EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
26- EL-MüTEKEBBİR |
Haşr suresinde geçmiştir. Ebu Hüreyre hadisinde de geçer. Ümmet de üzerinde icma etmiştir. İttifakla Allah Teala'dan
başkasına kullanılması caiz değildir. Bilakis bu sıfat mahluk
için "Cebbar" gibi bir yergi sıfatıdır. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
hadisi şerifte Allah Teala'dan naklen "Cebbarlar
neredeler? Mütekebbirler neredeler?" sözü buna delalet eder. Resülullah (s.a.v) da şöyle buyurmuştur: "Mütekebbir
olan cennete giremez." Mu'tasım'ın yanında
kibirden bahsedildi. Şöyle yorum yaptı: Kibirlinin Allah nezdindeki
payı gazap, insanlar nezdindeki payı da lanettir.
Dolayısıyla tekebbür ve tecebbür (kibir ve zorbalık) her mahluk
için haram kılınmıştır.
Mütekebbir lügatta kibirlenen, kibirli olan demektir. Kibir ve kibriya, mütekebbirin kendinde gördüğü büyüklük, üstünlük,
başkasını hakir görme duygusudur. Yüce Mevla'nın "Onların göğüslerinde
(kalplerinde ) ancak kibir vardır. "(Ğafir, 56)
buyruğu bu manadadır.
Resulullah (s.a.v) da birden fazla hadisi şerifte bunu beyan etmiştir.
Bezzar'ın İbn Ömer'den rivayet ettiğine
göre dedi ki: Resülullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Size Nuh'un
oğlunun vasiyetini anlatayım, istemez misiniz?"
Dediler ki:
"Elbette isteriz." Buyurdu ki: "Nuh oğluna vasiyet etti ve şöyle
dedi: Oğlum! Sana iki şeyi vasiyet ediyorum: La ilaha illallah demeni. Zira La
ilaha illallah bir kefeye konulsa, gökler ve yer bir kefeye konulsa La ilaha
illallah onlardan ağır basar. Onlar bir halka olsalar dahi o halkayı kırar
Allah'a ulaşır. Bir de "Sübhanallahi ve bihamdihi (Allah'ı hamd ile tesbih ederim, bütün noksanlıklardan tenzih ederim) sözünü
söylemeyi. Zira bu söz bütün mahlukatın ibadetidir (zikridir), Rızıklarını bununla alırlar. Seni iki şeyden de nehyediyorum: Şirkten ve kibirden. Zira bu ikisi (kötü
haslet) Allah'a karşı perdedirler. Dedi ki: Denildi ki:
Ey Allah'ın Resulü!
İnsanın yemek yapması, insanları bu yemeye davet etmesi veya temiz bir elbise
giymesi kibirden midir? Buyurdu ki: Kibirden maksat bu değildir. Bilakis kibir,
hakka karşı gelmen, insanları hakir görmendir. Müslim'in sahihinde de:
"Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelolanı sever.
Kibir hakkı reddetmek, insanları hakir görmektir." Bu isim Allah'ın hakkı
olan şanının yüceliğine delalet eder. Yücelik ve kemalolarak
kemali de sonsuzdur. Bundan dolayı kalıbına "te"
harfi eklenmiştir. (Mü"te"kebbir). Manasını
kavrayan bu "te"ye hususiyet "te"si demiştir. Çünkü bu mana yalnız Allah'a
mahsustur. Başkası hakkında ise elde edilmesi mümkün olmayan, zorlama,
kazanmaya çalışmadır. Eğer bu isim herhangi bir külfet olmaksızın ululuğun
hakkaniyetine delalet ediyorsa bu durumda zirvede ve nihayetsiz olarak elde
edilen bütün kemal ve celal sıfatlarına delalet eder. İbnü'l-Hassar bunu demiştir. İbnü'l-Arabi'nin
izahı da bu manadadır.
Hattabi der ki: el-Mütekebbir, kulların sıfatlarından ali, münezzeh
olandır. Ayrıca kullarından azgın olanlar azamette onunla çekişecek olurlarsa
onlara büyüklüğünü gösteren onların belini kırıp dağıtan manasında kullanılır.
"Tekebbür" lafzında hususiyete delalet eden "fa" vardır.
"Kibir" mahluklardan hiçbirine yakışmaz. Bilakis kullarına yakışan
boyun eğmek, tezellül (küçüklük) göstermektir. Şöyle rivayet edilmiştir:
"Kibriya Allah'ın ridasıdır. Kim bu konuda
onunla çekişirse onu ikiye böler." Denildi ki:
Tekebbür, Allah'ın
azameti olan kibriyadan gelir. Kullar nezdinde mezmum bir sıfat olan kibirden gelmez.
Beyhaki der ki: Allah Teala'nın (hadisi kudside) "Kibriya ri
damdır" buyruğunun manası: Benim sıfatımdır. Arapça da "falan'ın
şiarı zühd, ridası
(elbisesi) takva" denilir. Manası "sıfatı takvadır" Halimi'den "el-Mütekebbir"in manasıyla alakalı
şöyle nakledilmiştir: "Dünyada kullarıyla peygamberlerinin dilinden vahiy
yoluyla konuşandır." Allah Teala buyuruyor ki:
"Bir vahiy olmadan veya bir perde arkasından yahud
bir elçi gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi
olmadıkça Allah'ın bir beşerle doğrudan konuşması vaki (kabil)
değildir."(Şuara, 51) Binaenaleyh her mükellefin azamet ve kibriyanın yalnız Allah'ın olduğunu itikat etmesi vaciptir.
Kendisinin bu isim de hiçbir payı yoktur. Payı yalnız, Allah'a karşı zillet,
küçüklük, muhtaciyettir. Allah Teala'nın
"Hiç olmazsa azabımız onlara geldiği zaman bari yakarsalardı."(En'am, 43) buyruğu ile işaret edilen mana budur. Sahih
hadiste de şöyle buyrulur: "Mütekebbirler kıyamet günü zer (en küçük
karınca türü) misali hasrolunurlar. Kibirlenin cezası olarak insanlar
ayaklarıyla onları çiğnerler." Veya şöyle buyurduğu gibi: "Haşr esnasında küçük olması onlara daha çok zarar
getireceği için bedenleri küçülür. Cehennemde de büyük olması onlara daha çok
zarar getireceği için bedenleri büyür."
Her günahı saklamak,
gizlemek mümkündür. Kibir farklıdır zira onu açığa vurmak gerekir. Buda isyanın
temelidir. Bundan dolayı hiçbir hakkı hak sahibinden esirgeme! Hiç kimseye
küçümseyerek bakma! Kibirli yürüme şeklinden de uzak dur. O da elbisenin
eteğini yerde sürerek yürümekledir. Çünkü cahiliye ehli yürüdüklerinde kibir
alameti olarak eteklerini uzatır, arkalarından sürerlerdi. Bu fiili onlardan
kibirli olanlar yaparlardı. Bu da onun kibrinin, ceberutunun
alameti olurdu.
Kibirden ve kibir ve
nifak ehlinden uzak dur. Allah'ın kullarına karşı da şefkatli ol, onlara karşı
mütevazı davran. Allah'ın övdüğü güzel sıfatları huyedin.
Ancak kibir ve nifak ehli müstesnadır. Onlara katı ol, sert davran. Zira bu
Allah düşmanlarına sert davranma kabilindedir. Allah Teala
buyuruyor ki: "Onlara sert davran." Büyük günahları alenen
işleyenlere tavrın da böyle olsun. Şayet değişmeye yönelmemişler ise şöyle de
denildi: Kafire karşı olsun, asi olan mü'mine olsun
kibirlenmek, büyüklenmek genelolarak caiz değildir.
Bilakis bu konuda güçlü durmaya, sert davranmaya izin verilmiştir. Delili Allah
Teala'nın şu buyruğudur: "Yeryüzünde haksız yere
kibirlenenleri, ayetlerimi (anlamaktan) çevireceğim."(A'raf,
146) Ayetlerden çevrilen haktan da çevrilmiş olur.
Denilirse ki:
"Haksız yere" ifadesi "haklı olarak kibirlenmeyi" caiz
kılar? Denilir ki: Bu yalnız Allah'ın hakkıdır. Çünkü hitap yalnız Allah için varid olmuştur. Başkasına karşı kibirlenen herkes haksız
yere kibirlenmiştir. Çünkü kullardan sadır olan kibir, hak etmediği sıfatlara
yeltenmekten çekinmeyenlerin kişiliğine sahip olmayı gerektirir. Bu ise
cehennem ehlinin sıfatlarındandır: Müslim'in Harise b. Vehb
el-Huzai'den rivayet ettiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Size cennet ehlini anlatayım,
istemez misiniz? Her zayıf, mustaz'af (mustad'af) olan, Allah adına yemin etse yeminin yerine
getireceği kimsedir. Size cehennem ehlini anlatayım, istemez misiniz? Her katı
kalpli, kaba saba, kibirli olan kimsedir."
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
5. KISIM: ALLAH TEALA İÇİN
TEDBİRİ (KAİNATI
SEVK VE İDARE ETME) İSPATA TABİ OLAN İSİMLERİ |