MUKADDİME
Peygamber (s.a.v.)'ın:
"Bu Kur'an Yedi Harf üzere indirilmiştir, Ondan Kolayınıza Geleni Ok uyun
uz " Buyruğunun Anlamı:
Müslim, Ubeyy b.
Ka'b'dan rivayet ediyor: Peygamber (s.a.v.) Gifaroğullarına ait küçük bir suyun
yakınında bulunuyordu. Cebrail (a.s.) ona gelerek şöyle dedi: Allah sana
Kur'an-ı Kerim'i ümmetine tek bir okuyuş şekliyle okutmanı emrediyor. Hz.
Peygamber şöyle buyurdu: "Allah'tan esenlik ve mağfiretini dilerim, fakat
benim ümmetim buna güç yetiremez." Daha sonra ona ikinci bir defa geldi ve
şöyle dedi: "Allah, sana bu Kur'an-ı Kerim'i ümmetine iki şekilde okutmanı
emrediyor." Hz. Peygamber yine: "Allah'tan mağfiret ve esenliğini
dilerim. Benim ümmetim buna güç yetiremez" dedi. Daha sonra ona üçüncü bir
defa gelerek şöyle dedi: Allah sana bu Kur'an-ı Kerim'i ümmetine üç şekilde
okutmanı emrediyor. Hz. Peygamber yine: "Allah'tan mağfiret ve esenliğini
dilerim. Benim ümmetim buna güç yetiremez." dedi. Arkasından dördüncü bir
defa gelerek şöyle dedi: "Allah sana bu Kur'an-ı Kerim'i ümmetine yedi
harf üzere okutmanı emretmektedir. Hangi şekilde okurlarsa isabet
ederler." (Müslim, S.Müsafirin 274; Ebu Davud, Vitr 22)
Tirmizi'nin yine Ubeyy
b. Ka'b'dan rivayetine göre, Rasülullah (s.a.v.) Hz. Cebrail'le karşılaşmış ve
şöyle demiş: "Ey Cebrail, ben ümmi bir ümmete gönderilmiş bulunuyorum.
Aralarında kocamış ve piri fani yaşlılar olduğu gibi, küçük çocuklar, küçük kızlar,
hiçbir şekilde bir kitap okuyamayan adamlar da vardır." Ona şöyle dedi:
"Ey Muhammed, Kur'an yedi harf üzere nazil olmuştur" Tirmizi der ki,
bu sahih bir hadistir. (Tirmizi, Kıraat 9)
Buhari, Müslim, Muvatta,
Ebu Davud, Nesai ve diğer musannef kitaplar ile müsned kitaplarda Hz. Ömer'in
Hişam b. Hakim ile başlarından geçen olay yer almaktadır. Bu başlığın
sonlarında bu olay tamamı ile -inşaallah- zikredilecektir.
İlim adamları "yedi
harf" ile neyin kastedildiği ile ilgili olarak otuzbeş ayrı görüş ortaya
atmışlardır ki bunları Ebu Hatim Muhammed b. Hibban elBusti tek tek
sıralamıştır. Biz, bunlardan bu kitabımızda sadece beş görüşü alacağız.
1- Süfyan b. Uyeyne,
Abdullah b. Vehb, Taberi, Tahavi ve benzeri ilim adamlarının çoğunluğunun kabul
ettiği gÖrüşe göre, yedi harften kasıt, birbirinden farklı lafızlar ile
anlatılan birbirine yakın manalar ve şekillerdir: (...) kelimeleri gibi. (üç
kelime de: Gel! anlamındadır). Tahavi der ki: Bu hususta kaydedilen en açık
rivayet, Ebu Bekre'den gelen şu hadistir: Cebrail, Peygamber (s.a.v.)'e gelip,
bir harf (şekil) üzere oku, dedi. Mikail ise, ona: ''Daha fazlasını iste'
deyince bu sefer Cebrail: İki harf üzere oku, dedi. Yine Mikail: Daha da
arttır, dedi. Nihayet yedi harfe kadar çıktı. Ve şöyle dedi: Oku, hepsi şifadır
ve yeterlidir. Ancak rahmet ayetini, azap ayetine, yahut azap ayetini rahmet
ayetine karıştırmamalısın. (...) gibi. (ilk üç kelimenin anlamı,
"gel" ondan sonraki kelimelerin anlamı ise "git, çabuk ol, acele
et")tir. (Müsned, V, 41, 51)
Verka, İbn Ebi
Necih'ten, o Mücahid'den, o İbn Abbas'tan, onun da Ubeyy b. Ka'b'dan rivayetine
göre Ubeyy b. Ka'b: "iman edenlere: Bizi bekleyin ..... derler."
(el-Hadid, 13) buyruğunu aynı veya yakın anlamları ifade eden: "İman
edenlere bizi bekleyin; bizim için gecikin, bizi gözetleyin derler"
şeklinde okurdu. Yine ay'nı isnadla gelen bir rivayete göre Ubeyy Yüce
Allah'ın: "Onları aydınlattıkça da ışığında yürürler'' (Bakara, 20)
buyruğunu (yakın anlamlarda): (...) ışığında yürürler, ışığında koşarlar"
şeklinde okurdu.
Buhari ve Müslim'deki
rivayete göre ez-Zühri şöyle demiştir: Bu harfler, (yani okuyuş şekilleri) tek
bir emir ile ilgilidir. Bunlar dolayısıyla helal ve haramda değişiklik olmaz.
(Müslim, S.Müsafirin 272)
Tahavi der ki: Harflerde
(kıraat şekillerinde)ki insanlara tanınan genişlik, onların Kur'an-ı Kerim'i
lehçelerinden farklı bir şekilde öğrenmekten acze düşmeleri idi. Çünkü onlar,
çok azı müstesna yazmasını bilmeyen ümmi bir topluluk idiler. Belli bir lehçeyi
kullanarak konuşan kimselerin başka bir lehçeye göre okumaları zor geldiğinden
bunu yapacak olsa bile, ancak büyük bir külfeti gerektirdiğinden mana bir
olduğu vakit, farklı lafızlar kullanmak hususunda onlara bir genişlik tanındı.
Onlar aralarında yazı yazmasını bilenlerin sayısı çoğalıncaya kadar ve
lehçeleri Rasülullah (s.a.v.)'ın kullandığı lehçeye alışıncaya kadar bu
durumları devam etti. Artık bundan sonra, Kur'an'ın lafızlarını
ezberleyebilecek hale geldiler. İşte o vakit, bu lehçeden farklı bir şekilde
okumalarına imkan kalmadı. İbn Abdi'l-Berr der ki: İşte bununla bu yedi harfin
bunu gerektiren özel bir zaruret dolayısıyla belli bir süre sözkonusu olduğu,
daha sonra bu zaruretin kalktığı, zaruret kalkınca da bu yedi harfin hükmünün
kalkıp artık Kur'an-ı Kerim'in tek bir harf (şekil) üzere okunması gerektiği
ortaya çıkmaktadır.
Ebu Davud rivayet
ediyor... Ubeyy dedi ki: Resulullah (s.a.v.), bana şöyle dedi: Ey Ubeyy, bana
Kur'an-ı Kerim okutuldu ve bana: Bir veya iki harf üzere (oku) denildi. Benimle
birlikte bulunan melek: İki harf üzere olsun de, deyince, bu sefer bana: İki
veya üç harf denildi. Beraberimde bulunan melek, üç harf üzere dedi ve nihayet
yedi harfe kadar çıktı. Daha sonra şöyle dedi: Sen azap ayetini rahmet ayetine,
yahut rahmet ayetini azap ayetine karıştırmadığın sürece, herşeyi işitendir,
herşeyi bilendir, yerine azizdir, hakimdir diyecek olursan hepsi de yerindedir,
yeterlidir." (Ebu Davud, Vitr 22)
Sabit b. Kasım, bu
hadisin bir benzerini Ebu Hureyre yoluyla Peygamber (s.a.v.)'den rivayet ettiği
gibi, İbn Mes'ud'un sözü olarak da buna yakın ifadelerle rivayet etmektedir.
Kadı Ebu Bekr Muhammed
b. et-Tayyib el-Bakillani der ki: Bu rivayet (Hz. Ubeyy'in rivayet ettiği
hadisi kastediyor), eğer sabit ise, bunun önce mutlak olarak serbest
bırakıldığını sonra da neshedildiğini kabul etmek ve bu şekilde yorumlamak
gerekir. Bugün için insanların, bir yerde bulunan Yüce Allah'ın herhangi bir
ismini anlamı uygun olsun yahut olmasın, bir başka ismiyle değiştirmesi caiz
değildir.
2- Bazıları şöyle der:
Yedi harften kasıt, Yemenlisiyle, Nizarıyla, bütün arapların lehçelerine uygun
yedi ayrı lehçedir. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'ın bu lehçeler arasında bilmediği
bir lehçe yoktur. Ayrıca ona "cevamiu'l-kelim (kapsamlı sözler)" de
verilmiştir. Bunun anlamı bir harfin yedi şekilde olması değildir. Bundan
kasıt, Kur'an-ı Kerim'de değişik yerlerde görülen birbirinden farklı
kelimelerdir. Bu kelimelerin kimisi Kureyş lehçesine göre, kimisi Huzeyl,
kimisi Hevazin, kimisi de Yemen lehçesine göredir. el-Hattabi der ki:
Kur'an-ı Kerim'de yedi
şekilde okunan bir takım buyruklar yer almaktadır.
Bunlar ise Yüce
Allah'ın: "ve tağuta ibadet eder" (el-Maide, 60); "Yarın onu
bizimle beraber gönder de bol bol yesin ve oynasın. "(Yusuf, 12)
buyruklarını ve bunların okunuş biçimlerini zikretmektedir. Bununla Hattabi,
Kur'an-ı Kerim'in bir kısmının -hepsinin değil- yedi harf üzere nazil olduğu
kanaatini benimsiyor gibidir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'in yedi harf, yani yedi
lehçe üzere nazil olduğu görüşünü kabul edenler arasında Ebu Ubeyd el-Kasım b.
Sellam da vardır. İbn Atiyye de bu görüşü seçmiştir. Ebu Ubeyd der ki: Bazı
kabileler bu açıdan diğer kabilelere göre daha şanslıdırlar, daha çok pay
sahibi olmuşlardır. Daha sonradan İbn Şihab'ın Enes'ten şu rivayetini
kaydetmektedir: Hz. Osman, ilgili heyete mushafları yazmalarını emredince
şunları söylemiştir: Sizin ile Zeyd arasında yazım bakımından ihtilafa
düştüğünüz yerler olursa, orayı Kureyş lehçesine göre yazınız. Çünkü Kur'an
onların lehçesiyle inmiştir. Bunu Buhari zikretmektedir. (Buhari, Menakıb 3)
Ayrıca İbn Abbas'ın
şöyle dediğini de zikretmektedir: Kur'an-ı Kerim iki Ka'b'ın; Kureyş Ka'bı'yla
Huzaalıların Ka'b'ı lehçesiyle inmiştir. Ona: Bu nasıl olur? diye sorlunca
şöyle demiştir: Çünkü bunların yurtları birdir. Ebu Ubeyd de der ki: İbn Abbas
Huzaalıların Kureyşlilerin komşusu olduğunu ve onların lehçelerini
kullandıklarını kastetmektedir.
Kadı Muhammed b.
et-Tayyib Ebu Bekr el-Bakillani der ki: Hz. Osman: Çünkü Kur'an Kureyş
lehçesiyle inmiştir, sözleriyle onun büyük bir çoğunluğu onların lehçesiyle
inmiştir, demek istiyor. Kur'an-ı Kerim'in tümünün sadece Kureyş lehçesiyle
indirilmiş olduğuna dair kat'i bir delil bulunmamaktadır. Çünkü Kur'an-ı
Kerim'de Kureyş lehçesinden farklı birtakım kelimeler ve okuyuşlar vardır. Yüce
Allah da: "Muhakkak Biz onu arapça bir Kur'an olarak indirdik.
"(ez-Zuhruf, 3) diye buyurmaktadır. Kureyş lehçesiyle bir Kur'an olarak
indirdik, dememektedir. Bu, Kur'an-ı Kerim'in bütün arapların dilini kuşatacak
şekilde indirildiğini göstermektedir. Hiçbir kimse kalkıp:
Bu ifadeleriyle sadece
Kureyş arapları kastedilmiştir, diyemez. Nitekim:
Kahtanlılar dışında
sadece Adnanilerin lehçesi yahut Mudarlılar dışında Rabialıların lehçesini
kastetmiştir, de diyemez. Çünkü "arap" adı bütün bu kabileleri eşit
şekilde kapsamaktadır.
İbn Abdi'l-Berr der ki:
Bana göre, Kur'an-ı Kerim Kureyş lehçesiyle nazil olmuştur, diyenlerin SÖZü;
çoğunlukla bu şekildedir, anlamındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Çünkü
hemzelerin tahkiki ve buna benzer Kureyş lehçesinde bulunmayan okuyuş
şekilleri, sahih kıraatler arasında vardır. Kureyşliler ise hemzeli okumazlar.
İbn Atiyye der ki:
Peygamber (s.a.v.)'in: "Kur'an-ı Kerim yedi harf üzere nazil
olmuştur" buyruğunun anlamı şudur: Kur'an-ı Kerim'de yedi kabilenin ibaresi,
(anlatım üslubu, lehçesi) vardır. Kur'an hepsinin lehçesi ile inmiştir. Kimi
zaman anlatmak istediğini Kureyşlilerin kullandığı ifadelerle, kimi zaman
Huzeyllilerin kullandıkları ifade ile anlatır. Kimi zaman da başkalarının
ifadesiyle anlatır. Bu ise daha fasih ve daha kısa sözlerle (veciz) anlatım
esas alınarak yapılır. Mesela, (...) kelimesi, Kureyşlilerden olmayanlara göre,
başlamak, birşeyi yaratıp yapmak anlamındadır. Kur'an-ı Kerim'de bu kelime yer
almıştır. İbn Abbas, bunun ne demek olduğunu bir kuyu ile ilgili olarak
davalaşmaya gelen iki bedevinin konuşmalarını dinleyinceye kadar iyice
anlayamamıştır. Gelen bu bedevilerden birisi: "Onu ilk olarak ben
açtım" dedi. İbn Abbas bununla ilgili olarak şöyle der: İşte ben o vakit
Yüce Allah'ın: "Gökleri veyeriyoktan var edendir" buyruğunun ne demek
olduğunu anladım. Yine İbn Abbas şöyle demiştir: Ben Yüce Allah'ın:
"Rabbimiz, bizimle kavmimizin arasını Sen hak ile ayır (hükmet), Sen
ayıranların (hükmedenlerin) en hayırlısısın. "(el-A'raf, 89) buyruğunu.
Zuyezen'in kızını, kocasına:
Gel seninle
mahkemeleşelim anlamında: (...) dediğini işitinceye kadar bilemiyordum.
Ömer b. el-Hattab da
Yüce Allah'ın: "Yoksa onlar kendileriniyavaş yavaş (azaltarak)
cezalandıracağı korkusundan (emin mi oldular)?" (en-Nahl, 47) buyruğunun
ne anlama geldiğini bilemiyordu.
Aynı şekilde Kutbe b.
Malik, Peygamber (s.a.v.)'ın namazda Yüce Allah'ın: "Büyük ve yüksek hurma
ağaçları" (Kaf, 10) buyruğunu okuduğunu işittiğinde de aynı durum
sözkonusu olmuştur. Bunu Müslim "sabah namazında kıraat" başlığı
altında zikretmektedir. Buna benzer başka örnekler de vardır. (Müslim, Salat
165)
3- Bu yedi lehçe,
Mudarlıların arasındaki lehçelerdir. Yalnız onlar hakkında sözkonusudur. Bunu
bir topluluk ileri sürmüş ve Hz. Osman'ın: "Kur'an Mudar lehçesiyle nazil
olmuştur" ifadesini delil göstermişlerdir. Bunlar derler ki: Bu yedi
lehçenin bir kısmı Kureyşin, bir kısmı, Kinanenin, bir kısmı Esedlilerin, bir
kısmı Huzeyllilerin, bir kısmı Teymlilerin, bir kısmı Dabblilerin, bir kısmı da
Kayslıların olabilir. Bunlar Mudar'a mensup kabileler olup bu şekilde yedi ayrı
lügatı (lehçeyi) kapsamaktadırlar. İbn Mes'ud da mushaf yazıcılarının Mudarlı
olmasını severdi. Ancak başkaları bütün bu yedi kıraatin Mudarlılara münhasır
kalmasını kabul etmez ve şöyle derler:
Mudarlıların istisnai
bir takım söyleyişleri vardır ki, bunlara göre Kur'an-ı Kerim'in okunması caiz
değildir. "Kayslıların keşkeşesi" diye bilinen okuyuş ile
"Temimlilerin Temtemesi" diye bilinen okuyuş şekilleri gibi.
Kayslıların keşkeşesi şudur: Onlar müenneslere ait kaf'ı, şin şeklinde telaffuz
ederler. Mesela Yüce Allah'ın: "Rabbin senin altında bir nehir
akıttı''(Meryem, 24)'deki buyruğunu: (...) şeklinde okurlar. Temimlilerin
Temtemesine gelince, mesela onlar, (insanlar anlamına gelen):
"en-nas" diyecek yerde "en-nat" derler. (Keseler anlamına
gelen) "ekyas" diyecek yerde "ekyat" derler. Bu görüşü
reddedenler bu örneklere dikkat çektikten sonra derler ki: İşte bu tür
söyleyişler (lehçeler), Kur'an-ı Kerim'de kullanılmaz. Seleften de bu tür
okuyuşlar nakledilmiş değildir. Başkaları da şöyle demektedir: Hemzenin
"ayn" diye değiştirilmesi ve boğaz harflerinin birinin diğerinin
yerine kullanılması ise fasih konuşanlarca da kullanıldığı şekil, meşhur olan
bir kullanış şeklidir. Çoğunluk da böyle okumuştur. Buna delil olarak da İbn
Mes'ud'un: "Onu bir süreye kadar zindana atmayı uygun gördüler'' (Yusuf,
35) (Burada yer alan (...) kelimesi diğer okuyuşlarda "ha harfiyle okunur.
Bu kıraat şeklini Ebu Davud zikretmektedir. Ayrıca bunlar Zu er-Rimme'nin şu
beyitini de delil gösterirler: "Gözlerin onun gözleri, gerdanın onun
gerdanı Teninin rengi onun ki gibi, şu kadar var ki o bu kadar uzun
değildir."
Burada şair (...)
diyecek yerde "ayn" harfiyle (...) demiştir.
4. Bunu ed-Delail müellifi
ilim adamlarından birisinden nakletmektedir.
Buna yakın bir görüşü de
Kadı İbnu't-Tayyib (el-Bakıllani) anlatmaktadır. O şöyle diyor: Ben
kıraatlerdeki farklılıkları iyice tetkik ettim. Bunların yedi türlü olduğunu
gördüm:
a- Harekesi değişmekle
birlikte manası ve şekli değişmeyen:
"Onlar sizin için
daha temizdir'' (Yusuf, 78) buyruğundaki (...) kelimesini (...) şeklinde
okumak. "Ve göğsüm daralır' '(Şuara, 13) buyruğunda yer alan (...)
şeklindeki kelimeyi (...) şeklinde okumak gibi.
b- Yazı şekli
değişmemekle birlikte i'rab dolayısıyla anlamı değişen okuma şekilleri. Mesela:
''Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır'' (Sebe, 19) buyruğunda yer alan
(...) kelimesini, (...) şeklinde okumak gibi.
c- Şekli aynen kalmakla
birlikte harflerinin değişmesi sebebiyle anlamı da değişen okuma şekilleri.
Mesela: "Onları birleştiririz ....." (Bakara, 259) kelimesini (Onları
canlandırırız anlamına gelecek şekilde): (...) şeklinde okumak.
d- Bazı kıraat
şekillerinde okuma şekilleri değişmekle birlikte anlamı olduğu gibi
kalmaktadır. "Atılmış yüngibi"(el-Karia, 5) buyruğun "yün
gibi" anlamına gelen (...) kelimesini aynı anlama gelen (...) şeklinde
okumak gibi ..
e- Şekli de manası da
değişen kıraatlere örnek: "Meyveleri birbirine girmiş muz ağaçları..."
(el-Vakia, 29) buyruğunu "Birbirine geçmiş olgunlaşmış meyveler"
anlamına gelecek şekilde: (...) şeklinde okumaları gibi.
f- Bazı kıraatlerde de
takdim ve te'hir edilir: "Ölüm baygınlığı hak olarak gelmiş
olacaktır." (Kaf, 19) buyruğunu "Hak baygınlık ile ölüm gelmiş
olacaktır" anlamına gelecek (...) şeklinde okumak gibi.
g- Kimi okuyuşlarda da
fazlalık ve eksiklik vardır. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi:
"Doksandokuz koyun" dedikten sonra "dişi" anlamına gelen
(...) kelimesinin ilavesiyle okunması. (Sa'd, 23) Yine Yüce Allah'ın:
"çocuğa gelince, onun anne babası mü'min idiler"(el-Kehf, 80)
buyruğunu: ''çocuğa gelince o kafir idi, anne babası ise mümin idiler"
şeklinde okumak; "Muhakkak Allah onların zorlanmasından sonra Ğafurdur,
Rahimdir" (en-Nur, 33) buyruğunu: "Muhakkak Allah onların
zorlanmasından sonra onlar için gafurdur, rahimdir" şeklinde okumak gibi.
5- Yedi harften kasıt,
Yüce Allah'ın Kitabı'nda yer alan şu hususlardır: Emir, nehiy, vad, vaid
(tehdid), kıssa, tartışma ve misaller. İbn Atiyye der ki: Bu zayıf bir
görüştür. Çünkü buna "harf" adı verilmez. Diğer taraftan genişliğin
helali helal kılmak veya herhangi bir manayı değiştirmek hakkında sözkonusu
olmadığı üzerinde icma vardır. Kadı Ebu Bekr İbnu't-Tayyib el-Bakıllanı bu
anlamda Peygamber (s.a.v.)'den gelen bir hadis zikretmekte sonra da şunları
söylemektedir: Fakat Hz. Peygamber'in okumalarına cevaz verdiği bu şekil
değildir. Burada "harf" cihet ve şekil demektir. Yüce Allah'ın:
"İnsanlardan kimisi
Allah'ı bir harf (bir uçurumun) kenarında imiş gibi ibadet eder.
"(el-Hacc, 11) buyruğunda yer alan "harf" kelimeSi, bu
anlamdadır. Bu hadisin helal kılmak, haram kılmak ve buna benzer yedi ayrı yol
anlamına geldiği söylenebilir. Hz. Peygamber'in: "Kur'an yedi harf üzere
indirilmiştir" buyruğu ile yedi kıraat imamının okuduğu yedi kıraat olduğu
da söylenmiştir. Çünkü bu yedi kıraatin hepsi de Rasülullah (s.a.v.)'den sahih
yollarla bize ulaşmıştır. Ancak böyle bir görüş -ileride açıklanacağı üzere
açıkça batıl olduğundan dolayı- hiçbir değer ifade etmez.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN