EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

22- EL-MüSAVVİR

 

Kur'an'da isim olarak geçmiş, fiil olarak da tekrarlanmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "O Allah'tır, yaratandır, yoktan varedendir, elMusavvir (suret verendir)."(Haşr, 24) O sizlere Rahimlerde suret verendir."(Al-i İmran, 6), "Andolsun sizi yarattık sonra size suret verdik."(A'raf, 11) Ebu Hüreyre hadisinde geçmiş, ümmet de üzerinde icma etmiştir. Bu fiil isimlerindendir. Çünkü mahlukat hakkındaki mübah kılma ve yasaklama hükmü ile eşyanın suretini ortaya çıkaran Allah'tır. Tasvir: Bir şeyi başkasından ayırdedilecek şekilde takdir etmek, planlamak, özel bir şekil vermektir. Suretler, heykeller manasında da kullanılır. Meyletme, düşecek gibi olma manası da vardır. Mesela Araplar "aldığı darbe ile tasavvur etti" derler. Manası "neredeyse düşüyordu" demektir. Bu şekildeki kullanımı "tadil" etmek manasına gelir. Yüce Mevla'nın, "Seni tadil etti" (İnfitar, 7) buyruğu bu manadadır. Yani suretini, en güzel surete çevirdi, tadil etti. Ayette bu manayı veren fiil ortası şeddeli olarak "ad-de-le-ke" şeklinde okunmuştur. Yani suretini tadil etti, yani onu suretlerin en güzeliyle yarattı.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Alimlerimiz dediler ki: Bunun dört manası vardır.

 

Birincisi: Mahlukatını çeşitli ve birbirinden farklı suretlerde inşa eden. İkincisi: Bünyesini yapan, suret bünye, heykel demektir. üçüncüsü: Terkib eden, tavsir de terkiptir. Dördüncüsü: Yaratılmış olan şeyi gayesine uygun vasıflarda hey'et veren (hazırlayan).

 

İbnü'l-Hassar dedi ki: Bunların hepsi Müsavvir'in tefsiri değildir. Bilakis her bir izah ayrı bir manaya mahsustur. Bu isim ayrıca fiilin ancak kendileriyle tam olacağı kudret, ilim, irade sıfatlarını da ifade eder. Bunlarla beraber zirve hikmeti de kapsar. İcad etmeden önce bilmeyi gerektirir. Ve daha saymadığımız, yaratmanın, takdirin, tasvirin ve yoktan varetmenin gerektirdiği sair sıfatları icap eder. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Andolsun sizleri yarattık, sonra size suret verdik."(A'raf, 11)

 

Şair Nabiğa der ki:

 

O ki Yaratan, Var edendir

Rahimlerdeki suyu kana dönüştürüp

Suret verendir.

 

Hattabi der ki: "el-Müsavvir" MahlukatIni bu suretlerle birbirlerini tanıyıp bilsinler diye farklı suretlerde inşa edendir. Tasvirin manası hatlarını çizip şekil vermektir. Allah Teala insanı anne rahminde üç farklı evre de yaratır. Onu kan pıhtısı yaptı. Sonra bir çiğnem et... Sonra da ona suret verdi. Bu son şekil kendisi ile tanınıp bilindiği sureti ve şeklidir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir.

 

Halimi der ki: el-Müsavvir, eşyanın manzarasını (görüntüsünü, şeklini) irade buyurduğu benzerlik ve farklılıklarla yaratandır. Yoktan var etmeyi ikrar, bunun gereklerini ikrarı gerektirir.

 

Binaenaleyh her mükellefin her şeyin suretini veren Müsavvir'in Allah olduğunu bilmesi vaciptir. Bu sıfat mutlak olarak yalnız ona aittir. Kula herhangi bir sebeple Müsavvir dense de bu kullanım mecazidir. Müslim'de Huzeyfe b. üseyd el-Gifari'den şöyle buyurduğunu işittim:

 

"Nutfe'nin üzerinden kırk iki gün geçince Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra der ki: Ya Rabbi! Erkek mi kız mı? Rabbin de dilediğine hükmeder. Melek de o hükmü yazar. Sonra Melek der ki: Ya Rabbi! Eceli? Rabbin söyler, Melek de yazar. Sonra der ki: Ya Rabbi! Rızkı! Rabbin dilediği miktara hükmeder melek de yazar. Sonra melek yazdığı sahifeyi alıp çıkar. Emredilene ne bir şeyekler ne de eksiltir. Bu hadiste tasviri ve yaratmayı meleğe nispet etmiştir. Bu ise mecazdır. Çünkü Allah Teala şöyle buyurur: "O, yaratan, yoktan var eden, tasvir eden (mahlukatına şekil veren) Allah'tır."(Haşr, 24), "Andolsun ki sizleri yarattık, sonra sizlere suret verdik."(A'raf, 11), "Size suret verdi, suretinizi güzel yaptı."(Ğafir, 64) Benzeri bir kullanım da Allah Teala'nın şu buyruğudur: "Deki: Ölüm meleği sizi vefat ettirir (öldürür)."(Secde, 11) Gerçekte öldüren Allah'tır. Nitekim şöyle buyurmuştur: "Sonra sizi öldürür, sonra (sizi) diriltir."(Rum, 40), "O ki, ölümü ve hayatı yaratandır."(Mülk, 2), "Ve şüphe yok ki O, öldürdü, diriltti."(Necm, 44)

 

Buna bağlı olarak kulun "tasvir" işiyle uğraşması haramdır. Çünkü Kur'an'da ve sünnette haramlığı sabittir. Allah Teala buyuruyor ki: "(O bahçelerin) Bir ağacını bitiremezsiniz. Allah ile bir İlah var mı?(Neml, 60) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurmuştur: Allah Tebareke ve Teala şöyle dedi: benim yarattığım gibi yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir. Bir zerre yaratsınlar! Bir buğday veya bir arpa tanesi yaratsınlar! (göreyim). Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Bu hadis, varlık alemindeki her varlığın Allah'ın yaratması, var etmesi, takdir etmesi, eşsiz bir şekilde yaratması ile var olduğuna işarettir. Tasvir yapan kimse de hak yaradana benzemeye çalışınca ve kendisine haram kılınmış bir fiili işleyince insanlar arasında en şiddetli azaba çeken olmaktadır. Buhari ve Müslim'in Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: Kıyamet günü en şiddetli azaba çarptırılacak olanlar tasvir yapanlardır." Tirmizi'nin de Ebu Hüreyre'den rivayet ettiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Kıyamet günü cehennemden boyun suretinde bir şey çıkar. Gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: Muhakkak ki bana üç kişiyi (cehenneme atma) vazifesi verildi. Hakka karşı inad gösteren her zorba, Allah'la beraber başka ilah çağıran her kişi, bir de tasvir yapanlar." Ebu İsa dedi ki: Bu hasen, garip, sahih bir hadistir.

 

ibnü'l-Arabı dedi ki: Mekruhluk bitki cemad gibi cansız varlıklar hakkında varid olmuştur. Bu konuda elbise üzerindeki işlemeler dışında bir şeye ruhsat verildiğini bilmiyorum.

 

ibnü'l-Hassar dedi ki: Resulullah (s.a.v) elbise (kumaş) üzerine işleme olmasına rağmen perdeleri yırtmıştır. Bu hadis Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in elbisedeki işlemeye ruhsatını neshetmiş olabilir. çünkü tehdit ifade eden hadisler herhangi bir kayda bağlanmaksızın mutlak olarak varid olmuştur. "Resulullah, tasvir yapanları lanetledi." Herhangi bir istisnada da bulunmamıştır. O perdeyi yırtması suretten dolayı olmayabilir. Dolayısıyla değişiklik yapıldıktan sonra izin vermiş olması söz konusu olur. Bunu takva adına, şüpheli şeylerden kaçınmak saikiyle de yapmış olabilir. Çünkü nübüvvet ve risalet kelam gerektirir. Düşünsen böyle olduğunu göreceksin.

 

Derim ki: Bunu genel ifadesi üzerinde bırakmak evladır. Kur'an ve sünnet'ten zikrettiğimiz delillerden dolayı. Bu Mücahid'in de görüşürdür. Dedi ki: Kulların o ağaçları yerden bitirmeye güçlerinin yetmesi, hatta bu işin kudretleri dahilinde olması söz konusu değildir. Çünkü onlar, böyle bir şeyden acizdirler. Çünkü bir şeyi yokluk aleminden varlık alemine çıkarmaktır. Bu işe dair buyurduğu tenkid ve azap tehditi ifadeleriyle Allah'ın yarattığı varlıklardan herhangi bir şeyin suretini yapanları kuşatmıştır. Çünkü böyle bir amel, yalnız Allah'a ait olan yaratma sıfatında Allah'a ortak olmaya kalkışmaktır.

 

Cumhur-u Ulema ise cansız varlıkların resmini yapmanın ve bunlardan kazanç sağlamanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Çünkü ibn Abbas, kendisine tasvir yaptığını soran adama dedi ki: illa yapacaksan ağaçların cansız, varlıkların resmini yap. Müslim rivayet etmiştir. Bu İbnü'l-Arab'nin de tercihidir.

 

Dedi ki: Ruhsat yalnız nebat, cemad gibi cansız varlıklar ile sınırlı olmuştur. Nehiy sadece canlı varlıklar için varid olmuştur. Nehiy sadece canlı varlıklar ile sınırlı kalmıştır. Bunun da eşsiz bir hikmeti vardır. O da Ademoğlu dışındaki her mahlukun Zahiri bir sureti vardır. Batıni bir sureti yoktur. Ademoğlu ise eşsiz bir yaratılışa sahiptir. Zira ona hem zahiri hem batıni bir suret yaratılmıştır. Bu batını suret ruhtur. Onun hakkındaki değerlendirmenin temeli iki şeyden dolayı batını surete bağlıdır.

 

Birincisi: Varlığının devamı ruh iledir. Öyle ki ruh ondan ayrıldığı gibi çözülmeye başlar, azaları dağılır. Varlık aleminde cemadattan daha aşağı bir konuma düşer.

 

İkincisi: Övgüleri, yergileri ve cezaları ruhundan dolayı olur ve ona yöneltilir. İşte eşsiz mana buradadır. Gerçek mahiyetinin ne olduğuna dair bilginin yalnız Allah Teala'nın sırrında yer alan garip sır da budur. Yani ruhtur. Çünkü Allah Teala kullarına bunun varlığını zarureten bilmeyi ihsan etmiş diğer taraftan mahiyetini kavramayı onlara perdelemiştir. Hem acizliklerini vurgulamak, ortaya koymak hem de "nefislerinizde de (ayetler vardır) görmez misiniz ?"(Zariyat, 21) buyruğuna dikkat çekmek için. Bu çerçevede kul Batını yani ruhu olmayan bir varlığı tasvir ederse ruhsat olarak ona müsaade edilir. Batıni sureti yani ruhu olan bir varlığı tasvir ederse üç sebepten dolayı bundan menedilir.

 

1- Batıni suretin zahiri suretle olan irtibatı.

2- İsa (a.s)'ın eliyle zuhur eden mucizeye ulaşma yollarındandır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Hani benim iznimle çamurdan kuşa şeklinde bir şey yapıyordun. Ona üflüyordun da iznimle kuş olup uçuyordu. "(Maide, 110)

 

3- Çünkü zahiri suret, aciz olunan batıni suretin korusu hükmündedir. Bu konuda korunun hükmü içindekinin hükmü ile aynıdır. İnsan dışındaki varlıkların resmini yapmaya iki şeyden dolayı ruhsat vermiştir:

 

1- Allah Teala'dan yapmak istedikleri konularda sınırları daraltmayıp hükmü hafifletmek. Çünkü Allah dileseydi yasağını her şeyi kapsayacak şekilde getirirdi. Ancak o eşsiz hikmeti ile bir yolu kapattığında bir şeyler yapma umudu olan nefsin önünü açmak adına başka bir yolu açar.

 

2- Hürmeti olan varlık ile hürmeti olmayanı birbirinden ayırd etmek. Batını yoluyla hürmeti olanın tasvirini yapmayı yasaklamıştır. Bu da insandır. İşte buna da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "Hadi yarattıklarınızı diriltin bakayım." buyruğu ile dikkat çekmiştir. Sanki şöyle denilmiştir:

 

Zahirini tasvir edip yapmaya kalkıştığın şeyin hadi bakalım, gücün yetiyorsa batınını da tasvir et. Hürmeti olmayan varlıkların suretinin yapılmasına ruhsat vermiştir ki iki varlık arasındaki konum farklılığına dikkat çeksin. Dedi ki: Bunlar eşsiz noktalardır. Bunlara dikkat çekmeyi ve bu bölümü bu izahları vermeden bitirmeyi uygun gördük.

 

Müzeni Şafii'den nakille şöyle dedi: Bir adam bir düğüne davet edilse geldiğinde canlı varlık resimleri görse: Şayet dikilmiş, asılmış ise girmez. Eğer basılacak şekilde serili ise girmesinde bir mahsur olmaz. Ağaç resmi olsa da böyledir. Asılı olarak duran örtülerde bulunan suretlerin haram değil de mekruh olduğunda ihtilaf etmemişlerdir. Aynı şekilde bina çizimi veya nakışı hakkında da bir ihtilaf yoktur. Bazı alimlerde bununla beraber elbise (kumaş) üzerindeki işlemeleri istisna etmişlerdir. Hakkında varid olan Sehl b. Huneyf hadisinden dolayı.

 

Bu konuda kız çocuklarının oyuncakları da istisna edilmiştir. Aişe (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, yedi yaşındayken nikahı kıyıldı. Gelin olarak götürüldüğünde de dokuz Yasindaydı ve de oyuncakları yanındaydı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde de on sekiz yaşındaydı.

 

Yine şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında bebeklerimle oynuyordum. Benimle oynayan arkadaşlarım da vardı. Resulullah (s.a.v) geldiğinde saklanırlardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onları tekrar yanıma gönderir benimle oyuna devam ederlerdi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

23- EL-MUKADDİR