ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA 196 /

Ayet-i kerimenin: "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın" bölümüne dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Haccın ve Umrenin Tamamlanması Ne Demektir?

2- ihrama Girmek için Tayin Edilen Mikatler:

3- Mikata Gelmeden Önce ihrama Girmek:

4- Umrenin Hükmü:

5- Kıraat Farkı:

6- Hac ve Umrede Niyet:

7- Hac için ihrama Giren Murahik ve Köle:

 

1- Haccın ve Umrenin Tamamlanması Ne Demektir?

 

İlim adamları hac ve umrenin Allah için tamamlanmasının ne anlama geldiği hussunda farklı görüşlere sahiptirler. Bir görüşe göre bundan kasıt bunların eda edilmeleri ve yerine getirilmeleridir. Yüce Allah'ın: ''... O da bunları tamamenyerinegetirmişti. "(el-Bakara, 124) buyruğu ile: "Sonra orucu geceye kadar tamamlayın'' (el-Bakara, 187) buyruklarında olduğu gibi. Bu buyrukta orucu yerine getiriniz, demektir. Bu şekildeki açıklama, umreyi - ileride geleceği üzere- vacip (farz) kabul edenlerin görüşüne uygun bir açıklamadır.

 

Umreyi vacip kabul etmeyen kimseler ise şöyle derler: Burada hac ile umrenin tamamlanmasından kasıt, onların eda edilmesine başlandıktan sonra tamamlanmalarıdır. Çünkü bunlardan herhangi birisini yerine getirmek kastıyla ihrama giren kimsenin onu devam ettirmesi ve bozmaması vacip olur. Bu anlamdaki açıklamayı eş-Şabi ve İbn Zeyd de yapmıştır. Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hac ile umrenin tamamlanması, ailenin bulunduğu evlerin yakınlarından her ikisi için ihrama girmen demektir." Böyle bir açıklama Ömer b. el-Hattab ve Sa'd b. Ebi Vakkas'tan da rivayet edilmiştir. İmran b. Husayn bu şekilde davranmıştır.

 

Süfyan es-Sevri de der ki: Bunların tamamlanması ticaret veya başka herhangi bir amaç gütmeksizin yalnızca bunları yerine getirmek kastıyla evinden çıkmak demektir. Bu açıklamayı: "Allah için" buyruğu pekiştirmektedir.

 

Hz. Ömer der ki: Hac ile umrenin tamamlanması bunların her birisinin tek başına temettü' ve kıran yapmaksızın yerine getirilmesi demektir. İbn Habib de bu görüşü benimsemiştir.

Mukatil ise şöyle demektedir: Hac ile umrenin tamamlanması, bunlarda sizin için yapılmaması gereken şeyleri helal kabul etmemek demektir. Çünkü İslam'dan önce Araplar İhram'a girdiklerinde şirk koşuyor ve şöyle telbiye getiriyorlardı: "Buyur Allah'ım buyur, senin hiçbir ortağın yoktur, bir tane dışında. o da senindir. Sen ona da maliksin onun malik olduğuna da maliksin." Mukatil der ki: İşte siz, hac ve umreyi eksiksiz yerine getiriniz ve onlara başka birşeyi (Allah'a ortak) katmayınız.

 

Derim ki: Hz. Ali'nin söylediği ve İmran b. Husayn'ın uyguladığı belirtilen Rasülullah (s.a.v.)'ın tayin ettiği mikatlardan önce ihrama girmeye dair rivayete gelince; Abdullah b. Mes'ud ile seleften bir grup da bu görüşü benimsemiştir. Hz. Ömer'in İlya'dan ihrama girdiği sabittir. el-Esved, Alkame, Abdurrahman, Ebu İshak da evlerinde ihrama giriyorlardı. Şafii de buna ruhsat vermiştir.

 

Ebü Davud ve Darakutni de Umm Seleme'den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim Beytü'l-Makdis'ten hac yahut 'umre için ihrama girerse o annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından uzaklaşmış olur." Bir başka rivayette ise "geçmiş ve gelecek günahları mağfiret olunur" denilmektedir.

 

Ebü Davüd da bu hadisi rivayet eder ve şöyle der: Allah Veki'e rahmet buyursun. Beytü'l-Makdis'ten ihrama girdi -Mekke'ye gitmek üzere demek istiyor.-"

 

İşte bu, mikattan önce ihrama girmenin caiz olduğunu ifade eder. Malik ise mikattan önce herhangi bir kimsenin ihrama girmesini mekruh kabul eder. Bu, Ömer b. el-Hattab'dan da rivayet edilmekte ve onun İmran b. Husayn'ın, Basra'dan ihrama girmesine tepki gösterdiği nakledilmektedir. Hz. Osman da İbn Ömer'in mikattan önce ihrama girmesini tepkiyle karşılamıştır.

 

Ahmed ve İshak da şöyle der: Uygun olan davranış mikattan ihrama girmektir. Bu görüşü teyid eden delillerden birisi de Resulullah (s.a.v.)'ın ihrama girilecek mikatları tesbit ve tayin etmiş olmasıdır. Böylelikle bunlar "haccetme" şeklindeki mücmel emrin bir beyanı olurlar. Resulullah (s.a.v.) da hacca gitmek üzere evinden ihrama girmiş değildir. Aksine kendisi de ümmeti için tayin ettiği mikat yerinden ihrama girmiştir. Resulullah (s.a.v.)'ın uygulaması ise Yüce Allah'ın izniyle en faziletli olan uygulamadır. Diğer taraftan Ashabın büyük çoğunluğu (cumhuru) ve onlardan sonra gelen tabiinin de çoğunluğu böyle yapmıştır.

 

Birinci görüşü kabul edenler daha faziletli oluşuna Hz. Aişe'nin şu görüşünü delil gösterirler: Resulullah (s.a.v.) iki iş arasında muhayyer bırakıldı mı muhakkak onların en kolay olanını seçerdi.

 

Ayrıca Umm Seleme (r.anha)'dan gelen hadis ile birlikte bu hususta ashab-ı kiramdan sözü geçen uygulamaları da delil gösterirler, Bunların hepsi de Resulullah (s.a.v.)'ın hacc esnasında mikattan ihrama girdiğine tanık olmuş, onun bu uygulamasının ne anlama geldiğini, neyi kastettiğini de bilmişler, ayrıca onun mikattan ihrama girmesinin ümmeti için bir kolaylık olduğunu da bilen kimselerdi.

 

2- ihrama Girmek için Tayin Edilen Mikatler:

 

(Hadis) imamların(ın) rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) Medineliler için Zulhuleyfe, Şamlılar için Cuhfe, Necidliler için Karn (ul-Menazil) Yemenliler için Yelemlem'i mikat olarak tesbit etmiştir.

 

Bunlar hem bu bölge halkları için hem de bu bölge halkından olmayarak hac ve umre yapmak isteyen ve buralardan yolu geçenler için mikattır. Bunlardan daha içerilerde olanlar ise nereden yola koyulursa oradan ihrama girerler. Hatta Mekkeliler Mekke'de ihrama girerler.

 

İlim adamları bu hadisin zahirine uygun görüş belirtmek ve onu uygulamaya koymak hususunda icma etmişlerdir, Bu hadisin herhangi bir bölümüne muhalefetleri yoktur, Ancak Iraklıların mikatı ile bu mikatı Iraklılara kimin tesbit ettiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Ebü Davüd ile Tirmizi'nin İbn Abbas'tan naklettiklerine göre Peygamber (s.a.v.) meşrıkliler (doğu tarafından gelenler) için el-Akik'i mikat olarak tayin etmiştir, Tirmizi der ki: Bu hasen bir hadistir.

 

Iraklılar için Hz, Ömer'in Zat-ı Irk denilen yeri mikat tayin ettiği de rivayet edilmiştir, Ancak Ebü Davüd'un kitabında Hz. Aişe'den nakledildiğine göre Resulullah (s.a.v.) Iraklılar için Zat-ı Irk denilen yeri mikat olarak tayin etmiştir. Sahih olan da budur. Hz. Ömer'in bu mikatı tayin ettiğini rivayet edenler -ve buna Irak'ın Hz. Ömer döneminde fethedildiğini gerekçe olarak gösterenler- yanılmışlardır. Aksine bunu Şamlılar için Cuhfe'yi mikat olarak tayin ettiği gibi bizzat Resulullah (s.a.v.) tayin etmiştir. Şam da bütünüyle tıpkı Irak ve diğer bölgeler olduğu gibi dar-ı küfür idi. Şam olsun Irak olsun ancak Hz. Ömer döneminde fetholunmuştur, Siyer alimleri arasında bu hususta herhangi bir fikir ayrılığı yoktur. Ebu Ömer (İbn Abdi'l-Berr) der ki: Her Iraklı yahut doğulu Zat-ı Irk denilen yerden ihrama girecek olursa bütün ilim adamlarına göre kendisine ait olan mikatta ihrama girmiş olur. Halbuki ilim adamlarına göre el-Akik'ten ihrama girmesi daha ihtiyatlıdır ve Zat-ı Irka göre daha uygundur. Bununla birlikte Zat-ı Irk denilen yerin Iraklılar için mikat olduğu icma ile kabul edilmiştir.

 

3- Mikata Gelmeden Önce ihrama Girmek:

 

Mikata varmadan önce ihrama giren kimsenin ihramlı olacağı hususunda ilim adamlarının icmaı vardır. Mikatta ihrama girmenin daha faziletli olduğu görüşünde olanların bunu kabul etmeyiş sebebi ise, kişinin Allah'ın kendisine genişlik sağlamış iken kendisini sıkıntıya ve darlığa sokmasını ve ihramında meydana geleceğinden yana emin olmadığı şeylere kendisini maruz bırakmasını hoş karşılamadıklarından dolayıdır. Bütün ilim adamları eğer kişi böyle yapacak (mikattan önce ihrama girecek) olursa o kişinin ihramlı olduğunu kabul etmişlerdir. Çünkü bu kişi fazla bir iş yapmış, eksik bir iş yapmamıştır.

 

4- Umrenin Hükmü:

 

'Bu ayet-i kerimede umrenin vacip olduğuna delil vardır. Çünkü Yüce Allah haccın tamamlanmasını emrettiği gibi umrenin de tamamlanmasını emretmektedir. es-Subey b. Mabed dedi ki: Ömer (r.a)'ın yanına vardım ve: Ben hıristiyan idim, sonra müslüman oldum, Haccın ve umrenin bana (farz olarak) yazılmış olduğunu gördüm. Ben her ikisini birlikte yerine getirmek üzere ihrama girdim, dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer ona: Sen (böyle yapmakla) Peygamberinin sünnetine iletilmiş bulundun, dedi.

 

İbnu'I-Münzir der ki: Hz. Ömer, es-Subey'ın: "Hac ve umrenin üzerime farz olarak yazıldığını gördüm" sözüne karşı çıkmadı.

 

Nitekim Ali b. Ebi Talib, İbn Ömer ve İbn Abbas da her ikisinin de vacip olduğunu söylemişlerdir.

 

Darakutni, İbn Cüreyc'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bana Nafi'in haber verdiğine göre Abdullah b. Ömer şöyle dermiş: Allah'ın yarattığı herkesin üzerinde bir hac ve bir umre -onlara yol bulan kimseler için- farzdır. Artık kim bundan sonra fazladan herhangi birşey yaparsa bu bir hayır ve bir tatavvudur. Nafi der ki: Ben onun (İbn Ömer'in) Mekke halkı hakkında herhangi birşey söylediğini de duymadım. İbn Cüreyc der ki: Bana İkrime'den haber verildiğine göre İbn Abbas şöyle demiş: Umre de haccın vücubu gibi ona yol bulabilen için vaciptir (farzdır). (Darakutni, II, 285)

 

Umrenin vacip olduğunu kabul eden tabiiler arasında Ata, Tavus, Mücahid, el-Hasen, İbn Sirin, eş-Şabi, Said b. Cübeyr, Ebu Bürde, Mesruk ve Abdullah b. Şeddad da vardır. Şafii, Ahmed, İshak, Ebu Ubeyd, Malikilerden İbnu'l-Cehm de bu kanaatte olanlardandır. es-Sevri de der ki: Biz umrenin vacip olduğunu işitmişizdir.

 

Zeyd b. Sabit'e hacdan önce umre yapmanın hükmü hakkında sorulmuş o da: Her ikisi birer ayrı namaz (gibi)dir. Hangisini önce yaparsan sana zararı olmaz. Bunu Darakutni zikretmektedir. (Darakutni, II, 285)

 

Bu Muhammed b. Sirin'den merfu olarak da rivayet edilmiştir. Onun rivayetine göre Zeyd b. Sabit şöyle demiş: Resulullah (s.a.v) buyurdu ki: "Hac ve umre iki ayrı farzdır. Hangisine daha önce başlarsan sana zararı olmaz.'' (Darakutni, II, 284)

 

Malik de şöyle dermiş: "Umre sünnettir, bununla birlikte herhangi bir kimsenin onu terketmeye ruhsat verdiğini de bilmiyoruz." Bu aynı zamanda İbnu'I-Münzir'in naklettiğine göre en-Nehai ile re'y ashabının da görüşüdür. Bazı Kazvinli ve Bağdatlıların Ebu Hanife'den naklettiklerine göre o umreyi hac gibi farz kabul eder ve onun sabit bir sünnet olduğunu söylermiş. İbn Mes'ud ve Cabir b. Abdullah da bu görüşte idiler.

 

Darakutni şöyle rivayet ediyor: Bize Muhammed b. el-Kasım b. Zekeriyya anlattı. Bize Muhammed b. el-Ala Ebu Küreyb anlattı. Bize Abdurrahim b. Süleyman Haccac'dan anlattı, Haccac, Muhammed b. el-Münkedir'den o Cabir b. Abdullah'tan rivayetle dedi ki: Bir adam Rasülullah (s.a.v.)'a namaz, zekat ve hac hakkında soru sordu ve: O vacip midir? dedi. Peygamber: Evet diye buyurunca bu sefer umre hakkında: O da vacip midir diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır, bununla birlikte umre yapman senin için daha hayırlıdır" Bunu Yahya b. Eyyub, Haccac ile İbn Cüreyc'den, o İbn Münkedir'den, o Hz. Cabir'den mevkuf olarak Hz. Cabir'in sözü diye rivayet etmektedir (Darakutni, II, 285)

 

İşte bu, umreyi farz kabul etmeyenlerin sünnetten gösterdikleri delildir Bunlar derler ki: Ayet-i kerimede ise umrenin vacip olduğuna dair bir delil yoktur. Çünkü şanı Yüce Allah umreye başlamak hususunda değil de onu tamamlamak hususunda haccın vücubu ile birlikte zikretmiştir Mesela Yüce Allah, namaz ve zekatı, baştan itibaren: ''Namazı kılınız) zekat! veriniz'' diye buyurarak farz olduklarını belirtmiştir Haccın da baştan itibaren farz olduğunu belirtmek üzere şöyle buyurmaktadır: "Ona bir yol bulabilenlerin o Beyti haccetmesiAllah)ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.'' (Al-i İmran, 97) Ancak Yüce Allah umreyi sözkonusu edince tamamlanmasını emretmiş, baştan başlanarak yapılmasını emretmemiştir. Bir kimse on defa haccetse yahut on defa umre yapsa hepsinin de tamamlanması icabeder Ayet-i kerime umrenin baştan beri yapılmasını mecbur etmek üzere değil, başlanmış olanı tamamlamayı mecbur etmek üzere gelmiştir Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır

 

Bu görüşe muhalif olanlar umrenin vücubuna akli bakımdan şu sözleriyle de delil getirirler: Haccın esası, direği Arefede vakfede bulunmaktır Umrede vakfe yoktur. Eğer umre haccın bir sünneti gibi olsaydı, fiillerinde ona eşit olması gerekirdi. Nitekim sünnet namazlar fiilleri itibariyle farz namazlarla eşittir

 

5- Kıraat Farkı:

 

eş-Şabi ile Ebu Hayve "el-umretu" şeklinde "te" harfini ötreli olarak okumuştur. Bu, umrenin vacip olmadığının delilidir (Bu okuyuşa göre ayetin bu bölümü: Haccı tamamlayınız, umreyi de (Allah için ifa ediniz, anlamına gelir).

 

Çoğunluk ise buradaki "el-umrate" kelimesini "te" harfini üstün olarak okumuştur. Bu okuyuş ise vücuba delildir İbn Mes'ud'un Mushafında ise bu ibare: "Beyte haccı da umreyi de Allah için tamamlayınız" anlamındadır. Yine ondan: "Beyte hac ve umreyi ikame ediniz" şeklindeki bir okuyuş da rivayet edilmiştir.

 

Burada Yüce Allah'ın özellikle zikredilmesinin hikmeti şudur: Araplar bir araya gelip toplanmak, karşılıklı gösterişte bulunmak, kendilerini savunmak, korumak, birbirlerini eleştirmek (tenafur), ihtiyaçlarını karşılamak, çarşı pazarlarda, panayırlarda bulunmak kastıyla haccederlerdi. Bütün bu davranışlarda ise Allah'a itaati gerektiren bir taraf yoktu Salih bir niyetin payı, inanılan bir hüküm gereğince Allah'a yaklaşmayı gerektiren bir yön de yoktu. O bakımdan şanı Yüce Allah, farzının edası, hakkının yerine getirilmesi için kendisine doğru yönelinmesini emretmektedir. Daha sonra ileride de geleceği üzere ticarette bulunma hususunda müsamaha göstermiştir.

 

6- Hac ve Umrede Niyet:

 

Hacca da Umreye de niyet etmeksizin hac menasikinde fiilen hazır bulunan kimse hakkında niyetsiz ve maksatsız olarak bu hazır bulunuşunun -ki her halükarda Kalem (yani insanın amellerinin yazılması) lehine veya aleyhine hareket eder- o kişiye faydalı olmayacağı hususunda ve niyetin farz olarak yerine getirilmesi gerektiği üzerinde ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Çünkü Yüce Allah; "Tamamlayın" diye buyurmuştur. Niyetin bulunması ise ibadetlerin tamamlanması kapsamına girer. Niyet de ihram vaktinde ihram gibi bir farzdır.

 

Çünkü Peygamber (s.a.v.) -ileride de geleceği üzere- bineğine binmekle birlikte: "Hem hac ve hem umre için senin çağrına uyuyorum" diye buyurmuştur.

 

er-Rabi', el-Büveyti'nin Şafii'den naklettiği Kitabında Şafii'nin şöyle dediğini zikretmektedir: Bir adam telbiye getirir de hacca da umreye de niyet etmezse o kimse ne haccetmiş olur ne de umre yapmış olur. Telbiye getirmeksizin sadece niyet etse bu durumu hac ibadetlerini bitirinceye kadar sürse onun bu haccı tamam olur. Şafii bunun için Peygamber (s.a.v.)'ın: "Ameller ancak niyetler iledir" hadisini delil göstermiştir. Devamla da der ki: Her kim Peygamber (s.a.v.) neyi niyet ederek ihrama girdiyse ben de onun gibi ihrama giriyorum diyerek Hz. Ali'nin yaptığı gibi yaparsa bu niyeti yeterlidir. Çünkü onun bu niyeti başkası tarafından daha önceden yapılmış niyete uygun olarak yapılmıştır. Bu hüküm namazdaki duruma muhaliftir.

 

7- Hac için ihrama Giren Murahik ve Köle:

 

Hac için ihrama giren murahik (ergenlik yaşına yaklaşmış) ile kölenin önce ihrama girip daha sonra Arefeye vakfe etmeden önce birinin ergenlik yaşına ulaşması, ötekinin de azad edilmesi halinde durumlarının ne olacağı hususunda ilim adamları arasında farklı görüşler vardır.

 

İmam Malik der ki: Bu ikisinin de, başka herhangi bir kimsenin de ihramını bozmasına imkan yoktur. Bunu söylerken Yüce Allah'ın: "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın" buyruğuna yapışır. İhramını bozan bir kimse haccını da umresini de tamamlayamaz.

Ebu Hanife ise şöyle der: Arafede vakfeden önce ergenlik yaşına gelen küçüğün ihramını yenilemesi caizdir. Eğer daha önce ihramını başlattığı haccını sürdürecek olursa, İslam'ın haccının (yani farz haccın) yerini tutmaz. Delil olarak şunu gösterir: Hac, onun için farzın yerini tutmaz ve hacc için ihrama girdiği vakit, hac onun için farz olmayıp daha sonra büluğa erince hac artık ona farz olacağından, bu sefer kendisi için farz-ı ayn olarak hükmü gerçekleşmiş bir ibadeti bırakıp nafile ile uğraşmış ve farzını atıl bırakmış olur. Bu ise onun için imkansız bir iştir. Bu, nafile bir namaza başlayıp da farz olan namaz için kamet getirilince bu farzı kaçıracağından korkan kimsenin nafileyi kesip farz olan namaza başlamasına benzer.

 

Şafii ise şöyle der: Küçük çocuk ihrama girse sonra da Arafede vakfeden önce büluğa erse, ihramlı olarak Arafede vakfeyi yapsa bu İslam haccının yerini tutar. Kölenin durumu da böyledir. Şafii devamla şöyle der: Köle Müzdelife'de azad olsa küçük de orada baliğ olsa ve bunlar birisi azad olduktan, diğeri baliğ olduktan sonra Arafeye geri dönüp tan yerinin ağarmasından önce vakfeye yetişebilecek olurlarsa bu, İslam haccının yerini tutar ve onlar için kan (kurban kesmek) gerekmez. Eğer ihtiyat yolunu tutup bir kan akıtacak olurlarsa böyle davranmalarını daha hoş görürüm. Bununla birlikte bu konuda benim için açıklık kazanmış birşey yoktur.

 

Şafii, ihramını yenilemeyi gerekli görmemek hususunda Hz. Ali'nin hadisini delil gösterir. Yemen'den hac için ihrama girmiş olduğu halde gelince; Hz. Peygamber ona: "Ne niyet ile ihrama girdin?" diye sormuş; o da şöyle cevap vermiş: Allah'ım, peygamberinin ihrama girdiği niyet ile ben de ihrama giriyorum, diye söyledim. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben hac niyetiyle ihrama girdim ve kurbanlarımı da beraberimde getirdim."

 

Şafii der ki: Rasülullah (s.a.v.) Hz. Ali'nin bu sözüne karşı çıkmadığı gibi hacc-ı ifrad, temettü' veya kıran kastıyla niyetini yenilemesini de emretmemiştir.

 

Arafede vakfe günü akşam vakti İslam'a ve akabinde hac niyetiyle ihrama giren hıristiyan kimse hakkında Malik: Böyle birisinin haccı İslam haccının (yani farz haccın) yerini tutar. Azad edilen köle ile baliğ olan küçük de eğer daha önceden ihramlı değil iseler, aynı durumdadırlar. Bunlardan herhangi birisinin ayrıca bir kan akıtması gerekmez. Kan, haccetmek isteyip de mikattan itibaren ihrama girmeyen için gereklidir

 

Ebu Hanife şöyle der: Kölenin kan akıtması gerekir Çünkü köle onlara (Hanefilere) göre mikatı aşmak hususunda hür kimse gibidir Ve bu konuda küçük çocuk ile hıristiyandan farklıdır Bu ikisinin Mekke'ye girmek için ihrama girmeleri gerekmez. (Mekke'de iken) kafir İslam'a girse küçük çocuk da baliğ olsa bunlar Mekkeli hükmünü alırlar, mikatı terketmelerinden dolayı da kendilerine birşey gerekmez.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

"Şayet alıkonursanız o halde kolayınıza gelen hediye kurbanından (gönderin)"

 

Bakara 196 giriş sayfasına dön

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR