadar o malın tazminatını ödemek ebediyyen müflise aittir.
7- Ödememeyi Mümkün
Kılan Darlığın Mahiyeti
Darlık (el-usre): Mal yokluğu dolayısıyla darlık halidir. İşte (zorluk
ordusu anlamına gelen:) "ceyşu'l-usra" tabiri de burdan
gelmektedir.
Mühlet (...): Ertelemek,
demektir.
"Geniş bir zaman
(...)"; ise kolaylık anlamına bir mastardır.
(...) ın merfu olması ise; var olmak,
meydana gelmek anlamına gelen tam (nakıs fiil olmayan): (...) oldu, iledir. Sibeveyh, Ebu Ali ve başkalarının
görüşü de budur.
Sibeveyh (bunu delillendirmek kastıyla) şu
beyiti zikreder:
"Feda olsun Şeybanoğlu Zühl oğullarına benim
dişi devem Eğer (parıldayan silahlar dolayısıyla) yıldızları parlak bir gün
gelirse,"
Bununla birlikte bu
kelimenin (...) şeklinde) mansup
olması da mümkündür. Ubey b, Ka'b'ın
Mushafında da (...) şeklindedir. Bu okuyuş:
Eğer alacaklı darlık
içindeyse", anlamındadır. el-A'meş:
"Eğer o darlık içindeyse" mühlet (veriniz)" şeklinde okumuştur, Ebu Amr edDani,
Ahmed b, Müsa'dan
naklederek der ki: Ubey b, Ka'b'ın
Mushafında da böyledir. en-Nehhas, Mekki ve en-Nekkaş der ki: Buna göre ayetin lafzı faizcilere has olur,
Ancak (...) diye okuyanlara göre ise bu bütün borçlular hakkında umumi bir
hüküm ifade eder Buna dair açıklamalar önceden geçmiş bulunmaktadır.
el-Mehdevi, Hz, Osman Mushafında "fe"
harfiyle "Eğer o darlık içindeyse" diye okumuştur. el-Mu'temir ise Haccac el-Verrak'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Hz, Osman Mushafında: (...) şeklindedir, der. Bunu da en-Nehhas zikretmektedir.
Çoğunluk da "zı" harfini esreli olarak: "mühlet" şeklinde
okumuşlardır. Mücahid, Ebu Reca ve el-Hasen ise "zı" harfini sakin olarak (...) diye okumuştur, Bu ise
bir Temim şivesidir. Onlar "Zeyd'in lütufkarlığı" anlamında (...) tabirini (...) derleL Yine (...): Karaciğer anlamında (...) derler.
Yalnızca Nafi' "Geniş bir zaman" kelimesindeki
"sin" harfini ötreli olarak okurken cumhur bunu fethalı olarak
okumuştur,
en-Nehhas, Mücahid
ve Ata'dan emir anlamı ifade edecek şekilde;
"Kolaylık zamanına
kadar ona mühlet tanı" şeklinde "sin" harfi ötreli, "ra" harfi esreli ve sonunda "ye" harfini isbat ile okumuştur. Ayrıca bu (...) diye de okunur ise de Ebu Hatim bu şekilde bir okuyuş caiz değildir, demiştir.
Ancak böyle bir kelime en-NemI Suresi'nde (35,
ayette): "Bakarım" anlamındadır. Çünkü orada bu kelime kadın
tarafından nazar etmek kökünden gelen bir kelimedir. Bakara'daki bu kelime ise ertelemek'ten gelir. Günlük konuşmada erteledim anlamında:
(...): Sendeki borcumu erteledim tabirinden alınmadır. Yüce Allah'ın:
"Bana diriltileceklerigüne kadar mühlet
ver" (el-A'raf, 14) buyruğu da (inzar etmek: mühlet vermek) buradan gelmektedir. Ebu İshak ise bunu caiz kabul eder ve der ki: Bu ifade masdar isimlerdendiL Yüce
Allah'ın: "Onun vaki olacağında yalan yoktur" (el-Vakıa, 2) ile
"Kendisine bel kemiklerini kıracak bir belalı iş yapılacağını bilir.
"(el-Kıyame, 25) ve: "Gözlerin hain bakışını ... bilir" (el-Mu'min, 19) ve benzeri diğer buyruklar gibidir.
8- Ödeme Zorluğu Çeken
Borçluya Bağışlamak:
"Sadaka olarak
bağışlamanız ise" buyruğu mübtedadır,
"sizin için daha hayırlıdır" buyruğu da onun haberidir.
Yüce Allah bu
buyruklarla borcunu ödeme zorluğu çeken kimseye sadaka vermeyi teşvik etmekte,
bunu ona mühlet vermekten daha hayırlı olarak değerlendirmektedir. Bu
açıklamayı, es-Süddi, İbn Zeyd ve ed-Dahhak yapmıştır. Taberi de der ki: Başkaları da şöyle demektedir: Zengine de
fakire de sadaka vermeniz sizin için hayırlıdır. Ancak doğru olan birincisidir.
Ayet-i kerime de zengin ile alakalı herhangi bir taraf yoktur.
9- Ödeme Zorluğu Çeken
Borçluya Mühlet Vermenin Fazıleti:
Ebu Cafer et-Tahavi, Büreyde b. el-Hasib'den şöyle
dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Her kim ödeme zorluğu çeken borçluya mühlet verirse her bir
gün için ona bir sadaka (ecri) vardır." Sonra: Her gün için onun misli bir
sadaka mı vardır? dedim. O da şöyle dedi: Borç vadesi
gelmediği sürece "her bir gün için bir sadaka, eğer vade geldikten sonra
ona mühlet verirse her bir gün için onun gibi bir sadaka (ecri) vardır."
Müslim de Ebu Mes'ud'dan şöyle dediğini
rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Sizden öncekilerden bir adam hesaba çekildi. Hayır
namına bir şeyi tesbit edilmedi. Ancak o insanlarla
birlikte oturup kalkan, varlıklı bir kimse idi. Kölelerine ödeme zorluğu çeken
kimseyi bağışlamalarını emrederdi. Aziz ve celil olan Allah da şöyle buyurdu:
Böyle bir işi yapmaya biz ondan daha layıkız. Haydi onu affediniz."
Ebu Katade'den rivayet edildiğine
göre bir alacaklısını aradI. Ancak bu alacaklısı
ondan saklandı. Daha sonra onu bulunca adam: Ödeme imkanım
yok, dedi. Allah adına ödeyemez misin? diye sorunca o:
Allah adına yemin ederim ki ödeyemem. Bunun üzerine Ebu
Katade dedi ki: Ben Rasülullah
(s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kıyamet günü sıkıntılarından
Allah'ın kendisini korumasını arzu eden bir kimse ödeme zorluğu çekeni
rahatlatsın yahut onun borcunu düşürsün."
Adı Ka'b
b. Amr olan Ebu'l-Yeser tarafından rivayet edilen uzunca bir hadis-i şerife
göre Ebu'l-Yeser Rasülullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinlemiş:
"Ödeme zorluğu çekene mühlet veren yahut onun borcunu indireni Allah
(kıyamet gününde) kendi gölgesi altında barındırır."
İşte hadis-i şeriflerde
ve ayet-i kerimede açık nas ile belirtilen bu husus
teşvik edilmektedir. Ebu Katade'nin
hadisi de alacaklı kimsenin eğer borçluyu zor durumda olduğunu bilse veya bunu
zannedecek olsa ondan borcunu istemenin haram olduğuna delalet etmektedir.
İsterse hakimin huzurunda ödeme güçlüğü çektiği sabit
olmasın. Zorluk çekene mühlet vermek ise, ödeyebileceği vakte kadar onu
ertelemektir. Onun borcunu düşürmek de borcunu zimmetinden iskat
etmektir (silmektir). İşte Ebu'l-Yeser
borç belgesini silince alacaklısına her iki şekilde de davranmış oldu ve ona
şöyle dedi: Eğer ödeyecek imkanın olursa öde, aksi
takdirde ben borcumu sana helal ediyorum.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN