HAKİM el-Müstedrek |
MA’RİFETU’S-SAHABE |
2683- Geniş Bir Anlatımla Selman el-Farisi'nin Müslüman
Olma Hikayesi, isa (a.s)'a dair ve Selman'ın Büyük Rahipten Bilgi Öğrenmesi |
6602- *Bize adaletli
Ebu'l-Fadl el-Hasan b. Yakub b. Yusuf asıl nüshasından tahdis etti. Bize Ebu
Bekr Yahya b. Ebi Talib Bağdat'ta tahdis etti. Bize Ali b. Asım tahdis etti,
bize Hatim b. Ebi Sağira, Simak b. Harb’den tahdis etti. Onun Zeyd b. Suhan’dan
rivayet ettiğine göre Kufe ahali sinden iki adam Zeyd b. Suhan'ın arkadaşı
idiler. Onun yanına kendileri için Selman ile konuşarak nasıl Müslüman olduğuna
dair hadisini kendilerine anlatmasını istemesini söylediler. Bu iki adam Zeyd
ile birlikte gittiler. Selman ile Medain'de oranın emiri iken karşılaştılar.
Bir sandalye üzerinde oturuyor, önündeki kurumuş hurma dalları çubuklarından
(zenbil ve benzeri) örüyordu. İkisi dediki: Ona selam verdik ve oturduk. Zeyd
ona şöyle dedi: Ey Ebu Abdullah bunlar benim iki arkadaşımdır. Onların bir de
kardeşleri var. Senin ilk olarak nasıl Müslüman olduğuna dair hikayeni
dinlemeni arzu ettiler. (Zeyd) dedi ki: Selman dedi ki: Ben Rame Hurmuz’den bir
yetim idim. Rame Hurmuz dihkanının (valisinin, toprak ağasının) oğlu kendisine
(bilgi) öğreten bir hocanın yanına gidip geliyordu. Ben de onun gözetiminde
olayım diye onun yanından ayrılmamaya başladım. Benden yaşça büyük bir kardeşim
vardı. O kendi kendisine yetiyor, başkasına muhtaç olmuyordu. Ben kısa boylu
bir çocuk idim. Dihkan'ın oğlu meclisinden kalktığı vakit kendilerine bilgi
öğrettiği kimseler dağılıyordu. Onlar dağılınca Dihkan'ın oğlu da dışarı çıkar,
elbisesini koyar sonra dağa çıkardı. Bunu birkaç defa elbisesini değiştirerek
(tanınmamak suretiyle) yapıyordu. (Selman) dedi ki: Ben kendisine: Sen şunu
şunu yapıyorsun, niye beni de beraberinde götürmüyorsun dedim. O: Sen küçük bir
çocuksun, senin bir şeyler açıklayacağından korkarım dedi. (Selman) dedi ki.
Ben korkma dedim, bana şu cevabı verdi: Bu dağda büyükçe bir taş içerisinde
(mağarada) bir topluluk vardır, onlar orada ibadet eden salih kimselerdir. Yüce
Allah'ı anarlar, ahireti anarlar. Bizlerin de ateşlere taptığımızı, putlara
taptığımızı söylüyorlar. İşte ben onların dini üzereyim.
(Selman) dedi ki: Beni
de seninle birlikte yanlarına götür dedim. O:
Onlarla danışmadan bunu
yapamam. Ben senden dolayı bir şeylerin açığa çıkacağından ve böylelikle
babamın durumu öğreneceğinden ve onları öldüreceğinden korkarım. Böylelikle
onlar benim elimle helak edilmiş olurlar.
(Selman) dedi ki: Benden
böyle bir şeyasla açığa çıkmayacaktır dedim.
Haydi onlarla git ve
istişare et. Adam yanlarına giderek benim yanımda yetim bir çocuk var, yanınıza
gelip sözünüzü dinlemeyi arzu ediyor dedi. Onlar:
Eğer ona güveniyorsan
(getirebilirsin) dediler. o: Arzu etmediğim bir şeyin ondan gelmeyeceğini ümit
ederim dedi. Onlar da: O halde onu getir dediler. Adam bana: Benimle beraber
gelmen için onlardan izin aldım. Benim çıktığımı gördüğün saat gelince yanıma
gel ve senin geldiğini kimse bilmesin çünkü benim babam onların halini bilecek
olursa onları öldürür dedi.
(Selman) dedi ki:
çocuğun manastırına çıkıp gideceği saat gelince, birlikte dağa çıktık, onların
yanına vardık. Onların mağaralarında olduklarını gördük. -Ali dedi ki:
Zannederim: Onlar altı yahut yedi kişi idiler de dedi.(Selman) dedi ki:
İbadetten ötürü adeta ruhları (canları) çıkmıştı. Gündüzün oruç tutuyorlar,
geceleyin namaz kılıyorlar, seher vaktinde de bulduklarını yiyorlardı. Biz de
onların yanlarında oturduk. DihkanCın oğlu) rahipten (fdimden) övgüyle söz
etti. Onlar da konuşmaya başlayarak Allah'a hamd-u senada bulundular, daha önce
geçmiş olan rasulleri ve nebileri andılar. Nihayet Meryem oğlu İsa'ya A.S.
kadar sözü getirdiler ve şöyle dediler: Yüce Allah İsa (a.s)'ı bir ra sul
olarak gönderdi. Ona ölüleri diriltmek, kuş yaratmak, anadan doğma körü
iyileştirmek, abraşı ve gözü görmeyeni tedavi etmek gibi işleri (mucizeleri)
musahhar kıldı. Birtakım kimseler onu inkar etti, birtakım kimseler de ona tabi
oldu. O ancak Allah'ın kulu ve Rasulü idi. Allah onunla kullarını sınamıştı.
(Selman devamla) dedi
ki: Bundan önce de şöyle demişlerdi: Ey delikanlı şüphesiz senin bir Rabbin
vardır. Ölümden sonra diriltileceksin. Senin önünde bir cennet ve bir cehennem
vardır. Oraya gideceksiniz ve şüphesiz şu ateşlere tapan bu kavim küfür ehli,
dalalet ehli kimselerdir. Allah onların yaptıklarından razı değildir. Onlar hak
bir din üzere değildirler. Nihayet genç arkadaşımın geri dönüş saati gelince
geri döndü, ben de onunla birlikte döndüm. Daha sonra ertesi günü sabahleyin
onların yanına vardık. Dün söylediklerinin benzerini hatta daha güzel şeyleri
söylediler. Ben de onlarla birlikte oldum. Bana: Ey Selman sen bir çocuksun,
bizim yaptığımızı sen yapamazsın. Bu sebeple sen namaz kıL, uyu, ye ve iç
dediler. (Selman devamla) dedi ki: Hükümdar (dıhkan) oğlunun yaptıklarından
haberdar oldu. Suvarileriyle birlikte bineğine binip bunların yanına
mağaralarına geldi ve şöyle dedi: Ey abid kişiler bana komşuluk ettiniz, ben de
size iyi bir komşu oldum. Benden kötü bir şey görmediniz. Kalktınız oğlumu etkileyip,
onu benim aleyhime ifsad ettiniz. Size üç gün süre tanıyorum. Eğer üç günden
sonra sizi ele geçirecek olursam içinde bulunduğunuz bu mağaranızı üzerinize
yakarım.
Haydi kendi ülkenize
çekip gidin. Ben, benden size bir kötülük gelmesinden hoşlanmıyorum.
Onlar şöyle dedi: Evet,
doğru söylüyorsun. Biz sana kötülük yapmak maksadıyla bir şey yapmadık,
hayırdan başka bir şey de istemedik. Bunun sonucunda oğlu onların yanlarına
gelmekten vazgeçti. Ben onun oğluna şöyle dedim: Allah'tan kork, sen de biliyorsun
ki bu din Allah'ın dinidir ve senin baban da, biz de doğru din üzere değiliz.
Onlar ancak ateşe ibadet ediyorlar, Allah'a ibadet etmiyorlar. Ahiretini
başkasının dinine satma.
Bana şöyle dedi: Ey
Selman gerçek senin söylediğin gibidir. Benim bunlardan geri kalmamın sebebi
onları korumak, onlara zarar gelmemesi içindir. Çünkü ben onların arkasından
gidecek olursam babam da beni dağda takip eder. Zaten ben onların yanına
gittiğim için onları kovalayıncaya kadar çıkıp geldi. Ben hakkın onların elinde
olduğunu biliyorum.
Ayrılıp gitmek
istedikleri gün ben de onların yanına gittim. Bana şöyle dediler: Ey Selman
bizler senin o gördüğün şeylerden korkuyorduk. Yüce Allah'tan kork ve gerçek
dinin bizim sana tavsiye ettiğimiz din olduğunu, bunların ise putlara ibadet
eden, yüce Allah'ı tanımayan, onu zikretmeyen kimseler olduklarını biL. Sakın
kimse seni aldatıp, dininden çevirmesin. Ben: Ben sizden ayrılacak değilim
dedim. Onlar bana şöyle dedi: Bizimle beraberliğe gücün yetmez. Bizler
gündüzleri oruç tutuyor, geceleri namaz kılıyoruz. Seher vaktinde de ne
bulduysak onu yiyoruz. Seninse buna gücün yetmez.
(Selman) dedi ki: Ben
sizden asla ayrıImam dedim: Onlar: Sen daha iyi bilirsin, biz sana halimizi
söyledik. Eğer (bizimle beraber) gelecek olursan yiyeceğin şeylerden bir yük
olacak kadar aL. Şüphesiz ki sen bizim gücümüzün yettiği şeye senin gerçek
anlamda gücün yetmez.
(Selman) devamla dedi
ki: Dediklerini yaptım sonra kardeşimle karşılaştık, ona durumu arz etti. Sonra
onların yanına gitti. Onlar yürüyor, ben de onlarla birlikte yürüyordum.
Musul'a gelinceye kadar Allah bize esenlik ihsan etti. Musul kilisesine gittik.
İçeri girdikleri vakit onların etraflarını sardılar ve: Neredeydiniz dediler.
Şu cevabı verdiler: Bizler ateşe tapıp, Allah'ı zikretmeyen kimselerin yurdunda
idik. Biz ise Allah'a ibadet ediyorduk, onlar bizi kovdular dediler.
Etraflarını saranlar: Bu çocuk da ne dediler. Onlar:
Beni övmeye başladılar
ve şöyle dediler: O ülkeden bizimle beraber geldi. Biz ondan hayırdan başka bir
şey görmedik.
Selman dedi ki: Allah'a
yemin olsun ki onlar da böyle idiler. Derken bir dağdaki mağaradan bir adam
çıkıp yanlarına geldi. (Selman) dedi ki: Adam geldi ve selam verip, oturdu.
Onun etrafını sardılar, kendileriyle beraber bulunduğum arkadaşlarım da onu
tazim edip, etrafını çevirdiler, neredeydiniz? diye sordu. Onlar da ona nerede
olduklarını bildirdiler. Peki, bu beraberinizdeki çocuk ne sorunca, beni
hayırlı bir şekilde övdüler. Benim arkalarından nasıl geldiğimi haber verdiler.
Ona gösterdikleri tazimin benzerini görmemiştim. Allah'a hamd ve sena ettikten
sonra Allah'ın göndermiş olduğu rasulleri, nebileri, bunların karşı karşıya
kaldıklarını ve ona (onlara) neler yapıldıklarını zikretti. Sonra Meryem oğlu
İsa (a.s)'ın doğumunu, onun babasız dünyaya geldiğini, aziz ve celil olan
Allah'ın onu bir rasul olarak gönderdiğini, onun elleri üzerine ölüleri
dirilttiğini, çamurdan kuşa benzer bir şey yapıp yarattığını ona üflediğini,
Allah'ın izniyle bir kuş oluverdiğini, onun üzerine İncil'i indirdiğini, ona Tevrat'ı
öğretip, İsrailoğullarına onu rasul gönderdiğini anlattı. Birtakım kimselerin
onu inkar edip, diğer birtakım kimselerin ise ona iman ettiklerini sözkonusu
etti, Meryem oğlu İsa'nın karşı karşıya kaldığı bazı sıkıntıları andı. Onun
Allah'ın kendisine nimet ihsan ettiği Allah'ın bir kulu olduğunu söyledi. Allah
onun bu halini nimet ve ihsan ile mükafatlandırdığını ve aziz ve celil olan
Allah onun ruhunu kabzedinceye kadar ondan hoşnut ve razı olduğunu söyledi. O
bu şekilde onlara öğüt veriyor ve şöyle diyordu: Allah'tan korkunuz ve İsa
(a.s)'ın getirdiklerine sıkı sıkıya bağlı kalınız, muhalefet etmeyiniz o
takdirde sizin karşınıza da size muhalifler çıkar. Sonra şunları ekledi: Kim
bundan bir şeyalmak istiyorsa alsın. Bu sefer isteyen herkes kalkıp bir testi
su ve yiyecek alıyordu. Kendileriyle birlikte geldiğim arkadaşlar da ayağa
kalktılar, ona selam verip, onu tazim ettiler. O da onlara şöyle dedi: Bu dine
sıkı bağlı kalınız. Sakın tefrikaya düşüp ayrılmayınız. Bu çocuk hakkında da
birbirinize hayır tavsiyede bulununuz. Sonra bana dönüp şöyle dedi: Ey genç
işte bu benim anlattığımı dinlediğin Allah'ın dinidir. Onun dışındaki dinler
ise küfürdür.
(Selman devamla) dedi
ki: Ben: Senden ayrılmayacağım dedim. O şöyle dedi: Benimle beraberliğe
katlanamazsın. Ben bu mağaramdan ancak her Pazar günü çıkarım. Senin benimle
birlikte kalmaya gücün yetmez. (Selman) dedi ki: Arkadaşları da bana dönerek
şöyle dedi: Sen bununla beraber olamazsın ey genç dediler. Bense: Senden
ayrılmayacağım dedim. Arkadaşları ona şöyle dedi: Ey filan bu bir çocuktur ve
onun için korkulur. O rahip bana:
Sen bilirsin dedi. Ben:
Ben senden asla ayrılmayacağım dedim. Kendileriyle birlikte bulunduğum ilk
arkadaşlarım benden ayrıldıkları vakit ağlamaya başladılar. Rahip bana: Ey genç
şu yiyecekten gelecek pazara kadar sana yeteceğini uygun gördüğün miktar al ve
sana yetecek kadar su aL. Ben de onun dediklerini yaptım fakat bir sonraki
pazara kadar onun uyuduğunu, yemek yediğini görmedim. Onun sadece rüku
ettiğini, secde ettiğini gördüm. Sabah olunca bana şöyle dedi: Haydi bu testini
al ve yürü. Ben de onunla birlikte çıkıp arkasına takıldım. Nihayet kayaya
vardık, onların o dağlardan çıkıp dışarı çıkmasını beklediklerini gördüm. Onlar
da oturdular, tekrar birinci defadakine yakın konuşmasını yaptı ve şöyle dedi:
Bu dine sıkı bağlı kalın ve ayrılığa düşmeyin, Allah'ı zikredin ve şunu bilin
ki Meryem oğlu İsa A.S. Yüce Allah'ın kulu idi, Allah ona nimetini ihsan
etmişti. Sonra arkadaşlar beni sözkonusu ederek rahibe: Ey filan bu çocuğu
nasıl buldun dediler. Beni övdü ve hayırlı şeyler söyledi. Onlar da yüce
Allah'a hamd ettiler. Bir de baktım ki çok miktarda ekmek ve çok miktarda su
var. Onlar bunu aldılar. Herkes kendisine yetecek kadarını almaya başladı, ben
de aynı işi yaptım. Arkasından o dağlara dağıldılar. Rahip tekrar mağarasına
geri döndü, ben de onunla birlikte döndüm. Allah'ın dilediği kadar bir süre bu
şekilde kaldık. Her pazar günü dışarı çıkıyor, onlar da onunla birlikte
çıkıyor, ona gereken saygıyı gösteriyorlar, o da daha önce onlara yaptığı
tavsiyelerin benzerini tavsiye ediyordu. Bir pazar günü yine dışarı çıktı. Bir
araya gelip toplandıklarında yüce Allah'a hamd etti, onlara öğütler verdi ve
daha önce onlara söylediklerinin benzerini söyledi. Bunun sonunda da onlara
şöyle dedi: Ey arkadaşlar gerçekten yaşım ilerledi, kemiğim inceldi, ecelim
yaklaştı. Şu şu zamandan beri ben bu eve hiç uğramadım. Oraya gitmek kaçınılmaz
bir şeydir. Bu sebeple bu çocuk hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz. Ben
onun zararsız birisi olduğunu gördüm. (Selman) dedi ki: Oradakiler öyle bir
feryat ettiler ki onların o tahammülsüzlüklerinin benzerini görmedim. Sonra
şöyle dediler: Ey filan sen oldukça yaşlısın. Sen yalnız başına (oraya nasıl
gidersin?) Sana (kötü) bir şeyin isabet etmesinden emin olamıyoruz. (Birimiz)
sana en muhtaç olduğumuz böyle bir zamanda yardımcı olsun. O: Bana itiraz
etmeyin. Bu işin peşinden gitmekten başka bir şey yapamam fakat bu çocuk
hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz. Şunu yapınız, şunu yapınız dedi.
(Selman devamla) dedi
ki: Ben: Senden ayrılmayacağım dedim. O: Ey Selman halimi ve ne şekilde hareket
ettiğimi gördün. Halbuki iş bundan ibaret değildir. Ben yürüyor ve gün boyunca
oruç tutuyorum, geceleri namazla geçiriyorum. Başkası şöyle dursun beraberimde
azık dahi taşıyamam, senin buna gücün yetmez dedi. Ben: Senden ayrılmayacağım
dedim. Sen bilirsin dedi. (Selman) dedi ki: Onlar: Ey filan biz bu çocuğun
tehlikeye düşeceğinden korkuyoruz dediler. Rahip: Kendisi bilir, ben ona durumu
bildirdim. Bundan önce ne olduğunu da gördü dedi. Ben: Senden ayrılmam dedim.
(Selman) dedi ki: Ağlayıp onunla vedalaştılar, o da kendilerine şöyle dedi:
Allah'a karşı takvalı olunuz ve size tavsiye ettiğim hal üzere kalınız. Eğer
yaşayacak olursam yanınıza dönmek benim görevimdir. Şayet ölürsem şüphesiz ki
Allah diridir ölmez. Böyle deyip, onlara selam verdi ve çıktı. Ben de onunla
birlikte çıktım. Bana: Bu ekmekten yiyebileceğin bir miktar al dedi. Sonra o da
çıktı, ben de onunla birlikte çıktım. O yürüyor, ben onu takip ediyordum. Yüce
Allah'ı zikrediyor, etrafına bakmıyor ve hiçbir şeyin yanında durmuyordu.
Nihayet akşam olunca şöyle dedi: Ey Selman sen bir miktar namaz kıl ve uyu, ye
ve iç. Sonra kendisi kalkıp namaza durdu. Nihayet Beytu'l-Makdis'e vardık.
Mescidin kapısına vardığımız vakte kadar gözünü kaldırıp semaya bakmıyordu.
Kapıda bir yatalak vardı. Şöyle dedi: Ey Allah'ın kulu halimi görüyorsun. Bana
bir sadaka ver. Ona dönüp bakmadı, mescide girdi. Ben de onunla birlikte
mescide girdim. Mescidin bazı yerlerini takip edip buluyor ve orada namaz
kılıyordu. Şöyle dedi: Ey Selman şu kadar zamandır hiç uyumadın, uykunun tadını
almadın. Eğer gölge şuraya şuraya vardığı takdirde beni uyandıracaksan
uyuyayım. Ben bu mescitte uyumaktan hoşlanıyorum yoksa uyuyacak değilim.
(Selman) dedi ki: Ben dediğini yapacağım dedim. Rahip yine bana: Gölge filan
filan yere gelecek olursa eğer uyuyacak olursam, sen de beni uyandır. Derken
uyudu. Kendi kendime: Bu şu kadar zamandır hiç uyumadı ve ben onun uyumadığı
zamanları kısmen gördüm. Uykusunu iyice alıncaya kadar onu uyumaya terk
edeceğim dedim.
(Selman devamla) dedi
ki: Ben onunla birlikte yürürken zaman zaman bana dönüyor, bana öğüt veriyor,
benim bir Rabbimin olduğunu, önümde bir cennetin, bir cehennemin, bir hesabın
bulunduğunu haber veriyordu. Bana pazar günü o diğer rahiplere öğrettiklerinin
benzerini öğretiyor ve hatırlatıyordu. Hatta söyledikleri arasında şu da vardı:
Ey Selman şüphesiz aziz ve celil olan Allah adı Ahmed olan bir rasul gönderecektir.
Bu Rasul Tihme'de ortaya çıkacaktır. Bu rahip Arap olmayan birisi idi. Bu
sebeple kelimeleri güzel telaffuz edemiyordu. Bu rasulün alameti ise onun
hediyeyi yemesi fakat sadakayı yememesidir. İki kürek kemiği arasında da bir
mühür vardır. İşte onun çıkacağı bu zaman yaklaşmış bulunuyor. Ben oldukça
yaşlı birisiyim. Ona yetişeceğimi zannetmiyorum. Eğer sen ona yetişecek olursan
onu tasdik et ve ona uy.
(Selman devam ederek)
dedi ki: Şöyle dedim: Senin dinini ve senin üzerinde bulunduğun bu hali bana
emredecek olsa da mı? O şöyle dedi: (Evet) onu dahi terk et çünkü hak onun
emrettiğidir. Rahmanın rıza ve hoşnuduğu onun dediğini yapmaktadır. Aradan
fazla bir süre geçmemişti ki yüce Allah'ı zikrederek korkuyla uyandı. Bana
şöyle dedi: Ey Selman gölge şu yeri geçtiği halde ben Allah'ı zikretmedim.
Senin aldığın sorumluluğu yerine getirmen nerede kaldı? (Selman) şöyle dedi:
Sen bana şu kadar zamandır hiç uyumadığını bildirdin. Ben de gözlerimle bunu
kısmen gördüm. Bu sebeple iyice uyku nu almanı arzu ettim.
Yüce Allah'a hamd edip,
ayağa kalktı, çıktı. Ben de arkasından çıktım, yataIağın yanından geçti.
Yatalak: Ey Allah'ın kulu içeri girdiğinde senden dilendim, bana vermedin.
Dışarı çıktın yine senden dilendim yine bana vermedin dedi. Adam ayakta durup
etrafına baktı, kimseyi görebilir miyim diye. Kimsenin onu görmediğini
anlayınca o yataIağa yaklaştı, ona: Bana elini ver dedi. Yatalak ona elini
verdi ve: Bismillah dedi. Adam sağlıklı bir şekilde hiçbir hastalığı olmaksızın
adeta bir hayvanın yularının çözülmesi gibi doğruldu. (Rahip) uzaklaşıp, gitti.
Hiç kimseye dönüp bakmıyor, kimsenin yanıbaşında durmuyordu. O yatalak bana: Ey
çocuk benim elbiselerimi bana yükle de ben de yola koyulup, akrabalarımın
yanına gideyim. Üzerine elbiselerini koydum, o da kimseye dönüp bakmadan gitti.
Ben de rahibi yakalamak üzere arkasından çıkıp gittim. Onu sorduğum her
seferinde öndedir dediler. Nihayet Kelb kabilesinden bir kafile karşı ma çıktı.
Onlara sordum, onlar halimi işitince onlardan bir adam benim için devesini
çöktürdü ve beni arkasına bindirip taşıdı. Nihayet kendi ülkelerine geldiler ve
beni sattılar. Ensardan bir kadın beni satın aldı. O da kendisine ait bir
bahçede beni çalıştırmaya başladı. Derken Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) da geldi ve geldiği haberi bana verildi. Bahçemden bir miktar hurma
aldım, onu bir şeyin üzerine koyup sonra yanına gittim. Yanında birtakım
kimseler vardı. Bir de baktım ki Ebu Bekr insanların arasında ona en yakın
duruyordu. Ben de o hurmayı önüne koydum. (Bu ne?) diye sordu. Ben sadakadır
dedim. O etrafındakilere: Yiyin, dedi. Kendisi yemedi sonra Allah'ın dilediği
kadar bir süre kaldım sonra yine onun gibi bir miktar alıp bir şeyin üzerine
koydum sonra yanına gittim. Etrafında yine birtakım kimseler vardı. Yine Ebu Bekir'in
ordakiler arasında ona en yakın durduğunu gördüm. Hurmayı önüne koydum, bana:
"Bu ne" dedi. Ben: Hediyedir, dedim. "Bismillah" dedi hem
kendisi, hem etrafındakiler yedi. Kendi kendime şöyle dedim: Şüphesiz ki bu
onun alametlerinden biridir. Benim arkadaşım Arap olmayan birisi idi. Tihame
demeyi beceremiyordu. Bu sebeple Tihme demişti. Adının Ahmed olduğunu
söylemişti. Arkasından dolaştım, benim arkasına geçtiğimi fark edince
elbisesini gevşetti. Sol kürek kemiği tarafında mühürü gördüm ve böylelikle ondan
emin oldum. Sonra dönüp önünde oturdum. Şehadet ederim ki Allah'tan başka
hiçbir ilah yoktur ve şüphesiz ki sen Allah'ın Rasulüsün dedim. "Sen
kimsin" dedi. Bir köleyim dedim. (Selman devamla) dedi ki: Ona benim
başımdan geçenleri, kendisiyle birlikte bulunduğum adamın kıssasını ve bana
neyi emrettiğini anlattı. (Allah Rasulü): Sen kime aitsin dedi. Ben ensardan
bir kadına beni kendisine ait bir bahçede çalıştırıyor dedi. Allah Rasulü: Ey
Ebu Bekir dedi. Buyur, emrine hazırım dedi. Allah Rasulü: "Onu satın
al" buyurdu. Ebu Bekr (r.a) beni satın aldı ve beni hürriyetime
kavuşturdu. Yüce Allah'ın kalmamı dilediği kadar bir süre kaldım. Ona selam
verdim ve onun önünde oturdum. Ben: Ey Allah'ın Rasulü hristiyanların dini
hakkında ne dersin dedim. Allah Rasulü: "Onlarda da bir hayır yok,
dinlerinde de" buyurdu. Bundan dolayı çok büyük şekilde etkilendim. Kendi
kendime şöyle dedim: Şu beraberinde bulunduğum, kendisinden o kadar şey
gördüğüm sonra da gözlerimle yataIağın elinden tutup, yüce Allah'ın onun elleri
vasıtasıyla o yataIağı ayağına kaldırdığı o kişi hakkında "bunlarda da,
onların dininde de hayır yoktur" diyor. Bu haliyle içimde Allah'ın
dilediği duygularla geri döndüm. Aziz ve celil olan Allah Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'a: "Bu aralarında keşişlerin, rahiplerin olmasından ve
onların büyüklük taslamamalarındandır." (Maide, 82) ayetini sonuna kadar
indirdi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da bu sebeple: "Bana
Selman'ı getirin" buyurdu. Elçi geldi, ben de korkuyordum. Nihayet gelip
onun önünde oturdum, Allah Rasulü okudu: Bismillahirrahmanirrahim "Bu
aralarında keşişlerin, rahiplerin olmasından ve onların büyüklük
taslamamalarındandır." (elMaide, 5/82) ayetini sonuna kadar bitirdi.
(Sonra şöyle buyurdu): "Ey Selman işte senin kendileriyle beraber
bulunduğun o şahıslar ile senin o arkadaşın Nasrani değildiler, onlar
müslümandılar ancak." Ben şöyle dedim: Ey Allah'ın Rasulü seni hak ile
gönderene yemin ederek söylüyorum ki sana uymamı emreden o idi. Ben ona şöyle
dedim: Senin dinini ve senin üzerinde bulunduğun bu hali terk etmemi emredecek
olsa dahi (ona uyayım mı?) O bana: Onu terk et şüphesiz ki hak ve yapılması
gereken onun sana vereceği emirlerdedir demişti.
Hakim -yüce Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Bu Selman-ı Fari si (r.a)'ın Müslüman olmasının
anlatılması hususunda sahih ve ali bir hadistir ama Buhari ve Müslim bunu
tahriç etmemişlerdir. Ebu't-Tufeyl Amir b. Vasile’den, o Selman’dan sahih bir
yolla bundan başka bir anlatımla da rivayet edilmiştir. Her iki rivayet
arasındaki metindeki farklılık fazlalık ve eksiklikten ötürü bunu da tahriç
etmeyi kaçınılmaz buldu.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: