BAKARA 125 |
وَإِذْ
جَعَلْنَا
الْبَيْتَ
مَثَابَةً
لِّلنَّاسِ وَأَمْناً
وَاتَّخِذُواْ
مِن
مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ
مُصَلًّى
وَعَهِدْنَا
إِلَى
إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ
أَن
طَهِّرَا
بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ
وَالْعَاكِفِينَ
وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ |
125. Hani Biz o evi
insanlar için bir dönüş yeri ve emin kılmıştık. Siz de İbrahim'in makamından
bir namazgah edinin. İbrahim ve İsmail'e de: "Evimi tavaf edenler, itikafa
girenler, rüku ve sücud edenler için iyice temizleyin" diye emir
vermiştik.
Bu ayet-i kerimenin:
"Hani Biz o evi insanlar için bir dönüş yeri ve emin kılmıştık"
bölümüne dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:
1- Evin Dönüş Yeri Olması:
2- Güvenlik Bölgesi:
"Siz de İbrahim'in makamından bir
namazgah edinin"
1- Makam-ı İbrahim 'i Namazgah Edinmek:
2- Buyruğun Nüzul Sebebi:
3- Hz. ibrahim 'in Makamı:
İbrahim'e ve İsmail'e de: 'Evimi tavaf
edenler, itikafa girenler, rüku ve sücild edenler için iyice temizleyin' diye
emir vermiştik"
1- "Evimi Temizleyin''
2- Tavaf Edenler, itikafa Girenler,
Rüku' ve Secde Yapanlar:
3- Başta Kabe Olmak üzere Allah'ın
Bütün Evleri Temizlenmelidir:
4- Beytullah'ın içinde Namaz Kılmak:
5- Kabenin Damında Namaz Kılmak:
6- Kabenin Yakınında Namaz Kılmak mı,
Tavaf Etmek mi Faziletlidir?
1- Evin Dönüş Yeri
Olması:
"Hani Biz o
Evi" yani Ka'be'yi "insanlar için bir dönüş yeri" dönüp vara
cakları bir yer" .. kılmıştık."
Bu fiilin tasrifi (...)
şekillerinde yapılır.
Mesabe: Bey te sıfat
olan bir masdardır. Bununla dönülüp varılan yer kastedilmektedir. Varaka b.
Nevfel Ka'be hakkında şöyle demiştir: "Tüm kabileler için bir dönüş
yeridir. Aheste aheste yürüyen develer oraya koşar."
el-A'meş de bu kelimeyi
çoğul olarak '''mesabat'' şeklinde okumuştur. Bu kelimenin "sevap"tan
gelme ihtimali de vardır. Yani "Hani Biz o Evi insanlar için sevap
alacakları bir yer kılmıştık" anlamına da gelebilir. Mücahid de der ki: Hiçbir
kimse oradan arzusunu gerçekleştirmiş olduğu kanaatiyle geri dönmez.
Şair der ki:
"Beytullah onlar için bir dönüş yeri kılınmıştır. Ebediyyen ondan
arzuladıkları kadarını elde etmezler"
"Mesabe"
kelimesinin sonundaki yuvarlak "t" mübalağa ifade eder. Çünkü oraya
dönüp gelenler pek çoktur. Zira, Beytullah'tan ayrılıp da ondan maksadını
gerçekleştirdiği kanaatine sahip olan kimse çok azdır. Bu kelimenin mübalağa
ifadesi "nessabe (neseb alimi) ve allame (bilgin)" gibidir. Bu
açıklamaları el-Ahfeş yapmıştır.
Başkaları ise şöyle
demektedir: Sondaki yuvarlak "t" masdar'ın müennes olması
dolayısıyladır. Mübalağa için değildir.
Oraya gidenlerin hepsi
bir daha dönmez, denilecek olursa, şöyle cevap verilir: Burada anlam özel
olarak sadece oraya gelenler hakkında değildir. Bunun anlamı oraya gelecek
hiçbir kimsenin bulunmamasının sözkonusu olmayacağı ve insanlar arasında oraya
doğru gidecek kimsenin bulunmamasının düşünülemeyeceği şeklindedir. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
2- Güvenlik Bölgesi:
"Hani Biz o evi
insanlar için bir dönüş yeri ve emin kılmıştık" buyruğunu Ebu Hanife ve
çeşitli bölgelerin bir grup fukahası, Harem'e sığındıkları takdirde muhsan
(evli) kimse ile hırsıza, cezanın uygulanmayacağına delil göstermişler, ayrıca
Yüce Allah'ın: "Kim oraya girerse emin olur" (Al-i İmran, 97)
buyruğunu da buna destekleyici delil olarak ileri sürmüşlerdir. Sanki:
Beytullah'a girene eman veriniz, güvenlik altında tutunuz, diye buyurmuş
gibidir.
Doğrusu ise Harem'de
hududun uygulanacağı ve bu hükmün neshedilmiş olduğu şeklindedir. Çünkü ittifak
Beytullah'ta öldürmenin olmayacağı hükmü üzerindedir. Ancak Beytullah'ın
dışında öldürülür. Görüş ayrılığı ise Harem bölgesinin içinde öldürülür mü
öldürülmez mi hususu ile ilgilidir. Harem bölgesine ise hakikat anlamı ile
Beytullah adı verilemez. Harem bölgesinde başkasını öldürenin öldürüleceği
üzerinde de fukaha icma etmişlerdir. Yine o bölge içerisinde haddi gerektirici
bir suç işleyecek olursa bu cezanın da ona uygulanacağı, kabul edilmiştir. O
bölgede savaşırsa yine onunla savaşılır ve orada öldürülür.
Ebu Hanife ise şöyle
demektedir: Harem bölgesine sığınan bir kimse orada öldürülmez ve takibat
altına alınmaz. Şu kadar var ki ölünceye ya da oradan çıkıncaya kadar sürekli
sıkıştırılır, tazyik altında tutulur.
Bizler, böyle bir
kimseyi kılıçla öldürürken o böyle bir kimseyi açlığa mahküm ederek ve
engelleyerek öldürmektedir. Peki bu iki öldürmeden hangisi daha ağırdır?
Yüce Allah'ın: "Ve
emin kılmıştık" buyruğunda Ka'be'ye yönelme emri te'kid edilmektedir. Yani
Beytü'l-Makdis'te bu üstün fazilet yoktur. İnsanlar oraya gidip hac etmez.
Harem bölgesine sığınan bir kimse baskın ve talana uğramaktan emin olur. Buna
dair açıklamalar, Yüce Allah'ın izniyle Maide Suresi'nde (97. ayetin
tefsirinde) gelecektir.
[ - ]
"Siz de İbrahim'in
makamından bir namazgah edinin" bölümüne dair açıklamaları da üç başlık
halinde sunacağız:
1- Makam-ı İbrahim 'i
Namazgah Edinmek:
2- Buyruğun Nüzul
Sebebi:
3- Hz. ibrahim 'in
Makamı:
1- Makam-ı İbrahim 'i
Namazgah Edinmek:
Yüce Allah'ın:
"Edinin" buyruğunu Nafi' ve İbn Amir, İbrahim (a.s)'a tabi olanların
orayı namazgah edindiğini haber verecek şekilde "hı" harfini üstün
olarak okumuştur. Ayrıca bu kelime "kılmıştık" fiiline de atfedilmiş
olur. Buna göre anlamı şöyle olur: Biz o evi bir dönüş yeri ve emin kılmıştık,
onlar İbrahim'in makamından bir namazgah edinmişlerdi.
Bunun: "Hani"
demek olan (...) in takdir edilmesi suretiyle atfedildiği de söylenmiştir.
Şöyle denilmiş gibi olur: Hani Biz o evi bir dönüş yeri kılmıştık. Ve hani
onlar da İbrahim'in makamından bir namazgah edinmişlerdi, demek olur.
Birinci açıklamaya göre
ifade tek bir cümledir, ikincisine göre ise iki cümle olur.
Kıraat alimlerinin
cumhuru ise emir ifade etmek üzere"
"Edinin" şeklinde okumuş ve böylelikle sözün birinci
bölümünden ayırarak cümleyi cümleye atfedilmiş olarak değerlendirmişlerdir.
el-Mehdevı der ki:
Bunun: " ... nimetimi ve .. hatırlayın" (ayet 122) buyruğuna
atfedilmiş olması da mümkündür. Sanki bunu yahudilere söylemiş gibi olur. Ya da:
"Hani Biz o evi .. kılmıştık" anlamına atfedilmiş olabilir. Çünkü
bunun anlamı: "O evi insanlar için .. kılmış olduğumuzu hatırlayın,"
şeklinde olur. Ya da: "Bir dönüş yeri" buyruğunun anlamına atfedilmiş
olması da mümkündür. Çünkü bunun anlamı: Orası sizin için bir dönüş yeri olsun,
oraya tekrar tekrar gidip gelin, şeklindedir.
2- Buyruğun Nüzul
Sebebi:
İbn Ömer'den rivayet
edildiğine göre Hz. Ömer şöyle demiştir: üç hususta Rabbime muvafakat ettim.
Makam-ı İbrahim, hicab ve Bedir esirleri hususunda. Bu hadisi Müslim ve
başkaları rivayet etmiştir. Buhari de bu hadisi Enes'ten şöylece rivayet
etmektedir: Enes dedi ki: Hz. Ömer şöyle dedi:
Üç hususta Rabbime
muvafakat ettim veya Rabbim üç hususta bana muvafakat etti ...
Bu hadisi ayrıca Ebu
Davud et-Tayalısı Müsned'inde rivayet ederek şöyle demiştir. Bize Hammad b.
Seleme anlattı, bize Ali b. Zeyd. Enes b. Malik'ten naklederek dedi ki: Ömer
şöyle dedi: Dört hususta Rabbime muvafakat ettim. Ey Allah'ın Resulü, keşke
Makam'ın arkasında namaz kılsan dedim şu:
"Siz de İbrahim'in
makamından bir namazgah edinin" ayeti nazil oldu. Ey Allah'ın Resulü,
hanımlarını perde (hicab) ile ayırsan. Çünkü onların huzuruna iyi olanlar da
kötü olanlar da gelmektedir. Bunun üzerine Yüce Allah:
"Onlardan
ihtiyacınız olan birşeyi istediğimiz vakit perde arkasından isteyin"
(el-Ahzab, 53) Şu: "Andolsun ki Biz insanı süzülmüş bir çamurdan
yarattık" (el-Mu'minun, 12) buyruğu nazil olunca ben: "Yaratanların
en güzeli olan Allah'ın şanı ne Yüce ve ne güzeldir" dedim. Bunun üzerine
"Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yüce, ne mübarektir!"
(elMu'minun, 14) buyruğu nazil oldu. Peygamber (s.a.v.)'ın hanımlarının yanına
girdim ve: Ya bu işinizden vazgeçersiniz yahutta Allahu Teala sizin yerinize
ona daha hayırlı hanımlar verecektir, dedim. Bunun üzerine de şu; "Eğer o
sizi boşarsa umulur ki Rabbi sizden daha hayırlı ... zevceler verir. "
(et-Tahrim, 5) ayet-i kerimesi nazil oldu.
Derim ki: Bu rivayette
esirlerden söz edilmemektedir. Buna göre Hz. Ömer'in Rabbine muvafakati beş
yerde gerçekleşmiş demektir.
3- Hz. ibrahim 'in
Makamı:
"İbrahim'in
Makamı'ndan" Makam, sözlükte iki ayağın bulunduğu, komılduğu yer demektir.
en-Nehhas der ki: Makam, "kame yekumu" (kalktı-kalkar)" dan masdar
da olabilir, yerin adı da olabilir. Makam ise, "ekame (ikamet
etti)"den gelmektedir. Züheyr'in şu beytine gelince: "Aralarında
yüzleri güzel olup makamlar(da oturan) kimseler vardır; Kimi zaman konuşulan ve
kimi zaman iş yapılan meclisleri de var."
Burada aralarında o
makamdan da bulunan kimseler vardır, demek istemektedir.
Makamın hangisi olduğunu
tayin etmek hususunda farklı görüşler vardır.
Bu görüşlerin en sahih
olanı insanların kudum tavafından sonra yakınında iki rek'at kıldıkları ve
günümüzde bildikleri taştır. Bu aynı zamanda Cabir b. Abdullah'ın, İbn
Abbas'ın, Katade'nin ve başkalarının da görüşüdür.
Müslim'in Sahih'inde yer
alan ve Hz. Cabir'den gelen uzunca hadis-i şerif te Peygamber (s.a.v.)
Beytullah'ı görünce (Hacer-i Esved) rüknünü istilam etti (selamladı), üç defa
remel yaptı ve (diğer) dördünde de yürüyerek tavaf yaptı. Sonra da Makam-ı
İbrahim'in yanına yaklaşarak: "Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah
edinin" ayetini okudu. Arkasından "İhlas ve Kafirun" surelerini
okuduğu iki rek'at namaz kıldı ...
İşte bu Mekkeliler için
tavaf sonrası kılınan iki rek'at ile diğer namazların (tavafın kendisinden)
daha faziletli olduğunu ve bir bakıma da Mekkeli olmayan yabancılar için de
tavafın -ileride de geleceği üzere- daha faziletli olduğunu göstermektedir.
Buhari'deki rivayete
göre de, Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim'in Beyt'i bina ederken Hz. İsmail'in
kendisine uzattığı taşları kaldırmak imkanı ortadan kalkınca üzerine çıktığı ve
iki ayağının (iz yapacak şekilde) içine gömüldüğü taşın adıdır.
Enes der ki: Ben
Makam'da (Hz. İbrahim'in) ayaklarının ve topuğunun, ayak tabanındaki iki
çukurun izlerini gördüm. Şu kadar var ki insanların ellerini o taşa sürmesi o
izleri giderdi. Bunu el-Kuşeyri nakletmektedir. es-Süddi de der ki: Makam, Hz.
İsmail'in hanımı Hz. İbrahim'in başını yıkadığı vakit Hz. İbrahim'in ayağının
altına koyduğu taştır.
Yine İbn Abbas, Mücahid,
İkrime ve Ata'ya göre ise haccın bütünüdür.
Ata'dan gelen bir
rivayete göre de Arefe, Müzdelife ve Cemrelerdir. eş-Şa'bi de bu görüştedir.
en-Nehai ise: Harem'in bütünü Makam-ı İbrahim'dir, demektedir. Mücahid de bu
görüştedir.
Derim ki: Makam
hususunda güvenilir görüş, olan sahih hadislerde sabit olduğu üzere birinci
görüştür. Ebu Nuaym de Muhammed b. Suka'nın Muhammed b. el-Münkedir'den, onun
Cabir'den yaptığı rivayete göre Hz. Cabir şöyle demiş: Peygamber (s.a.v.) Rükün
ile Makam arasında veya kapı ile Makam arasında dua eden ve: Allah'ım filana
mağfiret buyur, diyen birisini görür. Hz. Peygamber ona: "Bu da ne
oluyor?" diye sorunca adam şöyle der:
Adamın birisi bu Makamda
bana kendisine dua etmemi söyledi. Hz. Peygamber: "Dön, senin arkadaşına
mağfiret olundu" der. Ebu Nuaym der ki: Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b.
İbrahim el-Kadi anlattı. Dedi ki: Bize Muhammed b. Asım b. Yahya el-Katib
anlattı; dedi ki: Bize Abdurrahman b. el-Kasım elKattan el-Kufi anlatarak dedi
ki: Bize el-Haris b. İmran el-Caferi, Muhammed b. Suka'dan anlatarak dedi ki
... dedi ve hadisi zikretti (Yine) Ebu Nuaym der ki: Abdurrahman b. el-Haris de
Muhammed'den o Cabir'den böylece rivayet etmiştir. Bu hadis el-Haris b.
Muhammed'den, o İkrime'den o İbn Abbas'tan gelen yolla bilinmektedir.
"Namazgah
(musalla)"ın anlamı dua edilen yer demektir. Bu açıklama Mücahid'e aittir.
Yanında namaz kılınan yer anlamına geldiği de Katade tarafından 'söylenmiştir.
İmamın yanında durduğu kıble anlamına geldiği de el-Hasen tarafından
söylenmiştir.
[ - ]
"İbrahim'e ve
İsmail'e de: 'Evimi tavaf edenler, itikafa girenler, rüku ve sücild edenler
için iyice temizleyin' diye emir vermiştik" buyruğuna dair
açıklamalarımızı da altı başlık halinde sunacağız:
1- "Evimi
Temizleyin''
2- Tavaf Edenler,
itikafa Girenler, Rüku' ve Secde Yapanlar:
3- Başta Kabe Olmak
üzere Allah'ın Bütün Evleri Temizlenmelidir:
4- Beytullah'ın içinde
Namaz Kılmak:
5- Kabenin Damında
Namaz Kılmak:
6- Kabenin Yakınında
Namaz Kılmak mı, Tavaf Etmek mi Faziletlidir?
1- "Evimi
Temizleyin''
" ... diye emir
vermiştik." Bunun vahyetmiştik, anlamına geldiği de söylenmiştir.
" ... iyice
temizleyin" buyruğundaki (...), cer edici edatın hazf edildiğini kabul
edenlere göre, nasb mahallindedir. Sibeveyh der ki: Bu açıklayıcı (müfessire)
edat olan (...) anlamındadır. Buna göre irabda mahalli yoktur. Kufeliler ise
bu: "kav!: söz söylemek (yani ona ... dedik)" anlamına gelir, derler.
Mücahid ve ez-Zühri'den gelen rivayete göre putlardan iyice temizleyin
demektir.. Ubeyd b. Umeyr ve Said b. Cübeyr ise her türlü afet ve şüpheli şeylerden
temizleyin anlamına gelir, derken kafirlerden temizleyin anlamına geldiği de
söylenmiştir. es-Süddi de der ki: Onu temizlik ve tertemiz bir niyet üzere
temellendirip kurdular, anlamındadır. Buna göre Yüce Allah'ın: "İlk
gününden takva temeli üzerine kurulan mescid.. "(et-Tevbe, 108) buyruğuna
benzer. Yeman'dan gelen rivayete göre o: Onu tütsüleyiniz ve örtülerle örtünüz,
demiştir.
"Evimi"
buyruğunda Yüce Allah, Evi kendi zatına izafe etmiştir. Bu, Evin şerefine ve
değerine işaret eden bir izafettir. Mahluk'un halık'a ve mülk olan şeyin de
malike izafe edilmesi türündendir.
el-Hasen, İbn Ebi İshak,
Medineliler, Hişam ve Hafs: (...) şeklinde "ya" harfini üstün olarak
okurken diğerleri ya harfini harekesiz (med harfi olarak) okurlar.
2- Tavaf Edenler,
itikafa Girenler, Rüku' ve Secde Yapanlar:
"Tavaf
edenler." İfadenin zahirinden anlaşılan Beytullah'ı tavaf eden
kimselerdir. Ata'nın görüşü budur. Said b. Cübeyr ise Mekke'ye gelen yabancılar
için temizleyin anlamına gelir, demektedir ki uzak ihtimalli bir açıklamadır.
"İtikafagirenler."
Ata'dan gelen rivayete göre şehirde ikamet edenler ve yabancılar demektir.
"Tavaf edenler" buyruğu da bu şekildedir.
Lügatte itikaf: Bir
şeyin yanından ayrılmamak ve birşeye yönelmek anlamındadır. Şairin şu mısraında
olduğu gibi: "Halay çeken Nabatlıların yönelişleri gibi ... "
Mücahid'in açıklamasına
göre de itikafa çekilenlerden kasıt, orada mücavirlik yapanlardır. İbn Abbas,
namaz kılanlardır demektedir. Tavaf etmeksizin oturanlar anlamına geldiği de
söylenmiştir. Bu anlamlar birbirine yakındır.
"Rüku ve sücud
edenler" yani Ka'be'nin yakınında namaz kılanlar için "iyice
temizleyin" diye emir vermiştik. Özellikle rüku ve sücudun sözkonusu
edilmesi, namaz kılanın Yüce Allah'a en yakın olduğu haller olmalarından
dolayıdır. Daha önceden rüku' (el-Bakara, 53, ayetin tefsirinde) ve sücudun
(el-Bakara, 34, ayetin açıklamasında) anlamına ait açıklamalar geçmiş
bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.
3- Başta Kabe Olmak
üzere Allah'ın Bütün Evleri Temizlenmelidir:
Yüce Allah: "Evimi
.. iyice temizleyin" diye emir vermiştir. Buyruğunun kapsamına O'nun bütün
evleri de girmektedir; bütün evleri temizlenip arındırılmak hususunda,
Beytullah ile aynı hükümdedirler. Özellikle Ka'be'nin sözkonusu edilmesi ise o sırada
başka bir mescid olmadığından veya saygınlığı daha büyük olduğundan dolayıdır.
Daha açık bir şekilde ifadeden anlaşılan birinci görüştür. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
Kur'an-ı Kerim'de bir
başka yerde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Birtakım evlerde Allah
onların yükselmesine ve oralarda kendi adının anılmasına izin vermiştir.
"(er-Nur, 36) Yüce Allah'ın izniyle orada mescidlere dair hükümler
açıklanacaktır.
Ömer b. el-Hattab
(r.a)'dan rivayet edildiğine göre o bir seferinde mesciddeki bir adamın sesini
işitir. Bu da ne oluyor? Nerede olduğunu biliyor musun diye sorar.
Huzeyfe de şöyle
demiştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah bana şunu vahyetti: Ey
uyarıcıların kardeşi, ey Resullerin kardeşi, kavmini uyar ki Benim evlerimden
herhangi birisine ancak selim kalplerle, doğru söyleyen dillerle, tertemiz
ellerle, günahsız ferçlerle girsinler. Herhangi bir kimseye bir haksızlık
yapmış olarak evlerimden birisine girmesinler. Çünkü o, Benim huzurumda bu
şekilde ayakta dikildiği sürece o haksızlığı sahiplerine verinceye kadar ona
lanet eder dururum. (Dediğim gibi hareket edenin) kendisiyle işittiği kulağı,
kendisiyle gördüğü gözü olurum. Benim dostlarımdan, seçkinlerimden olur,
peygamberlerle, sıddiklarla, şehidlerle salihlerle birlikte Bana komşu
olur."
4- Beytullah'ın içinde
Namaz Kılmak:
Şafii, Ebu Hanife, Sevri
ve seleften bir topluluk, bu ayet-i kerimeyi farz olsun nafile olsun
Beytullah'ın içinde namaz kılmanın caiz olduğuna delil göstermişlerdir. Şafii
(Allah'ın rahmeti üzerine olsun) der ki: Eğer, Kabe'nin içinde onun
duvarlarından herhangi birisine yönelmiş olarak namaz kılarsa namazı caizdir.
Kapıya doğru dönüp, kapı açıkken namaz kılacak olursa namazı batıldır.
Ka'be'nin damında namaz kılanın durumu da böyledir. Çünkü o Ka'be'nin herhangi
bir tarafına yönelmemektedir.
İmam Malik ise der ki:
Kabe'nin içinde farz da kılınamaz, sünnet de kılınamaz, orada sadece tatavvu'
namazı kılınabilir. Şu kadarı var ki eğer içinde farz namaz kılınacak olursa
vakit içinde o farz iade edilir. Esbağ ise kesinlikle iade edilmesi gerekir,
der.
Derim ki, sahih olan da
budur. Çünkü Müslim İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir. Usame b.
Zeyd bana Peygamber (s.a.v.)'ın Beytullah'a girdiği sırada her yanında dua
ettiğini ve ordan çıkıncaya kadar içinde namaz kılmadığını haber verdi. Çıktığı
vakit ise Kabe'ye doğru iki rekat namaz kıldı ve: "İşte kıble budur"
dedi. Bu hadis-i şerif ise bu konuda açık bir nastır.
Denilse ki: Buhari İbn
Ömer'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: ResuluIlah (s.a.v.) Usame b. Zeyd,
Bilal ve Osman b. Talha el-Hacebiyle Beyt'in içine girdiler, üzerlerine kapıyı
kilitlediler. Kapıyı açtıklarında içeriye ilk giren ben oldum. Bilal ile
karşılaştım ve ona: Rasülullah (s.a.v.) Beyt'in içinde namaz kıldı mı? diye
sordum. O: Evet, Yemen cihetine bakan iki direk arasında (namaz kıldı), dedi.
Bu hadisi ayrıca Müslim de rivayet etmiştir.
Müslim bu hadisin
rivayetinde şunları da söylemektedir: İki direği soluna, bir tanesini sağına,
üç tanesini de arkasına aldı. O günde Beyt'in altı tane direği vardı.
Deriz ki: Burada
"namaz kıldı (salla)" kelimesinin Usame'nin rivayetinde söylediği
gibi dua etti, anlamına gelmesi de ihtimal dahilindedir. Bilinen namazı kıldı
anlamına gelme ihtimali de vardır. Her ikisi de ihtimal dahilinde olduğuna göre
sizin ileri sürdüğünüz bu hadisin delil diye gösterilmesi sözkonusu olmaz.
Denilse ki: İbnu'l
Münzir ve başkaları Usame'den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Peygamber
(s.a.v.) Kabe'de birtakım resimler gördü. Ben ona kova ile su getiriyordum, o
da bu suyu bu resimler üzerine döküyordu. Ayrıca bunu Ebü Davüd et-Tayalisi de
rivayet ederek şöyle demiş: Bana İbn Ebu Zi'b Abdurrahman b. Mehran'dan
anlatarak dedi ki: Bize İbn Abbas'ın mevlası Umeyr, Usame b. Zeyd'den naklederek
dedi ki: Ka'be'nin içine Rasülullah (s.a.v.)'ın yanına girdim. Orada birtakım
resimlerin bulunduğunu gördü. Benden su istedi, ben de ona istediği suyu
getirdim. Su ile resimleri silmeye başladı. Silerken de:
"Yaratamayacakları şeylerin resimlerini yapan bir kavrmin üzerine Allah'ın
laneti olsun" diye buyurdu. İşte Peygamber (s.a.v.)'ın Usame su getirmek
üzere gittiği sırada namaz kılmış olması ihtimali vardır. Bu durumda Bilal
Usame'nin görmediğine tanık olmuş olur. Birşeyi olumlu olarak nakleden kimse
nefyeden kimseden önceliklidir. üsame'nin kendisi ise şöyle demiştir: İnsanlar
Bilal'in dediğini kabul etti, benim dediğimi ise terkettiler.
Ayrıca Mücahid, Abdullah
b. Safvan'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ömer b. el-Hattab'a şöyle
dedim: Resulullah (s.a.v.) Kabe'ye girdiği sırada ne yaptı diye sordum: İki
rekat namaz kıldı cevabını verdi.
Buna cevap olarak deriz
ki: Bu nafile namaz hakkında yorumlanır, zaten Kabe'nin içinde nafile namaz
kılmanın sahih olduğu hususunda ilim adamları arasında bir görüş ayrılığı
bulunduğunu bilmiyoruz. Farz namaz kılmak ise olmaz. Çünkü Yüce Allah, ileride
de açıklanacağı üzere: "Nerede bulunursanız yüzlerinizi o yana çeviriniz''
(el-Bakara 144) diye buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in, Kabe'den dışarıya
çıkınca: İşte kıble burasıdır, demesi de Yüce Allah'ın tayin ettiği şekilde
kıble cihetini tayin etmektedir. Eğer farz namaz Kabe'nin içinde sahih olmuş
olsaydı, Hz. Peygamber "İşte kıble bu taraftır" diye buyurmazdı.
Böylelikle hadislerin arası cem'edilmiş (uyumlu bir şekilde açıklanmış)
olmaktadır. Böyle bir açıklama bir kısmını kabul etmemekten daha iyidir. Buna
göre hadisler arasında bir tearuz (çatışma) yoktur. Yüce Allah'a hamdolsun.
5- Kabenin Damında
Namaz Kılmak:
İlim adamları Kabe'nin
damında namaz kılmak hususunda da farklı görüşlere sahiptir. Şafii, daha önce
görüşünü belirtmiştir.
Malik ise şöyle
demektedir: Kabe'nin damında namaz kılan bir kimse vakit içinde namazını iade
eder. Malik'in arkadaşlarından birisi de; her zaman (mutlaka) iade eder,
demektedir.
Ebu Hanife ise: Kabe'nin
damında namaz kılan bir kimse için ayrıca birşey yapmak gerekmez, demektedir.
6- Kabenin Yakınında
Namaz Kılmak mı, Tavaf Etmek mi Faziletlidir?
Beytullah'ın yakınında
namaz kılmak mı daha faziletlidir, yoksa onu tavaf etmek mi daha faziletlidir?
Bu hususta da ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. İmam Malik der ki:
Dışarıdan gelenler için tavaf daha faziletlidir, Mekkeliler için ise namaz daha
faziletlidir. Bu görüş, İbn Abbas, Ata ve Mücahid'den de nakledilmiştir.
Cumhur, namazın daha faziletli olduğunu kabul etmektedir. Bir rivayette şöyle
denilmektedir: "Huşu duyan erkekler, rüku eden yaşlılar, süt emen
yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı sizin üzerinize azabı yağmur gibi
yağdırırdık."
Ebu Bekr Ahmed b. Ali b.
Sabit el-Hatib "es-Sabik ve'l-Lahik" adlı eserinde Abdullah b.
Mes'ud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Şayet aranızda huşu duyan erkekler, otlayan hayvanlar, süt emen yavrular
bulunmasaydı, günahkarlar üzerine azap sağnak sağnak yağdırılırdı.
"Burada "rükü
eden yaşlılar" ifadesi geçmemektedir. Ebu Zer'den gelen hadis-i şerifte de
şöyle denilmektedir: "Namaz en hayırlı bir husustur. İster çok kıl, ister
az kıL." Bunu da el-A'curri rivayet etmiştir.
Namazın ve sucudun
faziletine dair haberler pek çoktur ve bunlar cumhurun görüşünün daha sahih
olduğunu göstermektedir. Doğrusunu en iyi bilen Yüce Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN