EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

10. BÖLÜM

 

Alimlerden bir gurup, şöyle dediler: Allah Teala'ya yaratmış olduğu şerli varlıklardan bir isim veya sıfat türetmek caiz değildir. "Sizlere salat eden O'dur''(Ahzab, 43) buyruğundan da "Musalli" şeklinde bir isim türetmek de caiz değildir. Aynı şekilde yemek yemediği için "Saim (oruçlu)" şeklinde bir sıfatla nitelenemez. Yine "Şa-e" fiilinden "şai (dileyen" lafzıyla bir sıfatla da vasfedilemez. Çünkü ne Allah'ın kelamında ne de arap dilinde "şai" şeklinde bir isim varid olmamıştır. Bunun yerine "Murid" sözümüzle yetinmişlerdir. İradeye bağlı olarak varid olan her isim ve sıfat da böyledir. Aynı şekilde "kasıt (kasteden)" sıfatıyla da vasfetmemişlerdir. İrade de kasıt manası bulunsa da yapmamışlardır. Nitekim "Arif", "Zakir" şeklinde de bir vasıf kullanmamışlardır. Bunların yerine "Alim" demekle yetinmişlerdir.

 

Hareket edenlerde hareketi var ettiği içinde "Muharrik" denmez.

 

Takdir ettiği yaralardan dolayı da "Carih (yaralayan)" sıfatı verilmez. Cesur, fasih, hatip, beliğ, hazik (uzman), fakih, kızgmlık gibi sıfatlarda da vasfedilemez. Ancak "Gazab" ile vasfedilir. Kur'an'da "Bizi gazaplandırınca"(Zuhruf, 55) buyurmuştur. Şefaat hadisinde de: "Şüphesiz ki Rabbim rabbim öyle gazaplandı ki. Ne bundan önce böyle gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanacaktır." buyurur. Cür'et sahibi olmak, salih olmak, vasıflarıyla da vasfedilmez. "Kamil" olmakla vasfedilir. Bu İbn Abbas (radıyallahu anh)'tan rivayet edilmiştir. Allah Teala "Allah mı daha hayırlıdır yoksa onların ortak koştukları mı"(Neml, 59) buyurduğu için "Allah şundan hayırlıdır" denilir. Şefik (şefkatli) demek caiz değildir. Çünkü şefkat endişe ve korkudur. Mukin (yakin sahibi) denilmez. Çünkü yakin ancak şüpheden sonra hasıl olur. "Fehm" diye de isimlendirilmez. Çünkü "Fehm" hızlı öğrenme kabiliyetidir. "Allah şu işe azmetti" demek caiz değildir. Çünkü "Azim" bir konuda değerlendirmeden sonra karar vermektir.

 

Özetle Allah Teala ancak kendini isimlendirip vasfettiği veya Resülünün onu isimlendirip vesfettiği ve yahut Müslümanların üzerinde icma etmiş olduğu isim ve sıfatlarla isimlendirilip vasfedilebilir. İsim veya sıfat nas yoluyla sabit olursa bu durumda bize vacip olan boyun eğmek ve teslim olmaktır. Bu konuda celaline layık olan ne ise o olur.

 

İbnü'l-Hassar (rahimehullah) dedi ki: Kur'an-ı Kerim'de Allah Teala'ya izafet edilen fiiller üç çeşittir. Bir kısmı, ittifakla bu fiillerden Allah Teala'ya isim türetmek caiz değildir. Örneğin, "Onlar tuzak kuruyorlar Allah da tuzak kuruyor."(Enfal, 30), "Attığın zaman sen atmadın, bilakis Allah attı."(Enfal, 17) ve bunların benzerleri. Binaenaleyh fiillerden Makir (tuzak kuran), Rami (ok atan) şeklinde bir isim türetilemez. Aynı şekilde "Katil" diye de bir isim çıkarmak caiz değildir.

 

Derim ki: Bahsettiği "ittifak" doğru değildir. Daha önce Şeyh Ebü'lHasen (rahimehullah) ve Kadı (rahimehullah)'den aktardığımız üzere "bunlardan isim türetmek ittifakla caizdir" örneğin Allah Teala'nın şu buyruğu; "Dua ettiği zaman zorda kalanın duasına icabet eden mi..."(Neml, 62), "Allah dilediğine rızkı yayar dilediğine daraltır."(Ra'd, 26) Bunlar ve benzerleri hakkında sahih haberler varid olmuştur. Nitekim Allah, el-Mucib, elKabız, el-Basit'tir. üçüncü türe gelince bu ihtimaldır.

 

Fakih Ebü Bekr b. Arabi (rahimehullah), isimler arasında, "el-Müsteti (güç yetiren, yapabilen) ismini zikretmiştir. Dedi ki: Bu isim hakkında ne Kur'an ne de sünnet varid olmuştur. Ancak fiil olarak gelmiştir. "Rabbin güç yetirir mi"(Maide, 112) haberde sayılmayan isimler arasında "Nürunu tamamlayan"(Saf, 8), "Varislerin hayırlısı"(Enbiya, 89), "üç kişinin dördüncüsü", "Beş kişinin altıncısı", "Tayyib (pak, temiz), Muallim (öğreten) v.b isimler saymıştır. Bu konuda İbn Berrecan (rahimehullah)'a uymuştur. Zira o da isimler arasında "Nazif" (temiz) ismini zikretmiştir. Halbuki hakkında ne kitap da ne de sünnet de bir şey varid olmuştur.

 

Derim ki: "Hakkında ne kitap da ne de sünnet de bir şey varid olmuştur" sözüne gelince bilakis kitapta şöyle gelmiştir. "Şüphesiz ki yere ve üzerindekilere biz varis olacağız"(Meryem, 40) "Şüphesiz ki dirilten öldüren bizleriz, varis olacak olanlar da yine bizleriz."(Hicr, 23) Dolayısıyla Allah "varis" olandır. Yine buyuruyor ki "Ve sana bilmediklerini öğretti"(Nisa, 113) "Ona katımızdan bir ilim öğrettik"(Kehf, 65), "Adem'e de isimlerin hepsini öğretti."(Bakara, 31) Dolayısıyla gerçekte Muallim ( öğreten) O'dur.

 

Abdulmuttalib'in istiska (yağmur) duasında da şöyle varid olmuştur.

Bu duayı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in beraberliğinde yapmıştır. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) o sırada gençliğe yeni adım atmıştı. Abdulmuttalib şöyle dua etmiştir: "Ey ihtiyaçları kapatan, dert ve kederleri gideren! Sen öğretensin, öğretilen değiL." Müslim'in Sahih'inde "et- Tayyib" ismi varid olmuştur. Tirmizi de "en-Nazif" ismini rivayet etmiştir. Bu isimlerden bazıları ile dua edildiği de varid olmuştur. İbn Mace'nin Sünen'inde İbn Abbas (radıyallahu anh)'tan rivayet ettiğine göre: Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) duasında şöyle derdi: "Allah'ım! Bana yardım et! Aleyhime yardım etme! Bana zafer ver! Aleyhime zafer verme! Lehime tuzak kur, aleyhime tuzak kurma! Bana hidayet ver ve bana hidayeti kolaylaştır. Bana azgınlık hakanlık edene karşı bana yardım et. Rabbim beni sana çok şükreden, çok zikreden senden çok korkan, sana itaat eden, yönelen, korkundan inleyen, sürekli sana dönen kimse kıl! Rabbim! Tevbemi kabul et! Hatamı temizle! Duamı kabul et! Kalbime hidayet ver! Dilime doğruluk ihsan eyle! Sevgimi sabit kıl! Kalbimdeki kini, hasedi çekip al!" Tirmizi manasıyla rivayet etmiştir. Hasen, sahih bir hadistir demiştir.

 

Buna dayanarak şöyle denilir: "Ey tuzak kuranların en hayırlısı! Lehime tuzak kur, aleyhime kurma!" Nitekim şöyle denilmektedir: "Ey zafer verenlerin yardım edenlerin en hayırlısı! Bana yardım et, aleyhime yardım etme!" Allahu a'lem. Allah'ın isimlerinden son ismin izahında da bu konu tekrar ele alınacaktır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

11. BÖLÜM