ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

177

لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَـكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ

الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

 

177. Yüzlerinizi doğu ve batıya döndürmeniz birr değildir. Fakat birr, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, ona olan sevgisine rağmen malı akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolculara, dilenenlere, kölelere veren, namazını dosdoğru kılan, zekatını verenin, ahidleşince ahidlerini yerine getirenlerin, sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerinkidir. İşte sadık olanlar da bunlardır, takva sahibi olanlar da bunlardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

2- "Birr" Kelimesinin Okunuşu:

3- Birr'in Anlamı:

4- Sözlerinde Duranlar ve Sabredenler:

5- Bu Ayetin Önemi:

6- Malı Veren ..

7- "Ona Olan Sevgisine Rağmen .. "

8- Ahidlerini Yerine Getirenler:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

 

Yüce Allah'ın: "yüzlerinizi .... birr değildir" buyruğunda kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler vardır. Katade der ki: Bize anlatıldığına göre adamın biri Peygamber (s.a.v.)'e "birr"in mahiyetini sorar. Bunun üzerine de Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu.

 

Yine Katade der ki: Kişi farzlar emrolunmadan önce Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ettiği ve sonra da bu haliyle öldüğü takdirde, cennet onun için hak olurdu. İşte Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu.

 

er-Rabi ve yine Katade der ki: Burada hitap yahudilerle hıristiyanlaradır.

 

Çünkü bunlar, Allah'a yönelmek ve yüzlerini döndürmek hususunda ihtilafa düşmüşlerdiL Yahudiler Beytü'l-Makdis'e doğru, hıristiyanlar ise güneşin doğduğu tarafa yönelirler. Buna karşılık kıblenin değiştirilmesi hususunda ileri geri konuşup her bir kesim kendisinin yöneldiği tarafın üstün olduğunu ileri sürünce onlara: Hayır, birr sizin üzerinde bulunduğunuz bu durum değildir, fakat birr Allah'a iman eden ... inkidir, denildi.

 

2- "Birr" Kelimesinin Okunuşu:

 

Hamza ve Hafs buradaki "el-Birr" kelimesini "el-Birra" şeklinde okumuşlardır. Çünkü "Leyse: değildir" edatı "kane: idi" kabilindendir. Bundan sonra gelen iki marifeden istediğini isim ve haber yapabilirsin. Burada "Leyse"den sonra "el-birr" kelimesi geldiğinden onu (haber yaparak) nasb etmiştir. "Döndürmeniz" anlamındaki (...) yı da isim yapmıştır.

 

Mastarın (başına fiili mastara çeviren edat gelmiştir) isim olması ise daha uygundur. Çünkü belirtisiz (nekire) gelmez. "el-Birr" kelimesi ise bazan nekire gelebilir, fiil de tarifte (marife oluşta) daha güçlüdür.

 

Buna karşılık geri kalanlar ise "el-birru" şeklinde ve "leyse"nin ismi kabul ederek okumuşlardır.

 

Haberi ise "döndürmeniz" anlamındaki ibaredir. Bu ikinci okuyuşun takdiri; Birr, yüzlerinizi ... döndürmeniz değildir, şeklindedir.

 

Birinci okuyuşun takdiri ise: Yüzlerinizi ... döndürmeniz birr değildir, şeklindedir. Yüce Allah'ın şu buyrukları da bunun gibidir: "Onların delilleri eğer doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getiriniz' demekten başka birşey olmadı." (el-Casiye, 25); "Bundan sonra kötülük edenlerin akıbeti kötülük oldu, çünkü onlar Allah'ın ayetleriniyalanladılar. "(er-Rum, 10); "Sonra ikisinin de akıbetleri orada ebedı kalmak üzere ateşin içinde kalmalarıdır" (el-Haşr, 17) buna benzer daha başka buyruklar da vardır.

 

"el-Birr" kelimesinin geçtiği ikinci ayet-i kerimede bu kelimeden sonra "be" harf-i cerri geldiğinden dolayı bu kelimenin icma ile ref ile (el-birru) şeklinde okunması ikinci okuyuşu daha da kuvvetlendirmektedir ki sözkonusu ayet-i kerime şöyledir: "Birr, evlere arkalarından girmek değildir. "(el-Bakara, 189) Bu halde ancak ref ile okumak caizdir. Böylece birincinin ikinciye hamledilmesi (onun gibi okunması) ondan farklı okunmasından daha iyidir.

 

Diğer taraftan Ubey b. Ka'b'ın Mushafında da (bu ayette) bu kelimeden sonra "be" harfi gelmiş bulunmaktadır. İbn Mes'ud'un Mushafında da böyledir, kıraat alimlerinin çoğunluğu da bunu kabul etmiştir. Bununla birlikte her iki okuyuş şekli de güzeldir.

 

3- Birr'in Anlamı:

 

"Fakat birr, Allah'a .. iman eden ... " Burada "el-birr" kelimesi bütün hayırları kapsayan bir isimdir. İfadenin takdiri şöyledir: "Fakat birr, Allah'a iman edenin .. yaptığı biri'dir (iyiliktir)." Görüldüğü gibi muzaf hazfedilmiştir. Yüce Allah'ın: "O kasabaya sor." (Yusuf, 82); "Buzağı kalplerine içirilmişti" (el-Bakara, 93) buyruklarında olduğu gibi. Bu açıklama el-Ferra, Kutrub ve ez-Zeccac'a aittir. Şair de şöyle demiştir: "Çünkü o ancak ya bir ikbaldir veya bir sırt çeviriştir."

 

Yani ya ikbal sahibidir veya sırt çevirendir, demektir. en-Nabiğa da şöyle demiştir: "Arkadaşlığı Ebu Merhab'ı (gölgeyi) andıran hale gelen kimsenin Arkadaşlığını nasıl sürdürürsün?"

 

Burada kasıt Ebu Merhab'ın arkadaşlığı gibi arkadaş olan demektir. Muzaf hazfedilmiştir.

 

Bu buyruğun anlamının: Fakat iyilik sahibi şudur ki ... şeklinde olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın: "Onlar Allah nezdinde yüksek derecelerdirler" , (Al-i İmran, 163); yani yüksek derecelere sahip kimselerdir, demektir.

 

Bu ayet-i kerimenin inişiyle ilgili şu açıklamalar da vardır: Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret edip farz namazlar emrolunup kıble Ka'be'ye döndürülüp bütün hadler tayin ve tesbit edildikten sonra Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi ve şöyle buyurdu: Birr'in bütünü sadece sizin namaz kılıp da başka birşey yapmamanızdan ibaret değildir. Fakat birr yani iyilik sahibi kimse, Allah'a ibadet eden ... kimsenin yaptığıdır. Bu açıklama İbn Abbas, Mücahid, Dahhak, Ata, Süfyan ve ez-Zeccac'a aittir.

 

Buradaki "birr" kelimesinin (iyilik yapan anlamına gelen): el-Barr ve el-berr anlamında olması da mümkündür. Kimi zaman fail, mastar anlamını ifade eden kelime ile de kastedilebilir.

 

Nitekim adı (adaletli) bir adam, oruç ve fitr, (yani oruçlu ve oruçsuz) da denilebilmektedir. Ayet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: "Eğer suyunuz yerin dibine geçmek (yani geçmiş) olursa" (el-Mülk, 30) Ebu Ubeyde'nin tercih ettiği açıklama şekli budur.

 

el-Mübened de şöyle demektedir: Ben eğer Kur'an-ı Kerim'i okuyan kıraat erbabından birisi olsaydım "be" harfini üstün olarak "fakat el-berr (iyilik yapan)" diye okurdum, demiştir.

 

4- Sözlerinde Duranlar ve Sabredenler:

 

Yüce Allah'ın: "Ahidleşince ahidlerini yerine getirenlerin ... sabredenlerinkidir" buyruğu ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: "Ahidlerini yerine getirenlerin" kelimesi "iman eden" deki (...) üzerine atfedilmiştir. Çünkü bu kelime çoğul anlamında ve ref mahallindedir. Şöyle buyurulmuş gibidir: Fakat iyilik, iman edenler ve ahidlerini yerine getirenlerinkidir. Bu açıklama el-Ferra ve el-Ahfeş'e aittir.

 

"Sabredenler" kelimesi ise ya övmek kastıyla nasbedilmiştir veya ondan önce gizli bir fiil sözkonusudur. Araplar övmek ve yermek için kullandıkları isimleri nasb ederler. Sanki böyle yapmakla övdükleri ya da yerdikleri kişiyi bu hususta tek başına tutmak ve sözün baş tarafına onu tabi kılmak istemeyerek nasbet derler. Övmek kastıyla bu şekilde nasbedilen buyruklardan birisi de: "Ve namazı dosdoğru kılanlara .. "(en-Nisa, 162) buyruğunda görülmektedir. el-Kisai de üzere şu beyitleri kaydetmektedir: "Her bir kavim kendilerini doğru yola iletenin emrine itaat ettiler. Numeyr müstesna, onlar kendi azgınlarının emrine itaat ettiler.

 

(Düşmanlarından korktukları için) göç edenler, buna karşılık (kendilerinden korkulmadığından) hiçbir kimsenin göç etmesine sebep olamayanlar Ve göç edip arkada bıraktıkları (yurtları için); biz bu evi kime bırakıyoruz? diyenlere dir onlar)."

 

Ebu Ubeyde de şu beyitleri buna örnek olarak göstermektedir: "Uzağa gitmesin benim o kavmim Düşmanlara zehirdirler; (misafirlere çokça ikram ettikleri için) develer için bir afettirler Her savaşa katılırlar Ve iffetlerini koruyan temiz insanlardır."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Biz Dabbeoğulları ki, Cemel sahipleriyiz ..."

 

Burada kendilerini övmek üzere nasb okumuştur.

 

Yermek kastıyla nasbetmeye gelince Yüce Allah'ın şu buyruğu buna örnektir: ''Onlara nerede olurlarsa olsunlar lanet edilmiştir. " (el-Ahzab, 61) Urve b. el-Verd de şöyle demiştir: "Bana şarap içirdiler, sonra etrafımı kuşattılar Allah'ın düşmanları (kahrolasıca) yalan ve uydurmalarla."

 

Bu şekilde sıfatların kullanılması oldukça geniş bir yol ve açıkça bilinen bir husustur. İ'rab açısından bunun tenkid edilecek bir tarafı yoktur ve belirttiğimiz gibi Arap dilinde bu, kullanılan ve varolan birşeydir.

 

Yaptığı açıklamalarda oldukça zorlamalara kaçan birisi şöyle demiştir: Bu, ana Mushafı yazdıklarında yazıcıların düştükleri bir hatadır. Buna delil ise Hz. Osman'dan Mushafa bakıp da dediği kaydedilen şu rivayettir: Ben bunda lahn (dil kurallarına aykırılıklar) görmekteyim. Bununla birlikte Araplar, doğru konuşmalarıyla da bunu doğrultacaklardır. Aynı şekilde en-Nisa Süresi'nde: ''namazları dosdoğru kılanlar" (en-Nisa, 162) ayetiyle Maide Süresi'ndeki ''Ve Babiller" (el-Maide, 69) kelimesi de bu şekildedir.

 

Bu şekilde zorlamalı açıklamalarda bulunana verilecek cevap ise az önce kaydettiğimiz açıklamalardır.

 

Şöyle de denilmiştir: "Ahidlerini yerine getirenler" buyruğu mübteda olup merfudur, haberi ise hazfedilmiştir. Takdiri: Onlar ahidlerini yerine getirenlerdir, demektir.

 

el-Kisai der ki: Bu ayet-i kerimedeki "sabredenler" buyruğu "akrabasına" buyruğu üzerine atfedilmiştir. Sanki: "Ve sabredenlere veren" denilmiş gibidir. en-Nehhas ise şöyle demektedir: Bu bir hatadır ve apaçık bir yanlışlıktır. Çünkü "sabredenler" kelimesini atfedersek mansup okuyup "akrabasına" kelimesi bu sefer (...) kelimesinin sılasına dahil olur. Diğer taraftan "ahidlerini yerine getirenler" buyruğunu (...) üzerine nesak atfı olarak ref ettiğimiz takdirde, bu sefer sıla bitmeden önce ona nesak yapmış olur ve sıla ile mevsulun arasını matuf ile ayırmış oluruz.

 

el-Kisai de der ki: Abdullah'ın kıraatinde ise: "(mansub olarak) ahidlerini yerine getirenler ve sabredenler" şeklindedir. Yine en-Nehhas şöyle demektedir: O takdirde bunlar "akrabasına" üzerine atf-ı nesak yapılmış veya övmek kastıyla nasbedilmiş olurlar."

 

el-Ferra şöyle demektedir: Abdullah (b. Mesud'un) en-Nisa Süresi'ndeki: ''Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler"(en-Nisa, 162) buyruğunda ''dosdoğru kılanlar" kelimesini mansub "verenler" kelimesini ise ref ile okumuştur.

 

Ya'kub ve el-A'meş ise bu ayet-i kerimede geçen: "ahidlerini yerine getirenler" ve "sabredenler" kelimelerini merfu olarak okumuştur. el-Cahderi de "ahid" kelimesini çoğul olarak (...) şeklinde okumuştur.

 

"Yerine getirenler" kelimesinin "iman eden" buyruğundaki zamire atfedildiği de söylenmiştir. Ancak Ebu Ali bunu kabul etmeyerek şöyle der: Anlamın onunla ilgisi yoktur. Çünkü burada anlatılmak istenen iyilik, Allah'a iman edenin imanı ile ahidlerini yerine getirenlerin yaptığıdır, şeklinde değildir. Burada kahraman kim ileri giderse odur ve Amr'dır demek gibi değildir. Burada "iman eden" buyruğundan sonra anlatılanlar ile iman eden kimselerin fiilleri ve nitelikleri sayılmaktadır.

 

5- Bu Ayetin Önemi:

 

İlim adamlarımız der ki: Bu ayet-i kerime ana hükümleri dile getiren büyük bir ayettir. Çünkü bu ayet-i kerime onaltı kaide ihtiva etmektedir: Allah'a, O'nun isim ve sıfatlarına iman -ki biz bunları "el-Kitabu'l-Esna ... " adlı eserimizde açıklamış bulunuyoruz- neşr, haşr, mizan, sırat, havz, şefaat, cennet ve cehennem -buna dair açıklamalarımızı da 'et-Tezkire" adlı eserimizde yapmış bulunuyoruz- meleklere, indirilmiş kitaplara, bu kitapların -önceden de geçtiği üzere- Allah'tan gelmiş hak kitaplar olduğuna, peygamberlere imanı, farz olsun vacip olsun, gereken yerlerde mal infak edip, akrabalık bağlarını gözetmeyi, onların bağlarını koparmayı terketmeyi, yetimleri araştırıp gözetmeyi, onları ihmal etmemeyi, aynı şekilde yoksulları da gözden uzak tutmamayı, diğer taraftan ibnu's-sebil'i -bir görüşe göre yolunu devam ettiremeyen yolcu, bir görüşe göre misafirdir- gözetmeyi, dilencileri gözetip köleleri kölelikten kurtarmayı ihtiva etmektedir.

 

Buna dair açıklamalar sadakalarla ilgili ayet-i kerimede (et-Tevbe, 60) gelecektir. Ayrıca bu ayet-i kerime namazın korunması, zekatın verilmesi, verilen ahidlerin yerine getirilmesi, sıkıntılara karşı sabretmesi ilkelerini de ihtiva etmektedir. Bu kaidelerden her birisi başlı başına bir kitap yazmayı gerektirir. Bunların çoğunluğuna daha önceden dikkat çekilmiş bulunulmaktadır. Geri kalanları ise Yüce Allah'ın izniyle yeri geldikçe açıklanacaktır.

Yalnızca yetim olduğu için zengin olsa dahi akrabalık bağlarını gözetmek kastıyla yetim kimseye nafile sadaka verilir mi, yoksa fakir olmadıkça verilmez mi hususunda ilim adamlarının iki ayrı görüşü vardır. Bu görüş ayrılığı ise hemen şimdi açıklayacağımız gibi; farz zekatın dışında mal vermek hakkındadır.

 

6- Malı Veren ..

 

Şüphesiz malda zekatın dışında bir hak vardır ve ancak bununla birr kemal derecesine ulaşır, diyen kimseler, Yüce Allah'ın: "Ona olan sevgisine rağmen malı. .. kölelere veren" buyruğunu kendi lehlerine delil gösterirler. Burada farz olan zekatın kastedildiği söylenmiş ise de birinci görüş daha sahihtir.

 

Çünkü Darakutni Fatıma bint Kays'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz ki malda zekatın dışında bir hak vardır." Daha sonra Hz. peygamber: "Yüzlerinizi doğu ve batıya döndürmeniz birr değildir .. " ayetini sonuna kadar okudu. (Darakutni, II, 125)

 

Bu hadisi ayrıca İbn Mace, Sünen'inde, Tirmizı de Cami'inde (Sünen'inde) rivayet etmiş ve şöyle demiştir: "Bu hadis isnadı pek kuvvetli olmayan bir hadistir. (Senedinde geçen) Ebu Hamza Meymun el-A'ver zayıf kabul edilmektedir. Beyan ve İsmail b. Salim bunu eş-Şa'bı'den, onun bir sözü olarak rivayet etmektedirler ki bu daha sahihtir."

 

Derim ki: Bu hadis her ne kadar tenkid edilmiş ise de bunun sıhhatine bizzat bu ayet-i kerimede yer alan Yüce Allah'ın: "Namazını dosdoğru kılan, zekatı veren" buyruğu delil teşkil etmektedir. Görüldüğü gibi burada zekatı namaz ile birlikte sözkonusu etmektedir. Bu ise Yüce Allah'ın: "Ona olan sevgisine rağmen malı .. kölelere veren" buyruğundan kastın farz olan zekat olmadığının delilidir. Eğer böyle birşeyolsaydı o takdirde bu bir tekrar olurdu. Bununla birlikte doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

İlim adamları ittifakla şunu kabul ederler: Zekatın eda edilmesinden sonra müslümanlar birtakım ihtiyaçlarla karşı karşıya kalacak olurlarsa, bu ihtiyacı karşılamak üzere gereken harcamanın yapılması gerekir.

 

İmam Malik (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) şöyle demektedir: İsterse bütün mallarını kuşatacak kadar olsun, insanların (müslümanların) fidye vererek esirlerini kurtarmaları vaciptir. Aynı zamanda bu bir icmadır ve bizim tercih ettiğimiz görüşün gücünü daha da artırmaktadır. Başarı Allah'tandır.

 

7- "Ona Olan Sevgisine Rağmen .. "

 

Yüce Allah'ın: "Ona olan sevgisine rağmen" buyruğundaki zamirin kime ait olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu zamirin malı verene ait olduğu ve mef'ul olan "mal" kelimesinin hazfedildiği söylenmiştir.

 

Diğer taraftan "akrabasına" kelimesinin "sevgi" ile nasbedilmesi caizdir. Buna göre ifadenin takdiri şöyle olur: Akrabasına sevgi duyması ile birlikte malını veren, demek olur.

 

Buradaki zamirin mala ait olduğu da söylenmiştir. O takdirde masdar mefule izafe edilmiş olur. İbn Atiyye der ki: "Ona olan sevgisine rağmen" buyruğu konuşma esnasında beliğ bir itiraz (ara cümleciği) olarak gelebilir.

 

Derim ki: Yüce Allah'ın: "Ona olan sevgilerine rağmenyoksula ... yemek yedirirler" (el-İnsan, 8) buyruğu da buna benzemektedir. Burada hem itiraz (ara cümleciği) hem de masdarın mefule izafe edilmesi birarada kullanılmıştır. Yemeğe olan sevgilerine rağmen onu yoksula yedirirler, demektir. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu şekildeki kullanımın, ara cümleciği olarak kullanılmasına örnektir:

 

"Erkek veya kadın her kim -o mü'min olduğu halde- salih amellerden işlerse işte onlar ... " (en-Nisa, 124) Bu, belağat alimlerine göre "tetmim" diye adlandırılır, belağatın türlerinden bir türdür. Aynı zamanda buna ihtiras ve ihtiyat da denilir. Burada Yüce Allah "ona olan sevgisine rağmen "buyruğu ile ''O mümin olarak "buyruğundaki ifadeleri tamamlamaktadır.

Züheyr'in şu beyiti de bu türdendir: "Kim bir gün Herim ile her ne halde olursa olsun karşılaşırsa Görür ki eliaçıklık cömertlik onun huyudur"

 

İmru'l-Kays da der ki: "Ondan bir şey istemeden sana veren büyüğe (gidersen);

Cimriliğini ve usandığını görmeksizin çeşit çeşit cömertlikle verdiğini görürsün." Burada birinci beyitte (...); ikinci beyitte de (...) güzel bir şekilde tetmimdir. Antere'nin şu beyitinde de böyle bir tetmim vardır: "Bildiğin üzre benden övgüyle söz et, çünkü ben Muaşereti kolay olan bir kimseyim -eğer bana zulmedilmezse-."

 

Burada da "eğer bana zulmedilmezse" tabiri güzel bir şekilde tetmimdir.

 

Tarafe de şöyle demiştir: "-Orayı ifsad etmeksizin- senin yurdunu sulasın Bahar yağmuru ve devamlı yağan yağmurlar."

 

er-Rabi' b. Dab' el-Fezari de şöyle demektedir: "Ben çürüyüp gittim fakat benim yaptıklarım ve konuşmalarım çürüyüp gitmez Herkes de öyle -söyledikleri müstesna- fanidir."

 

Burada birinci beyitte: "orayı ifsad etmeksizin" ifadesi ile ikinci beyitte: "söyledikleri müstesna" tabirleri tetmim ve ihtirasdır. Ebu Heffan da der ki: "Ölüm ruhlarımızı yoketti -zulmetmeksizin- Cömertlik de bizim mallarımızı tükettİ -ayıplamaksızın-,"

 

Burada şairin "zulmetmeksizin" ile "ayıplamaksızın" sözleri tetmim ve ihtiyattır, şiirde bunun benzerleri pek çoktur.

 

Ayetteki bu zamirin "verme"ye ait olduğu da söylenmiştir. Çünkü fiil onun masdarını göstermektedir. Yüce Allah'ın şu buyruğuna benzer: "Allah'ın lütfundan kendilerine verdikleri ile cimrilik edenler sanmasınlar ki o kendileri için daha hayırlıdır'' (Al-i İmran, 180); yani onlar cimriliğin kendileri için daha hayırlı olacağını zannetmesinler. Çünkü malı vermek, insanlar muhtaç oldukları veya fakirlikle karşı karşıya kaldıklarında onlar tarafından sevilen birşeydir.

 

Bu zamirin Yüce Allah'ın: "Allah'a iman eden" buyruğundaki "Allah" ism-i celaline ait olduğu da söylenmiştir. Anlamı da şudur: Maksat kişinin bütün bu alanlarda sağlıklı, mala karşı tutkun, fakirlikten korkup hayatta kalacağından emin iken tasaddukta bulunmasıdır.

 

8- Ahidlerini Yerine Getirenler:

 

"Ahidleşince ahidlerini yerine getirenlerin .. " Yani gerek kendileri ile Yüce Allah arasında olsun, gerek kendileri ile insanlar arasında olsun ahidlerine bağlı kalanların, "sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerinkidir. "

 

Buradaki sıkıntı (el-be'sa) dan kasıt, darlık ve fakirlik, hastalık; (ed-darra)dan kasıt ise hastalık ve kötürümlüktür. Bu açıklamayı İbn Mes'ud (r.a) yapmıştır. Hz, Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah buyuruyor ki: Ben kullarımdan herhangi birisini yatağında bırakacak bir bela ile mübtela kılıp da ziyaretine gelenlere şikayette bulunmazsa ona etinden daha hayırlı bir et, kanından daha hayırlı bir kan veririm. Onun canını alırsam rahmetime alırım, ona afiyet ihsan edersem günahı kalmamış olarak ona afiyet veririm." Ey Allah'ın Rasülü: Etinden daha hayırlı bir et ne demektir, diye sorulunca şu cevabı verdi: "Günah işlemeyen bir et demektir." Peki, kanından daha hayırlı bir kan ne demektir diye sorulunca: "Günah işlemeyen bir kan demektir" diye cevap verir.

 

el-Be'sa ile ed-darra "fa'la" vezninde iki isimdir. Bunların fiilleri yoktur. Çünkü ikisi de sıfat olmayıp isimdirler.

 

"İşte sadık olanlar da bunlardır, takva sahibi olanlar da bunlardır" buyruğuyla Yüce Allah, onları yaptıkları işlerinde doğruluk, takva ve onlara bağlı kalmak ile din hususunda ciddi ve gayretli olmakla nitelendirmektedir ki bu da övgünün oldukça ileri bir derecesidir.

 

Doğruluk (sıdk) yalanın zıddıdır. Gayretle savaşılması halinde savaşanlar hakkında: "Onlara karşı çok iyi savaştılar" denilir. Sıddik doğruluktan ayrılmayan kimse demektir.

 

Hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Doğruluğa sımsıkı sarılınız. Çünkü doğruluk (sıdk) birr'e götürür. Birr ise cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye devam edip doğruyu araştırıp durursa sonunda Allah katında sıddik diye yazılır."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 178

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR