HAKİM

el-Müstedrek

FİTEN VE MELAHİM

 

3563- ibn Amr'ın Iraklılarla Kendilerine Hadis Nakletmek Hususundaki Konuşması

 

8662- * ... Bize Huseyn b. Zekvan el-Muallim tahdis etti, bize Ubeydullah b. Bureyde el-Eslemi'nin tahdis ettiğine göre Süleyman b. Rabia el-Anezi kendisine şunu tahdis etti: Muaviye'nin emirliği (halifeliği) sırasında bir kere hacca gitmiştim. Beraberinde Basralı kurra (alim)lerden bir topluluk ile birlikte el-Muntasır b. el-Haris ed-Dabbi de vardı. Süleyman dedi ki: Hac ibadetlerini bitirdikten sonra: Allah'a yemin olsun ki Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından kendisinden hoşnut olunan bize dikkat çekici bir hadis anlatacak bir adam ile karşılaşmadıkça dönmeyeceğiz. Biz de bu hadisi arkadaşlarımıza yanlarına döneceğimiz vakit nakledeceğiz dediler. (Süleyman) dedi ki: Abdullah b. Amr b. el-As (r.a)'ın Mekke'nin aşağı taraflarında konaklamış olduğu bize söyleninceye kadar soruşturup durduk. Bunu öğrenince onun yanına gittik. Beklemediğimiz bir şekilde pek büyük ağır yüklerle üç yüz deve yükü ile karşılaştık. Bu yüklerin yüzü yolculukta yük taşıyan deve yükü idi, iki yüzü ise eşya ve yiyecek taşıyan develer idi. Biz: Bunca ağır yükler kimin? dedik. Oradakiler: Bunlar Abdullah b. Amr'ındır dediler. Biz:

Bütün bunlar onun mu? Halbuki bize onun insanlar arasında en mütevazı kişi olduğu anlatılmıştı dedik. Oradakiler: Siz neredensiniz? dediler, biz:

Irak halkındanız dedik. (Süleyman) dedi ki: Oradakiler: Bu şekilde ayıp ve kusur işlemeniz size yakışır ey Iraklılar dediler (ve şöyle devam ettiler): Şu yüz deve onun (din) kardeşleri içindir. Onları bunlar üzerinde o taşıyor. Bu iki yüz yük taşıyan deveye gelince, bunlar da ona misafir olan insanlar içindir. (Süleyman) dedi ki: Biz: Bize onu gösterebilir misiniz? dedik. Onlar: O Mescid-i Haram'dadır dediler. Biz de onu aramak üzere gittik. Sonunda onu Kabe'nin arka tarafında oturuyor gördük. Kısa boylu, gözleri çapaklı, dazlak iki elbise ve sarık giyinmiş, üzerinde gömlek (entari) olmayan birisi olduğunu gördük. Ayakkabılarını da sol tarafına asmıştı. Biz şöyle dedik: Ey Abdullah sen Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından bir adamsın. Bize bugünden sonra yüce Allah'ın bizi kendisinden yararlandıracağı bir hadis naklet. (Süleyman) dedi ki: Bize siz kimlersiniz dedi. Biz ona: Kim olduğumuzu sorma, sen bize hadis naklet. Allah sana mağfiret buyursun dedik. o: Sizin kim olduğunuzu bana bildirmediğiniz sürece size hiçbir hadis nakletmeyeceğim dedi. Biz keşke sen bizi kurtarmasaydın (burada kaydedilen kelimenin sözlük anlamı böyle olmakla birlikte uygun bir anlam değildir. -Çeviren-) Bizi bundan muaf tutsaydın ve senden istediğimiz şekilde bize bazı hadisler nakletseydin diye arzu etmiştik. Bu sefer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki hangi bölgeden olduğunuzu bana söylemediğiniz sürece ben de size hadis nakletmeyeceğim. (Süleyman devamla) dedi ki: Onun yemin edip, yeminini daha da katmerleştiğini görünce biz de: Biz Irak'tan bazı kimseleriz dedik. Bu sefer (Abdullah b. Amr) şöyle dedi: Üf hepinizden ey Iraklılar sizler yalan söylersiniz, yalanlarsınız ve alayedersiniz. (Süleyman) dedi ki: O işi alayetmekten söz etmeye kadar götürünce bundan dolayı oldukça üzüldük ve şöyle dedik:

Senin gibi birisiyle alayetmekten Allah'a sığınırız. Yalan söylemeyi ele alacak olursak Allah'a yemin olsun ki yalan söylemek insanlar arasında da, bizim aramızda da yayılmış durumdadır. Yalanlamaya gelince, Allah'a yemin ederiz ki bizler bir hadis dinleriz ama onu kendisine güvendiğimiz bir kişiden duymamış isek neredeyse onu yalanlarız ama sözünü ettiğin alaya gelince. hiçbir Müslüman senin gibi birisiyle alayedemez. Allah'a yemin ederiz ki şüphesiz bugün sen bildiğimiz kadarıyla Müslümanların efendisisin. Çünkü sen ilk hicret edenlerdensin. Bize ulaşan bilgilere göre sen Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda Kur'an'ı okumuş birisisin. Yeryüzünde senden daha iyi davranan Kureyş kabilesine mensup bir kimse yoktur. Sen insanlar arasında gözleri en güzel birisi idin. Ağlamak senin gözlerini bozdu. Hem sonra sen Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'tan sonra bütün kitapları okumuş birisisin. Bu sebeple bize göre ilmi senden daha üstün hiçbir kimse yoktur. Hem bizler kendi şehrindeki fakihleri bırakıp, bir başka şehire gidip, Araplardan bir kimsenin yanında ilim arayan senden başka birisi olduğunu da bilmiyoruz. Artık Allah bağışlasın seni, sen bize hadis naklet. Bu sefer şöyle dedi: Beni yalanlamayacağınıza, bana yalan isnad etmeyeceğinize ve alay etmeyeceğinize dair bana sağlam bir söz vermediğiniz sürece size hadis nakletmeyeceğim. Biz de: Sen bizden istediğin gibı sağlam söz alabilirsin dedik. Bu sefer: Allah'ın ahdi ve bütün ahit ve yeminlerin beni yalanlamayacağınıza, benim adıma yalan uydurmayacağınıza ve size nakledeceğim hadislerden ötürü alay etmeyeceğinize dair söz istiyorum (Süleyman) dedi ki: Biz de ona evet, bu şekilde sana söz veriyoruz dedik. Bu sefer şöyle dedi: Şüphesiz yüce Allah size kefil ve vekildir. Bizler evet öyledir dedik. Sonra: Allah'ım sen onlara şahit ol dedi sonra da hemen şunları ekledi:

Şu mescidin, şu haram beldenin, bu haram günün, bu haram ayın Rabbine yemin ederim ki oldukça ağır bir yemin ettirdim sizlere öyle değil mi? Biz:

Evet, gerçekten bize ettirdiğin yemin çok ağırdır dedik. Şöyle dedi: Burunları basık, gözleri küçük, yüzleri adeta kat kat kalkanları andıran Kantura b. Kerkeri oğullarının Allah'ın indirilmiş kitabındaki hükmü gereğince onların sizleri Horasan’dan ve Sicistan’dan çok güçlü bir şekilde önlerine katıp sürükleyecekleri zaman uzakta değildir. Bunlar saçları uzun, ayakkabıları kıldan yapılmış, kılıçlarını bellerine takan bir kavimdir. Nihayet gelip Eyle'de konaklayacaklar. Sonra dedi ki: Basra’dan, Eyle ne kadar uzaktadır? Biz dört fersah dedik. (Devamla) dedi ki: Sonra da Dicle (kıyısın)daki hurma ağaçlarından her birisine bir at bağlayacaklar, arkasından Basra halkına biz gelip size inmeden siz oradan çıkın ız diye haber gönderecekler. Basralılar Basra’dan çıkacak. Kimisi Beytu'l- Makdis'e gidecek, başkaları Medine'ye, daha başkaları Mekke'ye, diğer bir kısmı da Bedevilere gidip katılacak. (Abdullah b. Amr) dedi ki: Basra'da bir sene kalacaklar. Sonra Kufe halkına biz gelip siz orada iken üzerinize inmeden önce siz oradan çıkın ız diye haber gönderecekler. Kufeliler de Kufe’den çıkacak. Kimileri Beytu'l-Makdis'e, kimileri Medine'ye, başkaları Mekke'ye gidecek, başkaları da Bedevilere katılacak. Namaz kılanlardan öldürülmüş yahut esir alınmışlardan başka kimse kalmayacak. O kimsenin kanı hakkında diledikleri hükmü verecekler.

(Süleyman) dedi ki: Bizler onun yanından ayrıldığımız vakit bize anlattıkları hoşumuza gitmemişti. Ondan fazla yürüyüp uzaklaşmadan el-Muntasır b. el-Haris ed-Dabbi ayrılıp (ona) şöyle dedi: Ey Abdullah b. Amr sen bize bir hadis naklettin, adeta bize bir hançer sapladın. Bizler bu hale bizden kimin yetişeceğini bilemiyoruz. O halde sen bize bundan önce bunun bir alameti olup olmadığını anlat dedi.

Abdullah b. Amr dedi ki: Aklının haynnı gör. Evet, bundan önce bir emare vardır. el-Muntasır b. el-Haris: Emare ne demektir? dedi. O, emare alamet, belirti demektir dedi. el-Muntasır peki bu alamet ne olacak? dedi. Abdullah: Bu küçük çocukların emir olmasıdır dedi. Sen küçük çocukların emirliğinin yeryüzünün her tarafını kapsadığını görecek olursan bil ki sana anlattıklarımın vakti gelmiş demektir. (Süleyman) dedi ki: el-Muntasır ondan ayrılıp, bir ok atımlık mesafe kadar yürüdükten sonra tekrar onun yanına döndü (Süleyman) dedi ki: Biz ona sen Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın ashabından bu adamı niçin rahatsız ediyorsun dedik. O şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki bana iyice açıklamadan geri durmayacağım dedi, onun yanına döndüğünde ona açıkladı.

 

Bu Müslim'in şartına göre senedi sahih bir hadis olmakla birlikte Buhari ile bunu tahriç etmemişlerdir.

 

 

 

8663 - ... Bize Ezher b. Sad tahdis etti, bize Abdullah b. Avn, İmran b. Müslim el-Hayyat'tan tahdis etti. O Zeyd b. Vehb'den şöyle dediğini nakletti: Bu mescitte Huzeyfe'nin yanında idik. O şöyle dedi: Size zulüm ve haksızlıklar yağdıran fitneler geldi. Sonra bundan sonra gelecek olan fitne ise kafa yarmakla gelecek. Bundan sonraki ise karanlık fitnedir. Aranızda şu gördüklerinizi görüp de Mesih'in fitnesini görmezse ebediyen onu bir daha görmeyecek. (Zeyd) dedi ki: Aramızda Rabia’dan bir bedevi vardı. Aramızda ondan başka yaşayan yok. Şöyle dedi: Ey Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı subhanallah Mesih'ten nasıl söz ediyorsunuz ki? Onun nitelikleri bize alnı geniş, boynu uzun, omuzları geniş olarak nitelendirilmişti. Ben ise Huzeyfe'nin bunları büsbütün terk ettiğini (bunlardan söz etmediğini) gördüm. Dedi ki: Allah adına sana and veriyorum. Ne söylediğini biliyor musun? O (bedevi) dedi ki: Ben dedim ki:

Aranızda sizin gördüklerinizi gören bir kimse ebediyen Deccal'in fitnesini görmeyecek. (Devamla) dedi ki: Ben ise Huzeyfe'yi onun yüzü hakkında tartışırken gördüm. (Zeyd) dedi ki: Çünkü o hadisi doğru şekliyle bellemiştir dedim. O: Evet, dedi. (Zeyd) dedi ki: Sonra (Huzeyfe) alçak sesle bir söz söyledi:

Dün o evde olanları gördünüz mü? İşte o bütün insanları kapsayan genel bir fitne idi. (Zeyd) dedi ki: Aramızda da Rabia’dan bir bedevi vardı ve aramızda ondan başka hayatta olan yoktur. O dedi ki: Subhanallah ey Muhammed'in ashabI! Bizim develerimize bağıran, evlerimizi oyup delen kimseler nerede kaldı? O -iki kere- işte onlar fasıkların ta kendileridir dedi. (Devamla) dedi ki: Ben el-Ceraa günü çıktım. O günde hacamat yapılan birisinden akan kan kadar kan akmayacağını biliyordum. Ona katılmayı sadece İbnu'l- Hisrama'ya yasaklamıştım. Aramızda ise Rabia’dan bir bedevi vardı ve aramızda ondan başka hayatta kalan yoktur. O şöyle dedi: Subhanallah ey Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı insanlar arasından İbnu'l-Hasrama mı? Şöyle dedi: O fitne geldiği vakit ayakta durana da (fitnedir) bir şeyler söyleyene de ve şüphesiz İbnu'l-Hasrama konuşan, söz söyleyen bir adamdır.

 

Bu Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih bir hadistir. Her ikisi de İmran b. Müslim'in rivayetini delil göstermiş olmakla birlikte bu hadisi tahriç etmemişlerdir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

3564- Yüce Allah'ın Gönderdiği Her Bir Nebi Mutlaka Ümmetini Deccal'den Sakındırmıştır

3565- Deccal'in Bazı Olağanüstü Hallerine Dair