BAKARA 178 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُواْ
كُتِبَ عَلَيْكُمُ
الْقِصَاصُ
فِي
الْقَتْلَى
الْحُرُّ
بِالْحُرِّ
وَالْعَبْدُ
بِالْعَبْدِ
وَالأُنثَى بِالأُنثَى
فَمَنْ
عُفِيَ لَهُ
مِنْ أَخِيهِ
شَيْءٌ
فَاتِّبَاعٌ
بِالْمَعْرُوفِ
وَأَدَاء إِلَيْهِ
بِإِحْسَانٍ
ذَلِكَ
تَخْفِيفٌ مِّن
رَّبِّكُمْ
وَرَحْمَةٌ
فَمَنِ
اعْتَدَى بَعْدَ
ذَلِكَ
فَلَهُ
عَذَابٌ
أَلِيمٌ |
178. Ey iman edenler!
Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazıldı. Hür kimse hür ile, köle köle
ile, dişi dişi iledir. Fakat kime onun kardeşi tarafından birşey affolunursa,
artık örfe uymak ve ona güzellikle ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir
hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra haddi aşarsa onun için pek acıklı
bir azap vardır.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı onyedi başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
2- ''Üzerinize Kısas Yazıldı''
3- Kısasın Şekli:
4- Kısası Kim Uygular?
5- Katil ile Maktul Farklı Nitelikte
Olursa:
6- Hür ile Köle Arasındaki Kısas:
7- Kafire Karşılık Müslümanın
Öldürülmesi:
8- Köle ile Hür, Erkek ile Dişiden Biri
Diğerini Öldürürse:
9- Kadın ve Erkeğin Birbirlerine
Karşılık Öldürülmesi:
10- Kölesini Öldüren Efendinin Hükmü:
11- Baba ile Oğul Arasında Kısas:
12- Bir Kişiye Karşılık Topluluğun
Öldürülmesi:
13- Kısas ve Diyet:
14- Kasten Öldürenden Diyetin Alınması
ile ilgili Görüşler:
15- Kısasın Affedilmesi:
16- Ödemede Kolaylık:
17- Diyet Aldıktan Sonra ... :
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
Buhari, Nesai ve
Darakutni İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedirler:
"İsrailoğulları arasında kısas vardı, fakat diyet yoktu. Allah bu ümmete:
"Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazıldı. Hür kimse hür ile, köle
köle ile, dişi dişi iledir. Her kime kardeşi tarafından birşey
affolunursa" affetmek kasten öldürmekte diyeti kabul etmesi demektir;
"artık örfe uymak ve ona güzellikle ödemek gerekir." Ma'rufa uyar ve
güzellikle ödemeyi yerine getirir. "Bu Rabbinizden" sizden öncekilere
farz olarak yazdıklarına göre "bir hafifletme ve bir rahmettir .. Kim
bundan sonra haddi aşarsa" yani diyeti kabul ettikten sonra (katili)
öldürürse" "onun için pek acıklı bir azap vardır." Buhari'nin
lafzı budur (Senedi de şöyledir) Bize el-Humeydi anlattı, bize Süfyan anlattı,
bize Amr anlatarak dedi ki: Ben Mücahid'i şöyle derken dinledim: O da dedi ki:
Ben İbn Abbas'ı şöyle derken dinledim ... eş-Şa'bı de Yüce Allah'ın: "Hür
kimse hür ile, köle köle ile, dişi dişi iledir" buyruğu hakkında dedi ki:
Bu ayet-i kerime birbiriyle çarpışan iki Arap kabilesi hakkında nazil oldu.
Onlardan birisi: Kölemize karşılık filan oğlu filanı, cariyemize karşılık da
filan kızı filan kadını öldüreceğiz. Buna benzer bir rivayet Katade'den de
gelmiştir
2- ''Üzerinize Kısas
Yazıldı''
Yüce Allah'ın:
"üzerinize kısas yazıldı" buyruğundaki "yazıldı" farz
kılındı ve tesbit edildi anlamındadır Ömer b. Ebi Rabia'nın şu beyitinde de bu
anlamda kullanılmıştır:
Öldürmek ve savaşmak
üzerimize (farz) yazıldı; Güzel kadınlar hakkındaysa eteklerini (sürünmesin
diye) yukarı doğru çekmek."
Burada
"yazıldı" kelimesinin Levh-i Mahfuz'da yazılan ve hakkında ilahı
hükmün önceden takdir
edildiği şeyi haber vermek anlamında olduğu da söylenmiştir
Kısas kelimesi izi takip
etmek anlamına gelen "kassa"dan alınmıştır.
Geçmişlerin eser ve
haberlerini izleyen hikaye ve kıssa anlatana "el-kas" denilmesi
buradan gelmektedir. Saçın kas edilmesi (kesilmesi) de buradan gelmektedir.
Katil sanki öldürmekte belli bir yol izlemiş, bu hususta onun izi takip edilip
onun izlediği yoldan gidilerek "kısas" kelimesi kullanılmış gibidir
"Onun üzerine izlerini takip ederek (kasas) gerisin geriye döndüler.
"(el-Kehf, 64) buyruğu da buradan gelmektedir.
"Kass"ın
koparmak anlamına geldiği de söylenmiştir İşte kısas da buradan alınmadır.
Çünkü cinayet işleyenin açtığı yara gibi o da yaralanır veya öldürdüğü kimseye
karşılık olarak o da öldürülür. (...) ile (...) tabirleri, hakim ona kısas
uyguladı, anlamına gelir.
3- Kısasın Şekli:
Eğer maktulün velisi
katili öldürmek isteyecek olursa, katilin Allah'ın emrine teslim olması ve
meşru olan şekliyle kendisine kısas emrinin uygulanmasını itaatle kabul etmesi,
katile farz kılınmıştır. Diğer taraftan maktulün velisine de velisi olduğu
kimsenin katilini öldürmekle kalması ve haddi aşarak başkasına saldırıda
bulunmaması farzdır. Araplar gibi yaparak katilden başkasını öldürmek suretiyle
haddi aşmamalıdır İşte Peygamber (s.a.v.)'ın şu hadis-i şerifinin anlamı da
budur: "Kıyamet gününde insanlar arasında Allah'a karşı en ileri derecede
isyan etmiş olarak (gelecekler arasında) üç kişi vardır. Birisi katilinden
başkasını öldüren adam, diğeri harem hududunda katil olmuş kimse, diğeri de
cahiliyye döneminin kin ve düşmanlığını güden ve sürdüren kimse."
eş-Şa'bi, Katade ve
başkaları der ki: Cahiliyye insanları arasında haddi aşmak ve şeytana itaat
etmek sözkonusu idi. Güç, kuvvet sahibi, kendisini koruyabilen bir kişi,
herhangi bir kabileden bir köle öldürülecek olursa ve bunu karşı taraftan
öldüren de köle ise bu güçlüler: Biz kölemizin karşılığında hür olandan
başkasını öldürmeyiz, derlerdi. Bunlardan bir kadın öldürüldüğünde; biz bu
kadın karşılığında ancak erkek bir kimseyi öldürürüz, aşağı tabakalardan bir
kimseleri öldürüldüğünde, ancak şerefli bir kimseyi ona karşılık öldürürüz, derlerdi.
Araplar: "Öldürmek,
öldürmeye karşı en iyi koruyucudur" derlerdi. Bu, "daha çok hayatta
bırakıcıdır" şeklinde ve "öldürmeyi daha ileri derecede
önleyicidir" şeklinde de rivayet edilmiştir.
Yüce Allah, onlara haddi
aşmayı yasaklayarak şöyle buyurdu: "Öldürülenler hakkında üzerinize kısas
yazıldı. Hür kimse hür ile ... dır" diye buyurdu. Bir başka ayet-i
kerimede de: "Kısasta sizin için bir hayat vardır" (Bakara, 179) diye
buyurulmaktadır. Arapların söyledikleri bu sözleri ile Yüce Allah'ın bu
buyrukları arasında fesahat ve akıcılık bakımından çok büyük bir fark vardır.
4- Kısası Kim Uygular?
Öldürme halinde kısası
ancak Ulu'l-Emr'in uygulayacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Yüce Allah
onlara kısası uygulamayı, hadleri yerine getirmeyi ve başka hususları farz
kılmıştır. Çünkü şanı Yüce Allah, bütün mü'minlere kısası yerine getirmeleri
için hitapta bulunmuştur. Diğer taraftan bütün mü'minlerin bir arada toplanıp
kısası uygulamaları mümkün değildir. O bakımdan mü'minler devlet yöneticisini
kısasın uygulanması ile diğer hadlerin uygulanması hususunda kendilerinin
konumuna oturtmuşlardır. Kısas, lazım olan yerine getirilmesi gereken emir
değildir. Uyulması, yerine getirilmesi gereken, kısas ve diğer hadlerin saldırganlığa
kadar gitmeyip sınırı aşmamaktır. Şayet kısas uygulamaksızın diyet ya da
affetmek suretiyle karşılıklı rıza meydana gelirse bu da ileride açıklanacağı
üzere mübahtır.
Şayet: "üzerinize
kısas yazıldı" buyruğunun anlamı farz kılındı ve zorunlu kılındı
şeklindedir, nasıl kısas vacip olmaz (farz olmaz) denilecek olursa şu şekilde
cevap verilebilir:
Bunun anlamı istediğiniz
takdirde üzerinize farz yazıldı, şeklindedir.
Böylelikle Yüce Allah
tarafların cimrilik etmeleri halinde kısasın uygulanabilecek en ileri iş
olduğunu bize bildirmektedir.
Ayet-i kerimedeki
"el-katla" kelimesi (maktul anlamına gelen) katil kelimesinin
çoğuludur. Bu kabilden çoğullar, müennes bir çoğul olup insanların karşı
karşıya kalıp hoşuna gitmeyen durumlar hakkında kullanılır. O bakımdan bu kipte
gelmiştir. Cerha, zemna, hamka, sar'a ve ğarka ile bunlara benzeyen diğer
kelimeler gibi (Bu kelimelerin sırasıyla anlamları: Yaralılar, kötürümler,
ahmaklar, baygınlar ve suda boğulmuşlar).
5- Katil ile Maktul
Farklı Nitelikte Olursa:
Yüce Allah'ın: "Hür
kimse hür ile, köle köle ile, dişi dişi iledir" buyruğunun te'vili
hususunda farklı görüşler vardır. Bir kesim şöyle demektedir:
Bu ayet-i kerime belli
bir türden olan bir kişinin kendi türünden olan bir diğerini öldürmesinin hükmünü
açıklamaktadır. Böylelikle bu ayet, hür bir kimsenin hür bir kimseyi, kölenin
köleyi, dişinin dişiyi öldürmesinin hükmünü açıklamakta ve bu türlerden
birisinin bir diğerini öldürmesi halinde hükmün ne olacağını ele almamaktadır.
Buna göre bu ayet-i kerime muhkemdir ve bunda bir dereceye kadar mücmellik
vardır ki bunu Yüce Allah'ın şu buyruğu açıklamaktadır: "Biz onda
üzerlerine cana can, göze göz ... diye yazdık" (elMaide, 45). Peygamber
(s.a.v.) de kadın karşılığında yahudi erkeği öldürmekle de sünnet-i seniyyesi ile bu ayet-i kerimeyi
açıklamaktadır.
Bu görüş Mücahid'e
aittir. Ebu Ubeyd ayrıca bunu İbn Abbas'tan da nakletmektedir. Yine İbn
Abbas'tan bu ayet-i kerimenin el-Ma ide suresindeki ayet (45. ayet -i kerime)
ile neshedildiği de rivayet edilmiştir ki, Iraklı ilim adamlarının görüşü de
budur.
6- Hür ile Köle
Arasındaki Kısas:
Küfeliler ile es-Sevri,
hür köle karşılığında, müslüman zımmi karşılığında öldürülür demişlerdir. Buna
Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler, öldürülenler hakkında üzerinize kısas
yazıldı" buyruğunu delil gösterirler. Bu buyrukta ifade genel olarak
kullanılmıştır. Ayrıca: "Biz onda üzerlerine cana can ... diye
yazdık" (el-Maide, 45) buyruğunu da delil göstererek şöyle derler: Zımmi
ile müslüman kimse kısas hususunda yeterli olan kanın hürmeti (saygınlığı)
hususunda birbirlerine eşittirler. Bu ise ebediyyen sabit olan kanın
hürmetidir. Zımminin kanını dökmek ebediyyen haramdır. Müslüman da böyledir.
Her ikisi de Dar-ı İslam'a mensup kimselerdir. Bunu tahkik etmek için şu da delil
gösterilir: Zımminin malını çalan bir müslümanın eli kesilir. İşte bu zımminin
malının müslümanın malına eşit olduğunun delilidir. Bu, aynı zamanda zımminin
kanının müslümanın kanına eşit olduğuna da delildir. Çünkü mal, ancak ona sahip
olan malikin hürmeti dolayısıyla muhterem olur (ona haksızca el uzatılması
haram olur).
Ebu Hanife ve
arkadaşları ile es-Sevri ve İbn Ebi Leyla hür bir kimsenin ittifakla köle
karşılığında öldürüleceğini kabul ettikleri gibi, kölenin de hür karşılığında
öldürüleceğini kabul etmişlerdir. Davud (ez-Zahiri')nin de görüşü budur. Aynı
zamanda bu görüş Ali, İbn Mes'ud (Allah ikisinden de razı olsun) dan da rivayet
edilmiştir. Said b. el-Müseyyeb, Katade, İbrahim en-Nehai ve el-Hakem b. Uyeyne
de bu görüştedir.
İlim adamlarının cumhuru
ise köle karşılığında hürün öldürülmesini kabul etmezler. Çünkü ayet-i kerimede
türler ayrı ayrı ele alınmış ve buna göre bir bölümleme yapılmıştır. Ebu Sevr
de der ki: Bütün fukaha, köleler ile hürler arasında öldürme dışındaki
yaralamalarda kısas yapılmayacağı hususunda ittifak ettiklerine göre, öldürmede
bunun olmaması daha uygundur. Bu hususta yaralamalar ile öldürme arasında fark
gözeten çelişkiye düşer. Aynı şekilde hata yoluyla köle öldüren bir kimsenin o
kölenin kıymetini ödemekten başka bir sorumluluğu yoktur. Hata yoluyla
öldürmekte hür köleye benzemediği gibi, kasten öldürmede de onun benzeri
olamaz. Diğer taraftan köle alınıp satılan bir maldır. Hür, o köle hakkında
dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Dolayısıyla hür ile köle arasında eşitlik
de olmaz, kıymetlerinin birbirine denk kabul edilmesi de sözkonusu değildir.
Derim ki: Bu icma
doğrudur. Fakat onun önce: "Fukahanın hepsi .. çelişkiye düşmüş olur"
demesine gelince, İbn Ebi Leyla ve Davud (ez-Zahiri') hürler ile köleler
arasında öldürmelerde ve bütün azalarda kısas yapılacağını kabul etmektedir.
Davud (ez-Zahiri) Hz. Peygamber'in şu hadisini delil gösterir:
"Müslümanların kanları birbirlerine denktir."
Burada Hz. Peygamber hür
ile köle arasında herhangi bir ayırım gözetmemektedir. Yüce Allah'ın izniyle
buna dair açıklamalar ileride Nisa Suresi'nde (92. ayet 2. başlıkta)
gelecektir.
7- Kafire Karşılık
Müslümanın Öldürülmesi:
Cumhur aynı şekilde kafire
karşılık müslümanın öldürülmeyeceğini kabul ederler. Çünkü Peygamber (s.a.v.):
"Kafire karşılık müslüman öldürülmez" buyurmuştur. Bu hadisi Buhari
Hz. Ali b. Ebi Talib'ten rivayet etmiştir.
Kafire karşılık
müslümanın öldürüleceği görüşünü savunanların lehlerine delil olarak ileri
sürdükleri Rabia'dan gelen hadis sahih değildir. Buna göre Peygamber (s.a.v.)
Hayber'in fethedildiği gün kafir bir kimseye karşılık müslüman bir kimseyi
öldürdüğü nakledilmektedir. Bu hadisin sahih olmayış sebebi munkati' oluşudur.
Aynı şekilde İbnu'l-Beylemani'nin hadisi de böyledir. Bu hadis İbn Ömer'den o
Peygamber (s.a.v.)'dan merfu olarak rivayet edilmekle birlikte zayıf bir
hadistir.
Darakutni der ki: Bu
hadisi müsned olarak (kesintisiz bir senedle) ancak İbrahim b, Ebi Yahya
rivayet etmiştir. O ise hadisi terkedilmiş bir kimsedir. Doğrusu ise bunun
Rabia'dan, onun İbnu'l Beylemanı'den mürsel olarak Peygamberden gelen rivayet
şeklidir. İbnu'l Beylemanı ise hadis rivayetinde zayıf bir kimsedir. Hadisi
mevsul olarak (kesintisiz olarak) rivayet ettiği takdirde bu rivayeti delil
olamaz. Ya mürsel olarak yaptığı rivayet (nasıl delil olabilir-?) (Darakutni,
III, 135)
Derim ki: Bu hususta
Buharı'nin naklettiği hadisten başka sahih bir hadis yoktur. Bu ise Yüce
Allah'ın: "Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazıldı" ayetinin
genel kapsamını ve aynı şekilde "cana karşılık can"(el-Maide, 45)
buyruğunun genel kapsamını (umumunu) tahsis etmektedir.
8- Köle ile Hür, Erkek
ile Dişiden Biri Diğerini Öldürürse:
Ali b. Ebi Talib,
el-Hasen b. Ebi'l Hasen el-Basri'den bu ayet-i kerimenin ayette sözü geçenlerin
hükmünü açıklamak üzere indiği görüşünde oldukları rivayet edilmiştir.
Böylelikle bu, bunlar arasında ve hür bir kimsenin köle bir kimseyi yahut köle
bir kimsenin hür bir kimseyi ya da erkeğin dişiyi ya da dişinin erkeği öldürmek
arasında fark bulunduğunu göstermek içindir.
Hz. Ali ile Hasan-ı
Basrl derler ki: Bir erkek bir kadını öldürdüğü takdirde öldürülen kadının
velileri istedikleri takdirde katili öldürür, buna karşılık katilin velilerine
yarım diyet öderler, diledikleri takdirde onun öldürülmesini istemez, hayatta
kalır ve ondan kadının diyetini alırlar. Buna karşılık bir kadın bir erkek
öldürürse öldürülen erkeğin velileri kadını öldürmek istedikleri takdirde
kadını öldürür ve yarım diyet alırlar, aksi takdirde öldürülen adamlarının
diyetini alır ve kadına kısas uygulamayıp hayatta bırakırlar.
Bunu eş-Şa'bı, Hz.
Ali'den rivayet etmekle birlikte sahih değildir. Çünkü eş-Şa'bı Hz. Ali ile
karşılaşmamıştır.
el-Hakem Ali ile
Abdullah (b. Mes'ud)'tan (Allah onlardan razı olsun) şöyle dediklerini rivayet
etmektedir: Erkek bir kadını kasten öldürecek olursa kadına karşılık kısasen
öldürülür. Bu ise Şa'bı'nin Hz. Ali'den yaptığı rivayet ile tearuz etmekte
(çatışmakta)dır.
İlim adamları icma ile
şunu kabul ederler: Bir gözü kör ve eli çolak olan bir kimse organları sıhhatli
bir erkeği öldürdüğü takdirde maktülün velisi hem gözü kör olanı öldürüp hem de
kendisinin tek bir gözü kör olduğu için iki gözü de gören birisini öldürdü,
diye katilden yarım diyet alamaz. Aynı şekilde eli çolak olanın iki eli de
sağlam olan kimseyi öldürmesi halinde de böyle bir uygulamaya gidilemez. İşte
bu, canın cana denk olduğunun delilidir. Bu hususta küçük çocuk ile büyük
arasında da denklik vardır.
Böyle diyen (yani bu
görüşe itiraz eden) kimseye şöyle denilir: Kadın erkeğe denk değilse ve kadın
Peygamber (s.a.v.)'ın: "Müslümanların kanları birbirine denktir"
buyruğunun kapsamına girmiyorsa; kadın da erkeğe denk olmadığına göre ne diye
kadına karşılık erkeğin öldürüleceğini kabul ediyor, sonra da yarım diyet
alıyorsun? Halbuki ilim adamları diyetin kısas ile birlikte sözkonusu
olamayacağını icma ile kabul ederler. Ve diyet kabul edildiği takdirde artık
(katilin) kanı haram olur ve kısas kalkar. Senin ileri sürdüğün bu görüş ne
asli bir kaidedir, ne de kıyasa dayalıdır. Bu açıklamayı Ebu Ömer (İbn
Abdilberr) -Allah ondan razı olsun- yapmıştır.
Hür bir kimse köleyi
öldürdüğü takdirde eğer kölenin efendisi isterse hür kimseyi öldürür ve kölenin
kıymetini indikten sonra hür olanın diyetini öder. Dilerse kısas yoluyla
öldürmeyi terkeder ve sadece kölesinin kıymetini alır. Bu görüş de Hz. Ali ile
el-Hasen'den zikredilmiş olmakla birlikte onlardan böyle bir rivayetin gelmesi
de reddedilmiş, kabul edilmemiştir.
9- Kadın ve Erkeğin
Birbirlerine Karşılık Öldürülmesi:
İlim adamları erkeğin
kadına karşılık, kadının da erkeğe karşılık öldürüleceği hususunda icma
etmişlerdir. Cumhur ayrıca rücu' yoluyla herhangi birşeyin alınacağı görüşünü kabul
etmezler. Az bir kesim ise diyetler arasında fazlalık var ise o miktarda
rücu'un sözkonusu olacağı görüşündedirler.
Malik, Şafii, Ahmed,
İshak, es-Sevri ve Ebu Sevr der ki: Öldürme dışındaki hallerde de, kadın ile
erkek arasındaki kısasta da durum böyledir.
Hammad b. Ebu Süleyman
ile Ebu Hanife şöyle demektedir: Öldürme dışında kadınla erkek arasında kısas
yoktur, sadece öldürmelerde kısas vardır.
Şu kadar var ki, az önce
de geçtiği üzere öldürmede kısas olduğuna göre yaralamaların da buna ilhak
edilerek onlarda da kısasın sözkonusu olması öncelikle gereklidir, delili ile
görüşleri çürütülmektedir.
10- Kölesini Öldüren
Efendinin Hükmü:
İbnu'l-Arabi der ki:
"Bazı kimseler cehalette o dereceye ulaşmışlardır ki, hür bir kimse kendi
kölesini öldürme karşılığında öldürülür, demek noktasına kadar gelmişler ve bu
konuda el-Hasen'den bir hadis rivayet etmektedirler: el-Hasen'in Semura'dan
rivayetine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim kölesini
öldürürse biz de onu öldürürüz ... " Halbuki bu zayıf bir hadistir. Bizim
delilimiz ise Yüce Allah'ın şu buyruğudur: 'Kim mazlum olduğu halde öldürülürse
biz onun velisine bir selahiyet vermişizdir. O halde o da (katilde) haddi
aşmasın.'' (el-İsra, 33) Bu mes'elede ayeti kerimede geçen "veli"den
kasıt kölenin efendisidir. Peki efendi nasıl olur da kendi kendisinin velisi
olabilir?"
Şu kadar var ki efendi
eğer hata yoluyla kölesini öldürecek olursa Beytu'l-mal adına kölesinin
kıymetinin ondan alınmayacağını kabul etmektedir. Amr b. Şuayb babasından. o dedesinden
rivayet ettiğine göre adamın birisi kasten kendi kölesini öldürmüş. Peygamber
(s.a.v.) da ona sopa cezası verdikten sonra bir yıl süreyle sürgüne göndermiş,
müslümanlar arasında ona verilen (ganimetten) payını düşürmüş. fakat kölesi
karşılığında ona kısas uygulamamıştır.
"Eğer: Neden erkek
hanımını öldürecek olursa nikah kocaya kısasın uygulamasının bertaraf edilmesi
için bir şüphedir, çünkü nikah altında olmak bir çeşit köleliktir,
demiyorsunuz? Nitekim Leys b. Sa'd bu görüştedir, denilecek olursa şu şekilde
cevap veririz: Nikah, erkeğin lehine kadının aleyhine olduğu kadar kadının
lehine ve erkeğin de aleyhine olan bir akıddir. Buna delil ise erkeğin
hanımının kızkardeşiyle ve onun dışında dört kadın ile evlenemeyeceği, ilişki
kurma hakkını erkek ondan istediği gibi onun da erkekten bu hakkı istediğidir.
Şu kadar var ki erkeğin kadın üzerinde Yüce Allah'ın, malından yaptığı
harcamaları sebebiyle erkeğe verdiği bir kavameti (aile başkanlığı) üstünlüğü
vardır. Yani erkeğin mehir ve nafaka vermek yükümlülüğü dolayısıyla bu hak ona
verilmiştir. Eğer nikah, kısasta bir şüphe unsuru ise bu şüphe her iki taraf
hakkında da sözkonusu olmalıdır."
Derim ki:
İbnu'l-Arabi'nin zayıf dediği hadis aslında sahihtir. Bu hadisi Nesai ve Ebu
Davud rivayet etmiştir. Hadisin geri kalan kısmı şöyledir: "Kim kölesinin
burnunu keserse biz de onun burnunu keseriz, kim kölesini burarsa biz de onu
burarız."
Buhari de Ali b.
el-Medini'den naklen şöyle der: el-Hasen'in Semura'dan hadis dinlemesi
sahihtir. Ve o (el-Medini) bu hadisi delil alır. Buhari devamla der ki: Ben de
bu görüşteyim.
Eğer hadis sahih
olmasaydı, bu iki imam bu görüşte olmazlardı. Bunların kanaati de yeterlidir.
Ve hür kimse kendisinin kölesi (ni öldürmek) karşılığında öldürülür. en-Nehai
iki görüşünden birisinde ve es-Sevri şöyle demektedir: el-Hasen'in, Semura'dan
akika hadisi dışında hadis işitmediği de söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
Öldürme dışında köleler
arasında kısas hususunda ilim adamları arasında farklı görüşler vardır. Ömer b.
Abdulaziz, Salim b. Abdullah, ez-Zühri, Kurran, Malik, Şafii ve Ebu Sevr kısas
yapılacağı görüşündedir. eş-Şa'bi, en-Nehai, es-Sevri ve Ebu Hanife ise öldürme
dışında köleler arasında kısas yoktur, derler. İbnu'l Münzir der ki: Birinci
görüş daha sahihtir.
11- Baba ile Oğul
Arasında Kısas:
Darakutni (III, 142) ve
Ebu İsa et-Tirmizi, Suraka b. Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedirler:
Resulullah (s.a.v.)'ın, oğlundan dolayı babaya kısas uyguladığını gördüm. Fakat
babasından dolayı oğluna kısas uygulamadığını gördüm. Ebu İsa der ki: "Bu,
Süraka yoluyla ancak bu sened ile bildiğimiz bir hadistir. İsnadı sahih
değildir. Bunu İsmail b. Ayyaş, el-Müsenna b. es-Sa bbah'tan rivayet etmiştir.
el-Müsenna'nın ise hadiste zayıf olduğu kabul edilir. Ayrıca bu hadisi Ebu
Halid el-Ahmer, el-Haccac'dan, o Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o ceddinden, o
da Ömer'den o da Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet etmiştir. Bu hadis Amr b.
Şuayb'dan mürsel olarak da rivayet edilmiştir. Bu hadiste bir ızdırap vardır.
İlim ehlince uygulama ise şuna göredir: Baba oğlunu öldürdüğü takdirde oğluna
karşılık baba öldürülmez. Oğluna iftira ettiği takdirde ona had
uygulanmaz."
İbnu'l Münzir der ki:
Oğlunu kasten öldüren adam hakkında ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Bir
kesim şöyle demektedir: Babaya kısas uygulanmaz, buna karşılık onun diyetini
ödemekle yükümlüdür. Bu, Şafii, Ahmed, İshak ve re'y sahiplerinin görüşüdür.
Aynı zamanda bu görüş Ata ve Mücahid'den de rivayet edilmiştir. Malik, İbn
Nafi' ve İbn Abdi'I-Hakem ise babanın oğula karşılık öldürüleceğini
söylemektedir. İbnu'I-Münzir şöyle der:
Kitap ve sünnetin bu
konudaki buyruklarının zahiri dolayısıyla biz de bu görüşteyiz. Kitab'ın zahir
buyruğu Yüce Allah'ın: "Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazıldı. Hür
kimse hür ile, köle köle ile, dişi dişi iledir." Sünnetin zahir buyruğuna
gelince Resulullah (s.a.v.)'dan sabit olan şu hadis-i şeriftir:
"Mü'minlerin kanları birbirlerine denktir." Babanın bu ayet-i
kerimenin genel kapsamı dışına çıkarılmasını gerektiren sabit bir haber
bilmiyoruz. Ayrıca biz bu hususta sabit olmayan haberler de rivayet etmişizdir.
elKiya et-Taberi tarafından Osman el-Betti'den, oğluna karşılık babanın
öldürüleceği görüşü nakledilmiştir. Çünkü kısas'a dair buyrukların genel
ifadeleri bunu gerektirmektedir. Buna benzer bir rivayet İmam Malik'ten de
gelmiştir. Muhtemelen her ikisi de Kur'an-ı Kerim'in genel buyrukları
karşısında ahad haberleri kabul etmezler.
Derim ki: Mesela yatırıp
boğazını kesmek yahut da ölünceye kadar aç ve susuz bırakmak ya da onu hedef
edinmek gibi herhangi bir mazeretinin ileri sürülemeyeceği ya da hata
iddiasında bulunmasını haklı çıkartacak bir şüphenin olmadığı hallere benzer
şekilde oğlunu kasten öldürdüğü takdirde baba öldürülür. Bu konuda Maliki
mezhebinde tek bir görüş vardır. Eğer onu te'dib etmek ya da kızdığından dolayı
silah ile ona atış etse ve öldürse Maliki mezhebinde bu hususta birisi, buna
karşılık baba öldürülür, diğeri ise buna karşılık öldürülmez fakat diyet
ağırlaştırılır, şeklinde olmak üzere iki görüş vardır. Bir grup ilim adamı bu
ikinci görüşü kabul etmiştir. Böyle bir durumda yabancı kimse ise öldürülür.
İbnu'l Arabı der ki:
"Hocamız Fahru'l-İslam eş-Şaşi'yi, kıyasa göre şöyle derken dinledim:
Baba, oğul karşılığında öldürülmez. Çünkü baba oğulun var olmasına sebep
olmuştur. Nasıl yok olmasına sebep olabilir! Ancak bu görüşün batıl olduğunu şu
hususla anlamak mümkündür: Baba kızı ile zina ederse recmedilir. Halbuki o
kızının varolmasına sebepti, kızın kendisi nasıl olurda onun yok oluşuna sebep
olabilir? Diğer taraftan böyle bir görüşün altında yatan fıkıh nedir ki? Hem
neden Allah'a bu hususta isyan ettiği takdirde babanın yok oluşuna oğlu sebep
olmasın ki? Rasülullah (s.a.v.)'dan: "Oğlundan dolayı babaya kısas
uygulanmaz" diye bir hadis de rivayet ederler. Ancak bu batıl bir
hadistir. Onların delil diye yapıştıkları şey şundan ibarettir: Ömer (r.a)
oğlunu öldüren baba hakkında ağırlaştırılmış diyet hükmünü vermiştir. Ashab-ı
kiramdan kimse bu konuda ona karşı çıkmamıştır. Diğer fukaha da bu mes'eleyi
bütün haller hakkında geçerli mutlak bir mesele olarak kabul ettiler ve: Baba
oğlu sebebiyle öldürülmez, dediler. Malik ise bu mes'eleyi etraflı ve muhkem
bir şekilde ele alır ve şöyle der: Baba oğluna kılıç atsa, bu öldürme kastının
olması da olmaması da ihtimal dahilinde olan bir haldir. Babalık şefkati
öldürme kastının bulunmadığına dair bir şüphedir. Bu şüphe kısası düşürür.
Fakat oğlunu yatırıp bu şekilde maksadını açığa çıkartırsa o vakit bu durum
onun aslı haline döner (yani asl olan kısasa tabi olur)."
İbnu'l-Münzir der ki:
Malik, Şafii:, Ahmed ve İshak: "Oğul babasını öldürürse babası
karşılığında öldürülür" derlerdi.
12- Bir Kişiye
Karşılık Topluluğun Öldürülmesi:
İmam Ahmed b. Hanbel bu
ayeti: "Bir topluluk tek bir kişiye karşı öldürülmez" görüşüne delil
göstermiş ve şöyle demiştir: Çünkü Yüce Allah (kısasta) eşitliği şart
koşmuştur. Topluluk ile tek kişi arasında ise eşitlik yoktur. Ayrıca Yüce
Allah: "Biz onda onların üzerine cana karşılık can, göze karşılık göz ...
diye yazdık" (el-Maide, 45) diye buyurmuştur.
Buna şu şekilde cevap
verilebilir: Ayet-i kerimede kısastan kasıt, kim olursa olsun öldürenin
öldürülmesidir. Böylelikle öldürülen kimse karşılığında katil olmayanı öldürmek
isteyen ve bir kişiye karşılık yüz kişiyi öldüren Arapların anlayışını
reddetmektedir. Araplar bu şekildeki uygulamalarını övünmek, şeref ve güçlerini
ortaya çıkarmak kastıyla yapıyorlardı. Yüce Allah ise bu hususta adaleti ve
eşitliği emretti. Bu ise öldüren kimsenin öldürülmesi ile olur. Hz, Ömer San'a'da
bir kişiyi öldüren yedi kişinin yedisini de öldürmüş ve şöyle demiştir: Eğer
bütün San'a halkı o tek kişiyi öldürmek için bir araya gelmiş olsalardı, ona
karşılık ben de hepsini öldürecektim.
Hz. Ali de Abdullah b.
Habbab'a karşılık Haruralıları öldürmüştür. Hz. Ali bir suç işleyinceye kadar
onlarla savaşmamış idi. Abdullah b. Habbab'ı koyun boğazlar gibi kesmeleri ve
bu durumun Hz. Ali'ye haber verilmesi üzerine: "ALLAHU Ekber" diye
seslendi ve onlara: "Abdullah b. Habbab'ın katilini bize çıkartın, verin
diye onlara seslenin" Haruralılar: Onu hepimiz öldürdük, dediler ve bunu
üç defa tekrarladılar. Bunun üzerine Hz. Ali arkadaşlarına şöyle dedi:
"Haydi artık bunların üzerine gidebilirsiniz." Aradan fazla bir zaman
geçmeden Hz. Ali ve beraberindekiler Haruralıları öldürdüler.
Bu iki hadisi (Hz. Ömer
ve Hz. Ali'nin bu tür uygulamalarını) Darakutni Sünen'inde rivayet etmiştir.
Tirmizi'de de Ebu Said
ile Ebu Hureyre yoluyla gelen rivayete göre Rasülullah (s.a.v.)'ın şöyle
buyurduğu rivayet edilmektedir: "Eğer sema ve arz ehli mü'min bir kimsenin
kanını dökmekte ortak hareket etseler Allah hepsini yüzüstü cehenneme
yıkar." Tirmizi buna dair: Garib bir hadistir, demiştir.
Aynı şekilde topluluk
tek bir kişiyi öldürdükleri takdirde öldürülmeyeceklerini bilirlerse bu sefer
düşmanlar ortaklaşa düşmanlarını öldürmek üzere birbirleriyle yardımlaşır ve bu
şekilde yüreklerine su serpecek şekilde maksatlarını gerçekleştirebilirler.
İşte böyle bir kaideye riayet etmek lafızlara riayet etmekten daha uygundur. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
İbnu'I-Münzir der ki:
ez-Zühri, Habib b. Ebi Sabit ve İbn Sirin, bir kişiye karşılık iki kişi
öldürülmez, derler. Biz bunu Muaz b. Cebel, İbn ez-Zübeyr ve Abdülmelik'ten
rivayet ettik. İbnu'I-Münzir der ki: Bu daha sahihtir. Tek kişiye karşılık bir
topluluğun öldürülmesini mübah kabul edenlerin ileri sürecekleri bir delilleri
yoktur. Ayrıca İbn ez-Zübeyr'den zikr ettiğimiz sözü söylediği sabittir.
13- Kısas ve Diyet:
(Hadis) imamlar(ı) Ebu
Şureyh el-Ka'bi'den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Rasülullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Siz ey Huzaalılar topluluğu, Huzeyl'den şu maktulü
öldürdünüz. Ben onun akilesini (diyetini) ödüyorum. Artık ben bu sözümü
söyledikten sonra her kimin bir maktülü olursa onun akrabaları iki şeyarasında
muhayyerdirler. Ya diyet alırlar veya (katili) öldürürler." Bu Ebü
Davüd'un lafzıdır.
Tirmizi: Bu, hasen sahih
bir hadistir, demekte ve Huzaalı Ebu Şureyh'ten (ki Ebu Şureyh el-Ka'bi'dir)
Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Her kimin bir
yakını öldürülürse o kişi (katili) öldürebilir yahut affedebilir ya da diyeti
alabilir." Bazı ilim adamları bu görüşü kabul etmiştir. Bu, Ahmed ve
İshak'ın görüşüdür.
14- Kasten Öldürenden
Diyetin Alınması ile ilgili Görüşler:
Kasten (amd yoluyla)
öldüren kimseden diyetin alınıp alınmayacağı hususunda ilim adamlarının farklı
görüşleri vardır.
Bir grup ilim adamı
şöyle der: Öldürülenin velisi serbesttir. İsterse kısas uygular, isterse -katil
razı olmasa dahi- diyet alır. Bu görüş Said b. el-Müseyyeb, Ata ve el-Hasen'den
de rivayet edilmektedir. Ayrıca Eşheb bunu Malik'ten rivayet etmiştir. el-Leys,
el-Evzai, Şafii, Ahmed, İshak ve Ebu Sevr de bu görüştedir.
Delilleri ise Ebu Şureyh
yoluyla gelen hadis ve bu anlamı ihtiva eden diğer hadislerdir. Bu ise görüş
ayrılığının sözkonusu olduğu bir hususta açık bir nastır.
Diğer taraftan aklen de
kendisi razı olmasa dahi katilin diyet ödemesi gerekir. Çünkü kendini hayatta
tutması ona farzdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve kendi kendinizi öldürmeyin."
(en-Nisa, 29)
Ayrıca Yüce Allah'ın:
"Fakat kime kardeşi tarafından birşey ... " te'villerden birisine
göre, kanı istenmeyip ondan diyet almaya razı olmak suretiyle
"affolunursa, artık örfe uymak ve ona güzellikle ödemek gerekir."
Yani kan sahibinin diyeti istemekte ma'ruf yoluna uyması, katilin de diyeti
güzellikle ödemesi, yani bu konuda savsaklamadan, vadeden sonraya ödemeyi
bırakmadan yerine getirmesi gerekir.
"Rabbinizden bir
hafifletme ve bir rahmettir." Yani bizden öncekilere cana karşılık sadece
can yani kısas farz kılınmıştı. Yüce Allah bu ümmete ileride açıklanacağı üzere
maktulün velisinin razı olması halinde diyetin de kabul olunacağını belirterek
lütuf ta bulunmuştur.
Başkaları ise bu konuda
şöyle demektedir: Maktulün velisinin (katil razı olmasa) kısastan başka bir
talepte bulunmak yetkisi yoktur. Katilin razı olması hali dışında diyet alamaz.
Bunu İbnu'l-Kasım, Malik'ten rivayet etmiş olup ondan meşhur olan görüş budur.
es-Sevrı ve Kufelilerin kabul ettiği görüş de budur. Buna Hz. Enes yoluyla
gelen ve bir diğer kadının dişini kıran er-Rubeyyi' kıssasını delil
göstermişlerdir. Bu hadisi imamlar rivayet etmiş olup şöyle demişlerdir:
Rasülullah (s.a.v.) kısasa hüküm verip de: "Kısas Allah'ın kitabı
(farzı)dır, kısas Allah'ın kitabıdır" diye buyurmuş ve cinayet mağdurunu
kısas ile diyet arasında muhayyer bırakmamıştır.
İşte bununla sabit olan
şudur: Allah'ın Kitabı ve Resulünün sünneti ile kasten cinayetlerde yerine
getirilmesi gereken kısastır. Şu kadar var ki birinci görüş daha sahihtir.
Çünkü sözü geçen Ebu Şureyh yoluyla gelen hadis bunu gerektirmektedir.
er-Rabi' Şafii'den şöyle
dediğini rivayet etmektedir: Bana Ebu Hanife b. Simak b. el-fadI eş-Şihabı
haber verip dedi ki: Bana İbn Ebi Zi'b, el-Makburı'den, o Ebu Şureyh el-Ka'bi'den
anlattığına göre Resulullah (s.a.v.) Mekke'nin fethedildiği gün şöyle buyurdu:
"Her kimin bir yakını öldürülür ise o iki hayırlı şeyden birisini seçer,
dilerse diyet alır, dilerse kısas uygular." Ebu Hanife der ki: Ben de İbn
Ebu Zi'b'e şöyle dedim: Ey Haris'in babası, sen bunu kabul ediyor musun?
Göğsüme vurdu ve bana çokça bağırdı, ağır sözler söyledi ve şöyle dedi: Ben
sana Rasülullah (s.a.v.)'dan hadis rivayet ediyorum sense: Bunu kabul ediyor
musun diyorsun. Evet, bunu kabul ediyorum. İşte bu benim üzerime ve bunu işiten
herkesin üzerine farzdır. Çünkü şanı Yüce Allah Muhammed (s.a.v.)'ı insanlar
arasından peygamber olarak seçti. Onun vasıtasıyla, onun yol göstericiliğiyle
onları hidayete eriştirdi. Peygamberi için neyi seçmişse onlar için de seçmiştir
ve onun vasıtası ile seçmiştir. Artık bütün insanlara düşen ister istemez ona
tabi olmaktır. Hiçbir müslümanın bunun dışında bir çıkışı olamaz. (Ebu Hanife)
der ki: Ben keşke sussa diye temenni edinceye kadar bana söyleyip durdu ve
susmadı.
15- Kısasın
Affedilmesi:
Allah Teala'nın:
"Fakat kime kardeşi tarafından birşey affolunursa artık ona uymak ve ona
güzellikle ödemek gerekir" buyruğuyla ilgili olarak ilim adamları
"kime" ve "affolunursa" buyrukları ile ilgili olarak beş
ayrı açıklama getirmişlerdir:
1. Burada yer alan
"kim" ile katil kastedilmektedir. "Affolunursa" buyruğu
affedici bir kimseyi kapsamaktadır ki, bu da kanın (maktülün) velisidir.
"Kardeş" ise maktülün kendisidir. "Birşey"den kasıt
affedilen ve buna karşılık diyet alınan kandır. İbn Abbas'ın, Katade'nin,
Mücahid'in ve bir grup ilim adamının görüşü budur.
Bu görüşe göre affetmek,
terketmek şeklindeki aslı anlamını ifade eder.
Buna göre anlam
şöyledir: Katil, eğer maktülün velisi tarafından öldürülenin kanı karşılığında kısas
istenmeyip affolunursa, o takdirde veli diyeti alır ve bu konuda ma'ruf yolunu
izler. Katil de maktülün velisine güzellikle (diyeti) öder.
2. Bu, İmam Malik'in
görüşüdür. Buna göre "kim"den kasıt velidir.
"Affolunursa"dan kasıt de kolaylık gösterilirse demektir. Yoksa
affetmek sözlükteki anlamı ile kullanılmış değildir. Kardeşten kasıt katildir.
"Birşey" ise diyettir. Yani eğer maktülün velisi diyet almak için
kısası terkedip affetmek yoluna giderse, katil bu diyeti vermek ile kendisini teslim
etmek arasında muhayyer bırakılır. Buna göre bu, kimi zaman kolayolur kimi
zaman mümkün olmaz, zor olur.
İmam Malik'ten başkaları
ise şöyle der: Eğer maktülün velileri diyet almaya razı olurlarsa, katilin
başka bir seçeneği yoktur. Aksine diyet ödemek zorundadır. İmam Malik'ten bu
görüş de rivayet edilmiştir. Mezhebine bağlı pek çok kimse bu görüşü tercih
etmiştir.
Ebu Hanife der ki:
Burada "affolunursa" yani verilir ise demektir. Dilde affetmek,
vermek demektir Bundan dolayı Yüce Allah: "Sen affı tut" (el-A'raf,
199) yani kolaylığı tut, diye buyurmaktadır. Ebu'l Esved ed-Düeli de şöyle
demiştir: "Sen benden kolaylıkla verdiğimi al ki sana olan sevgim devam
etsin," Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Vaktin ilki
Allah'ın rızası sonu ise Allah'ın affıdır."
Yani Şanı Yüce Allah
kullarına şehadet etmekte ve şöyle buyurmaktadır: Her kime diyet verilir ise o
bu diyeti kabul etsin ve artık örfe tabi olsun.
3. Kimisi de şöyle
demiştir: Katil veliye güzel bir şekilde diyeti ödesin, demektir. Yüce Allah
veliyi, katil tarafından kolaylıkla verilmesi halinde malı almaya teşvik etmiş
ve bunun kendi katından bir hafifletme ve bir rahmet olduğunu kabul etmiştir.
Nitekim Yüce Allah, Maide Süresi'nde kısastan sözettikten sonra: "Fakat
kim onu sadaka olarak bağışlarsa bu ona keffaret olur" (el-Maide, 45) diye
buyurarak affetmenin rahmetine ve sadakaya teşvik etmektedir.
Yine Yüce Allah bu
ayet-i kerimedeki buyrukları ile suçlunun bunu vermesi halinde diyeti kabul
etmeye teşvik etmekte, ardından da maktülün velisini örfe göre tabi olmayı
(istemeyi) cinayeti işleyene de güzellikle bunu ödemeyi emretmektedir
4- Başkaları da şöyle
demektedir: Bu lafızlar haklarında ayetin nazil olduğu kimselerin tümü
hakkındadır Bunlar kendi aralarında takas yapmak yoluyla diyetleri düşürmüşlerdi.
Ayetin manası şöyle olur: Bu iki kesimden kimin öteki üzerinde bu diyetlerden
dolayı alacak fazlası kalmışsa (artık bu fazlalık hususunda örfe uyulur ve
güzellikle ödenir). Buna göre "affolunursa" artarsa anlamına gelir.
Süfyan b. Hüseyn b. Şua,
eş-Şa'bi'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
İki Arap kabilesi
arasında bir çarpışma olmuştu. Her iki taraftan da birtakım kimseler
öldürülmüştü, İki taraftan birisi şöyle dedi: Kadına karşılık erkek, erkeğe
karşılık da kadın öldürülmedikçe razı olmayız. Nihayet Rasülullah (s.a.v.)'ın
huzurunda davalaştılar. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır, eşit olarak
öldürme sözkonusu olur." Bunun üzerine diyet almak hususunda birbirleriyle
anlaştılar Sonunda iki taraftan birisi diğerine üstün oldu (diyeti daha fazla
geldi). İşte Yüce Allah'ın: "Öldürülenler hakkında .. kardeşi tarafından
birşey affolunursa .. " buyruğunda kastedilen budur. Yani her kimin
kardeşinden bir alacağı kalırsa maruf bir şekilde onu ödesin. eş-Şa'bi
böylelikle ayetin hangi sebepten dolayı nazil olduğunu bize bildirmektedir.
Süfyan da burada geçen
"affetmek"in fazladan gelme anlamına geldiğini zikretmiştir ki,
lafzın bu anlama gelme ihtimali vardır.
5- Bu açıklamaların
beşincisine gelince: Bu, Ali (r.a) ile el-Hasen'in görüşüne göre erkeğin diyeti
ile kadının diyeti, hürün diyeti ile kölenin diyeti arasındaki fazlalık
demektir. Yani her kimin diyet fazlasını alması sözkonusu ise bunu ma'ruf
yolunu izleyerek alsın, demektir. Buna göre "affolunursa" kelimesi
burada da fazladan artarsa anlamınadır.
16- Ödemede Kolaylık:
Bu ayet-i kerime ile
alacaklının alacağını güzel bir şekilde ödemesi, ödeyenin de ödemesini güzel
bir şekilde yerine getirmesi teşvik edilmektedir. Acaba bu teşvik vücub mu
ifade eder yoksa mendupluk mu? Bunun merfu' olarak okunması vücüba delalet
eder. Çünkü o takdirde: "Artık örfe uymak. .. gerekir" anlamına
gelir.
en-Nehhas der ki:
"Kime ... birşey affolunursa" buyruğu şarttır, cevabı ise:
"Artık örfe uymak ... " buyruğudur. Bu buyruk mübteda olmak üzere
merfu'dur. Takdiri ise: Ona örfe uymak düşer, şeklindedir. Kur'an'dan başka
yerlerde bu "uymak" ile "ödemek" kelimeleri iki masdar
olarak mansub kabul edilebilir.
İbn Atiyye der ki:
İbrahim b. Ebi Able bunu nasb ile okumuştur. Ref farzları ifade etmenin yoludur.
Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Ya iyilikle tutmak..
gerekir." (el-Bakara, 249) Mendup ise bu durumda mansub olarak gelir. Yüce
Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: ''Boyunları vurun" (Muhammed
-s.a.v.-suresi, 4. ayet).
17- Diyet Aldıktan
Sonra ... :
"Bu, rabbinizden
bir hafifletme ve bir rahmettir." Çünkü Tevrat'a muhatap olanlar için
katili öldürmek sözkonusu idi, başka bir seçenekleri yoktu. İncil'e muhatap
olanlar için ise affetmek sözkonusu idi, onlar hakkında da kısas ya da diyet
yoktu. Burada Yüce Allah bu hükümleri bu ümmete hafifleterek sunmaktadır.
Dileyen katili öldürür, dileyen diyet alır, dileyen de tümüyle affeder.
"Kim bundan sonra
haddi aşarsa ... vardır" buyruğu şart ve cevabını teşkil etmektedir. Yani
her kim diyet aldıktan sonra ve kısasın düşmesinden sonra velisi olduğu
kimsenin katilini öldürürse, "onun için pek acıklı bir azap vardır."
el-Hasen der ki:
Cahiliyye döneminde bir kimse birisini öldürdü mü kendi kavmine kaçardı (onlara
sığınırdı). Kavmi gelir, diyet ödemek üzere barış yapmak ister, maktülün
velisi, tamam ben diyeti kabul ediyorum, der. Nihayet katil emin olur, dışarı
çıkar. Bu sefer veli katili öldürür, ondan sonra da kavminin diyetini onlara
geri verirdi,
İlim adamları diyet
aldıktan sonra (katili) öldürenin hükmü hakkında ihtil af etmişlerdir. Bir grup
ilim adamı -ki Malik ve Şafii de bunlardandır- şöyle demişlerdir: Bu ilk olarak
öldüren kimse gibidir. Maktulün velisi dilerse onu öldürür, dilerse affeder,
ahirette de onun için azap vardır.
Katade, İkrime, es-Süddi
ve başkaları ise şöyle demektedir: Bunun azabı kesinlikle öldürülmesi
şeklindedir. Hakim bu durumda maktule affetmek yetkisini vermez.
Ebu Davud, Cabir b.
Abdullah'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Diyet aldıktan sonra öldüren kimse(nin malı) artıp çoğalmasın."
el-Hasen der ki: Böyle
bir kimse için azap sadece diyeti geri vermesi ve günahının karşılığının ise
ahiret azabına kalması şeklindedir.
Ömer b. Abdülaziz de
şöyle demektedir: Böyle birisinin durumunu belirlemek imama aittir. O uygun
gördüğünü ona uygular.
Darakutni'nin Sünen'inde
Ebu Şureyh el-Huzai'nin şöyle dediği kaydedilmektedir: Resulullah (s.a.v.)'ı
şöyle buyururken dinledim: "Her kim bir kan (velisi olduğu kimsenin
öldürülmesi) ile yada habl ile -ki habl topallık demektir- isabet alırsa, bu
kişi üç şeyden birisini seçebilir. Eğer dördüncüsünü yapmak isterse böyle bir
kimseye engel olunuz. Bu kişi ya kısas ister, ya affeder veya diyet alır.
Bunlardan birisini kabul
edip de sonra yine de haddini aşarsa artık içinde ebediyyen bırakılmak ve
temelli çıkarılmamak üzere onun için cehennem vardır."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN