EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

6- EŞ-ŞEHİD

 

Kur'an-ı Kerim'de nekira bir vasıf olarak birçok yerde geçer. Ebu Hüreyre hadisinde de geçer. Ümmet de üzerinde icma etmiştir. KuL için kullanılmasında bir ihtilaf yoktur. Kur'an-ı Kerim'de: "Her ümmetten bir şehid (şahit) getirdiğimizde, seni de bunların üzerine şehid (şahit) olarak getirdiğimizde halleri nasıl olur?"(Nisa, 41) Cevheri der ki: Şehid, şahit demektir. Çoğulu, "şüheda"dır. Yine şehid, Allah yolunda öldürülen kimsedir. Başkası da şöyle der: Şehadet (şahitlik), bunu taşıyan kimsenin şahit diye isimlendirdiği kimsedir. Mübalağalı vezni de "şehid" olarak gelir.

 

Şahitliğin üç şartı vardır. Bunlar olmadan tamam olmaz. Hazır bulunmak, kavramak ve eda etmek. Hazır olmak, şahidin şahitlik ettiği husus sırasında hazır bulunmasıdır. Kavramak, şahit olduğu konuyu her yönden bilmesi. Eda etmek, ihtiyaç halinde hazır bulunup kavradığı şahitliği tam bir şekilde yerine getirmesidir.

 

Allah Teala'nın şahitliği bütün şahitliklerin aslı ve kaynağıdır. Kendisi, kendi nefsine layık olduğu hususlara dair şahitlik eder. Meleklerine, rasüllerine ve kitaplarına da şahitlik etmiştir. Bütün mahlukata lehine ve aleyhine olan hususlar da şahitlik etmiştir. Her şeyi kuşatan sıfatlarla görür, işitir ve bilir. Gizli ve açık hiçbir şeyondan kaçmaz, hepsine şahittir. Bütün mahlukat da ona, layık olduğu sıfatlarla şahitlik etmişlerdir. Kendi nefisleri hakkında da onları yaratmış olduğu mahiyet ve vasıflara dair şahitlik etmişlerdir. Her şeyona şahit, o da her şeye "şehid"dir.

 

Alimler dediler ki: Allah Teala yedi şey hakkında şahitlik etmiştir:

 

Tevhide: Buyuruyor ki: "Allah O'ndan başka İlah olmadığına şahitlik etti."(Al-i İmran, 18) Kur'an'a: Buyuruyor ki: "Lakin Allah sana indirdiğine şahitlik eder, onu ilmiyle indirmiştir. Melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter."(Nisa, 166) Muhammed Mustafa'nın nübüvvetine şahitlik etmiştir. Buyuruyor ki: "Şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah'ın resulüdür."(Fetih, 28-29) "De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter."(İsra, 96) "Şahit olun! Ben de sizinle beraber şahitlik edenlerdenim."(Al-i İmran, 81) Kulların amellerine şahitlik etmiştir. Buyuruyor ki: "Allah'ın onların hepsini dirilttiği gün, onlara yaptıklarını anlatacaktır. Allah onu (amellerini) tuttu, kaydetti, onlar ise unuttular. Ve Allah her şeye şahiddir."(Mücadele, 6) "Onu işlerken (o işe girişirken) biz sizlerin üzerinizde şahittik."(Yunus, 61) "Allah yaptıklarınıza şahittir."(Al-i İmran, 98) Her şeye şahitlik etmiştir. Buyuruyor ki: "Rabbinin her şeye şahit olması yeterli değil mi?"(Fussilet, 53) Münafıkların yalan söylediğine şahitlik etmiştir. Buyuruyor ki: "Ve Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder."(Münafikun, 1) Muhammed Mustafa'nın şeriatına şahitlik etmiştir. Buyuruyor ki: "De ki: Benimle sizin aranızda Allah şahittir."(En'am, 19)

 

İbnü'l-Arabi dedi ki: Şahitler hakkında dört görüş vardır:

 

1- Bir şeye şahit olmak kökünden "faiil" kalıbındadır. Hazır bulunmak, muttali olmak manasındadır. Allah Teala'nın: "Sizden kim aya şahit olursa (hilalin doğup ayın başladığına) Ramazan orucunu tutsun.

 

2-Şehid: İlimdir. Allah Teala buyuruyor ki: "Allah, ondan başka İlah olmadığına şahitlik etmiştir. Melekler ve ilim sahipleri de .."(Al-i İmran, 18)

 

3- Şehid: Hükmüne delil olan hususlarla delil ikame eden ... Allah Teala buyuruyor ki: "Allah, her şeye şahittir."(Mücadele, 6) Yani Allah Teala vahdaniyyetine getirdiği delillerle beyan eder.

 

4- Şehid: Vahdaniyyetine şahitlik edilmiş olan manasındadır. "Hakim", "Bedi" isimlerinde olan iki izahtan birinde olduğu gibi. Dedi ki: Ancak Zahir olan "fail"in fail manasında olmasıdır. Buna göre zat sıfatlarından olur. Ancak "meşhud" manasında olması da uzak değildir. Böylece her iki manaya gelebilir.

 

Derim ki: "Şehid" ilim manasında olursa zat sıfatlarından olur. Kullarına vahdaniyyetini beyan eden manasında alırsak da aynıdır. Şayet "meşhud" manasında olursa o zaman dünyada varlığını aynel-yakin olarak, ahirette ise açık tecellisi ile müşahede edene nispetle bu manayı almış olur. Bu ikisi hem dünya hem ahirette mü'minlere mahsustur.

 

Akleşi der ki: Allah yolunda "şehid" olan da bu manadan gelir. Lugat Alimi İbn Faris "el-Mücmel" adlı kitabında şöyle der: Şehid, Allah yolunda öldürülmüş olandır. Dediler ki: Çünkü melekler ona şahitlik ederler. Şöyle de denilmiştir: Yere düştüğünden, yer de kendisi için şahitlik edeceğinden böyle isimlendirilmiştir. Denildi ki: Allah Teala'ya "Muhakkak ki Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını cennet mukabilinde satın almıştır."(Tevbe, 111) buyruğu ile yapmış olduğu ahde vefa gösterip, üzerine düşeni yerine getirdiği zaman kendi nefsi için şahitlik ettiğinden dolayı bu ismi almıştır. Hak şahidin şahitliği onun şahitliğiyle birleşince ona "şehid" ismini vermiştir. Bundan dolayı da Resulullah (s.a.v.): "Allah, kimin kendi yolunda yararlandığını daha iyi bilir." buyurmuştur. Uhut şehitleri hakkında da şöyle buyurmuştur: "Ben bunlara şahidim," Çünkü getirdiklerini tasdik ederek uğrunda canlarını feda ettiler. Önünde öldürüldüler. Binaenaleyh bir şeye şahit olan onu bilir. Lakin her bilen şahit değildir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şu buyruğuna bakar mısın: "Kardeşlerimizi görmeyi canı gönülden isterim." Onları bilse de onları görmeyi (müşahede etmeyi) temenni etmiştir. Allah Teala'nın buyruğu: "Gaybı ve şehadeti bilir."(En'am, 73) bu manadadır. Buna göre şehid, ek bir özellikle beraber olan ilimdir. Gayb ise zandan ibarettir. Şahitlik, Zahir görünen şeylerden ibarettir. Mutlak ilim manasında olursa "Alim" manasına, gayb ve Batıni hususlara nispet edilirse "habiir" Zahiri hususlara nispet edilirse de "şehid" manasına gelir. Bütün bu manalarla beraber, kıyamet gününde kullardan müşahede ettikleriyle şahitlik etmesi manası da verilebilir.

 

Halimi, "şehid"in manasında şöyle der: Mahlukların ancak muttalik olmak ve yanında hazır bulunmakla bilebilecekleri şeylere muttali olan demektir. Bununla beraber, Allah Teala mekan yakınlığı olan hazır bulunmakla vasfedilmiyor olsa bile kullarında sadır olan hiçbir şeyona gizli olmaz. Halbuki kullar da mekan olarak uzak olan, olanlardan habersiz kalır. Çünkü uzak olan, duyularının kusuru ve noksanlığından dolayı bilgisi eksik kalır. Allah Teala için ise duyulardan söz edilemez. Ki bunlara sahip olanların yaşadığı noksanlık onda bulunsun. Binaenaleyh her mükellefin kemal vechi üzere şahitliğin yalnız Allah'a ait olduğunu, onun dışındaki bütün şahitlerin, şahitliklerini onun huzurunda ettiklerini bilmesi vaciptir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Peygamberler ve şahitler getirildi. Aralarında hak ile hüküm verildi."(Zümer, 69) "Şahitler derler ki:

 

İşte bunlar rablerine karşı yalan söyleyenlerdir."(Hud,18) O ne yücedir. Hamd ona mahsustur. Peygamberlerini, meleklerini ve Alimleri kendileriyle kulları arasında şahit kılmıştır. Dünya ve ahirette hucceti ile kaim olmalarından razı olmuştur. Çünkü onlar bildiklerine Basiret üzere bir ilim ve yakin bir şahitlikle şahitlik ederler. Allah Teala buyuruyor ki: "Ondan başka yalvarıp durdukları şeyler (putlar vs.) şefaat de edemezler. Ancak bilerek hakka şehadet edenler müstesna."(Zuhruf, 86) Onlar dünyada yalnız bildikleriyle şahitlik ederler. Nitekim ahirette de yalnız bildikleriyle şahitlik ederler. Allah Teala buyuruyor ki: "İşte böyle sizleri vasat bir ümmet kıldık ki, insanlar üzerinde şahit olasınız."(Bakara, 143) Buhari'nin Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Kıyamet gününde Nuh çağırılır. Lebbeyke ve sa'deyke Ya Rabbi, der. Der ki: Tebliğ ettin mi? Derler ki: Bize hiçbir uyarıcı gelmedi. Der ki: Kim sana şahitlik eder? Der ki. Muhammed ve ümmeti. Onlar da tebliğ ettiğine şahitlik ederler. Resul de sizlerin üzerinize şahit olur. İşte Allah Teala'nın: "İşte böyle sizleri vasat bir ümmet kıldık ki, insanlar üzerinde şahitler olasınız, resul de sizin üzerinizde şahit olsun."(Bakara, 143) buyruğu budur.

 

Bazı Alimler bu ayetin tevilinde şöyle demişlerdir: Ölümden sonra birbiriniz hakkında şahitlik edersiniz.

 

Nitekim Sahih-i Müslim'de şöyle geçer: Enes'ten rivayet edildiğine göre (dedi ki): Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in önünden bir cenaze geçti. Kötülükle anıldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Vacip oldu, vacip oldu." dedi. Bir başka cenaze geçti, hayırla anıldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine, "vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu." dedi. Bu husus kendisine sorulunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Hayırla andığınıza cennet vacip oldu, şerle andığınıza da cehennem vacip oldu. Sizler Allah'ın yeryüzündeki şahitlerisiniz." Sahih dışındaki rivayette üçer defa tekrar etti. Ardından şu ayeti okudu: "İnsanlar üzerine şahitler olasınız. Resul de sizin üzerinizde şahit olsun."(Bakara, 143)

 

"Resul de sizin üzerinizde şahit olsun," buyruğunun manası hakkında denildi ki: Kıyamet günü amellerinize şahitlik eder. Denildi ki: "üzerinize", "size" manasındadır. Yani sizler için imana dair şahitlik eder. Denildi ki: Sizler hakkında tebliğe şahitlik eder.

 

Ayrıca kişi dünyada ancak ilmini tahkik ettiği hususlar kendinin, babasının, annesinin aleyhine olsun. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 

"Biz ancak bildiğimizle şahitlik ettik."(Yusuf, 81) "Ancak bilerek hak ile şahitlik edenler müstesna."(Zuhruf, 86) "Allah için şahitliği ikame edin."(Talak, 2) "Adaleti ayakta tutanlar, Allah için şahitler olun. isterse bu şahitlik kendi nefislerinizin, anne babanızın ve akrabaların aleyhine olsun."(Nisa, 135) "Alışveriş yaptığınızda şahit tutun."(Bakara, 282) Dolayısıyla insanın şahitlik ehliyeti varsa, onun özellikleriyle süslenmeli, kapısından girip yollarından tutmalıdır. Ki nihayetinde şahitlerden olsun. Çünkü şahitlik, en üst rütbe, kurbetlerin en yakınıdır. Allah'a ulaştıran en kısa yoldur. Şahitler, adaletli ve adalet ehli insanlardır. Allah Teala şöyle buyurur: "Sizlerden olan adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun."(Talak, 2) Adalet de her güzel ahlak ile ahlaklanmak, her türlü kötü ahlaktan uzak durmaktır. ilim ve ilimde istikrar olmadan bu makama ulaşılmaz, bu mertebeye yükselinmez. Allah Teala buyuruyor ki: "De ki: Rabbim ilmimi arttır."(Taha, 114) ilim bütün şerefli hasletlerin temelidir. ilim ile de en uluvi mertebelere ulaşılır.

 

İlim böyle bir mertebeyi haiz ise değeri bilinmeli, tazim edilmeli, yüceltilmelidir. Hadiste: "Şahitlere değer verin. Zira Allah onlarla hakları izhar eder, onlarla haksızlıkları önler." şeklinde geçer. Şahitlere saygı gösterilmesini emretmiştir. Şahitler de müslüman Hakimler nezdinde adaletleri, tezkiyeleri sabit olmuş kimselerdir. Buna da dinlerine verdikleri değer, kişiliklerini muhafaza ve sıdk ve emanetle, yalan, hıyanetten uzak durmakla ulaşmışlardır. Bundan dolayı şahit olmak ve başkaları hakkındaki sözleri kabul görmek ile değer bulmuşlardır.

 

Neticesinde şeriatta hakların alınmasına mazlumdan zulmün defedilmesine sebep olmuşlardır. Bundan dolayı ikramları hak, aşağılanmaları haram olmuştur. İkramları, onlara saygı duymak, namlarını korumak ve aleyhine hak ile şahitlik ettikleri kimselerden bir eziyete maruz kalmamaktır. Şahidin şahitliği gizlemesi de haramdır. Allah Teala şöyle buyurur: "Şahitliği gizlemeyin! Kim gizlerse kalbi günahkardır (günahla doludur )."(Bakara, 283) Hususiyetle kalbi zikretti çünkü, şahitliği taşıyan kalptir. Aynı şekilde yalan yere batıl şekilde şahitlik etmesi de haramdır. Allah Teala şöyle buyurur: "Pislik putlardan kaçının, yalan söz, şahitlikten de kaçının."(Hacc, 30) Yalanın en büyüğü, iftiranın en çirkini Allah hakkında, olmayan bir şeye şahitlik etmektir. Peygamberleri hakkında yapılan bu tür şahitlik de aynı çirkinliktedir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki benim hakkımda yalan herhangi bir kimse hakkındaki yalana benzemez. Kim bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın."

 

Şahit olanın, şahit olması halinde, kendisine de şahitlik edildiğini bilmesi gerekir. Her sözü her fiili için bu geçerlidir. Allah Teala buyuruyor ki: " ... Hangi ameli işleyecek olursanız olun, siz ona daldığınız vakit biz başınızda şahidiz."(Yunus, 61) "O bir söz telaffuz etmeyedursun mutlak yanında hazır bir gözcü vardır."(Kaf, 18) "Halbuki üzerinizde gözetleyici melekler vardır. Kiramen katibin yaptıklarınızı bilirler."(İnfitar, 10-12) "İşte kitabımız! Yüzünüze karşı hakkı söylüyor. Şüphe yok ki neler yapıyor idiyseniz bir (hepsini meleklere) yazdırıyorduk."(Casiye, 29) İtikadını, fiilerini, sözlerini ve tüm ahvalini muhafaza etmeye gayret etmelidir.

 

TirmizI'nin Ebü Hüreyre'den rivayet ettiğine göre dedi ki: Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "o gün bütün haberlerini anlatır."(Zilzal, 4) ayetini okudu ve şöyle dedi: "Haberlerinin ne olduğunu bilir misiniz?" Dediler ki: Allah ve resülü bilir. Buyurdu ki: Şüphe yok ki haberleri, her kul hakkında üzerinde işlediği amele şahitlik etmesidir. "Falan gün şu, şu, Şu ve şu işleri yaptı." demesidir. İşte haberleri bunlardır. Dedi ki: Hasen garip bir hadistir.

 

Hafız Ebu Nuaym Muaviye b. Kurra'dan aktarır. Ma'kil b. Yesar'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedi ki: Ademoğlu'nun başından hiçbir gün geçmez ki o gün içinde kendisine şöyle nida edilmesin: Ey Ademoğlu! Ben yeni bir mahluğum. Ve ben amel ettiklerine yarın şahitlik edeceğim. Benim içimde hayırlı amel işleki yarın senin için o amele şahitlik edeyim. Çünkü ben geçip gittiğim de bir daha beni göremezsiniz. Aynısını gece de söyler." Dedi ki: Muaviye tarafından garip bir hadistir. Zeyd el-Ammi'den ferden rivayet etmiştir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu isnad dışında merfu olarak rivayet edildiğini bilmiyorum.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

6- EL-HASİB