BAKARA 216 |
كُتِبَ
عَلَيْكُمُ
الْقِتَالُ
وَهُوَ كُرْهٌ
لَّكُمْ
وَعَسَى أَن
تَكْرَهُواْ شَيْئاً
وَهُوَ
خَيْرٌ
لَّكُمْ
وَعَسَى أَن
تُحِبُّواْ
شَيْئاً
وَهُوَ
شَرٌّ
لَّكُمْ وَاللّهُ
يَعْلَمُ
وَأَنتُمْ
لاَ تَعْلَمُونَ |
216. Hoşunuza
gitmediği halde savaş üzerinize yazıldı. Halbuki hoşlanmadığınız birşey, sizin
için hayırlı olabilir. Sevdiğiniz şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir
siz bilmezsiniz.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Cihadın Farz Oluşu:
2- Nefsi Ölçü Almak:
3- Nefsin Hoş Görmesi Ya da Görmemesi:
1- Cihadın Farz Oluşu:
Yüce Allah'ın:
"Hoşunuza gitmediği halde savaş üzerinize yazıldı" buyruğunun anlamı
farz kılındı, demektir. Bunun benzeri ifadeler daha önceden (el-Bakara, 178.
ayet 2. başlık) geçmiş bulunmaktadır.
Bazıları da
"Üzerinize öldürmek yazıldı" şeklinde okumuşlardır. Şair de der ki:
"üzerimize öldürmek ve savaşmak yazıldı; Güzel ve (güzelliği dolayısıyla
süse) muhtaç olmayan zengin kadınlara ise eteklerini toplamak yazıldı."
Bu, cihadın farz
olduğunu ifade eder. Yüce Allah bunun kendisi ile sınandıkları şeylerden
olduğunu, cennete ulaşmanın onun ile gerçekleşeceğini beyan etmektedir.
Savaştan kasıt, kafir
düşmanlarla savaşmaktır. Bu onlar tarafından durumun karineleri ile bilinen bir
husustu. Şu kadar var ki Peygamber (s.a.v.)'a Mekke'de ikamet ettiği süre
boyunca savaşa izin verilmemişti. Peygamber hicret edince müşriklerden ona
karşı savaşanlarla savaşması için izin verilerek Yüce Allah şöyle buyurdu:
'Kendileri ıle savaşılanlara -zulmolundukları için (savaşmak üzere) izin
verıldi.'' (el-Hacc, 39)
Daha sonra genel olarak
bütün müşriklerle savaşmasına izin verildi. Bu ayet-i kerime ile kimlerin
kastedildiği hususunda ise tefsir alimleri farklı görüşlere sahiptir. Bundan
kastın, özellikle Peygamber (s.a.v.)'ın ashabı olduğu söylenmiştir. O bakımdan
Peygamber (s.a.v.) ile birlikte savaşmak, onlar için farz-ı ayn idi. Şeriat
karar bulup iyice yerleşince, artık bu farz-ı kifaye oldu.
Bu görüş Ata ve Evzai'ye
aittir.
İbn Cüreyc der ki: Ben
Ata'ya sordum. Bu ayet-i kerimeye göre insanlara savaş farz mıdır' o: Hayır
dedi. Bu onlara (ashaba) farz kılınmış idi.
ümmetin cumhuru ise
şöyle demektedir: Cihad önceleri tayin sözkonusu olmaksızın kifaye olmak üzere
farz kılmış idi. Ancak Peygamber (s.a.v.) onlardan savaşa çıkmalarını istediği
vakit ona itaat etmenin vacip oluşu sebebiyle, onun bu savaş isteğine olumlu
karşılık vermek, onlar için farz-ı ayn oluyor idi.
Said b. el-Müseyyeb der
ki: Cihad her müslüman üzerine muayyen olarak ebediyyen farzdır. Bunu
el-Maverdi nakletmiştir.
İbn Atiyye de der ki:
üzerinde icma olunagelen husus şu ki, cihad Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetinin tümü
üzerinde farz-ı kifayedir. Onu bu işi yapan müslümanlar ifa ettikleri takdirde
diğerlerinden sakıt olur. Ancak düşman İslam topraklarına girerse o vakit
farz-ı ayn olur. Bu hususa dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Tevbe
Suresi'nde (5, ayet ve devamında) gelecektir.
el-Mehdevi ve başkası
es-Sevri'den şöyle dediğini nakletmektedirler: Cihad bir tatavvudur (nafile
ibadettir). İbn Atiyye der ki: Bu ifade bana göre; cihad fiilen yerine
getirilmiş olduğu halde ona soru sorulması üzerine verdiği bir cevaptır. o: Bu
durumda cihad bir tatavvudur, diye cevap vermiş olmalıdır.
2- Nefsi Ölçü Almak:
Yüce Allah'ın: "Hoşunuza
gitmediği halde" buyruğu bir mübteda ve haberdir (yani; Halbuki o sizin
için hoş değildir, anlamında).
Savaş insan tabiatı
itibariyle sevilmeyen birşeydir. İbn Arafe der ki (ayet-i kerimede geçen) kurh,
zorluk demektir. Kerh ise, zorlanılarak mecbur edildiğin şey demektir. Tercih
edilen görüş budur. "Kurh" kelimesiyle "kerh" kelimesinin
aynı anlamda iki ayrı söyleyiş olma ihtimali de vardır. İkrah ise, bir şeye
zorlamak demektir.
Cihadın hoşlanılmayan
birşeyolması; cihad dolayısıyla mal harcamak, ülkeden ayrılmak, aileden
ayrılmak, insanın bedenini, kafasından ve sair yerlerinden yarılmaya,
yaralanmaya maruz bırakmak, azaların kesilmesi ve nihayet ölümün sözkonusu
olması dolayısıyladır, İşte bundan dolayı cihaddan hoşlanmıyorlardı. Yoksa
onlar Yüce Allah'ın farz kılmasından hoşlanmıyor değillerdi.
İkrime bu ayet-i kerime
hakkında şöyle demektedir: Onlar önceleri cihad'dan hoşlanmadılar, daha sonra
onu sevmeye ve: "Dinledik ve itaat ettik" demeye başladılar. Çünkü
verilen emri yerine getirmek bir zorluğu da ihtiva eder. Fakat ona karşı
verilecek olan sevap bilindiği takdirde, o sevaba karşılık sıkıntı ve
zorluklara katlanmanın ehemmiyeti kalmaz, insan nazarında bunun değeri küçülür.
Derim ki: İnsana acı
veren ve tehlikesinden korkulan bir organı kesmek, bir dişi çekmek, kan
aldırmak, hacamat yaptırmak gibi işleri hastalıktan iyileşmek ve sıhhatin
devamı arzusuyla yapmak gibi işler, bunun dünya hayatındaki birer örneğidir.
Ancak ebedilik ve ikram yurdunda, sıdk makamında, daimi ve ebedi bir hayattan
daha faziletli bir nimet olamaz.
3- Nefsin Hoş Görmesi
Ya da Görmemesi:
"Halbuki
hoşlanmadığınız birşey sizin için hayırlı olabilir" buyruğunda yer alan
(...) kelimesi el-A'sam'a göre burada (...) anlamındadır. (Yani: "Halbuki
hoşlanmadığınız birşey sizin için (gerçekte) hayırlıdır" anlamındadır).
Bir görüşe göre ise bu kelime vücub ifade eder. Yani Allah tarafından verilecek
şeyler hakkında kullanıldığı takdirde Kur'an-ı Kerim'in tümünde Allah'ın o
şeyleri vermesinin vacib olduğunu ifade eder. Bundan tek istisna Yüce Allah'ın
şu buyruğudur: "Eğer o sizi boşarsa umulur ki Rabbi sizden daha hayırlı
... zevceler verir. "(et-Tahrim, 6)
Ebu Ubeyde der ki: Bu
kelime Allah tarafından va'dolunanı vermenin vücubunu ifade eder. Bu buyrukta
anlamı da şudur: Sizler cihaddaki sıkıntıları, zorlukları hoş
görmeyebilirsiniz. Halbuki o sizin için daha hayırlıdır. Çünkü cihad ile galip
gelirseniz zafer kazanırsınız, ganimet elde edersiniZ ve size ecir verilir.
Ölen de şehid olarak ölür. Halbuki sizler rahatı ve savaşı terketmeyi seviyor
olabilirsiniz. Ama o sizin için daha kötüdür. Çünkü sizler mağlub edilir, zelil
edilir elinizdeki imkanlarınız yok olur, gider.
Derim ki: Bu doğrudur.
Bunun şüphe edilecek en ufak bir tarafı yoktur, Nitekim Endülüs ülkesinde böyle
olmuştur. Oradakiler cihadı terkettiler. Savaşmaktan korktular ve savaştan
çokça kaçıp durdular. Düşman da o güzelim ülkeyi istila etti. Birtakım
kimseleri esir aldı, kimisini öldürdü, kadın ve çocukları da esir alıp köle
yaptı. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Bu bizim ellerimizin işledikleri ve
kazandıkları dolayısıyladır.
Ayet-i kerimenin anlamı
ile ilgili olarak el-Hasen der ki: Meydana gelen sıkıntı ve musibetlerden
hoşlanmamazlık etmeyiniz. Çünkü hoşlanmadığın nice iş vardır ki, senin kurtuluşun
oradadır. Ve sevdiğin nice iş vardır ki, o işten dolayı sen atıl kalır, kötürüm
olursun. Ebü Said ed-Darir şu beyitleri söylemiştir:
"Sakındığın nice iş
vardır ki; hoşuna gidecek ve beğeneceğin işi sürükleyip getirir. O işte sevilen
şey gizli kalır ve ondan hoşlanılmayan şeyortaya çıkar."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN