MUKADDİME
Kur'an ve ilim
Ehlinin, Riya ve Benzerlerinden Sakındırılması:
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın
"(en-Nisa, 36) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: ''Artık kim Rabbine
kavuşmayı ümit ediyorsa salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç bir
kimseyi ortak koşmasın" (el-Kehf, 110).
Müslim'in rivayetine
göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken
dinledim: "Kıyamet gününde insanlar arasında aleyhine hüküm verilecek ilk
kişi şehid düşen bir kimse olacaktır. Bu Allah'ın huzuruna getirilecek Allah
ona nimetlerini sayıp dökecek, o da bunları itiraf edecektir. Allah ona: Sana
verdiğim bu nimetler ile sen ne yaptın, diye sorunca: Senin yolunda şehid
düşünceye kadar çarpıştım, diyecektir. Allah: Yalan söyledin, fakat sen:
Cesurdur, denilsin diye çarpıştın, nitekim böyle söylendi. Daha sonra Yüce
Allah onun hakkında emir verecek o da yüzüstü cehenneme atılıncaya kadar
sürüklenecektir. Diğeri ilmi öğrenip öğreten, Kur'an okuyan kimsedir. Bu da
Allah'ın huzuruna getirilecek, Allah onun üzerindeki nimetlerini ona sayıp
dökecek, o da bunları itiraf edecektir. Yüce Allah ona: Sen bu nimetler ile ne
yaptın, diye sorunca o da diyecek ki: İlmi öğrendim, öğrettim, Senin uğrunda
Kur'an okudum. Yüce Allah ona: Yalan söyledin diyecektir. Sen ilmi alimdir,
denilsin diye öğrendin. Güzel Kur'an okuyor, denilsin diye Kur'an okudun.
Bunlar senin hakkında söylendi. Daha sonra emir verilecek ve cehenneme
atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenecektir. Diğer bir kişi ise Allah'ın kendisine
genişlik ihsan ettiği ve malın bütün çeşitlerinden verdiği kimsedir. Bu kişi
Allah'ın huzuruna getirilecek, Allah üzerindeki nimetlerini sayıp dökecek, o da
bu nimetleri itiraf edecektir. Allah ona: Peki sen bu nimetlerle ne yaptın,
diye sorunca, şöyle diyecektir: Uğrunda harcanmasını arzuladığın ne kadar yol
varsa Senin için infakta bulunmadığım tek bir yol bırakmadım. Allah ona, yalan
söyledin, diyecektir. Fakat sen bunu:
Bu kişi oldukça
cömerttir, denilsin diye yaptın ve bu söylendi. Daha sonra Yüce Allah emir
verecek ve cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenecektir." (Müslim,
İmare 152; Tirmizi, Zühd 48; Nesai, Cihad 22)
Tirmizi, bu hadisi
naklederken şunları da söylemektedir: Sonra Resulullah (s.a.v.) iki dizime
vurarak şöyle buyurdu: Ey Ebu Hureyre, işte bu üç kişi, Kıyamet gününde
kendileriyle cehennem ateşinin ilk alevlendirileceği kişiler olacaktır."
Ebu Hureyre'nin adı
Abdullah'tır. Abdurrahman olduğu da söylenmiştir.
O dedi ki: Bana Ebu
Hureyre künyesinin verilmesinin sebebi, kolumun yeni içerisinde bir kedi
taşımamdır. Resulullah (s.a.v.) beni görünce: "Bu ne?" diye sordu.
Ben, kedi dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Ey Ebu Hureyre (kedicik
babası)" dedi.
İbn Abdi'l-Berr der ki:
Bu (hadis) ameli ve ilmiyle Allah'ın rızasını aramayan kişi hakkındadır.
Peygamber (s.a.v.)'in
şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir: "Her kim Allah'tan başkası için
ilim talep ederse veya ilmiyle Allah'tan başkasını murad ederse cehenemdeki
yerine hazırlansın." (İbn Mace, Mukaddime 23; Tirmizi, İlm 6)
İbnü'l-Mübarek, Rekaik
adlı eserinde, el-Abbas b. Abdülmuttalib'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bu din öyle zaferler elde edecektir ki,
denizleri aşacak ve hatta Allah yolunda atlılar denizleri geçecektir. Ondan
sonra Kur'an okuyacak bir takım kimseler geleceklerdir. Bunlar, Kur'an
okuduklarında bizden daha iyi okuyabilen kimdir, bizden daha bilgili kimdir
diyeceklerdir." Daha sonra Hz. Peygamber ashabına yönelerek şunları
söyler: "Bu gibi kimselerden bir hayır olur mu dersiniz?" Onlar:
Hayır deyince şu cevabı verir: "Bunlar sizdendir. Bunlar bu ümmettendir ve
bunlar cehennemin yakıtıdır." (Mecmauz-Zevaid, I, 185)
Ebu Davud ve Tirmizi de
Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Her kim kendisiyle Allah'ın rızası aranılan bir bilgiyi sadece ve
sadece o bilgi sayesinde dünyadan bir menfaat elde etmek için öğrenirse o,
Kıyamet gününde cennetin kokusunu alamayacaktır." Tirmizi der ki, bu hasen
bir hadistir. (Ebu Davud, İlm 12; ibn Mace, Mukaddime 23)
Ebu Hureyre'den rivayete
göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hazen kuyusundan Allah'a
sığınınız." Ashab: Ey Allah'ın Rasülü, Hazen kuyusu nedir, diye sorunca
şöyle buyurdu: "Bu bizzat cehennemin günde yüz defa kendisinden Allah'a
sığındığı cehennemdeki bir vadidir." Ey Allah'ın Peygamberi buna kim
girecektir, diye sorulunca şu cevabı verir: "Amelleriyle riyakarlık yapan
kurradır (Kur'an okuyucusudur, bilginleridir)."
Tirmizi: Bu, garib bir
hadistir, der. (Tirmizi, Zühd 48)
Esed b. Musa'nın kitabında
kaydedildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cehemmende
öyle bir vadi vardır ki, cehennemin kendisi bu vadinin şerrinden günde yedi
defa Allah'a sığınır. Bu vadide öyle bir kuyu vardır ki, cehennemin kendisi ve
o vadi, bu kuyunun şerri'inden Allah'a sığınırlar. Bu kuyuda da öyle bir yılan
vardır ki, cehennem de o vadi de ve o kuyu da bu yılanın şerrinden yedi defa
Allah'a sığınırlar. Allah bu yılanı Allah'a isyankarlık eden Kur'an hafızı olan
bedbahtlar için hazırlamıştır."
O halde Kur'an hafızı ve
ilim talep eden kimsenin kendi nefsinde Allah'tan korkan bir takva sahibi
olması, amelini yalnız Allah için ihlasla yapması gerekir. Eğer hoşuna
gitmeyecek birşey yapmış ise hemen tevbe etmekte, Allah'a yönelmekte elini
çabuk tutsun. ilim talebine ve ameline ise ihlası elde etmekle başlasın.
Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmiş bir kimsenin göstermesi gereken dikkat ve titizlik
öbürlerinden daha fazladır. Nitekim, onun da başkasına verilmeyecek ecirleri
vardır.
Tirmizi'nin
Ebu'd-Derda'dan rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah kitapların birisinde bir peygambere şunu indirmiş (veya vahyetmiş)
bulunuyor: Dinden başka şeyler için bilgi elde eden amelden başka maksatlarla
ilim öğrenen, ahiret için yapılması gereken amel ile dünyayı isteyen kimselere
de ki: Bunlar insanlara karşı koyun postuna büründükleri halde kalpleri
kurtların kalbi gibidir. Dilleri baldan tatlı olduğu halde kalpleri acıdan da
acıdır. Onlar beni mi kandırmaya çalışıyorlar, benimle mi alay etmek
istiyorlar? Onlar için öyle bir fitne hazırlayacağım ki, o fitnede tahammülkar
halim selim kimseler bile şaşırıp kalacaktır." (Tirmizi, Zühd 60; Darimi,
Mukaddime 29(yakın lafız ile))
et-Taberi,
A'dabu'n-Nufus adlı eserinde şu rivayeti kaydetmektedir: Bize Ebu Kureyb Muhammed
b. el-Ala anlattı, bize el-Muharibi, Amr b. Amir elBeceli'den, o İbn Sadaka'dan
o, Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından birisinden ya da ona anlatan birisinden
rivayetle dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu "Allah'ı kandırmaya
çalışma. Çünkü Allah'ı kandırmaya çalışanın bu gayretini Allah boşa çıkartır.
Ve eğer o farkında ise aslında kendi kendisini kandırır." Ashab sorar: Ey
Allah'ın Peygamberi, insan Allah'ı kandırmaya nasıl çalışır? Şöyle buyurdu:
"Allah'ın sana emrettiğini yerine getirirsin fakat, bu amelin ile
başkasını murad edersin. Riyadan sakınınız. Çünkü o, şirkin kendisidir.
Riyakarlık yapan bir kimse, Kıyamet gününde herkesin önünde kendilerine nisbet
edileceği dört isim ile seslenilir. Ey kafir, ey hasir (ziyana uğrayan), ey
ğadir (sözünde durmayan), ey facir! Amelin haktan uzaktır, ecrin boşa
çıkmıştır. Bugün senin hiçbir nasibin yoktur. O bakımdan ey aldatıcı, sen kimin
için amel ediyor idiysen git, ecrini onda ara."
Alkame, Abdullah b.
Mes'ud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: İçinde küçüğün büyüyeceği,
büyüğün de ihtiyarlayacağı bir fitne gelip sizi kuşatınca, insanların kendisine
göre hareket edeceği bid'at bir yol izlenip o bid'atten herhangi bir şey
değiştirildiğinde, Sünnet değiştirildi, denileceği bir fitne gelip sizi kuşatacağında,
haliniz nice olacaktır? Hazır bulunanlar: Bu ne zaman olacaktır, ey Ebu
Abdurrahman? denilince şu cevabı verir: Kur'an okuyucularınız artıp
fakihleriniz azaldığında, emirleriniz çoğalıp eminleriniz azaldığında, ahiret
için işlenen bir amel ile dünya arandığında ve dinden başka bir maksat ile din
bilgisi öğrenildiğinde.
Süfyan b. Uyeyne der ki:
Bize ulaştığına göre İbn Abbas şöyle demiştir: Eğer Kur'an hafızları hakkıyla
Kur'an'a uysalar ve gerektiği gibi hareket etseler, şüphesiz Allah onları sever.
Fakat onlar bu Kur'an ile dünyayı istediler, onun için Allah da onlara buğzetti
ve insanların nazarında da önemsizleştiler.
Ebu Ca'fer Muhammed b.
Ali'nin Yüce Allah'ın: "Onlar ve azgınlar oraya (cehenneme) hep birlikte
yüzleri üstü ardı arkasına atılırlar. "(eş-Şuara, 94) buyruğu ile ilgili
olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bunlar dilleriyle hak ve adaleti
nitelendiren fakat, onu terkedip ona aykırı hareket eden kimselerdir.
İnşaallah bu kitabımızda
yeri geldikçe bu hususa dair daha da etraflı açıklamalar gelecektir.
Kuran'ı Öğrenen Kimsenin
Dıkkat Etmesi ve Gafil Olmaması Gereken Hususlar:
Bunların başında
Kur'an'ı ezberleyip öğrenmek isteğinde önceden de belirttiğimiz gibi, Allah'a
ihlasla yönelmesi, gece gündüz namazda yahut namazın dışında olsun -onu
unutmamak üzere- kendisiniKur'an-ı Kerim'i okumaya vermesi gelir. Müslim'in İbn
Ömer'den rivayetine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ı
ezberlemiş olan kimsenin durumu, bağlı deve sahibinin durumuna benzer. Eğer onu
gözünden uzak tutmaz ve kontrol ederse elinde tutar. Eğer bağını çözerse çeker
gider. Kur'an hıfzetmiş kimse de geceleyin ve gündüzün namaz kılıp Kur'an okur
ise Kur'an'ı hatırlar, unutmaz. Eğer (çokça) namaz kılıp okumazsa onu
unutur." (Buhari, F.Kur'an 23; Müslim, S.Müsafirin, 226, 227)
Kur'an'ı hıfzetmiş olan
bir kimsenin Allah'a hamdeden bir kul olması gerekir. O'nun nimetlerine
şükreden, Allah'ı zikreden, Allah'a tevekkül eden, Allah'tan yardım isteyen,
O'na yönelme arzusunu taşıyan, O'na sıkı sıkı bağlanan, ölümü hatırından
çıkarmayan ve ölüme hazır bir kimse olmalıdır.
Yine Kur'an hafızının
günahlarından korkması, Rabbinin affını uman bir kimse olması gerekir. Sağlıklı
halinde korku ona baskın olmalıdır. çünkü son nefeslerini ne halde vereceğini
bilmemektedir. Eceli yaklaştığında ise Allah'ın rahmeti onun nefsinde daha bir
yer etmelidir. Çünkü bu durumda Allah, hakkında hüsn-ü zan beslemek gerekir.
Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ölümünüz halinde her biriniz
mutlaka Allah hakkında hüsn-ü zan beslesin." (Müslim, Cennet 81)
Yani Allah'ın kendisine
rahmet ve mağfiret edeceği zannını taşısın.
Kur'an hafızının,
çağının insanlarını iyi bilen birisi olması gerekir. Yönetim ve yöneticilerin
zararlarına karşı kendisini korumaya çalışmalıdır. Nefsini kurtarmaya, canını
tehlikelerden uzak tutmaya gayret etmelidir. Dünyalığından gücü yettiği
kadarını önünden göndermeli (tasadduk etmeli) ve bütün bu hususlarda nefsine
karşı gücü yettiği kadar mücahede etmelidir.
Kur'an'ı hıfzeden bir
kimsenin en çok önem verdiği şey, dininde vera' sahibi olmak, Allah'ın
kendisine emrettiği ve nehyettiği bütün hususlarda Allah'a karşı takvalı olmak,
O'nun gözetiminde olduğunu unutmamak olmalıdır. İbn Mes'ud der ki: Kur'an
okuyan kimsenin, insanlar uyuduğunda gecesiyle (yaptığı ibadetiyle) bilinmeli,
insanlar uyandığında gündüzü ile, insanlar gördüğünde ağlamasıyla, insanlar
lafa daldıklarında susmasıyla, insanlar böbürlenip durduklarında alçak
gönüllülüğü ile, insanlar sevindiklerinde de üzüntüsüyle tanınmalı, bununla ayırt
edilmelidir.
Abdullah b. Amr der ki:
Kur'an'ı hıfzetmiş bir kimsenin, lafa dalanlarla birlikte dalmaması, cahillik
edenlere karşı cahillik etmemesi gerekir. Aksine o, Kur'an hatırı için affedip
bağışlayabilmelidir. Çünkü onun göğsünde Yüce Allah'ın kelamı vardır.
Yine Kur'an hafızının
şüpheli yollardan kendisini koruması gerekir.
Kur'an meclislerinde ve
başka meclislerde, gülmesini ve faydasız konuşmasını azaltmalıdır. Başkasının
kötülüklerine karşı tahammül etmeye ve vakar sahibi olmaya kendisini zorlamalıdır.
Kur'an hafızı, fakirlere
karşı alçak gönüllü olmalı. Büyüklenmekten, kendisini beğenmişlikten uzak
durmalıdır. Eğer fitneye düşmekten korkarsa, dünyadan ve dünyalık peşinde
koşanlardan uzak durmalı, gereksiz tartışma ve iddialaşmaları terketmelidir.
Kendisini yumuşak davranmaya ve edeb sınırları içinde kalmaya zorlamalıdır.
Kötülük etmeyeceğinden
emin olunan, hayrı umulan, zararından uzak kalınan, laf götürüp getiren
dedikoduculara kulak asmayan, onları dinlemeyen, hayırda kendisine yardımcı
olacak, kendisine doğruyu, güzel ahlakı gösterecek olanlarla ve hayrı kendisine
güzel gösterecek, çirkin göstermeyecek kimselerle arkadaşlık yapmalıdır.
Kur'an'ın hükümlerini
öğrenmelidir. Allah'ın emrinden neyi murad ettiğini, kendisine neyi farz kıldığını
anlamalıdır. Böylelikle okuduğundan faydalansın ve okuduğu hükümlerin gereğince
amel etsin. Ezberinden Kur'an-ı Kerim'in farz ve hükümlerini ezbere okuduğu
halde, okuduğunun ne anlama geldiğini bilmeyen kimsenin bu durumundan daha
çirkin ne olabilir!? Böyle bir kimse, anlamını bilmediği şey ile nasıl amel
edebilecektir? Okuduğu Kur'an'ın incelikleri hakkında kendisine soru sorulduğu
halde bunları bilmemesi ne kadar çirkindir? Bu durumda olan kimse, olsa olsa
koca koca kitaplar yüklenmiş eşeğe benzer.
Kur'an hafızının
Allah'ın, İslam'ın ilk dönemlerinde kullarına ne şekilde hitap ettiğini,
Kur'an'ın sonraki nüzul dönemlerinde de onları neye teşvik ettiğini, İslam'ın
ilk dönemlerinde Allah'ın neleri farz kıldığını, daha sonraki dönemlerde ise bu
farzlara neleri eklediğini bilip biribirinden ayırt edebilmesi için Kur'an'ın
Mekki olanını Medeni olanından ayırt etmesi gerekir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in
çoğu yerinde, Medeni olan buyruklar Mekki olanları nesheder. Mekkinin Medeni
ayetleri neshetmesine ise imkan yoktur. Çünkü mensuh (neshedilen) nesheden
(nasih)e göre daha önceki dönemlerde nazil olmuştur. Hafızın i'rabı ve Kur'an-ı
Kerim'deki ğarib lafızları bilmesi de onun için bir kemal sebebidir. Çünkü
bunları bilmesi, okuduğunu iyice anlamasına, öğrenmesine kolaylık sağlar,
okuduğu buyruklar ile ilgili şüphelerini ortadan kaldırır.
Ebu Cafer et-Taberi der
ki: el-Cermi'yi şöyle derken dinledim: Otuz yıldan beri, fıkıh ile ilgili
mes'elelerde Sibeveyh'in kitabından hareketle fetva veriyorum. Muhammed b. Yezid
der ki: Çünkü Ebu Ömer el-Cermi, hadis bilen birisi idi. Sibeveyh'in Kitabını
öğrenince hadisteki fıkhı da öğrenmiş oldu. Çünkü Sibeveyh'in Kitabından
düşünme ve tefsiri öğreniyordu. Daha sonra bu öğrendiklerinden hareketle
Resulullah (s.a.v.)'dan sabit olarak nakledilen Sünnetleri, tetkik ediyordu.
İşte bunları öğrenerek kişi, aziz ve celil olan Allah'ın Kitabı'ndaki muradını
anlar. Ve bunlar Kur'an hükümlerini alabildiğine açar. ed-Dahhak, Yüce
Allah'ın: "Fakat öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğumuz kitap sayesinde
Rabbaniler olunuz. ;) (Al-i İmran, 79) buyruğu ile ilgili olarak şunları
söylemektedir: Allah'ın Kitabı'nı öğrenen bir kimse fakih olmakla yükümlüdür.
İbn Ebi'l-Havari der ki:
Yüz seksenbeş yılında bir grup ile birlikte Fudayl b. İyad'ınyanına gittik.
Kapıda durduk. İçeri girmek için bize izin vermedi. Birisi şöyle dedi: Eğer
bunun dışarı çıkacağı varsa ancak Kur'an okunduğu için dışarı çıkar. Biz de
Kur'an okuyan birisine okumasını söyledik. O da okumaya başlayınca Fudayl bize,
küçük bir pencereden baktı. Biz de: Esselamu aleyke ve rahmetullah, dedik. o:
Ve aleykümu's-selam deyince şöyle dedik:
Nasılsın ey Ebu Ali,
halin nicedir? Şöyle dedi: Ben Allah'ın verdiği afiyetteyim. Fakat sizden yana
da eziyet çekiyorum. Sizin içinde bulunduğunuz bu durum İslam'da görülmedik bir
haldir (bid'attir). O bakımdan inna lillah ve inna ileyhi raciun, diyorum.
Bizler ilmi bu şekilde talep etmiyorduk. Fakat hocalara gider ancak onlarla
birlikte oturmaya kendimizi ehil görmezdik. O bakımdan onlardan uzakça bir
yerde oturur ve farketmeden onları dinlemeye çalışırdık. Bir hadis geçti mi,
onlardan bu hadisi tekrarlamalarını ister ve kaydederdik, sizler ise cahillikle
ilmi talep ediyorsunuz. Allah'ın Kitabı'nı da zayi etmiş bulunuyorsunuz. Eğer
sizler gerçekten Allah'ın Kitabı'nı talep etseydiniz, arzuladığınız şeylerin
şifasını orada bulurdunuz. Biz, Kur'an'ı öğrendik deyince, şöyle dedi: Sizin
Kur'an'ı öğrenebilmenize ömürleriniz ve çocuklarınızın ömürleri de yetmez. Biz:
Bu nasıl olur, ey Ali'nin babası deyince, şöyle dedi: Sizler Kur'an'ın i'rabını
bilmedikçe, muhkem buyruklarını müteşabih olanlarından, nasihini mensuhundan
ayırd edemedikçe Kur'an'ı öğrenmiş olamazsınız. Bunları öğrendiğiniz takdirde
ise Fudayl'in ve İbn Uyeyne 'nin sözlerine de ihtiyacınız kalmaz. Daha sonra
şöyle dedi: Kovulmuş olan şeytandan işiten, bilen Allah'a sığınıyorum. Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla: "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt,
kalplerde olanlara bir şifa, mü'minler için de bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
De ki: Allah'In lütuf ve rahmeti ile ... ve yalnız bunlarla sevinsinler. Bu,
onların toplayageldiklerinden daha hayırlıdır. "(Yunus, 57-58) ayetlerini
okudu.
Derim ki: İşte Kur'an
okuyucusu bu mertebelere ulaştı mı, o kimse Kur'an'ı iyice okuyup belleyen
Furkan'ın bilgisini elde eden bir kimse olur. Allah'ın kolaylık verdiği kimse
için bu mertebelere ulaşmak zor birşey değildir. Kur'an'ı öğrenirken veya
öğrendikten sonra -önceden de açıkladığımız şekilde- niyetini Allah için halis
kılmadığı sürece, Kur'an öğrenenin sözünü ettiğimiz bu hususlardan herhangi bir
şekilde yararlanması sözkonusu değildir. Öğrenci, kimi zaman öğrenmek ve
dünyada şeref sahibi olmak arzusuyla ilmi talep etmekle işe başlar. İlmi
kavraması devam ederken bu kanaatinde hatalı olduğunu öğrenir, bundan dolayı
tevbe eder, Allah için niyetini halis kılar. Bununla bu sefer yararlanır ve
halini düzeltir.
el-Hasen der ki: Bizler
önceleri ilmi dünya için talep ederdik. O bizi ahirete çekti. Süfyan es-Sevri
de aynı şeyi söyler. Habib b. Ebi Sabit de der ki: Biz, bu işi önceleri hiçbir
niyetimiz olmaksızın talep ettik. Niyet sonradan geldi.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN
Kuran-ı Kerim'in
irabı, irabını Öğretmek, Öğrenmeye Teşvik ve Kur'an'ı irablı Olarak Okuyanın Ecri