EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

2- EL-KAYYUM

 

Kur'an'da zikredilmiş, Ebu Hüreyre hadisinde geçmiş ve ümmetin üzerinde icma ettiği bir isimdir. "Kayyum, Kayyam, Kaim, Kayyim; hepsi Allah Teala için varid olmuştur." Kulun, Kaim ve Kayyim sıfatlarıyla vasfedilmesi caizdir. Allah Teala'da şöyle buyurmuştur: "Ancak onun başında Kaim olursan."(Al-i İmran, 75) Kayyum'un kul için kullanımı -ne marife ne de nekira olarak- caiz değildir. Ebu Raşid el-Ezdi hadisinde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldiğinde, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona şöyle dedi: Adın ne? Dedi ki: Abduluzza Ebu Muğviye (Muğviye: Saptıran, yoldan çıkaran demektir. Abduluzza da Uzza'nın kuludur.). Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedi ki: Bilakis sen Abdurrahman Ebu Raşid'sin (Raşid de mana olarak Muğviye'nin zıddıdır. Yani doğru yolda olan.) Dedi ki: Yanında olan kim? Dedi ki: Azatlım. Dedi ki: Adı ne? Dedi ki: Kayyum. Buyurdu ki: Artık, Abdulkayyum olsun. Darekutni ve Hafız Abdulgani rivayet etmişlerdir. İbn Rişdin de rivayet etmiştir. Dedi ki: Mevlanın adı ne? Dedi ki: el-Kayyum. Dedi ki: Hayır, ismi Abdulkayyum olsun. Ancak Darekutni'nin ve Abdulgani'nin rivayeti daha sağlam ve daha mahfuzdur.

 

Bu isim hakkında üç farklı lügat vardır. "Kayyum" "Kayyam" Ömer b. Hattab bunları söylemiştir. Bir de el-Kayyum Abdullah b. Mes'ud mushafında da bin şekildedir. Alkame de bu şekilde okumuştur.

 

Alimlerin "Kayyum"un manasını izahları farklı olmuştur. Taberi Mücahid'den şunu aktarır: el-Kayyum her şeyin üzerinde hakim olan, demektir. Katade dedi ki: Yarattıklarının tedbiri üzerinde kaim olan. Hasan dedi ki: Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde kaim olan demektir. Ki o nefse amelinin karşılığını versin. Şöyle ki O, o nefsi her yönden bilir, hiçbir şeyi ona gizli kalmaz. Rabi b. Haysem dedi ki: Her şeyin üzerinde, sevk ve idare ederek, rızkını vererek ve lütfuyla onu muhafaza ederek kaim olandır. Bu izahlardan Hasan'ın izahı, tehdit manasındadır. İkincisi ise minnet ihsan etme kabilindedir. Şair dedi ki:

 

Muhakkak Arşin sahibi, O ki rızık verendir insanlara. Hayy'dır! üzerIerinde Kayyum'dur.

 

Halimi, Kayyum'un manasıyla alakalı şöyle der: Yarattığı andan itibaren her şeyin üzerinde kaim olan, onu tedbiriyle sevk ve idare edendir. Bu izaha göre fiil sıfatlarından olur. Şayet Kaim ve Kayyum'u kendi nefsi ile kaim, başkasından müstağni manasında alırsak bu durumda zat sıfatlarından olur.

 

Hattabi der ki: el-Kayyum, zail olmaksızın kaim ve Daim olandır. Bu izah İbn Abbas ve Dahhak'tan da rivayet edilmiştir. Bu izaha göre Baki, Daim manasında olur.

 

Denildi ki: "el-Kayyum" işlerin, durumların değişimiyle zamanın fani yapamadığıdır. Bu izaha göre de Kuddus ve sabit (değişime uğramayan) manasına gelir. Şöyle de denir: Her nefis üzerinde onu sevk ve idare etmek, yoluyla kaim olan, bütün alemin işlerini tedbir edendir. Bu izaha göre de el-Hafiz, el-Müdebbir manalarında olur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in teheccüdünde yaptığı dua bu manadadır: "Allah'ım! Hamd sana mahsustur. Sen göklerin, yerin ve her ikisinde bulunan varlıkların nurusun. Hamd sana mahsustur. Sen göklerin, yerin ve her ikisinde bulunanların Kayyam'ısın. (Yani muhafaza edeni, tedbir edenisin.) "Kayyam" yerine "Kayyim" şeklinde rivayeti de vardır.

 

Akleşi der ki: Kayyum ile Kaim arasındaki fark şudur: Kaim, mahlukatı idare ve muhafaza ile üzerlerinde kaim olan, onları gözeten demektir. Delili Allah Teala'nın: "Her nefsin kazandığına nazır olan (üzerinde kaim olan)"(Ra'd, 33) buyruğu ile "Adaletle kaim olarak."(Al-i İmran, 18) buyruğudur. Kayyum ise kendi nefsi ile kaim (hükümran) olandır. Kendi nefsi ile iktifa ettiğinden hiçbir şeye, kimseye muhtaç değildir. Mahluk, Halik'a muhtaç olduğu için de her şeyona muhtaçtır. İşte Kayyum ile Kaim arasındaki fark budur.

 

Beyhaki der ki: İsmail ed-Darir'in "Uyun et-Tefsir"inde Kayyum'un izahı olarak şunu gördüm: el-Kayyum: Hiçbir şekilde uyumayandır. Sanki bu manayı Ayetül-Kürsi'de arkasından gelen lafızdan almıştır. "Onu ne uyuklama ne uyku tutar."(Bakara, 255)

 

Beyhaki dedi ki: Bize Muhammed b. Abdullah el-Hafız anlattı, dedi ki: Bize Ebü'l-Abbas Yakup b. Muhammed b. İshak es-San'ani anlattı, dedi ki: Bize Asım b. Ali anlattı, dedi ki: Bize el-Mesudi anlattı, dedi ki: el-Mesudi'nin Said b. Ebu Bürde yoluyla Ebu Burde'den rivayet ettiğine göre: (Dedi ki): Musa (a.s.)'a kavmi şöyle dedi: Rabbimiz uyur mu? Dedi ki: Allah'tan korkun. Mü'min iseniz. Allah da ona şöyle vahyeni: İki bardak aL, su ile doldur. (Sonra onları elinde tut.) Uykusu gelip uyuyunca bardaklar düşüp kırıldılar. Bunun üzerine Allah, Musa'ya şöyle vahyetti: Muhakkak ben gökleri ve yeri düşmemeleri için böyle tutuyorum. Şayet uyusam düşer, yıkılır giderlerdi,

 

Binaenaleyh her mükellefin, Allah'ın her mahluk üzerinde kaim olduğunu (onu gözetip idare ettiğini), menfaatlerini rızıklarını, ihtiyaçlarını "kayyum"luğu takdir ettiğini, ne kadar geniş olsa da mülkünü muhafaza ettiğini, bütün kulların nefeslerinin sayısını, ecellerini, amellerini bildiğini bilmesi vaciptir. Mevlasının her işin kayyumu olduğunu bilen her türlü tedbirden ve meşguliyetin yorgunluğundan kurtulur. Tevekkül rahatıyla yaşar, keremini, izzeti nefsini kaybetmez. Kalbinde dünyaya pek bir kıymet de vermez. Bazı zatlardan şöyle dediği aktarılır: Rızk için dertlenenin Allah katında bir kıymeti yoktur. Böyle denmesinin sebebi şudur: Çünkü Allah'ın her işi tedbir ettiğini bilirse rızık için dertlenmemesi gerekir. Bununla beraber Mevlasının kendisine yüklediği ilim, amel, hıfz, zikir gibi mükellefiyetleri hem Zahiren hem Batınen muhafaza etmelidir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

3- ER-RAHMAN, 4- ER-RAHİM