EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

19. BÖLÜM

 

Bundan önceki bölümlerde Allah Teala'nın hangi sıfatlarla vasfedilip hangileriyle vasfedilemeyeceğini beyan ettik. Kadı Ebu Bekr b. Arabi (rahimehullah) der ki: İsimlerden ululuk ve takdis ifade edip hakkında nas varid olmayanlar konusunda Alimlerin çoğunluğu, bu isimlerin Allah Teala için kullanımının caiz olmadığı görüşündedirler. Bazıları ise "caizdir" demişlerdir. Doğru olan da budur.

 

Ebü'l-Hasen b. el-Hassar (rahimehullah) der ki: Onun buna cevaz yermesi hakkında kitap veya sünnetin varid olmadığı bazı isimleri Allah'ın isimleri arasında saymasına yol açmıştır. Alimlerden aktarıldığı hususlar tartışmaya açıktır. Kendi sözleri de yoruma kabildir. Bu konuda temel alınması gereken şudur: Alimler, yaradana başkasının isim vermesinin ve izin verdiği isimler dışında çağrılmasının caiz olmayacağında icma etmişlerdir. Ancak ihtilaf şeriat koyanın dua ederken dilinden dökülen ve hakikatle Yüce Yaradana bir isim verme gayesinden uzak olan bazı kullanımlarla alakalı olmuştur. Buna örnek Resulullah (s.a.v.)'ın "Allah'ım! Yolculukta sahip (yoldaş), ailemde halefim (yerime bakan) sensin" "Sen benim pazumsun (yardımcım, destekleyenim) seninle güç ve kuvvet sahibi olurum." Şeklindeki ve benzeri buyruklarıdır. Bu ifadeler Resulullah (s.a.v.)'in dilinden her halinde Allah'a muhtaç olduğunu izhar etmek sadedinde dökülmüştür. Yoksa maksadı Allah'ın isimlerini saymak ve bunu o isimlerde katmak değildir. Bana göre bazı ayetlerde geçen ifadelerde bu kabildendir. "Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır."(Al-i İmran, 54; Enfal, 30) "Konaklatanların en hayırlısıdır."(Mü'minun, 29) "üç kişi fısıldaşıyor olmasın ki o, onların dördüncüsü olmasın."(Mücadele 7) Bunlar ve benzerleri kullara beyan sadedinde varid olmuştur. Fakih Ebü Bekr b. Arabi (rahimehullah) Kur'an'da ve sünnette bu kabilden varid olan bütün sıfatları esma-i hüsna arasında saymıştır. Buna göre "Pazu, yoldaş, halife, dehr (zaman)" v.b de sayması gerekirdi. Ancak bunu aciz gören ve isimler arasında sayan herhangi bir Alim bilmiyorum. Buna göre bu en garip durumlardandır. Zira o, arap dilini iyi bilir. Bu konuda Kadı Ebü'l-Tayyib (rahimehullah)'e nispet edilen ifadeler, isim tespit kabilinden değildir. Bilakis benim izah ettiğim şekildedir. Bu durum bana göre başkaları için değil de Alim için geçerlidir. Zira Alim olmayan bilmeden yaradanına, caiz olmayan isimler verebilir.

 

Resülullah (s.a.v.)'ın dilinden dökülen bu isimlerin esma-i hüsnadan olmadığının delili, Alimlerin Allah Teala için "Ey halife, ey Pazu, Ey sahip" demenin caiz olmayacağında icma etmiş olmalarıdır. Bu izahla da esma-i hüsna kapsamına, "ey tuzak kuranların en hayırlısı, ey konaklatanların en hayırlısı, ey üçün dördüncüsü ... " diyenlere cevap veririz. Kitap ve Sünnette bulunsa da alimlerin icma ettiğini aşmamak gerekir.

 

İbnü'l-Hassar (rahimehullah) der ki: Hocamızın, avamın, "Ey Yahu! Ey gözlerin görmediği, ey zanların ulaşamadığı, ey sesleri işiten v.b" sözlerini tenkid ettiği çok olmuştur. Yaptığım izah bu konuda seni doğruya irşad edecektir. Tevfik Allah'tandır.

 

Derim ki: Bu dediği tartışmaya açıktır. Kur'an'ı Kerim'de buyurulur ki: "Allah dedi ki: Muhakkak ki ben onu (maideyi, sofrayı) size indireceğim."(Maide, 115) Nuh da dedi ki: "Rabbim beni mübarek bir menzile indir. İndirenlerin (konaklatanların) en hayırlısı sensin."(Mü'minun, 29) dolayısıyla Allah Teala "indiren"dir. Hadiste de: "Lehime tuzak kur, aleyhime kurma" buyurulur. Birçok alim de Dehr ve başka isimleri de esma-i hüsna arasında saymıştır. Nitekim bu isimlerin izahı isimler şerhinde gelecektir. Şu var ki isim olarak verilen her isimle çağırılması, dua edilmesi gerekmez.

 

Eğer isimler nasla gelmiş ise alimin kullanması caiz olan "Sahip (yoldaş) halife" isimleri alim olmayan içinde caizdir. Bu konuda caiz olmayan, hakkında nas bulunmayan ve Ehl-i Sünnet imamlarından herhangi birinin kullanmadığı isimdir.

 

Kadı Ebu Bekr b. Arabi (rahimehullah) Allah Teala'nın, "Şey" ismini anlatırken zikredilenin benzerine işaret etmiştir. Dedi ki: Bu dua isimlerinden değildir. Ancak bu isim Resulullah'ın sözlerinde Kur'an'da varid olan şekliyle beyan sadedinde varid olmuştur. Zira Bari' Teala'nm anıldığı isimler iki kısımdır: Beyan şeklinde zikredilen isimler. Bu tür isimler geneldir ve Allah Teala ile yaratılmışlar arasında (isim olarak) ortak kullanımı olabilir. Dua ve yakarış sadedinde varid olanlara gelince bu isimler celal ve kemal zirvesinde olmalıdır. Zira ulu, kerim büyük hükümdara dua edildiğinde nimetlerine nail olmak için en ali sıfatlarıyla zikredilir. Kendisinden bahsedildiğinde de dil, beyanda ihtiyaç duyduğu ne varsa bunlar söylemeye başlar.

 

Bundan dolayı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın sevdiği bir kavmin özelliklerinden bahsederlerken (der ki): "Bir kavim ki gece yolculuk yaptılar. Uyku vakti gelince o kadar yorgundular ki uykunun yerine koyacak daha güzel daha sevimli bir şey yoktur. Onlar kafalarını koyup uyuyunca aralarından biri kalktı ve bana yalvarmaya ayetlerini okumaya başladı."

 

İbnü'l-Arabi (rahimehullah) der ki: Bunu öğrendiyseniz bu beş lafız: Şey, nefis, ayn, mevcut, zevat ve bunlar gibi olanlar dua ve niyaza uygun değildir. Bunlar beyan ve istidlallafızlarıdır. Bu mukaddime, anlayana dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır.

 

Derim ki: Doğru diyor. Allah kendisinden razı olsun. Sanki fakih Ebü'l-Hasen b. Hassar (rahimehullah) bu izahı okumamıştır.

 

Akleşi (rahimehullah) bu bölümü zikretmiş ve güzelce izah etmiş bölümlere ayırmıştır. Diyor ki: Bilesin ki, Allah'ın isimleri ve sıfatları zatına kati surette sabit olandır. Bu da Kur'an'da varid olmayan ancak bize ahad haber olarak Resulullah'ın sözünden aktarılan isim ve sıfata gelince, alimler bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Haber -i vahid hem ilim hem amel ifade eden diyenler bu isimleri ispat etmişler, amel ifade eder, ilim ifade etmez diyenler ise bu sıfatların ve isimlerin Allah'a sübutu konusunda kesin bir ifade kullanmamışlardır. Çünkü bu ilim gerektiren konulardandır. Bu husus da daha önce geçmişti. Hakkında icma olmayan ve kitap veya sünnette sahih yolla nakledilmeyen ancak bu sıfat övgü bu isimde yücelik ifade eden isim ve sıfatlara gelince:

 

Derim ki: Örneğin, "Allah Teala, kamildir, ulaşılamazdır, temizdir, mübarektir, müsamahakardır." gibi hakkında kitap, sünnet, icma bulunmayan bu isimleri söyleyecek olursan, bu konuda Ebü'l-Hasen el-Eş'ari (rahimehullah) el-lüma' adlı eserinde şöyle der: Allah Teala'ya ancak kendisinin veya Resulünün verdiği veya ümmetin üzerinde icma ettiği isimlerle isimlendirilebilir.

 

Kadı Ebu Bekr b. et-Tayyib (rahimehullah) ise der ki: Ne Kur'an'da ne sünnette şeyh Ebü'l-Hasen (rahimehullah)'ın dediğini gerektirecek kati bir nas yoktur. Olması gereken bunu aklın hükmüne göre vermektir. Allah Teala'ya tazim ifade eden bir isimle isimlendiren kimseye "ne itaat ettin ne de isyan ettin", "ne mahsurlu iş yaptın ne de mübah bir iş yaptın" denilir. Abdulcelil (rahimehullah)'in Ebü'l-Hasen (rahimehullah) ve Kadı (rahimehullah)'dan naklettiği budur.

 

Abdulcelil (rahimehullah) dedi ki: Bana göre doğru olan Ebü'l-Hasen (rahimehullah)'ın dediğidir. Delili de Allah Teala'nın "En güzel isimler Allah'ındır, ona bu isimleri vesile ederek dua edin"(A'raf, 180) buyruğudur. Güzelolan şey de güzelliği akıl ile bilinmez. Ancak nass ile bilinir. Hal böyle ise bu durumda ona verilen isimlerden hakkında nas varid olanlardan başkası güzel sayılmaz. Hakkında nas varid olmayan ise güzel değildir. Denilirse ki: Çirkin de değildir. Denilir ki: Evet dediğin gibidir. Ancak şu var ki Allah Teala bizleri çirkin olmayan isimlerle anmakla yükümlü tutmamıştır. Bizi güzel isimlerle anmakla yükümlü tutmuştur. Dolayısıyla Ebü'l-Hasen (rahimehullah)'ın dediği ispat olunmuştur. Akleşi (rahimehullah) der ki: Bazı alimler bu iki mezhep arasında orta bir yol tutmuşlardır.

Dediler ki: Nezdimizde tercihli olan tafsilata gitmektir. Buna göre deriz ki: İsme bağlı olan her lafız nassa bağlıdır. Sıfata bağlı olanlar ise değildir. Bu konuda doğru olan sıfatları kullanmak mubahtır. Yalan olanlar ise caiz değildir.

 

Sonra şöyle dedi: Bu fıkhi bir meseledir. Çünkü mesele bir lafzın kullanımının mübah olup olmayacağı ile alakalıdır. Allah'a isim verilmesinin yasaklanmasının delili nedir denilirse, o da Resulullah (s.a.v.)'e kendi kendine vermediği, rabbimin onu isimlendirmediği, anne-babasının ona takmadığı bir isim vermenin yasak olmasıdır. Eğer bu Resulullah (s.a.v.) hakkında böyle ise hatta normal insanlar için geçerliyse Allah hakkında yasak olması evladır.

 

Sıfat vermenin caiz olmasının deliline gelince o da şudur: Sıfat herhangi bir şey hakkında verilen bir haberdir. Haber de doğru ve yalan olmak üzere iki kısma ayrılır. Şeriat asıl itibariyle yalanı haram kılmıştır. Arızi durumlar dışında yalan haramdır. Doğruluk ise helaldir. Nasıl ki var olduğunda Zeyd için "Mevcut"tur dememiz caiz ise aynı şekilde Allah Teala için de "Mevcut"tur diyebiliriz. Bu konuda şeriat varid olsun olmasın farketmez.

 

Bu üç mezhepten ortaya çıkan şudur: Kadı, isim ve sıfatları sayılı ve nakil ile sınırlı görmemektedir. Zira sınırlı olduğu konusunda kafi bir delil varid olmamıştır. Binaenaleyh Kadı'ya göre Allah Teala'yı kemal ifade eden isim ve sıfatlarla isimlendiren vasfeden, zikredilen doksan dokuzdan fazla olsa da hatalı değildir. Ebü'l-Hasen (rahimehullah) ise nakledilenler dışında her isim ve sıfatta hatalı görmektedir. Çünkü ona göre isim ve sıfatlar sayılıdır, nakille sınırlıdır. Orta mezhep ise Allah Teala'ya nas varid olmayan bir ismi vereni hatalı görmektedir. Kemal ifade eden noksanlıktan uzak bir sıfat vereni ise doğru görmektedir. Buna göre isimler nas ile sınırlıdır, nakle dayanır. Sıfatlar ise sayılı ve sınırlı değildir. Bilakis Allah Teala Allah'ı bilen akıllara göre caiz olan her sıfatla vasfedilir. Buna göre sıfatların dayanağı nakil ve akıldır. İsimler ise nakil yoluyla sabittir. Aynen şu husus gibi: Resulullah (s.a.v.)'ın Kur'an'da ve herkes arasında meşhur olan iki ismi vardır. Bunlar, Muhammed ve Ahmed'dir. Bunlar dışında hadislerde muttalı olan alimlerin bildiği başka isimleri de vardır. el-Haşir, el-Akib, el-Mahi, el-Fatih, elHatim, Nebiyyül-Tevbe, Nebiy el-Melheme, Nebiy er-Rahme.

 

Bunları Resulullah (s.a.v.)'a isim saymamızın sebebi, kendisinin bunu bize bildirmesidir. Buyuruyor ki: "Benim birkaç isimim vardır..." Bu isimleri saymış ancak beraberinde "Rauf, Rahim, esSıracel-Munir, Beşir, Nenir" isimlerini zikretmemiştir. Resulullah (s.a.v.) bu isimleri saymayınca bunları isim olarak sayamadık. Sıfat olarak bıraktık. Aynı şekilde Allah Teala. Biz O'nu kendini isimlendirdiği esma-i hüsna ile isimlendiririz. Kendine isim olarak vermediği zatına layık güzel sıfat ve övgülere gelince bunları sıfat olarak verir ancak isim olarak isimlendirmeyiz.

 

Bu, İmam Ebu Hamid (rahimehullah)'in mezhebidir. Bu mezhepte vaat olandır.

 

Derim ki: Bu konuda Ebıl Hamid (rahimehullah)'e İbnü'l-Hassar (rahimehullah) ve başka kelamcılar muhalefet etmişlerdir. Bu konuda Ebü'l-Hasen (rahimehullah)'ın mezhebini benimsemişlerdir. Bu ise daha doğrudur, daha güzeldir. Nitekim bir sonraki bölümde izah edilecektir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

20. BÖLÜM