EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
38. BÖLÜM |
İbnü'l-Hassar (rahimehullah)
dedi ki: Bilmiş olasın ki, Allah için vacip olan sıfatlar ne sayılır ne de
hasredilebilir. İbaretler bunlara ulaşamaz, işaretler zaptedemez.
Kadı Ebu
Bekr b. Arabi (rahimehullah) dedi ki: Bana göre sahih olan görüş Allah Teala'nın ne ismi ve ne sıfatı var ise mutlaka peygamberini
bunlara muttali kılmıştır. Bu O'nun göklerin, yerin cennet ve cehennemin melekutuna muttali edildiğini kalemlerin hışırtısını
işiteceği bir makama ulaştığını, takdir ve tedbiri meleklerin kahr ve teşhir (amade kılınma) altında makamlarını müşahede
ettiğini bilmiyor musunuz? Allah da bize sağlıklı akıllar bahşetmiş, önümüze
delil ve alametlerini dikmiş ve bu delillere dikkat çekmiştir. Nazarı
çalıştırmayı düşünceyi kullanmayı öğretmiştir. Muhakkikler de bununla Allah'ın
esma-i hüsnasını ali sıfatlarını bilmeyi istifade
etmiştir.
İbnü'l-Hassar (rahimehullah)
dedi ki: Bu süslü püslü güzel bir kelamdır. Ancak tahkikten yoksundur. Zira
şöyle demiştir: Bana göre Allah'ın ne ismi ne sıfatı var ise mutlaka
peygamberini buna muttali kılmıştır. Bunlardan bir kısmını resulüne mahsus
kılmış, bir kısmını da bilgisine ortak olanlar olmuştur. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: "İşte biz bu şekilde
İbrahim'e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyoruz."(En'am,
75) Sonra kendini Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını kuşatan alimler arasında
saymıştır. Maksadına Resulü'nün hakkını tazim ve ona mahsus olan hususla
ulaşmaya çalışmış ancak bu arada Allah için vacip olanı ihmal etmiştir.
Alimlerin çoğunluğu dediklerini tevil etmişlerdir. Maksadına da bir delil
getirmemiştir.
Alimlerin çoğunluğunun
ve önde gelenlerinin benimsediği görüş ise, Allah için vacip olanları bir
mahluk asla kuşatamaz. Buna da Allah'ın şu buyruğu "Deki: Rabbimin
kelimelerini (yazmak) için denizler mürekkep olsaydı, rabbimin kelimeleri
bitmeden deniz biterdi."(Kehf, 109) delil olur.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da şöyle buyurur. Mahlukatı adedince, rızasına
ulaşacak miktarca, arşı ağırlığınca, kelimelerini (yazacak) mürekkep miktarınca
Allah'ı tesbih ederim." Eğer onun tam olan
kelimelerin -sıfatlarından bir tanesi olmasına rağmen- sonu yoksa ve de
kuşatılamıyorsa o zaman ilmi de kudreti de, iradesi de ve sair ona vacip olan
sıfatlar da böyledir. Bizler bunların keyfiyetinin bilinemeyeceğini bir sınırla
sınırlanamayacağını tam olarak temyiz edilmediği için tarifinin
yapılamayacağını bildiysek o zaman bir mahluk bunları nasıl kuşatsın, tamamıyla
idrakine erişsin. Allah'ın zatı ve sıfatları için hasr
edatı menfidir. Bunun mutad olanlara kıyasina da yol yoktur. Fiillerin sıfatlarından bizlere
delalet ettiği her huşunun hükmü budur. Akılların da berisinde durması gereken
bir haddi vardır. Nitekim Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur: "Bana öyle hamdler ilham eder
ki şu an bunlara gücüm yok."
Sen zannediyor musun ki
Allah'ın ona ilham ettiği herhangi bir ziyade malumat olmadan yalnızca
lafızlardır? Yoksa sen "Sana olan övgüleri ihsa
edemem (kuşatamam)." buyruğundan maksadın delaleti olmayan lafızlarla
sınırlı olduğunu mu sanıyorsun? Halbuki ona "Cevamiu'l-Kelim"
verilmiştir. Bu ifadelerin hepsi nihayetin bulunamadığını açıkça
belirtmektedir.
Resülü Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) de kulları içinde O'nu en iyi bilendir. Lakin
söylediği bu. Allah'ın isimlerinden celaline, cemaline, kemaline delalet eden
her isim de böyledir. Hasr ( sınırlama) yoluyla
sayılması imkansızdır. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
cennet ehlinden haber verirken güzelliklerine sınırsız güzellik katılacağını
belirtmiştir. Özetle güzellikleri
sınırlı değildir. Onların halleri böyle iken -ki dilediği anda kudretiyle bunu
sınırlar- taktirlere kabil olmayan, dağılmayan, artmayan, bilakis nasıl
kuşatılabilir, bilakis onun ilminden -dilediği kadarı müstesna- hiçbir şey
kuşatılamaz.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: