EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

3- ER-RAHMAN

4- ER-RAHİM

 

Kur'an'da zikredilmiştir. Buyuruyor ki: "Gerçekten O, Süleyman'dandır: Ve O: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" (şeklinde başlamaktadır)(Neml, 30) "Hamd alemlerinrabbi olan Allah'amahsustur. O, Rahman'dır, Rahim'dir."(Fatiha, 2-3) "ilahınız, bir ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. Rahman'dır, Rahim'dir."(Bakara, 163) "Rahman, Kur'an'ı öğretti."(Rahman, 1-2) "Muhakkak O, onlara karşı Rauftur, Rahim'dir."(Tevbe, 117) "Mü'minlere karşı Rahim'dir."(Ahzab, 43) Ebu Hüreyre hadisinde de sayılmışlardır. Kur'an'da ve sünnette birçok yerde defalarca tekrar edilmişlerdir. Ümmetin de üzerinde icma ettiği isimlerdendir.

 

Her ikisi de "rahmet" kökünden türemiş isimlerdir. Azametli isimlerden olduğu için izahları çok ve dallı budaklı olmuştur. Bazıları dedi ki: Hiçbir yerde Allah Teala'dan başkasına "er-Rahman er-Rahim"i beraber kullanmak caiz değildir. Ancak "Rahim bir adam" denildiği gibi "Rahman bir adam" denmesi caizdir. Alimlerin çoğunluğu ise Rahman'ın Allah'a has bir isim olduğu, başkasına bu ismin verilmesinin caiz olmadığı kanaatindedirler. Görmez misin ki şöyle buyurmuştur: "De ki: Allah diye dua edin veya Rahman diye dua edin."(İsra, 110) Bu ismi hiç kimsenin ortak olmadığı ismin muadili olarak zikretmiştir.

 

Yine şöyle buyurmuştur: "Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman dışında ibadet edilen İlahlar yapmış mıyız?"(Zuhruf, 45) Bize Rahman'ın ibadete müstehak olanın O, olduğunu haber vermiştir. Yine, Rahman'ın manası daha sonra izah edeceğimiz üzere mahlukatı rahmetle kuşatan olunca bunun kullarda tam olarak bulunması söz konusu değildir. Dolayısıyla bihakkın hiç kimseye icra edilemez. Onlarda, manasında ancak az bir pay bulunur. Bu pay ile Rahman ismini değil de "Rahim" ismini alırlar. Bundan dolayı Rahman ismi kuşatıcılığı açısından, "Allah" ismine ilhak edilmiştir. Allah Teala buyuruyor ki: De ki: Allah diye dua edin veya Rahman diye dua edin. Rahman ismi hakkında Allah'ın ism-i azamı da denilmiştir. İbnü'lArabi böyle demiştir.

 

İbnü'l-Hassar der ki: Bu konuda mutemed olan, Allah'tan başkasının bu vasıf ile vasıflandırılmasının, bu isim ile isimlendirilmesinin caiz olmadığına dair Alimlerin icmaıdır. Müseyleme el-Kezzab cüret edip kendine "Rahmanu'l-Yemame" ismini vermiştir. Derim ki: Şair şöyle der:

 

O gün yüzlervardır. Nazar ederler: Rahman'ı... İhlasile gelirler. "Nazar ederler" beklerler manasındadır.

 

İbnü'l-Hassar der ki: Allah ona yalan sıfatını yapışmıştır. Biz her kafirin yalancı olduğunu biliyoruz. Ancak bu sıfat Müseyleme'nin özel ismi haline gelmiştir. Bu isimle anılır olmuştur. Kendine Rahmanu'l-Yemame deyince Allah ona bu sıfatı yapışmıştır. Ayrıca kendisi de Yemame halkı için memleketlerinin yıkılmasına ve ona itaat edenlerin helakına sebep olmuştur. Daha intikal edecekleri azap da vardır. Kendisi bu ismi almamıştır bilakis kulağına çalınmıştır.

 

"Rahim" ismine gelince kula sıfat olarak kullanılabilir. Şayet bu ismin mefhumu o zatta mevcud ise ... Bu ismi almaya en hak sahibi olanlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'dir. Allah Teala buyuruyor ki: "Andolsun ki size, sizden bir resul geldi. Size sıkıntı veren şeyler ona ağır gelir. Sizin hakkınızda titizdir. Mü'minlere karşı Rauftur, Rahim'dir (şefkatlidir, merhametlidir.).(Tevbe, 128)

 

Allah Teala kendini "Erhamur-Rahimin, merhamet edenlerin en merhametlisi" olmakla vasfetmiştir. Bu ifade bu sıfatta ortaklığa delalet eder, kul için kullanılmasına izin verir. Rahimin (merhametliler): Rahim, Rahim'in çoğuludur. Her ikisinin de manası birdir. Bu kalıpta müşareket söz konusu olmuştur. Çünkü "EfaI" (ism-i tafdil) kalbı müşareketin olması söz konusu değildir. Çünkü hususiyetinden olan diğer isimler gibi, Allah'ın hususi ismidir.

Şayet bu isim "rahmet" kelimesinden müştak olsaydı o zaman rahmet görene ittisal etmeliydi. Yani "Allah kullarına Rahimdir" dendiği "Allah kullarına Rahmandır." denmesi caiz olmalıydı. Ayrıca rahmetten müştak olsaydı ilk duyduklarında Araplar bu ismi garipsemezlerdi. Çünkü Allah'ın onlara rahmetini biliyorlardı. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Onlara, Rahman'a secde edin denildiği zaman "Rahman nedir" derler. Bize emrettiğine mi secde edeceğiz. Bu onların nefretini arttırdı."(Furkan, 60)

 

Derim ki: Bu kökten türemediğinin delillerinden biri de İbnü'l-Enbari'nin Ez-Zahir adlı kitabında Müberred'den "bu İbranice bir isimdir. Arapçadaki karşılığı Rahim'dir." şeklindeki sözüdür.

 

Şair Cerir'den de şu şiiri aktarır:

 

Abanızı ipekle değiştirmeden veya harnubun içini çıkarmadan

Şerefe asla nail olamazsınız veya papazlara gidip gelmeleri bırakmadan

Onların haçlarına sürülüp "Ey Rahman" yakınlığını bize lutfet" demeyi terk etmeden.

İbnü'l-Arabi bunu Sa'lebi'den aktarmıştır. Dedi ki: İkisini bir arda zikretmesi "Rahman" isminin İbranice olmasındandır.

 

İbnü'l-Arabi dedi ki: Bu izahın dayanağı Araplar'ın bu kalıbı bilmemeleridir. Çünkü "Rahman da nedir?" demişlerdir. Alimlerin cumhuru ise bu ismin "rahmet" kökünden türediğini ve mübalağa kalıbı üzere bina edildiği görüşünü benimsemişlerdir. Manası: Rahmet sahibidir, bu konuda eşi benzeri yoktur. Ancak tesniye ve cemisi getirilemez. Rahim'in ise hem tesniye hem cemisi vardır. "Fa'lan" kalıbı da Arapçada mübalağa içindir. Abdurrahman b. Avf'tan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Allah Teala şöyle demiştir: Ben Rahman'ım. Rahmi (akrabalığı) ben yarattım, ona benim ismimden bir isim verdim. Onu bağlı tutanla bağımı tutar, koparanla kopartırım."

 

İbnü'I- Hassar der ki: Bu sahih hadis, iştikakın bulunduğuna delalet etmiştir. Bu konuda artık muhalefet etmenin bir manası yoktur. Araplar'ın bunu garipsemeleri, bilmemeleri Allah hakkındaki cehaletlerinden dolayıdır. İbnü'I-Hassar dedi ki: İbnü'I-Arabi şunu iddia etti: Onlar mevsufu değil sıfatı bilmemişlerdir. Bu iddiasına da "Rahman da nedir?" sözünü delil getirmiştir. Zira onlar "Rahman kimdir?" dememişlerdir, demiştir.

 

İbnü'I-Hassar dedi ki: Sanki O, diğer ayeti okumamıştır: "Onlar ise Rahman'ı inkar ediyorlar." (Ra'd, 30) Dolayısıyla Rahman ve Rahim rahmetten türemiş birer isimdir. Rahmet, Allah Teala için zati bir sıfat da olur. Bu durumda umumi veya hususi olarak hayrın ifade edilmesine (boşaltılmasına, yağdırılmasına) delalet eder. Buna göre Rahman ve Rahim zatın sıfatlarından olurlar. Lütfun, nimet vermenin kendisi de olabilir. Buna göre de fiilin sıfatlarından olurlar. Fiili rahmete de "bize katından bir rahmet ihsan eyle."(Al-i İmran, 8) buyruğu ile işaret etmiştir. Çünkü zati olan sıfat hibe edilmez. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (Allah'Teala'dan bildirerek) "Şüphesiz rahmetim gazabımı geçmiştir." buyruğu da buna işaret etmiştir.

 

Rahmetten kasıt nimet verme iradesi, gazaptan kasıt da intikam alma iradesi ise biri de diğerini geçemeyeceğine göre; çünkü her ikisi iradeye dönmektedir. İrade de takdim tehir olmaz, bu durumda kelamın takdiri, rahmetim varlıkta gazabımdan önce gelmiştir, şeklinde olması gerekir. En güzel mana burada geçmenin, galip gelme manasına alınmasıdır.

 

Buna göre mana, rahmet gazaptan daha geniştir. Nitekim bu lafızla da hadis rivayet edilmiştir: "Gazabıma galip gelir."

 

Derim ki: Bu husus açığa kavuştu ise sen de kavradıysan o zaman şunu da bil: Allah Teala'nın "Hamd, alemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur." buyruğundan sonra kendini "O Rahman'dır, Rahim'dir." sıfatları ile sıfatlandırması şundandır: Onun "alemlerin rabbi" olmakla sıfatlanması terhib olunca, hemen arkasından kapsadığı terhibden dolayı Rahman ve Rahim'i getirmiştir. Sıfatlarında ondan rahbet (korku) ile ona rağbet bir arada vermiş olsun. Böylece itaatine daha çok yardımcı, yasaklarını çiğnemeye daha çok engelolsun. Bir benzeri de Allah Teala'nın şu buyruğudur: "Kullarıma haber ver: Muhakkak ki ben bağışlayanım, merhamet edenim. Ve muhakkak ki en şiddetli azab benim azabımdır."(Hicr, 49-50) Şöyle de buyurur: "Günahı bağışlayıcı, tevbeleri kabul edici, cezası şiddetli olan, nimet sahibi..."(Ğafir, 3) Müslim'in Sahih'inde Ebu Hüreyre'den rivayet ettiğine göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Mü'mİn Allah'ın yanında olan cezayı bilseydi, hiç kimse cennetine girmeyi ümid etmezdi. Kafir de Allah'ın yanında olan rahmeti bilseydi hiç kimse cennetinden ümit etmezdi."

 

Bu iki isim aynı manada mıdır yoksa manaları farklı mıdır? konusunda ihtilaf edilmiştir. Denildi ki: İkisi aynı manadadır. Araplar da bir kökten türetilmiş ikİ farklı lafzı manaları aynı olsa da bir arada kullanırlar. Ebu Ubeyde Ma'mer b. el-Müsenna da böyle demiştir.

 

"Nedman" ve "Nedim" ikisi de münademe (nedimlikten) den gelir. İki kalıp da mübalağa ifade eder. Aynı manaya gelen farklı kalıpların bir arada kullanıldığına dair Arap şiirlerinde çok örnek vardır.

 

Meclİsimde oturana bir zarar vermem "Nedim"im elimden korkmaz ... Sarhoş olduğumda" Nedman"ın sohbetini severim, sabah aydınlığında Bir de sabah vakti öten kuşların.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: İkisini bir arada vermiştir çünkü Rahman İbranice bir isimdir. Doğrusu ise her iki ismin aynı manada olduğu ve tekid için beraber getirdikleridir.

 

Derim ki: Bana şu da anlatıldı: "Fa'lan" kalıbı, "faiil" ile aynıdır. Sadece fiilin mübalağalı hali için kullanılır. (Yani bir fiil birden fazla defa işlenmiş ise sıfat bu kalıp üzere getirilir) Örneğin: "Gadban bir adam" sözü, "öfke ile dolmuş" kimseye denir. "Faiil" kalıbı bozan (mübalağa ifade etmeyen) "Fail" manasına gelir. CevherI der ki: "Rahim" "Raahim" manasında kullanıldığı gibi bazen de "merhum" manasında kullanılır. Amelles b. Akil der ki:

 

Şayet savaş seni bir defa ısırsa Muhakkak ki sen şefkata muhtaç "Rahim" olursun ... Burada "Rahim"den maksat "merhum" yani rahmete muhtaç demektir.

 

Dilde kullanım itibariyle "Rahman", "Rahim"den daha beliğdir. Bu durumda Rahman ile işaret edilen mana, zati rahmetten türetilen isimdir. Rahim ile işaret edilen mana, fiili sıfatlardan türetilen isimdir. Bu durumda peşpeşe verilmelerinde çok önemli bir mana vurgusu bulunmuş olur. Bu iki isim hakkında yapılacak en açık izah budur. Akleşi böyle demiştir.

 

Hattabi der ki: "Rahman": Bütün mahlukatı, rızık, geçim ve maslahatlarını temin sebeplerini, içine alacak şekilde kuşatan, bu konuda hem mü'min hem kafiri kapsayan şumuli rahmet sahibidir. Rahim ise yalnız mü'minler hakkındadır. Şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki O, mü'minlere "Rahim" dir."(Ahzab, 43) Dedi ki: "Rahim"in kalıbı "Faiil"dir, manası "fail"dir. Şöyle de denildi: Rahman, bütün mahlukata duyularla kavranan nimetleri ve genel nimetleri ihsan ile rahmet etmesidir. Rahim ise mü'minlere hidayet ihsan etmesi ve onlara şefkat göstermesi ile rahmet etmesidir. Şöyle de denildi: Rahman dünyada, Rahim ise ahirettedir. Ebu Ubeyde'den şöyle dediği nakledilir: Rahman, rahmetin sahibi Rahim ise rahmet edendir.

 

İbnü'l-Hassar der ki: Şuna işaret etmek istiyor -Allah en doğrusunu bilir - Rahman, Yaradanın sıfatı, Rahim ise kullarına merhamet ettiği fiillerine delalet eder. Ne kadar da güzel izah etmiş.

 

İbn Abbas'tan şöyle dediği nakledilir: Bu ikisi ince isimlerdir. Biri diğerinden incedir. (Herhalde daha pekiştirmelidir, en ince, küçük şeylere nüfuz eder manasındadır.) Ancak hangi ismin daha ince olduğu belirtilmemiştir. Doğrusunu Allah bilir. Çünkü iki isim de Yüce Yaratanın sıfatlarına delalet etmekteler. Hasan'dan Rahim'in Rahman'dan daha ince olduğu nakledilmiştir.

 

Hattabi der ki: Bu müşkil bir ifadedir. Çünkü "inceliğin" Allah'ın sıfatlarında bir dahli yoktur. Burada "Rakik (ince)'nin manası Latif'tir. Şöyle denilir: Biri diğerinen daha latiftir. Latif'in manası, küçüklükten öte gizliliktir, kapalılıktır. Bu ise cisimlerin özelliklerindendir. Hüseyin b. Fadl el-Ce beli der ki: Bu raviden kaynaklanan bir vehimdir. Çünkü "rikkat"ın Allah'ın sıfatları içinde bir dahli yoktur. Burada asıl ifade şöyledir: Bu iki isim refik (şefkat ifade eden) birer isimdir. Biri diğerinden daha çok "refik"lik (yani şefkat) ifade eder. "Rifk" ise Allah'ın sıfatlarındandır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: "Muhakkak ki Allah, refiktir, rıfkı sever. (Şefkatlidir, şefkati sever) Şefkat de katılığı vermediğini verir."

 

Hattabi der ki: "Muhakkak ki Allah refiktir." sözünün manası, acele etmez. Çünkü elden kaçırma tedirginliği olan acele eder. Ancak her şeyi kabzasında tutan, her şeye malik olan acele etmez. "Rıfkı sever" yani işlerde acele etmemeyi sever.

 

Beyhaki der ki: Ebü'l-Kasım Muhammed b. Habib el-Müfessir'den işittim: Abdurrahman b. Yahya'dan aktardığına göre şöyle dedi:

 

"Rahman" isim olarak hususi, fiil olarak genel; "Rahim" isim olarak genel, fiil olarak hususidir.

 

Derim ki: İbnü'l-Arabi'de İbn Abbas'ın "biri diğerinden daha incedir" sözünü bu mana ile izah etmiştir. Ona göre manası iki hususa delalet eder. Birincisi: Rahman dünya ve ahirete, menfaat ve sevaba şamildir. Rahim ise sevap ihsan etme ve affetmeye mahsustur. Buna göre Rahman, Bari Teala'ya has olduğundan lafızda mahsus, manada kapsayıcı olmuştur. Rahim de isim olarak Allah'tan başkasına verilmesi caiz olduğundan lafızda genel, yalnız mü'minlere sevap ve bağışlama ifade ettiği için mana olarak hususi olmuştur.

 

İkincisi: "Rahman" ismi "atşan (susamış)" gibidir. O sıfata sahip olduğu zaman için kullanılmış, Daimi olan tarafı kastedilmemiş ise. "Rahim" ise "Kerim" veznindedir. Bu ise Daimi bir sıfattır. Bundan dolayı Daim olan, muvaffak olandan ince olmuştur. Hasan'ın izahı da bu manadan kaynaklanır. Zira O, Rahimi daha ince saymıştır. Çünkü bu isim günahları bağışlama ve sevabı çoğaltmaya mahsustur. Ki bu hal kulun en çok ihtiyaç duyduğu ve kendisine en faydalı olan durumdur.

 

İbn Abbas'tan aktarıldığına göre Allah Teala'nın, "Onun adıyla isimlendirilmiş birini bilir misin?"(Meryem, 65) buyruğu hakkında şöyle der: Ondan başka Rahman ismiyle isimlendirilen kimse yoktur. Hattabi aktarmıştır:

 

İbnü'l-Mübarek dedi ki: Rahman, kendisinden bir şey istendiğinde veren; Rahim kendisinden istenmediğine öfkelenendir. Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'a dua etmeyene Allah gazap eder." İbn Mace ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. Tirmizi'nin lafzı şöyledir: "Allah'tan istemeyene Allah gazap eder."

 

Bazı şairler de bu manayı şiirinde şöyle dile getirir:

 

"Allah kendisinden istenmediğinde eder gazap,

Ademoğlu İse kendisinden istendiğinde gazap eder."

 

Buna göre Rahman, O'na mahsus olan şumuli sıfatına delalet eder. Bu sıfatın başkasında bulunması imkansızdır. Çünkü rahmeti dost düşman bütün mahlukları kuşatan bir mahluk yoktur. Rahim ise fiile delalet eden bir sıfattır. Fiilde de müşareket en hayırlısı, merhametlilerin en merhametlisi olmakla vasfetmiştir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "De ki: Ey Rabbim! Bağışla, merhamet eyle! Muhakkak ki sen rahmet edenlerin en hayırlısısın." "Muhafaza eden olarak Allah daha hayırlıdır. O rahmet edenlerin en merhametlisidir."(Yusuf, 64) Kulu ve peygamberi İsa'ya şöyle dedi: "Hani, iznimle çamurdan kuşa benzer bir şey yaratıyordun."(Maide, 110) Fiilde müşareket hasıl olunca şöyle dedi: "Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir."(Mü'minun, 14) Bu ifadesi "rahmet edenlerin en merhametlisi", "rahmet edenlerin en hayırlısı" buyrukları gibidir. Bu mana da daha önce geçmişti.

 

Bu iki isim Allah Teala'nın "rahim" (rahmet eden) olduğuna, rahmeti ve bu rahmete ulaşmış merhumu bulunduğuna delalet eder. Buna göre Allah Teala kendine mahsus olan sıfatla "Rahman" diye vasfedilir. Dilediğine rahmet ettiği fiili ile de "Rahim" diye vasfedilir. Sıfat olması açısından hayat gerektirir. Çünkü rahmet, hayy (diri) olmayanın nitelenmesi caiz olmayan bir sıfattır. İlmi de gerektirir. Çünkü bilmeyenin merhamet etmesi söz konusu değildir. İrade, kudret, semi', basar ve kelamı da gerektirir. Çünkü dara düşen kişi dua ettiğinde ona icabet etmek rahmetinin gereğidir. Lütuf ve başka sıfatları da gerektirir. Fiile delalet etmesi açısından da fiilin ancak kendisi ile tam olabileceği her sıfata delalet eder.

Alimler kafirin dünyada "merhum rahmete nazil olmuş" olmakla nitelenip nitelenmeyeceği konusunda ihtilaf etmişlerdir. Madem dünyada Allah'ın nimetleri kesintısız olarak ona geliyor, o an itibariyle merhum diye anılması uzak bir şey değildir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurur:

 

"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik."(Enbiya, 107) Kuşatıcı bir ifade kullanılmıştır. Ayrıca biz Yüce Mevla'nın kafir ebevynlerden doğan çocuğa lütfunu, şefkatini ve rahmetini müşahede etmekteyiz. Aynen mü'min çocuk gibi yedi kat göğü de yeryüzünü de herkesin hizmetine sunmuştur. Şöyle buyurmaktadır: "De ki: Sizleri gece ve gündüz (Allah'ın azabı size gelecek olursa) Rahman dışında (veya Rahman gibi) koruyup muhafaza edecek kim vardır?"(Enbiya, 42) Muhafazası ve riayeti herkesi kuşatmıştır. Çünkü O, ayetin gerektirdiği manaya göre herkesin Rahman'ıdır.

 

Diğer görüş sahipleri Allah Teala'nın şu buyruklarını delil getirebilirler: "Onlara diğer bir delil de, muhakkak onların zürriyetlerini yüklü gemide taşıdık ... "(Yasin, 41) buyruğundan, "Ancak katımızdan bir rahmet ve belli bir vakte kadar faydalandırma müstesna."(Yasin, 44) buyruğuna kadar. Burada Rahmet mü'minlere, faydalandırma ise kafirleredir. Ancak ayet farklı yorumlara açıktır. Daha Zahir olan izah, herkese rahmet ve faydalandırma manasında olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de her fırkanın delil alabileceği birçok ayeti Kerime vardır. Allah Teala'nın: "De ki: Sizleri gece ve gündüz (Size Allah'ın gazabı gelecek olursa) Rahman dışında (veya Rahman'ın koruduğu gibi) koruyup muhafaza edecek kim vardır?"(Enbiya, 42) buyruğu herkesi kuşatır. Teklif ehli olanlarda ihtilaf var ise de her iki fırkanın çocukları hakkında ihtilaf olmamalıdır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in müşriklerin çocukları hakkında varid olan "Onlar da babalarındandır." buyruğu savaş sırasındaki zaruret halindedir. Yine onların köleleştirilmeleri ve neticesinde alınıp satılmaları babalarına tabi olmaları hükmü iledir.

 

Bu açığa kavuştuysa şunu bil ki, "Rahman" lafzının Araplardaki manası rikkat (incelik) ve şefkattir. Rahmet de onun gibidir. Rahmet, merhamet, terahhüm aynı kökten gelirler. Rahamut da rahmetten türemiştir. Vecize olarak "Rehabüt 'rehamut'tan daha hayırlıdır." Yani rahbet (saygı duyulan, çekinilen) duyulan olmak acınacak durumda olmaktan hayırlıdır. "Ruhm" de yine rahmet demektir. Allah Teala'nın "Merhameti daha yakın olanı ... "(Kehf, 81) buyruğunda merhamet diye tercüme edilen kelime "ruhm"dur.

 

İbnü'l-Hassar dedi ki: Rahmet lafzı Yüce Yaradanın sıfatı için kullanılır. Bazan da kullarına rahmet ettiği fiillerin sonuçları için kullanılır. Bazan da hak olan kelamı için kullanılır. Risalet, hikmet ve ilim için de kullanılır. Sıfatına rahmet isminin verilmesine gelince, Yüce Mevla'nın, "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır."(A'raf, 156) buyruğu bu kullanıma delalet eder. Rahmeti kendi nefsine izafe edecek olursa bu durumda ilim, kudret, kelam, semi', basar gibi sıfatlardan bir sıfat olur. Buna da meleklerin şu sözü delalet eder: "Rabbimiz her şeyi rahmetin ve ilminle kuşattın."(Ğafir, 7) Her şeyi kuşatma konusunda rahmeti ilmiyle beraber zikredilmiştir. Herhangi bir fiil için her şeyi kuşatıyor olması söz konusu olmaz. Rahmetin Allah Teala kullarına rahmet ettiği fiillere kullanılmasına gelince sayılamayacak kadar çoktur. Bu kullanımlara örnek: Allah Teala'nın şu ayet-i kelimeleridir: "Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak. Ölmüş olan araziyi öldükten sonra nasıl diriltiyor."(Rum, 50) "Rahmetinin bir eseri olarak, sukunet bulup dinlenmek, lütfundan (rızkınızı) aramak için bir de şükredenlerden olasınız diye sizlere gece gündüzü yarattı."(Kasas, 73) "Aranızda sevgi ve rahmet (merhamet) var etti."(Rum, 21) "ümitlerini kestikten sonra gökten yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O'dur."(Şura, 28) "Dilediği kimselere azap eder, dilediği kimselere rahmet eder. Ona döndürülürsünüz."(Ankebut, 21) "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik."(Enbiya, 107) "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin."(Zümer, 53) "Dalalette olanlar dışında Allah'ın rahmetinden kim ümit keser?"(Hicr, 56) Yakup (a.s.)'ın sözü de bu manadadır: "Allah'ın rahmetinden de ümit kesmeyin."(Yusuf, 87) "Allah'ın ayetlerini ve onunla buluşacaklarını inkar edenler var ya işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. Ve onlara elem verici bir azap vardır."(Ankebut, 23) Rahmetinden ümit kesenlere elem verici bir azap olduğunu haber vermiştir. Diğer yandan da asilerin tevbesini kabul edeceğini haber vermiştir: "Şüphesiz ki Ben tevbe edene ... karşı çok bağışlayıcıyım."(Taha, 82) Nitekim yüz cana kıymış olan adamın tevbesini kabul etti ona rahmet edip bağışladı.

 

Kul şunu da bilmeli: Allah ona rahmet etmeyi, merhametli olmayı emretmiştir.

 

Tirmizi'nin İbn Mesud'dan rivayet ettiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: İnsanlara merhamet etmeyene Allah da rahmet etmez.

 

Ebu Hüreyre hadisinde de şöyle dedi: Akra b. Habis Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Hasan ile Hüseyin'i öperken gördü: Dedi ki: Benim on oğlum var, hiçbirini öpmedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Vakıa şu ki, merhamet etmeyene merhamet edilmez." Tirmizi bu ve önceki hadis için şöyle dedi: Sahih, hasen bir hadistir.

 

Buhari ve Müslim Aişe efendimizden rivayet ettiklerine göre dedi ki: Bir bedevi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve şöyle dedi: Siz çocukları öpüyor musunuz? Biz öpmeyiz. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle der: "Allah kalbinden rahmeti çekip aldıysa ben ne yapabilirim?"

 

Himmet ehli isen hem kendi nefsine hem de başkasına merhamet etmen gerekir. Hadiste: "Yeryüzünde olanlara merhamet edin ki göklerde olan size merhamet etsin." Allah'ın cümle mahlukatına farklı türleriyle beraber her yoldan rahmet etmeye, şefkat göstermeye teşvik etmiştir. Bu mahlukatın en şereflisi Ademoğlu'dur. Kafir de olsa merhamet edilmelidir. Nitekim Allah Teala bazı kavimleri şu şekilde övmüştür: "Sevmelerine rağmen (sevmekle beraber) yoksula, yetime, esire yemek yedirirler."(İnsan, 8) Binaenaleyh hem nefsine hem başkasına merhametli ol. Hayrını kendine saklayıp cimrilik etme. İlminle cahile rahmet et, makamınla zelil (düşük makamda) olana rahmet, malınla fakire, şefkatinle büyüğe küçüğe rahmet et, ma'siyette olana davetinle rahmet et, hayvanlara acıma duygunla (ve de kırbaç kullanmaksızın) rahmet et. Zira insanlar arasında Allah'a en yakın olan onun mahlukatına en çok merhamet gösterendir. Fahişe kadın da bir köpeğe su vermekle cennete girmiştir.

 

Allah'ın mahlukatına şefkati, kullarına rahmeti çok olana Allah rahmetiyle merhamet eder, onu keramet diyarı (cennetine) koyar. Onu kabir azabından, mevkif dehşetinden muhafaza eder onu gölgesiyle gölgelendirir. Çünkü bunların hepsi onun rahmetinin tezahürüdür.

 

Ameline, amelinin çokluğuna, amelindeki ihlasına aldanıp, Allah'ın rahmetini bırakıp ona dayanma. Müslim'de Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Hiç kimseyi ameli cennete götürmez." Denildi ki: Seni de mi Ey Allah'ın Resulü! Buyurdu ki: Beni de. Ancak Allah beni rahmetiyle kuşatacak olursa."

 

Nefsine göstereceğin merhamet şeklinden biri de Allah'tan takva, hadlerini muhafaza ve rızasına uygun amel etmekle cehennemden kurtulmayı, cenneti kazanmayı istemendir.

 

Buhari ve Müslim'in Ebu Hüreyre'den rivayet ettiklerine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Allah Teala mahlukatı yaratınca bir kitapta şöyle yazdı -o kitapta katında, arşın üstündedir-Şüphe yok ki rahmetim gazabıma galip gelir." Allah Teala'nın, "Nefsine rahmeti yazmıştır''(En'am, 12) buyruğu da bu manaya delalet eder. Müslimin'de Ebu Hüreyre'den rivayet ettiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Allah Teala rahmeti yüz cüz yaptı. Katında doksan dokuz cüz'ü tuttu. Yeryüzüne bir cüz indirdi. Bu bir cüz'ün neticesi olarak mahlukat birbirine merhamet ettiler. Öyle ki (anne) hayvan yavrusuna zarar verir korkusuyla ona basmamak için ayağını kaldırır." Bir başka lafız da da şöyle buyrulur: Allah yüz rahmet yarattı. Bunlardan bir rahmeti kullarının arasına koymuştur. Kendi katında biri hariç yüzünü saklı tutmuştur. Bir başka rivayette: "Muhakkak ki Allah'ın yüz rahmeti vardır. O rahmetlerden bir tanesi cinler, insanlar ve hayvanlar arasına indirdi." Selman'dan rivayet edilen bir başka hadiste dedi ki: Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Muhakkak ki Allah Teala gökleri ve yeri yarattığı gün yüz rahmet yarattı. Her rahmet gökle yer arasını dolduracak kadardır. Onlardan bir rahmeti yeryüzüne indirmiştir. Bu rahmet sayesinde anne yavrusuna şefkat gösterir. Yabani hayvanlar, kuşlar birbirlerine merhamet gösterirler. Kıyamet günü olduğunda bu rahmetle yüz rahmetini tamamlar." Müslim dışındaki rivayetlerde: "Bununla mü'min kullarına rahmet eder."

 

Bu hadiste şunu beyan etmiştir: Allah Teala'nın kullarının kalbinde yarattığı bir rahmettir. Bu rahmetle, birbirine merhamet ederler. Kıyamet günününde şefaat esnasında mü'minlerin kalbine yüz rahmet yaratacaktır. Bu rahmetlerle melekler, peygamberler şefaat ederler, mü'minler birbirlerini bağışlar, affederler. Ayetlerde ve hadislerde fiillerinden rahmet diye isimlendirilen bir fiili olduğunu beyan etmiştir. Rahmet de fiillerden bir fiil olabilir. Akleşi izah etmiştir.

 

Zati rahmeti de bir tanedir. Rahmetinin tezahürleri de birden fazladır.

 

Resülullah (s.a.v) bunların "yüz" olduğunu belirtmiştir. Yeryüzünde bunlardan bir tane vardır. Bu rahmetle türler arasında irtibat sağlanır. Cinler, insanlar ve hayvanlar arasında karakterlerin birbirine yumuşaması bu rahmetle olur. Her şekil küllüne intisap eder. Doksan dokuzu da kıyamet günü insanın payı olacaktır. O doksan dokuzu bu rahmete bağlanacaktır. Böylece yüz rahmet tamamlanacaktır. Bu rahmet vesilesi ile cennet derecelerinde yükselecek ve nihayetinde zatını görecek, zati rahmetini müşahede edecektir. Varlığın hepsi Allah'ın rahmetini bir sonucu olsa da Ademoğlu Allah'ın rahmetine nail olduğu zaman her rahmetten bir payalır. Nihayetinde Rahim ve Karib olan Allah'ın yüzünü müşahede eder.

 

İbnü'l-Hassar der ki: Bu lafzın Allah'ın kelamına, risaletine, ilim ve hikmetine kullanılmasına gelince buna örnek, Allah Teala'nın şu buyruklarıdır: "Biz sana kitabı, her şeyi açıklayıcı, hidayet, rahmet ve müslümanlara müjde olarak indirdik."(Nahl, 89) "Bundan önce de Musa'nın kitabı imam ve rahmet olarak ... "(Ahkaf, 12) Allah Teala Nuh (a.s.)'dan haber ederek şöyle buyurur: "Dedi ki: Ey kavmim! Ne dersiniz ben rabbimden bir delil üzerinde olsam ve bana bir rahmet ihsan etse ... "

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

5- EL-HABİR