EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
25- EL-CEBBAR |
Kur'an'da Haşr suresinin sonunda geçer. Ebü Hüreyre hadisinde de isimler
arasında sayılmıştır. Ümmet de üzerinde icma
etmiştir.
Beyhaki'nin İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre
dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i bu minber üzerinde duruyorken
gördüm. -Kastı Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
minberi- Rabbin'den şunu aktarıyordu: Dedi ki:
Muhakkak ki kıyamet günü olduğunda Allah Teala yedi
kat göğü ve yedi kat yeri kabzasında toplar. Sonra şöyle der: Ben Allah'ım,
Rahman benim, Melik benim, Kuddus benim, Selam benim,
Mü'min benim, Müheymin
benim, Aziz benim, Cebbar benim, Mütekebbir benim, hiçbir şey değilken (tamamen
yokken) dünyayı ben başlattım (yarattım). Şimdi de onu tekrar iade ettim.
Hükümdarlar (melikler) neredeler? Cebbarlar neredeler? İbn
Burhan'ın rivayetinde, "iade ediyorum" şeklindedir.
Bu vasıf kul için
kullanıldığında kötü bir yergi ifade eder, azabı hak etme dahilinde
olur. Bundan dolayı Allah Teala kafirleri
zemmederken şöyle buyurmuştur: "Hem yakaladığınız vakit merhametsizce,
cebbarca (zorbaca) yakalayıp tutuyorsunuz."(Şuara, 130) Allah Teala'nın hadiste, "Cebbarlar nerede? Mütekebbirler
nerede?" sözü bu vasıflara veya birine sahip olana açık bir tehdittir.
Cebbar mübalağa siğalarındandır. Ancak zarf kurallarına göre varid olmadığından kalıp itibariyle şazdır. Çünkü bu kalıp sülasi fiilden değil de hümasi
(beş harfli) fiil olan "tecebbere" kökünden
gelir. Tecebbere, "mütecabir"
ve "Cebbar" denilir. Ayrıca "Cebbar" kalıbı hem geçişli hem
geçişsiz fiilden türemiş olabilir. Arapçada iki şekilde de kullanımı vardır.
"Kemiğin cebri" kırığını tedavi etmek veya kırığının iyileşme si
manalarında kullanılır. "Dini cebretmek" dini Zahir kılıp diğer bütün
dinlere galip etmektir.
"Cebbar"
kimsenin yaptığı şeye de "ceberut" denilir. Bu sıfat da "azgın,
zorba, düşmanlıkta aşırı giden" hakkı kabul etmeyen dünya hükümdarlarına
kullanılır. Rivayet edildiğine göre Resulullah
(s.a.v) bir kadına öğüt verdi. Ancak kadın kaale
almadı. Resulullah (s.a.v) da şöyle buyurdu: "O
kadını bırakın zira o bir 'cebbare'dir." Yani o
hakkı kabule karşı kibirlenen bir kadındır. Aynı şekilde hükümdarlardan hakkı
kabule yanaşmayan her azgın, "cebbar"dır.
Rivayet edildiğine göre Velid b. Yezid b. Abdulmelik mushafta fal baktı.
Karşısına Allah Teala'nın, " ... Fetih
istediler. Her inatçı cebbar (zorba) hüsrana uğradı."(İbrahim, 15) Mushafı yırttı ve şöyle dedi:
Her inatçı zorbayı
tehdit mi edersin işte ben inatçı zorbayım (cebbarım) Kıyamet günü Rabbine
gidersen De ki Yarabbi! Velid beni parçaladı.
Birkaç gün geçmeden feci
bir şekilde öldürüldü. Kafası koparılıp hem sarayın hem belde surlarının
üzerine asıldı.
İbnu'l-Enbari der ki: Arap kelamında
cebbarın manası, ceberrut sahibidir. O da kahhar
olandır. Cebbar altı farklı manada kullanılır. Cebbar, kahhardır. Cebbar,
başkasına musallat olandır. Allah Teala buyuruyor ki:
"Sen onların üzerinde cebbar değilsin."(Kaf, 45) Cebbar, cüsseli
kuvvetli kimse, Allah Teala buyuruyor ki: "O
beldede cebbar olan (dev yapılı, cüsseli) bir kavim vardır."(Maide, 22) Cebbar, Allah'a ibadete karşı kibirlenendir.
Allah Teala buyuruyor ki: "Beni de bedbaht bir cebbar
(ibadet etmekten kibirlenen) kılmadı,"(Meryem, 32) Cebbar, katliam işleyendir.
Allah Teala buyuruyor ki: "Yakalandığınız zaman
cebbarca davranırsınız."(Şuara, 130) Yani katliam işlersiniz. Allah Teala'nın "Sen yeryüzünde cebbar olmaktan başka bir şeyolmak istemiyorsun."(Kasas,
19) buyruğu da bu manadadır. Yani meramın haksız yere cana kıymak, öldürmektir.
Cebbar, yine uzun hurma ağaçlarına denir.
Zeccacı dedi ki: "Cebbare deve"
yani büyük, semiz demektir.
"Cebar hurma ağacı" yani elin yetişemeyeceği kadar
yüksek olan demektir. "Adam tecebbür etti."
denilecek olursa manası kibirlendi demektir. Cebriye, Cebreve,
Ceberut, Cebure şeklinde de iştikakları vardır.
"Adamı icbar
ettim" denilirse bir işi yapmaya zorladım manasına gelir. "Cebr" de kaderin hılafınadır.
Ceberiye de Kaderiyye'nin
tersinedir. Cevheri bu şekilde kullanmıştır. Zeccacı
ise şunu aktarır: (Ceberiye değil de) Cebriyye'dir. "Mücebbir"
kırık çıkıkıya denir. Buna göre Cebbar, ıslah eden,
düzelten manasına gelir. Kırık elin üzerine konulan ve azayı sabit tutmaya
yarayan tahtaya, (günümüzde alçıya) "cebire" denilir.
Binaenaleyh Allah,
ceberut, kibiriya ve azamet sahibi olan Cebbar'dır.
Denildi ki: Cebbar'ın manası Kahhar ile aynıdır. Buna göre kudret sıfatına
dayanır. Denildi ki: Cebbar, Azim olandır. İbn Abbas
tefsirinde bu şekilde geçer. Denildi ki: Cebbar, ceberutu
(kuvveti) ile mümteni olan, kendisine ulaşılamayan
zatının künhüne vakıf olunamayandır. Buna göre zat isimlerinden olur.
Hattabi dedi ki: "Cebbar" Kulları irade buyurduğu emir ve
nehiylere cebredendir. Buna göre ikrah manasından gelir. Şöyle de denildi: O,
kullarının ihtiyaçlarını kapatan, onların hayatta kalma sebeplerini üstüne
alandır. Buna göre de ıslah manasından gelir. Şöyle de denilir: Bilakis
el-Cebbar, mahlukatının üstünde olandır. Allah Teala'ya hiçbir ilim ulaşamaz, onu kuşatamaz. Artık nasıl
bir cisim ona muttasıl olsun? Denildi ki: Cebbar, Zatına nispetler herkesin,
her şeyin hakir olduğu azametli, büyük olandır.
İbnu'l-Hassar der ki: Bu isim el-Aziz
ile el-Mütekebbir isimleri arasında geçince bundan maksadın, "ceberut
sahibi" olduğu anlaşılmıştır. Hadiste Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
rüku ve secdelerinde şöyle dediği nakledilir: "Sübhane zil-Mülk ve'l-melekut, Sübhane zil-izzeti vel-ceberut."
Mülkün ve melekutun sahibi olan (Allah'ı) her türlü
noksanlıktan tenzih ederim, izzet ve ceberutun sahibi
olan (Allah'ı) her türlü noksanlıktan tenzih ederim. "Ceberut"
hadiste mülk, melekut ve izzetin zikrinden sonra
gelmiştir. Aynı Ebu Hüreyre'nin
isimleri sayan hadisinde gelen tertip üzere. Aynı tertip Hasr
suresinin sonunda vardır. Bu hadiste de "Cebbar" isminde bulunan arizi müşterekliğin mahiyetini açıklar. Cebbar'ın manası
ceberut sahibi, yani azim olan, her şeyden ali yüce
bulunandır. Açık olarak Aziz isminin ifade ettiği mananın aynısına bu manaya ek
olarak fiillerinde ortaya çıkan bir ziyadeye açık olarak yorumlanır. İzzet
sıfatının ancak kendisi ile tam olduğu her sıfatı da gerektirir, mülkün ancak
kendisi ile tam olduğu her manayı kapsar.
Fakih Ebu Bekr b. Arabi der ki: Alimlerimiz dediler ki: O, Cebbar'dır. Cebriyye
ve "cebrut"tan gelir. Şu konuda ittifak
etmişlerdir: Bu zata ek bir mana ifade eden hususi bir sıfat değildir. Bilakis
daha önce izahını yaptığımız manaya dayanır. O da Allah Teala
yücelik ve tazim sıfatlarını başka birinin hak etmediği bir vecih üzere hak
eder. Bu sıfat ondan başkasına ispat edilmez. Bu konuda kudsiyet
sıfatından farklıdır. Çünkü "cebriye" sıfatı hususi bir tenzih, kuddusiyet sıfatı ise her türlü tenzihin kapsamında yer
aldığı genel bir tenzihdir. Kuddusiyet
ile vasfedilmesi genel bir tavsif olunca zihinde bir
mana, türlü tenzihler kapsayan hususi bir sıfat olduğu varid
olmuştur. Bu tenzih türlerinden biri de "Cebbar"lıktır.
O sıfat, bu tür
tenzihlerin hepsini kuşattığından, kapsadığından dolayı da tenzihtir.
İbnü'l-Hassar der ki: Bu isim tenzih
manasını sarahaten ifade etmez. Daha önce, "tecebbere"nin
ceberut manasında yani "yüce olmak ve başkasını muradına mecbur etmek"ten geldiğini beyan etmiştik. Bu da Allah Teala'nın sıfatlarını ve kullar üzerinde müessir olduğunu
ispat eder. Alimlerden bu vasfın yüce olmak manasına
dayandığını aktarması da bizim dediğimizi teyit eder.
İbnü'l-Arabı dedi ki: Bari Teala'nın bu isim ile on iki vasfı vardır:
1- Tabilerden
müstağnidir. Onlarla ne azı çoğalır ne de zayıflıktan kuvvet bulur. Nitekim
şöyle buyurmaktadır: "Acziyetten dolayı da bir
velisi (dostu, yardımcısı) olmadı."(İsra, 111)
2- Hucceti
kaim olduktan sonra cezayı affetmez. Her ne kadar hatadan dönen dara düştüğünde
duasına icabet etse de.
3- Vermek ona zor
gelmez. Verirse bololan lütfundan
verir. Vermezse bir hikmetinden dolayı vermemiştir. Yoksa vermenin ona herhangi
bir külfeti, bedeli yoktur. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurur: Azim olan Allah şöyle der:
"Vermem söz ile, öldürmem söz ile, hayat vermem söz ile
... " Bir şey dilediğimde ona sözüm "ol" dememdir, o da
oluverir.
4- Yüz çevirenlere
aldırış etmez, ihlaslılardan dolayı sevinmez (Yani
ihlas ehlinin ona bir katkısı yoktur.). Ebu Zer'in
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
rivayet ettiğine göre şöyle buyurdu: Allah Teala der
ki: Ey kullarım! Şayet ilkinizden sonunuza kadar, insiniz ve cinleriniz hepsi
birlikte en takvalı adamın kalbi üzere birleşseler bu benim mülkümde hiçbir
şeyi arttırmaz. Ey kullarım! İlkinizden sonunuza kadar, insanlarınız ve
cinleriniz hepsi birlikte en facır (günahkar) adamın kalbi üzere olsalar (birleşseler) bu benim
mülkümden hiçbir şey eksiltmez.
5- Olana esef etmez,
olmayanı temenni etmez.
6- Fesad'ın
ona bir etkisi yoktur, varlık veya yoklukla imtihan edilmez.
7- Fiilleri yapılamaz.
Hiçbir fiil onun fiiline benzemez.
8- Yaptıklarının sebebi
sorulmaz. Şöyle buyurmaktadır: "O yaptıklarından sorulmaz."(Enbiya,
23)
9- Hiçbir iradesi
kısıtlanmaz.
10- Hiçbir talep onun
için bağlayıcı değildir. Bilakis sadece dua ve niyazdır.
11- Hiçbir fiil onun
için vaip değildir.
12- O'na ulaşmaya
(zatına nail olma manasında) yololmasa da O'nun
varlığı vaciptir, yokluğu imkansızdır.
Fakih der ki: En alt
mertebe kulundur. Bu da üç hal üzere gelir:
1- İftikar
(muhtaç olma) halinden dolayı ona muhtaç olmaktan ayrılmamalı. (çev) Nitekim Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den rivayet edildiğine göre şöyle
dedi: "Allah'ım! Beni miskin olarak yaşat. Beni miskin olarak öldür. Beni
miskinler zümresi içinde haşreyle."
2- Makamı, mevkisi büyük
olsa da tevazu zırhını giymeli. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur: "Allah'ım hatamı da, kasten işlediğimi de bağışla.
Bunların hepsi de bende mevcuttur."
3- Zorbalar onu mağlup
ettiğinde onun sultanının izzetine sığınmalı, medet ve yardım ummalıdır.
Nitekim Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Kuvvetimin
zayıflığını, güç ve çaremin azlığını, insanlar nezdindeki
değersiz!iğimi sana şikayet ediyorum. Ey
merhametlilerin en merhametlisi! Sen mustazafların rabbisin.
Sen benim de rabbimsin! Beni kime havale ediyorsun? Bana merhametsiz, katı bir
uzağa mı? Yoksa işimi eline bıraktığın bir düşmana mı? Şayet senin bana bir
gazabın yoksa hiç aldırış etmem. Ancak afiyetin benim için daha geniştir. (Onu
niyaz ederim). Gazabını üzerimde indirmenden, öfkeni bana çevirmenden
karanlıklarını nurlandıran, dünya ve ahiret işlerini
bir nizama koyan yüzünün nuruna sığınıyorum. Razı olmak için iyi hale çevirmek
senin kudretindedir. Senden başkasında ne kuvvet ne de güç vardır. Binaenaleyh müslüman zatın bu isimle sıfatlanmaması, bu ismi almamaya
çabalaması gerekir. Bilakis müslümanın hakkı,
vazifesi zıttı olan sıfatı almaktır. Bu da, Bir, Cebbar, her şeyin üzerinde
olan Melik'e boyun eğmek muhtaçlığını itiraf etmektir. Yüce Yaradan, izzetin
rabbidir, Cebbar olandır. Cebbarları (zorbaları) çarpıp yerle bir edendir.
Dilediğini dilediği şekilde helak edendir. Aziz ve muktedir olarak
yakalayandır. Hiçbir şeyin akıbetinden korkmaz. Ahiret
de dünya da onundur. Zorbalar ona galip geldiklerinde zilletini ve iftikarını itiraf ederek ondan imdat dilemelidir. Zira O,
zorda kalan kimse ona dua edecek olursa icabet eder, kötülüğü izale eder,
kaldırır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: