EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

23- EL-MUKADDİR

 

İbnü'l-Arabl dedi ki: Bu isim ne Kur'an ne de sünnette zikredilmiştir.

 

Yalnız fiil olarak geçmiştir. Ümmet mutlak olarak üzerinde icma etmiştir. Allah Teala buyuruyor ki: "İşte biz, bunu takdir ettik, O halde biz ne güzel Kadiriz,"(Mürselat, 23), "Ancak karısı müstesna, takdir ettik: O kalacaklardandır."(Hicr, 60) Nebi (s.a.v) de Adem'in Musa'ya söylediğini anlatırken şöyle buyurdu:

 

"Allah'ın daha ben yaratılmadan önce bana takdir ettiği bir şeyden dolayı mı beni kınıyorsun."

 

Bu ismin üç manası vardır:

 

1- Haber: Allah Teala buyuruyor ki: "Allah her dişinin neye gebe kalacağını bilir. Rahimlerin neyi eksik neyi ziyade edeceğini bilir. Allah katında her şey bir miktar iledir."(Ra'd, 8) Yani bize haber verdi.

 

2- Her şeyi bir miktar ile tahsis etme: Allah Teala buyuruyor ki: "Onda (yerde) gıdalarını takdir etti."(Fussilet, 10) Yani gerçeği bir miktar iledir. Şöyle de buyurmuştur: "O halde biz ne güzel Kadiriz."(Mürselat, 23)

 

3- Daraltma azaltma: Allah Teala buyuruyor ki: "Rızkını ona takdir etse"(Fecr, 16) yani daraltsa, azaltsa. Allah Teala'nın, "Onlar Allah'ı kadrinin hakkınca takdir etmediler."(En'am, 91) Buyruğuna gelince manası, onu tazim etmediler. Yani celalinin miktarını, yüceliğini bilmediler. Allah Teala buyuruyor ki: "O ki taktir edendir."(A'la, 3) Bunun manası, kaderleri bilir, yine buyuruyor ki: "Şüphe yok ki biz her şeyi bir kader (miktar, ölçü) ile yarattık."(Kamer, 49) Yani onun hayır veya şer namına miktarını biliriz. Bunu da arkasından gelen, "yaptıkları ne varsa amel defterlerindedir. Küçük büyük her şey satır satır kayıtlıdır."(Kamer, 52-53)

 

Derim ki: Bu manaların hepsi Hak Teala'nın nitelediği sıfatlardandır.

 

Zira o, enbiyasına ve evliyasına dilediğini haber verendir. O her şeye bir miktar vermiştir. Ağırlığını ve miktarını hangisinin önce hangisinin sonra geleceğini "Halik" ismine izah ettiğimiz vecih ile bilir.

 

Kur'an-ı Kerim'de: "Hiçbir şey yoktur ki bizim yanımızda hazineleri olmasın, fakat biz onu ancak malum bir miktar ile indiririz."(Hicr, 21) Bazı kavimlere genişlik ihsan ederken bazılarına küfür ve dalalet ile darlık vermiştir. Dünya da öyledir. Onu dilediğine verdi, dilediğinden de esirgedi.

 

Denilirse ki: Yunus (a.s)'dan bahsederken "Ona 'kadr' etmeyeceğimizi zannetti."(Enbiya, 87) Buyruğunun, ailesine, kendisini yakmalarını emreden adamın, "Allah bana 'kadr' ederse beni azama atacaktır." Allah da onu bağışladı." sözünün manası nedir? Cevabı şöyle: Ayet ve hadiste geçen "kadr"in manası "daraltmaktır". Aynısı Allah Teala'nın şu buyruğunda geçer: "Kimin de rızkı 'kadr' edilirse"(Talak, 7) yani rızkı daraltılırsa ... "Ona 'kadr' etmeyeceğimizi zannetti."(Enbiya, 87) buyruğu da aynı manadadır. Yani ona daraltmayacağımızı, kadrini azaltmayacağımızı zannetti. "Kadr" "kaza" manasında da olabilir. Buna göre manası: Hakkında herhangi bir hüküm vermeyeceğimizi zannetti" olur.

Denildi ki: Hayır bu da kudret manasındadır. Yani: Balığın karnında olduğundan dolayı kudretimizin ona taalluk etmeyeceğini zannetti. Ancak ilk mana daha zahirdir. Alimlerin çoğunluğu da bu görüştedir. Ebü'l-Abbas dedi ki: bana Ahmed b, Yahya Sa'leb anlattı: Ona 'kadr' etmeyeceğimizi zannetti" buyruğu hakkında dedi ki: Bu fiil kudretten değil taktirden türemiştir. "Allah sana hayır 'kadr' etsin" yani takdir etsin denilir.

 

Şair der ki:

 

Geçen bir zaman dilimi asla geri gelmez

Ne yücesin ki! Ne takdir edersen vuku bulur

Şükür yalnız sanadır.

 

Yani, neyi takdir eder ona hükmedersen gerçekleşir.

 

Herevi der ki: "Ona kadr etmeyeceğimizi zannetti" yani: Onun balığın karnında, olmasını takdir etmediğimizi zannetti. Bu "taktir"den gelmiştir. Kudret ile bir ilgisi yoktur.

 

Ebü'l-Heysem dedi ki: Ayetin manası, ona ceza takdir etmeyeceğimizi zannetti, demektir. Bunun "daraltmak" manasında olması da muhtemeldir.

 

Derim ki: Hadiste geçen adamın "Allah bana 'kadr' ederse" sözü de bu manaya yorumlanır. Yani: Allah halimi daraltır ve günahlarımdan dolayı teferruatlı bir şekilde hesaba çeker ve cezalandırırsa. Sonra günahlarının fazlalığı sebebiyle yakılmasını emretti. Mana'nın şöyle olması da muhtemeldir: Allah'ın kaderinde cürüm sahibi her insanın cezalandırılacağı yazıyor ise Allah cürümlerimden dolayı beni cezalandıracak, bana kimseye etmediği azabı edecektir. Müslim'deki rivayetimiz: "Şüphe yok ki Allah bana azap etmeye Kadirdir." İlk manaya göre müşkil bir manası yoktur. O, Kudreti biliyordu. Kudret hakkında herhangi bir cehaleti veya şüphe si yoktu. İkinci rivayete göre "kadr" daraltma ve hüküm verme manasında olur. Özetle adam, tasdik eden bir mü'mindi. Çünkü "senin korkundan Ya Rabbi" demiştir. Yunus (a.s)'a gelince onun için Allah Teala'nın kudretini bilmemesi caiz olmaz (mümkün değildir). Ancak peygamberin Allah'ın, kafirlere öfkesinden dolayı etrafını daraltmayacağını bilmemesi, onu muaheze etmeyeceğini zannetmesi caizdir. Çünkü o, Rabbine karşı değil, kavmine olan öfkesinden orayı bıraktı çıktı. Nitekim bu hususu el-Cami' li-ahkam tefsirimizde beyan ettik. Nitekim Nuh (a.s) da "Muhakkak oğlum, benim ailemdendi."(Hud, 45) Allah bildirmeden oğlunun ehlinden olmadığını bilmiyordu. Ehlinden olmadığını bilseydi onun için Allah'a bir şey sormazdı. Aynısı İbrahim (a.s) için olmuştur. Buyuruyor ki: "O'nun Allah'ın düşmanı olduğu ortaya çıkınca (netleşince, kesinleşince) ondan teberri etti."(Tevbe, 114) Allah Teala'nın Havarilerden bahsederken buyurduğu: "Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin ... güç yetirir mi?"(Maide, 112) sözleri kudret, güç yetirme hakkında bir şüphe değil, lütuf ve nezaket yollu bir taleptir. Allah'a karşı edeptir. Çünkü onun ilminde mümkün olduğu sabit olan her şeyin her zaman veya herkes için gerçekleşmesi gerekmez. Nitekim bu hususu "el-Musteti" isminde izah etmiştik, havariler de İsa'ya iman edenlerin seçkinleri, hayırlılarıydı. Onlar hakkında Allah'ın kudretini bilmedikleri nasıl zannedilir.

 

Alimler Mu'tezilenin tekfiri konusunda ihtilaf etmişlerdir. Halbuki alimlerin hepsi Allah'ın kudretinin bütün cisimleri kuşattığını, ölüleri diriltmeye yeniğini, bu konuda hiç kimsenin Allah'a ortak olmadığını kabul ve ikrar ederler. Mu'tezile ise bunların hiç birinde şüphe etmemiştir, hepsini kabul etmiştir. Hal böyle iken Allah'ın kudreti hakkında ve öldükten sonra tekrar diriltmesi konusunda şüphe edenin tefsirinde nasıl ihtilaf edilir. Bu adam mü'mindi, muvahiddi. Çünkü, "bunu senin korkundan yaptım" demiştir. Şüphe de korkuya aykırıdır. Çünkü korku, ilimden gelir. Allah hakkında şüphe ise küfürdür. Aynı şekilde Allah'ın her şeye Kadir olmasından şüphe de öyledir.

 

Şöyle de denilmiştir: Bu adam şüphe içinde değildi. Bilakis Allah'ın bazı sıfatlarının cahiliydi (bilmiyordu). Bu sıfat da kudret sıfatıdır. Allah'ın dilediği her şeye Kadir olduğunu bilmiyordu. Dediler ki: Allah'ın bir sıfatını bilmeyip diğer sıfatlarını bilip iman eden kimse, bazı sıfatların cahili olduğundan dolayı kafir olmaz. Dediler ki: Kafir hakka karşı inad edendir, hakkı cahili olan değildir. Bu mütekaddim alimlerin ve onların izinden giden müteahhirlerin görüşüdür. Ancak bizim burda verdiğimiz tevil evladır. Çünkü o tevil hem şüphenin hem cehaletin nefyini gerektirmektedir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

24- EL-MELİK