ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA 196 /

Buyruğun: "Hediye kurbanı yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyiniz" bölümüne dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- ihsar Kurbanı Nerede Kesilir:

2- Kurban Kesilmeden Önce Muhsar İhramdan Çıkabilir mi?

3- Muhsar Kurbanını Kestiği Takdirde Traş Olabilir mi?

4- Muhsar Kimsenin Saçını Traş Etmesiya da Kısaltması:

5- Kadınlar Traş Olmaz, Saçlarını Kısaltırlar:

6- Kurban Kesiminden Önce Saçı Traş Etmek:

7- Haccda ve Hacc Dışında Traş Olmak:

 

1- ihsar Kurbanı Nerede Kesilir:

 

Yüce Allah'ın: "Hediye kurbanı yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin" buyruğunda hitap muhsar olsun serbest olsun bütün ümmete yöneliktir. Kimi ilim adamı buradaki hitabın özellikle muhsarlara yönelik olduğu görüşündedir. Yani hediye kurbanı kesilmedikçe ihramdan çıkmayınız. Ayet-i kerimede geçen "mahil": Kurbanın kesilmesinin helal olduğu yer demektir. Malik ve Şafii'ye göre düşmanın mu hasara etmesi halinde kurban kesme yeri muhasara olunan yerdir. Böylelikle Hudeybiye'de Resulullah (s.a.v.)'ın uygulamasına uyulmuş olur. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Bekletilen kurbanlarınızıyerlerine varmaktan alıkoyanlardır. "(el-Feth, 25) Burada el-Beytu'l-Atik'e (Ka'be'ye) ulaşmaktan alıkonulan muhsar ve engellenmiş bir kimse olması hali kastedilmektedir, denilmiştir.

 

Ebu Hanife'ye göre ihsarda hediye kurbanının kesileceği yer Harem-i Şerif'tir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sonra onların varacakları yer Beyt-i Atik'tir. "(el- Hacc, 33)

 

Ebu Hanife'ye buna karşılık şöyle cevap verilmiştir: Bu ayet-i kerimede muhatap Beytullah'a ulaşma imkanı bulunan güvenlik içerisindeki kişidir. Muhsar olan kimse ise Yüce Allah'ın: "Sonra onların varacağı yer ise Beyt-iAtik'tir" buyruğunun kapsamı dışında kalır. Bunun delili ise Peygamber (s.a.v.)'ın ve ashabın Hudeybiye'de kurbanlarını kesmeleridir. Hudeybiye ise Harem bölgesinden değildir.

 

(Ebu Hanife ve onun görüşünü kabul edenler) sünnetten Peygamber (s.a.v.)'ın arkadaşı Naciye b, Cündüb'un hadisini delil gösterirler. O Peygamber (s.a.v.)'e: Hediye kurbanlıkları benimle birlikte gönder, Harem bölgesinde ben onları keseyim, dedi. Hz. Peygamber: "Bunu nasıl yapabileceksin?" diye sorunca şöyle dedi: Ben hediye kurbanlıkları ellerine geçiremeyecekleri şekilde vadilerden çıkartırım ve Harem bölgesinde onları boğazlayıncaya kadar götürürüm.

 

Ancak Ebu Hanife'ye bunun sahih olmadığı ve nerede ihramdan çıkarsa orada kurbanını keseceği belirtilerek cevap verilmiştir. Böylelikle de Peygamber (s.a.v.)'ın Hudeybiye'deki uygulamasına da uyulmuş olur. İmamların rivayet ettikleri sahih görüş de budur. Çünkü hediye kurbanı hediye götürene tabidir. Hediye götüren kişi ise bulunduğu yerde helal olmuş (yani ihramdan çıkmış)tır. Hediye götürülen de aynı şekilde hediye götüren ile birlikte helal olur (artık orada kesilebilir)

 

2- Kurban Kesilmeden Önce Muhsar İhramdan Çıkabilir mi?

 

Muhsara dair yaptığımız açıklamalara binaen ilim adamları şu hususta farklı görüşlere sahiptir: Acaba muhsar kolayına gelen hediye kurbanını kesmeden önce ihramdan çıkmak üzere traş olabilir mi veya ihramlı değilken helal olan herhangi bir işi işleyebilir mi? Malik der ki: Bize göre hakkında görüş ayrılığının bulunmadığı sabit sünnete göre; hediye kurbanını kesmeden kimsenin saçından birşeyalması caiz değildir. Çünkü Yüce Allah; "Hediye kurbanı yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin" diye buyurmaktadır.

 

Ebu Hanife ve arkadaşları ise şöyle demektedir: Muhsar kimse kurbanını kesmeden önce eğer ihramdan çıkarsa bir kan akıtması gerekir. Ve hediye kurbanı kesilinceye kadar ihramlı kalmaya devam eder. Eğer hediye kurbanı kesilmeden önce avlanacak olursa onun bedelini ödemesi gerekir. Bu konuda varlıklı ile fakir arasında fark yoktur. Ya kendisi kesene veya onun adına kesilene kadar ebediyyen ihramdan çıkamaz. Devamla derler ki: Hediye olarak göndereceği asgari kurban koyundur. Bu koyunun kör olmaması, kulaklarının kesik olmaması gerekir. Onlara göre bu konu oruç tutmayı gerektiren bir durum değildir.

 

Ebu Ömer der ki; Küfelilerin görüşünde hem zaaf hem de çelişki vardır.

Çünkü onlar düşman sebebiyle olsun hastalık sebebiyle olsun muhsar olan bir kimsenin Harem'de hediye kurbanı kesilinceye kadar ihramdan çıkmasını caiz kabul etmezler. Hanefiler hastalık sebebiyle muhsar olan bir kimsenin hediye kurbanını birisiyle gönderip onu götüren ile kurbanını keseceği gün konusunda sözleşecek olursa, o gün ihramdan çıkmasını ve traş olmasını caiz kabul ederler. Bunu caiz kabul etmeleri, hediye kurbanının kesilmesinden ve kesim yerine ulaşmasından kat'ı olarak emin olmaksızın muhsarın ihramından çıkmasını caiz kabul etmeleri anlamındadır. Ve onlar bu görüşleriyle muhsarı zanlara dayanarak ihramdan çıkmak zorunda bırakmışlardır. İlim adamları ise ittifakla şunu kabul etmişlerdir: Farz olarak herhangi bir şeyi yerine getirmesi gereken bir kimsenin zanna dayalı olarak bu işi bitirmesi caiz değildir. Bu şekilde davranışın zan olduğuna dair delil, onların şu sözleridir; Gönderdiği hediye kurbanı sakatlanır, kaybolur veya çalınırsa, diğer taraftan onu gönderen ihrama girip kadınlara yaklaşır ve avlanırsa, bu durumda kişi tekrar ihramlı olarak avdet eder ve avladığının-cezasını (karşılığını veya bedelini) ödemesi gerekir. Böylelikle onlar bu kimseye haccın fasid olmasını mübah kılmış, diğer taraftan ihramından çıkmamış kimsenin yerine getirmek durumunda olduğu bir yükümlülüğü de yerine getirmek zorundadır, diye değerlendirmişlerdir. Bu durumdaki çelişki ve görüş zayıflıkları açıktır. Onlar bu konudaki bütün görüşlerini İbn Mes'ud'un konu ile ilgili görüşüne bina etmişler ve başkasının bu konuda muhalefetine bakmamışlardır.

 

Şafii ise hediye kurbanını bulmakta güçlük çekmesi halinde muhsar hakkında şöyle demiştir: Böyle bir kimse ile ilgili iki görüş vardır. Birisi: Hediye kurbanı olmadıkça ebediy-yen helal olmaz. İkinci görüş ise böyle bir kimse gücü yeteni yapmakla emrolunmuştur. Eğer herhangi bir kurbana güç yetiremiyor ise güç yettiği takdirde o hediye kurbanını kesmesi gerekir. Şafii: der ki: Bu görüşü kabul eden kimse, bulunduğu yerde ihramdan çıkar ve güç yetirdiği takdirde kurban keser. demek istiyor. Eğer Mekke'de kurban kesmeye güç yetirebiliyor ise ancak orada kesmesi halinde sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Güç yetiremiyor ise gücünün yettiği yerde kurbanını keser. (Şafii) der ki: Buna karşılık: Onun için ancak hediye kurbanı yeterli olur, da denilmektedir. Eğer hediye kurbanı bulamayacak olursa yoksullara yemek yedirir veya oruç tutar, da denilmektedir. Eğer bu üç şıktan herhangi birisini yerine getiremiyor ise bunlardan gücünün yettiği birisini yapar. Köle hakkında da (Şafii:) şöyle der: Köle ancak oruç tutmak zorundadır. Önce kurban olarak göndermesi gereken koyunun dirhem türünden kıymeti biçilir. Daha sonra bu dirhemler ile ne kadar yiyecek (buğday) alınacağı hesaplanır. Daha sonra her bir müd yerine bir gün oruç tutar.

 

3- Muhsar Kurbanını Kestiği Takdirde Traş Olabilir mi?

 

Muhsar kimse hediye kurbanını kestiği takdirde başını traş edebilir mi edemez mi hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır.

 

Bir kesim der ki: Böyle bir kimse başını traş etmek zorunda değildir. Çünkü artık bu kimsenin hac menasikini yerine getirme imkanı kalmamıştır. Buna delil olarak da şunu gösterirler: İhsar sebebiyle tavaf ve sa'yetmek gibi bütün menasik sakıt olunca -ki ihramlı kişi bunları yapmakla ihramından çıkarmuhsar olduğundan dolayı ihramlının ihramdan çıkmasını sağlayan diğer hususlar da düşer. Bunu delil diye gösterip görüş olarak söyleyenler arasında Ebu Hanife ve Muhammed b. el-Hasan da vardır ki onlar şöyle derler: Muhsar kimsenin saçlarını kısaltması da traş olması da gerekmez. Ebu Yusuf ise şöyle der: Saçlarını kısaltmış olan traş olur. Traş olmazsa herhangi birşey yapması gerekmez.

 

İbn Ebi İmran, İbn Semaa'dan, o Ebu Yusuf'tan, böyle bir kimsenin traş olması gerektiğini, saçları kısaltmanın da mutlaka kaçınılmaz olduğunu nakletmektedir.

 

Bu mes'ele ile ilgili Şafii'den iki farklı görüş gelmiştir. Birincisine göre muhsar bir kimse için traş olmak nüsük'tendir (ibadettir). Bu Malik'in de görüşüdür. Şafii'nin diğer görüşü ise Ebu Hanife'nin dediği gibi böyle birşey nüsükten değildir, şeklindedir. Malik'in lehine delil şudur: Muhsar kimse Beytullah'ı tavaf etmek Safa ile Merve arasında sa'yetmek gibi işlerden tamamıyla alıkonulmuştur. O bakımdan gerçekleştirmesi engellenen işler, üzerinden düşer. Traş olmayı ise engelleyen bir durum yoktur ve bunu yapabilir. Yapabileceği şeyler ise üzerinden düşmez. Muhsarın tıpkı Beytullah'a ulaşabilen kimse hakkında olduğu gibi traş olmak durumunda olduğunun delillerinden birisi de Yüce Allah'ın: "Hediye kurbanı yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin" buyruğu ile hadis imamlarının rivayet ettikleri Rasülullah (s.a.v.)'ın saçlarını traş edenlere üç defa, kısaltanlara da tek bir defa dua etmiş olduğuna dair rivayettir.

 

İşte bu, bu mes'ele ile ilgili kesin delil ve sıhhatli bakış açısı budur. Malik ve arkadaşlarının kabul ettiği görüş de budur. Onlara göre traş olmak, haccını tamamlayan kimse için de haccını kaçıran kimse için de bir ibadettir. Düşman ve hastalık sebebiyle muhsar kalan için de böyledir.

 

4- Muhsar Kimsenin Saçını Traş Etmesiya da Kısaltması:

 

Hadis imamlarının -buradaki lafız Malik'indir- rivayetlerine göre Nafi', Abdullah b. Ömer'den, Resulullah (s.a.v)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Allah'ım saçlarını traş edenlere merhamet buyur." Ashab: Kısaltanlara da, ey Allah'ın Resulü, dedi. Hz. Peygamber: "Allah'ım saçlarını traş edenlere merhamet buyur" diye tekrarla dı. Ashab yine: Kısaltanlara da, ey Allah'ın Rasülü deyince bu sefer Hz. Peygamber: "Kısaltanlara da" diye buyurdu.

 

İlim adamlarımız der ki: Rasülullah (s.a.v.)'ın traş olanlara üç defa, saçlarını kısaltanlara da bir defa dua etmesi, hac ve umrede traş olmanın kısa ltmaktan daha faziletli olduğunun delilidir. Aynı zamanda Yüce Allah'ın: "Başlarınızı traş etmeyiniz" ayetindeki buyruğun muktezası da budur. Bu ayeti kerimede kısaltmayınız dememiştir.

 

İlim ehli icma ile kısaltmanın da erkekler için yeterli olduğunu kabul ederler. Ancak el-Hasen'den insanın ilk defa haccettiği takdirde traşı vacip gördüğüne dair bir nakil vardır.

 

5- Kadınlar Traş Olmaz, Saçlarını Kısaltırlar:

 

Traş olma emrinin kapsamına kadınlar dahil değildir. Onlar için sünnet olan saçlarını kısaltmaktır. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kadınlar için traş olma yükümlülüğü yoktur. Onların üzerinde saçlarını kısaltmak yükümlülüğü vardır." Bu hadisi Ebü Davüd, İbn Abbas'tan gelen senedle rivayet etmiştir.

 

İlim ehli bu hususta icma halindedir. Hatta bir grup kadının başını traş etmesinin müsle kabilinden olduğu görüşündedir. Şu kadar var ki kadının saçının kaçta kaçını kısaltacağı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İbn Ömer, Şafii, Ahmed ve İshak her bir yanından birkaç parmak kadar kısaltır, derken, Ata şöyle der: Birbirine yapıştırılmış, bitişik üç parmak kadar, Katade üç ya da dört parmak kadar. der. Sirin'in kızı Hafsa ise evlenme çağı geçmiş (yaşı ilerlemiş) bir kadın ile genç kadın arasında fark gözeterek, yaşlı kadının saçlarının dörtte biri kadarını kısaltacağını, genç kadının ise parmakları ile işaret edip az miktarda alacağını belirtmiştir.

 

İmam Malik der ki: Başının dört bir yanından kısaltır. Bu şekilde aldığı miktar onun için yeterlidir. Ona göre başının bazı taraflarından (kimi örüklerinden) alıp diğerlerini kısaltmaksızın bırakması yeterli olmaz. İbnu'I-Münzir der ki: Hakkında kısaltma denilebilecek miktarı yeterlidir. Daha ihtiyatlı olanı ise bütün taraflarından (örüklerinden) birkaç parmak miktarı almasıdır.

 

6- Kurban Kesiminden Önce Saçı Traş Etmek:

 

Hediye kurbanı kesilmedikçe başını kimsenin traş etmesi caiz değildir.

Çünkü kurban kesme sünneti traştan öncedir. Bu konuda asıl delil de Yüce Allah'ın: "Hediye kurbanı yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin" buyruğudur. Resulullah (s.a.v.) da bu şekilde yapmış ve önce hediye kurbanını kesmekle işe başlamış bundan sonra traş olmuştur. Her kim buna muhalefet ederek kurbanının kesilmesinden önce başını traş ederse, böyle bir önceliği ya hata yoluyla ve bilmeden yapmış olabilir ya da bilerek ve kasten yapmış olabilir.

 

Eğer birinci durum sözkonusu ise herhangi bir sorumluluğu yoktur. Bunu İbn Habib, İbnu'l-Kasım'dan rivayet etmiştir. Malik'i mezhebinde meşhur olan görüş de budur. İbnu'I-Macuşun ise hediye kurbanı kesmesi gerekir, demektedir. Ebu Hanife'nin görüşü de budur.

 

Şayet ikinci durum (yani kasten sırayı bozması) sözkonusu ise Kadı Ebu'I-Hasen'in rivayet ettiğine göre hediye kurbanının kesilmesinden önce traşın yapılması caizdir. Şafii'nin görüşü de budur. Mezhepte (Maliki mezhebinde) zahir olan görüş bunun öne alınamayacağıdır. Sahih olan da bunun caiz olduğudur. Çünkü İbn Abbas'tan gelen hadise göre Peygamber (s.a.v.)'e; kurban kesmek, traş olmak ve cemrelere taş atmak ve (bunlar arasında) takdim te'hir yapmak hakkında soru sorulmuş; o da: "Bir mahzur yoktur" diye buyurmuştur. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.

 

İbn Mace de Abdullah b. Amr'dan Peygamber (s.a.v.)'a traş olmadan önce kurbanını kesen ya da kurban kesmeden önce traş olan hakkında soru sorulmuş Hz. Peygamber de: "Bir mahzur yoktur" diye buyurmuştur.

 

7- Haccda ve Hacc Dışında Traş Olmak:

 

Hacda başı traş etmenin mendup bir ibadet haccın dışında ise -o bir müsledir diyenlerin hilafına- caiz olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Çünkü saçların traş edilmesi bir müsle olsaydı, haccda olsun başka hallerde olsun caiz olmazdı. Zira Resulullah (s.a.v.) müsleyi yasaklamıştır. Ayrıca Hz. Cafer'in şehadetinin haberinden üç gün sonra oğullarının başlarını traş etmiştir. Eğer traş caiz olmasaydı asla onları traş etmezdi. Nitekim Ali b. Ebi Talib de başını traş ederdi. İbn Abdi'l-Berr der ki: İlim adamları saçı bırakmanın da traşın da mübahlığı üzerinde de icma etmişlerdir. Delil olarak bu yeter. Başarı Allah'tandır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

"Artık içinizden her kim hasta olursa veya başında bir eziyet bulunursa oruç, sadaka ya da kurbandan bir (iyle) fidye (gerekir)"

 

 

Bakara 196 giriş sayfasına dön

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR