ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MUKADDİME

 

Kur'an ve ilim Ehlinin, Riya ve Benzerlerinden Sakındırılması:

 

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın "(en-Nisa, 36) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: ''Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç bir kimseyi ortak koşmasın" (el-Kehf, 110).

 

Müslim'in rivayetine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kıyamet gününde insanlar arasında aleyhine hüküm verilecek ilk kişi şehid düşen bir kimse olacaktır. Bu Allah'ın huzuruna getirilecek Allah ona nimetlerini sayıp dökecek, o da bunları itiraf edecektir. Allah ona: Sana verdiğim bu nimetler ile sen ne yaptın, diye sorunca: Senin yolunda şehid düşünceye kadar çarpıştım, diyecektir. Allah: Yalan söyledin, fakat sen: Cesurdur, denilsin diye çarpıştın, nitekim böyle söylendi. Daha sonra Yüce Allah onun hakkında emir verecek o da yüzüstü cehenneme atılıncaya kadar sürüklenecektir. Diğeri ilmi öğrenip öğreten, Kur'an okuyan kimsedir. Bu da Allah'ın huzuruna getirilecek, Allah onun üzerindeki nimetlerini ona sayıp dökecek, o da bunları itiraf edecektir. Yüce Allah ona: Sen bu nimetler ile ne yaptın, diye sorunca o da diyecek ki: İlmi öğrendim, öğrettim, Senin uğrunda Kur'an okudum. Yüce Allah ona: Yalan söyledin diyecektir. Sen ilmi alimdir, denilsin diye öğrendin. Güzel Kur'an okuyor, denilsin diye Kur'an okudun. Bunlar senin hakkında söylendi. Daha sonra emir verilecek ve cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenecektir. Diğer bir kişi ise Allah'ın kendisine genişlik ihsan ettiği ve malın bütün çeşitlerinden verdiği kimsedir. Bu kişi Allah'ın huzuruna getirilecek, Allah üzerindeki nimetlerini sayıp dökecek, o da bu nimetleri itiraf edecektir. Allah ona: Peki sen bu nimetlerle ne yaptın, diye sorunca, şöyle diyecektir: Uğrunda harcanmasını arzuladığın ne kadar yol varsa Senin için infakta bulunmadığım tek bir yol bırakmadım. Allah ona, yalan söyledin, diyecektir. Fakat sen bunu:

 

Bu kişi oldukça cömerttir, denilsin diye yaptın ve bu söylendi. Daha sonra Yüce Allah emir verecek ve cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenecektir." (Müslim, İmare 152; Tirmizi, Zühd 48; Nesai, Cihad 22)

 

Tirmizi, bu hadisi naklederken şunları da söylemektedir: Sonra Resulullah (s.a.v.) iki dizime vurarak şöyle buyurdu: Ey Ebu Hureyre, işte bu üç kişi, Kıyamet gününde kendileriyle cehennem ateşinin ilk alevlendirileceği kişiler olacaktır."

 

Ebu Hureyre'nin adı Abdullah'tır. Abdurrahman olduğu da söylenmiştir.

 

O dedi ki: Bana Ebu Hureyre künyesinin verilmesinin sebebi, kolumun yeni içerisinde bir kedi taşımamdır. Resulullah (s.a.v.) beni görünce: "Bu ne?" diye sordu. Ben, kedi dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Ey Ebu Hureyre (kedicik babası)" dedi.

 

İbn Abdi'l-Berr der ki: Bu (hadis) ameli ve ilmiyle Allah'ın rızasını aramayan kişi hakkındadır.

 

Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir: "Her kim Allah'tan başkası için ilim talep ederse veya ilmiyle Allah'tan başkasını murad ederse cehenemdeki yerine hazırlansın." (İbn Mace, Mukaddime 23; Tirmizi, İlm 6)

 

İbnü'l-Mübarek, Rekaik adlı eserinde, el-Abbas b. Abdülmuttalib'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bu din öyle zaferler elde edecektir ki, denizleri aşacak ve hatta Allah yolunda atlılar denizleri geçecektir. Ondan sonra Kur'an okuyacak bir takım kimseler geleceklerdir. Bunlar, Kur'an okuduklarında bizden daha iyi okuyabilen kimdir, bizden daha bilgili kimdir diyeceklerdir." Daha sonra Hz. Peygamber ashabına yönelerek şunları söyler: "Bu gibi kimselerden bir hayır olur mu dersiniz?" Onlar: Hayır deyince şu cevabı verir: "Bunlar sizdendir. Bunlar bu ümmettendir ve bunlar cehennemin yakıtıdır." (Mecmauz-Zevaid, I, 185)

 

Ebu Davud ve Tirmizi de Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim kendisiyle Allah'ın rızası aranılan bir bilgiyi sadece ve sadece o bilgi sayesinde dünyadan bir menfaat elde etmek için öğrenirse o, Kıyamet gününde cennetin kokusunu alamayacaktır." Tirmizi der ki, bu hasen bir hadistir. (Ebu Davud, İlm 12; ibn Mace, Mukaddime 23)

 

Ebu Hureyre'den rivayete göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hazen kuyusundan Allah'a sığınınız." Ashab: Ey Allah'ın Rasülü, Hazen kuyusu nedir, diye sorunca şöyle buyurdu: "Bu bizzat cehennemin günde yüz defa kendisinden Allah'a sığındığı cehennemdeki bir vadidir." Ey Allah'ın Peygamberi buna kim girecektir, diye sorulunca şu cevabı verir: "Amelleriyle riyakarlık yapan kurradır (Kur'an okuyucusudur, bilginleridir)."

Tirmizi: Bu, garib bir hadistir, der. (Tirmizi, Zühd 48)

 

Esed b. Musa'nın kitabında kaydedildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cehemmende öyle bir vadi vardır ki, cehennemin kendisi bu vadinin şerrinden günde yedi defa Allah'a sığınır. Bu vadide öyle bir kuyu vardır ki, cehennemin kendisi ve o vadi, bu kuyunun şerri'inden Allah'a sığınırlar. Bu kuyuda da öyle bir yılan vardır ki, cehennem de o vadi de ve o kuyu da bu yılanın şerrinden yedi defa Allah'a sığınırlar. Allah bu yılanı Allah'a isyankarlık eden Kur'an hafızı olan bedbahtlar için hazırlamıştır."

 

O halde Kur'an hafızı ve ilim talep eden kimsenin kendi nefsinde Allah'tan korkan bir takva sahibi olması, amelini yalnız Allah için ihlasla yapması gerekir. Eğer hoşuna gitmeyecek birşey yapmış ise hemen tevbe etmekte, Allah'a yönelmekte elini çabuk tutsun. ilim talebine ve ameline ise ihlası elde etmekle başlasın. Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmiş bir kimsenin göstermesi gereken dikkat ve titizlik öbürlerinden daha fazladır. Nitekim, onun da başkasına verilmeyecek ecirleri vardır.

 

Tirmizi'nin Ebu'd-Derda'dan rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah kitapların birisinde bir peygambere şunu indirmiş (veya vahyetmiş) bulunuyor: Dinden başka şeyler için bilgi elde eden amelden başka maksatlarla ilim öğrenen, ahiret için yapılması gereken amel ile dünyayı isteyen kimselere de ki: Bunlar insanlara karşı koyun postuna büründükleri halde kalpleri kurtların kalbi gibidir. Dilleri baldan tatlı olduğu halde kalpleri acıdan da acıdır. Onlar beni mi kandırmaya çalışıyorlar, benimle mi alay etmek istiyorlar? Onlar için öyle bir fitne hazırlayacağım ki, o fitnede tahammülkar halim selim kimseler bile şaşırıp kalacaktır." (Tirmizi, Zühd 60; Darimi, Mukaddime 29(yakın lafız ile))

 

et-Taberi, A'dabu'n-Nufus adlı eserinde şu rivayeti kaydetmektedir: Bize Ebu Kureyb Muhammed b. el-Ala anlattı, bize el-Muharibi, Amr b. Amir elBeceli'den, o İbn Sadaka'dan o, Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından birisinden ya da ona anlatan birisinden rivayetle dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu "Allah'ı kandırmaya çalışma. Çünkü Allah'ı kandırmaya çalışanın bu gayretini Allah boşa çıkartır. Ve eğer o farkında ise aslında kendi kendisini kandırır." Ashab sorar: Ey Allah'ın Peygamberi, insan Allah'ı kandırmaya nasıl çalışır? Şöyle buyurdu: "Allah'ın sana emrettiğini yerine getirirsin fakat, bu amelin ile başkasını murad edersin. Riyadan sakınınız. Çünkü o, şirkin kendisidir. Riyakarlık yapan bir kimse, Kıyamet gününde herkesin önünde kendilerine nisbet edileceği dört isim ile seslenilir. Ey kafir, ey hasir (ziyana uğrayan), ey ğadir (sözünde durmayan), ey facir! Amelin haktan uzaktır, ecrin boşa çıkmıştır. Bugün senin hiçbir nasibin yoktur. O bakımdan ey aldatıcı, sen kimin için amel ediyor idiysen git, ecrini onda ara."

 

Alkame, Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: İçinde küçüğün büyüyeceği, büyüğün de ihtiyarlayacağı bir fitne gelip sizi kuşatınca, insanların kendisine göre hareket edeceği bid'at bir yol izlenip o bid'atten herhangi bir şey değiştirildiğinde, Sünnet değiştirildi, denileceği bir fitne gelip sizi kuşatacağında, haliniz nice olacaktır? Hazır bulunanlar: Bu ne zaman olacaktır, ey Ebu Abdurrahman? denilince şu cevabı verir: Kur'an okuyucularınız artıp fakihleriniz azaldığında, emirleriniz çoğalıp eminleriniz azaldığında, ahiret için işlenen bir amel ile dünya arandığında ve dinden başka bir maksat ile din bilgisi öğrenildiğinde.

 

Süfyan b. Uyeyne der ki: Bize ulaştığına göre İbn Abbas şöyle demiştir: Eğer Kur'an hafızları hakkıyla Kur'an'a uysalar ve gerektiği gibi hareket etseler, şüphesiz Allah onları sever. Fakat onlar bu Kur'an ile dünyayı istediler, onun için Allah da onlara buğzetti ve insanların nazarında da önemsizleştiler.

 

Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali'nin Yüce Allah'ın: "Onlar ve azgınlar oraya (cehenneme) hep birlikte yüzleri üstü ardı arkasına atılırlar. "(eş-Şuara, 94) buyruğu ile ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bunlar dilleriyle hak ve adaleti nitelendiren fakat, onu terkedip ona aykırı hareket eden kimselerdir.

 

İnşaallah bu kitabımızda yeri geldikçe bu hususa dair daha da etraflı açıklamalar gelecektir.

 

Kuran'ı Öğrenen Kimsenin Dıkkat Etmesi ve Gafil Olmaması Gereken Hususlar:

Bunların başında Kur'an'ı ezberleyip öğrenmek isteğinde önceden de belirttiğimiz gibi, Allah'a ihlasla yönelmesi, gece gündüz namazda yahut namazın dışında olsun -onu unutmamak üzere- kendisiniKur'an-ı Kerim'i okumaya vermesi gelir. Müslim'in İbn Ömer'den rivayetine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ı ezberlemiş olan kimsenin durumu, bağlı deve sahibinin durumuna benzer. Eğer onu gözünden uzak tutmaz ve kontrol ederse elinde tutar. Eğer bağını çözerse çeker gider. Kur'an hıfzetmiş kimse de geceleyin ve gündüzün namaz kılıp Kur'an okur ise Kur'an'ı hatırlar, unutmaz. Eğer (çokça) namaz kılıp okumazsa onu unutur." (Buhari, F.Kur'an 23; Müslim, S.Müsafirin, 226, 227)

 

Kur'an'ı hıfzetmiş olan bir kimsenin Allah'a hamdeden bir kul olması gerekir. O'nun nimetlerine şükreden, Allah'ı zikreden, Allah'a tevekkül eden, Allah'tan yardım isteyen, O'na yönelme arzusunu taşıyan, O'na sıkı sıkı bağlanan, ölümü hatırından çıkarmayan ve ölüme hazır bir kimse olmalıdır.

 

Yine Kur'an hafızının günahlarından korkması, Rabbinin affını uman bir kimse olması gerekir. Sağlıklı halinde korku ona baskın olmalıdır. çünkü son nefeslerini ne halde vereceğini bilmemektedir. Eceli yaklaştığında ise Allah'ın rahmeti onun nefsinde daha bir yer etmelidir. Çünkü bu durumda Allah, hakkında hüsn-ü zan beslemek gerekir. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ölümünüz halinde her biriniz mutlaka Allah hakkında hüsn-ü zan beslesin." (Müslim, Cennet 81)

 

Yani Allah'ın kendisine rahmet ve mağfiret edeceği zannını taşısın.

Kur'an hafızının, çağının insanlarını iyi bilen birisi olması gerekir. Yönetim ve yöneticilerin zararlarına karşı kendisini korumaya çalışmalıdır. Nefsini kurtarmaya, canını tehlikelerden uzak tutmaya gayret etmelidir. Dünyalığından gücü yettiği kadarını önünden göndermeli (tasadduk etmeli) ve bütün bu hususlarda nefsine karşı gücü yettiği kadar mücahede etmelidir.

 

Kur'an'ı hıfzeden bir kimsenin en çok önem verdiği şey, dininde vera' sahibi olmak, Allah'ın kendisine emrettiği ve nehyettiği bütün hususlarda Allah'a karşı takvalı olmak, O'nun gözetiminde olduğunu unutmamak olmalıdır. İbn Mes'ud der ki: Kur'an okuyan kimsenin, insanlar uyuduğunda gecesiyle (yaptığı ibadetiyle) bilinmeli, insanlar uyandığında gündüzü ile, insanlar gördüğünde ağlamasıyla, insanlar lafa daldıklarında susmasıyla, insanlar böbürlenip durduklarında alçak gönüllülüğü ile, insanlar sevindiklerinde de üzüntüsüyle tanınmalı, bununla ayırt edilmelidir.

 

Abdullah b. Amr der ki: Kur'an'ı hıfzetmiş bir kimsenin, lafa dalanlarla birlikte dalmaması, cahillik edenlere karşı cahillik etmemesi gerekir. Aksine o, Kur'an hatırı için affedip bağışlayabilmelidir. Çünkü onun göğsünde Yüce Allah'ın kelamı vardır.

 

Yine Kur'an hafızının şüpheli yollardan kendisini koruması gerekir.

Kur'an meclislerinde ve başka meclislerde, gülmesini ve faydasız konuşmasını azaltmalıdır. Başkasının kötülüklerine karşı tahammül etmeye ve vakar sahibi olmaya kendisini zorlamalıdır.

 

Kur'an hafızı, fakirlere karşı alçak gönüllü olmalı. Büyüklenmekten, kendisini beğenmişlikten uzak durmalıdır. Eğer fitneye düşmekten korkarsa, dünyadan ve dünyalık peşinde koşanlardan uzak durmalı, gereksiz tartışma ve iddialaşmaları terketmelidir. Kendisini yumuşak davranmaya ve edeb sınırları içinde kalmaya zorlamalıdır.

 

Kötülük etmeyeceğinden emin olunan, hayrı umulan, zararından uzak kalınan, laf götürüp getiren dedikoduculara kulak asmayan, onları dinlemeyen, hayırda kendisine yardımcı olacak, kendisine doğruyu, güzel ahlakı gösterecek olanlarla ve hayrı kendisine güzel gösterecek, çirkin göstermeyecek kimselerle arkadaşlık yapmalıdır.

 

Kur'an'ın hükümlerini öğrenmelidir. Allah'ın emrinden neyi murad ettiğini, kendisine neyi farz kıldığını anlamalıdır. Böylelikle okuduğundan faydalansın ve okuduğu hükümlerin gereğince amel etsin. Ezberinden Kur'an-ı Kerim'in farz ve hükümlerini ezbere okuduğu halde, okuduğunun ne anlama geldiğini bilmeyen kimsenin bu durumundan daha çirkin ne olabilir!? Böyle bir kimse, anlamını bilmediği şey ile nasıl amel edebilecektir? Okuduğu Kur'an'ın incelikleri hakkında kendisine soru sorulduğu halde bunları bilmemesi ne kadar çirkindir? Bu durumda olan kimse, olsa olsa koca koca kitaplar yüklenmiş eşeğe benzer.

Kur'an hafızının Allah'ın, İslam'ın ilk dönemlerinde kullarına ne şekilde hitap ettiğini, Kur'an'ın sonraki nüzul dönemlerinde de onları neye teşvik ettiğini, İslam'ın ilk dönemlerinde Allah'ın neleri farz kıldığını, daha sonraki dönemlerde ise bu farzlara neleri eklediğini bilip biribirinden ayırt edebilmesi için Kur'an'ın Mekki olanını Medeni olanından ayırt etmesi gerekir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in çoğu yerinde, Medeni olan buyruklar Mekki olanları nesheder. Mekkinin Medeni ayetleri neshetmesine ise imkan yoktur. Çünkü mensuh (neshedilen) nesheden (nasih)e göre daha önceki dönemlerde nazil olmuştur. Hafızın i'rabı ve Kur'an-ı Kerim'deki ğarib lafızları bilmesi de onun için bir kemal sebebidir. Çünkü bunları bilmesi, okuduğunu iyice anlamasına, öğrenmesine kolaylık sağlar, okuduğu buyruklar ile ilgili şüphelerini ortadan kaldırır.

 

Ebu Cafer et-Taberi der ki: el-Cermi'yi şöyle derken dinledim: Otuz yıldan beri, fıkıh ile ilgili mes'elelerde Sibeveyh'in kitabından hareketle fetva veriyorum. Muhammed b. Yezid der ki: Çünkü Ebu Ömer el-Cermi, hadis bilen birisi idi. Sibeveyh'in Kitabını öğrenince hadisteki fıkhı da öğrenmiş oldu. Çünkü Sibeveyh'in Kitabından düşünme ve tefsiri öğreniyordu. Daha sonra bu öğrendiklerinden hareketle Resulullah (s.a.v.)'dan sabit olarak nakledilen Sünnetleri, tetkik ediyordu. İşte bunları öğrenerek kişi, aziz ve celil olan Allah'ın Kitabı'ndaki muradını anlar. Ve bunlar Kur'an hükümlerini alabildiğine açar. ed-Dahhak, Yüce Allah'ın: "Fakat öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğumuz kitap sayesinde Rabbaniler olunuz. ;) (Al-i İmran, 79) buyruğu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: Allah'ın Kitabı'nı öğrenen bir kimse fakih olmakla yükümlüdür.

İbn Ebi'l-Havari der ki: Yüz seksenbeş yılında bir grup ile birlikte Fudayl b. İyad'ınyanına gittik. Kapıda durduk. İçeri girmek için bize izin vermedi. Birisi şöyle dedi: Eğer bunun dışarı çıkacağı varsa ancak Kur'an okunduğu için dışarı çıkar. Biz de Kur'an okuyan birisine okumasını söyledik. O da okumaya başlayınca Fudayl bize, küçük bir pencereden baktı. Biz de: Esselamu aleyke ve rahmetullah, dedik. o: Ve aleykümu's-selam deyince şöyle dedik:

 

Nasılsın ey Ebu Ali, halin nicedir? Şöyle dedi: Ben Allah'ın verdiği afiyetteyim. Fakat sizden yana da eziyet çekiyorum. Sizin içinde bulunduğunuz bu durum İslam'da görülmedik bir haldir (bid'attir). O bakımdan inna lillah ve inna ileyhi raciun, diyorum. Bizler ilmi bu şekilde talep etmiyorduk. Fakat hocalara gider ancak onlarla birlikte oturmaya kendimizi ehil görmezdik. O bakımdan onlardan uzakça bir yerde oturur ve farketmeden onları dinlemeye çalışırdık. Bir hadis geçti mi, onlardan bu hadisi tekrarlamalarını ister ve kaydederdik, sizler ise cahillikle ilmi talep ediyorsunuz. Allah'ın Kitabı'nı da zayi etmiş bulunuyorsunuz. Eğer sizler gerçekten Allah'ın Kitabı'nı talep etseydiniz, arzuladığınız şeylerin şifasını orada bulurdunuz. Biz, Kur'an'ı öğrendik deyince, şöyle dedi: Sizin Kur'an'ı öğrenebilmenize ömürleriniz ve çocuklarınızın ömürleri de yetmez. Biz: Bu nasıl olur, ey Ali'nin babası deyince, şöyle dedi: Sizler Kur'an'ın i'rabını bilmedikçe, muhkem buyruklarını müteşabih olanlarından, nasihini mensuhundan ayırd edemedikçe Kur'an'ı öğrenmiş olamazsınız. Bunları öğrendiğiniz takdirde ise Fudayl'in ve İbn Uyeyne 'nin sözlerine de ihtiyacınız kalmaz. Daha sonra şöyle dedi: Kovulmuş olan şeytandan işiten, bilen Allah'a sığınıyorum. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla: "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerde olanlara bir şifa, mü'minler için de bir hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: Allah'In lütuf ve rahmeti ile ... ve yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayageldiklerinden daha hayırlıdır. "(Yunus, 57-58) ayetlerini okudu.

 

Derim ki: İşte Kur'an okuyucusu bu mertebelere ulaştı mı, o kimse Kur'an'ı iyice okuyup belleyen Furkan'ın bilgisini elde eden bir kimse olur. Allah'ın kolaylık verdiği kimse için bu mertebelere ulaşmak zor birşey değildir. Kur'an'ı öğrenirken veya öğrendikten sonra -önceden de açıkladığımız şekilde- niyetini Allah için halis kılmadığı sürece, Kur'an öğrenenin sözünü ettiğimiz bu hususlardan herhangi bir şekilde yararlanması sözkonusu değildir. Öğrenci, kimi zaman öğrenmek ve dünyada şeref sahibi olmak arzusuyla ilmi talep etmekle işe başlar. İlmi kavraması devam ederken bu kanaatinde hatalı olduğunu öğrenir, bundan dolayı tevbe eder, Allah için niyetini halis kılar. Bununla bu sefer yararlanır ve halini düzeltir.

 

el-Hasen der ki: Bizler önceleri ilmi dünya için talep ederdik. O bizi ahirete çekti. Süfyan es-Sevri de aynı şeyi söyler. Habib b. Ebi Sabit de der ki: Biz, bu işi önceleri hiçbir niyetimiz olmaksızın talep ettik. Niyet sonradan geldi.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kuran-ı Kerim'in irabı, irabını Öğretmek, Öğrenmeye Teşvik ve Kur'an'ı irablı Olarak Okuyanın Ecri

 

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR