EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
11- EL-CELİL |
Bu isim bu siga ile Kur'an'da varid olmamıştır. Ancak, "Zi'l-Celali
ve'l-İkram"(Rahman, 78) şeklinde gelmiştir.
Celil, celal kelimesinden gelir. Ebu Süfyan, Uhud günü, "yüksel Hubel!" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
"Allah daha yüce daha celil'dir" buyurmuştur. Ebu
Süfyan: "Bizim Uzzamız
var sizin Uzza'nız yoktur." deyince de Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah Mevlamızdır,
sizin Mevlanız yoktur." demiştir.
Ebü Hüreyre hadisinde varid olmuş, ümmet de üzerinde icma
etmiştir. Kullar için kullanılabileceğinde de ihtilaf yoktur. Biri için
"celil" dendiğinde "kadri yüce" manası, kastedilir. Nebi
(s.a.v )'in vasfında da "Celilu'ş-şan"
denilir (şanı yüce). Denildi ki: Asıl manası yüksekliktir. Bundan dolayı atın
üstüne atılan örtüye "cilal" denmiştir. Bazan bu manaya yakın olarak ortaya çıkmak manasında
kullanılır. "celi" bir durum, açık ortada olan bir durum
manasındadır. Gelin de bir yere çıkartıldığında bu fiil kullanılır. Allah Teala'nın "Rabbi dağa tecelli edince."(A'raf, 143) buyruğu da bu manadadır. Yani ona zuhur edince
veya ayetlerinden dilediğini o dağa izhar edince. Bazan
bu fiil hayırlı olma manasında kullanılır. Falan falandan "ecel"dir,
denir. Manası ondan daha hayırlı ve faziletli demektir. Bazan
da vermek manasında kullanılır. "Celil" yine sümam
adında bir bitkinin diğer adıdır. Yine celil "yaşlı" manasında gelir.
Ayrıca "celil" zıt manalı kelimelerden olabilir. Büyük olan şey için
kullanıldığı gibi küçük olan şey içinde kullanılır. Lügatçiler bunu
aktarmıştır. Hadiste varid olan "iblis celil bir
ihtiyar suretinde olabilir." Bazı Alimler ise
"yaşlı" manasında açıklamışlardır.
Bu izahlar çerçevesinde
"el-Celil" celal sahibi demektir. Celal ise, yücelik, azamet, şanı
büyüklük Zahir olma gibi hayır manalarını cemeden bir lafızdır. Bu isim bu
manalar, yani; yücelik, azamet, hayırlı olma, ikram etme manaları arasında
kullanılır olunca manasını vermek alimlere müşkil gelmiştir, hakkında ihtilaf etmişlerdir.
Halimi dedi ki:
"Celal'i olan herkes celildir. Manası ise emretme ve nehyetme
hakkına sahip olandır. Bu da hakikat olarak yalnız Allah'ındır. Çünkü insanlar
içinde bir ferdin celali, ancak başkası üzerinde yerine getirmek zorunda olduğu
ve kaçma imkanı bulunmayan bir emir hakkı varsa ortaya
çıkar. Şayet Bari Teala'nın yoktan var ettiği
üzerinde emri nafiz (geçerli) ve itaat etmesi de vacip ise bu durumda
"celil" ismi onun için hak olarak vacip olur. Onun bu vasfını bilen
de ona bu isimle ve bu ismin manasına gelen isimlerle dua etmelidir.
Hattabi der ki: Celal, vermek manasındadır dersek, gerçekte veren
O'dur. Şayet varlığı devam eden ve başlangıcı önce olan manasındadır dersek,
Bari Teala bir nihayet olmaksızın varlığı devam eden,
varlığının da başlangıcı olmayandır. Buna göre manası "el-evvel" ve
"el-Ahir" manasıyla aynıdır. Şayet celil, kadri büyük, celal
sıfatlarıyla mevsuf olandır, dersek bu da hakikat olarak Bari Teala'nındır. Bu sıfatların cümlesine sahip olduğundan
dolayı "Celil, Kebir" olmakla vasfedilmiştir.
Dedi ki:
Alimlerimiz "Celal" ve "Azamet" sıfatları hakkında;
Bunlar birer hususi vasıf mıdır ve de manası zata dönmektedir? Yoksa bunlar
birden fazla vasfın cümlesine ifade eden bir tabir midir? Şeklinde ihtilaf
etmişlerdir. Aynı ihtilaf kuddusiyet ve izzet
hakkında da vukubulmuştur.
Dedi ki: Doğru mu bu
ikisi birden fazla vasfın toplamı olmaktan ibaret olduklarıdır. Bu vasıflar
ise, ilminin, kudretinin, iradesinin her şeyi kuşatması denginin bulunmaması ve
afetlerin ( noksanlıkların) onun için imkansız
olmasıdır. Sonra bu sözden sonra şöyle dedi: Bu vasıfların; "el-Aliy-el-Kebir", "el-Azim-el-Celil" ifade
ettiği cümle vasıflar, yalnız bir manaya mı döner? O mana da şeref (yücelik) ve
kıdemdir. Yoksa birden fazla manaya mı dönmektedir? Her bir mana da bu isme
bağlıdır. Bu konuda Alimlerin ihtilafını iki görüş
üzerinden aktarmıştır:
Bu isimler bir isme
döner. O da zat ve sıfatların kemalidir. Bazıları aralarında fark olduğunu
belirtmiş ve her birine özel bir mana vermiştir. Der ki: el-Aliy,
mertebesi üzerinde bir mertebe bulunmayandır. el-Celil,
zat ve sıfatları kamil olandır. Burada çok güzel, eşsiz izahlar yapmıştır.
Allah bu açıklamalarını, faideli kılsın. Sonunda
şöyle demiştir: "el-Celil"e gelince bu, sıfatları kamil
olan bir mevcuttan ibarettir. Gina, mülk, kuddusiyet, ilim ve irade onundur. O, İlahtır. Bu celil
ismine has olan manalardır.
İbnü'l-Hassar der ki: kendisi, her ismin
kendine has bir manası olmasını tercih etmiştir. Hak olan da budur. Çünkü
Allah'ın isimlerinde teradüf (eş anlamlılık) doğru
değildir. Manaları farklı olmasaydı delaletleri birden fazla olmazdı.
Manalarının farklı olduğunun delili lafızlarından alınmaktadır. Şöyle ki:
Rabbimiz şundan celildir, bundan "aliy"dir.
Allah her şeyden ekber (büyük)tür. Dersin:
"Rabbimiz şundan celildir" dediğinde onu o işaret ettiğin şeyden
kayıtla tenzih etmiş olursun. Ancak "Rabbimiz celildir" deyip
"şunda" lafzını hazfedersen bu durumda
mutlak olarak tenzih etmiş olursun. Bu isim de zatının ve bütün sıfatlarının
celalini gerektirir. Dolayısıyla bu isim cümle esma-i hüsnayı
kuşatır.
Binaenaleyh her
mükellefin mutlak olarak Allah'tan başka celil olmadığını bilmesi vaciptir.
Kaldı ki başkasının nasıl celali olsun. Halbuki
küçüklük onun zatı için ayrılmaz bir haldir. Çünkü mutlak yokluktan sonra var
olmuştur. O'nu da hak olana mucid (yaratan) lütfu ve inayetiyle icad
etmiştir. Sıfatı, hali böyle ona celal nasıl yakıştırılır? Asla! Allah'tan
başkasının bir celali yoktur. Sonra Allah dilerse kuluna celal bahşeder. Yeni
kulun her halinde Allah'ı iclal etmesi üzerine
vaciptir. Senin Allah'ı iclalinden Allah'ın kazandığı
bir şey yoktur. Bilakis bu kendi nefsini iclaldir. Bu
sayede dünya ve ahirette celil olursun. Bu ismin
sahibine ettiğin ibadetten en büyük payı elde edersin. Allah katında celi! olmayan herkes hakirdir, zelildir. İnsanlar ne kadar celi! olduğunu söylerlerse söylesinler.
Hakkı iclalin, O'nu mutlak ve kayıtlı olarak tenzih etmendir. Onu
başkası için vacip olan her şeyden tenzih etmelisin. Bu kayıtlı olandır. Bununla
beraber Allah'a vacip olan hususları kuşatmaktan aciz olduğunu itiraf
etmelisin. Bundan dolayı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Seni övmeye gücüm yetmez. Sen kendini övdüğün
gibisin."
Allah'ın yücelttiklerini
de yüceltmelisin. Tazim ettiklerini tazim etmelisin. Buna göre kitaplarını,
meleklerini, Resullerini, Nebilerini ve velilerini yüceltmeli, tazim etmelisin.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "üç kimseye
saygı Allah'ı iclaldir, tazimdir. Adaletli imam,
saçları ağarmış müslüman, hakkında aşırı gitmeyen
taksirde de bulunmayan Kur'an hafızı." Enes b.
Malik rivayet eder, der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i
görmek istedikleri kadar başka birini görmek istemezlerdi. Onu gördüklerinde
ise ayağa kalkmazlardı. Çünkü bundan ne kadar rahatsız olduğunu bilirlerdi.
Şöyle de buyurdu:
Yaşlı birine yaşından
dolayı saygı gösteren hiçbir genç yoktur ki Allah yaşlandığında ona saygı
gösterecek birini göndermesin." Allah'ı iclal
şekillerinden biri de meşgaletlerden ari, ihlas ile dolu bir kalp ile O'nun huzurunda durmasıdır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Biri yemek
hazırken veya iki hacetten biri onu sıkıştırmışken namaz kılmasın." Kur'an'da "Sarhoşken namaza yaklaşmayın"(Nisa,
43) buyurulur. Ayrıca kendini şeytanın adımlarına,
pisliklerine, habisliklerine tabi olmaktan uzak tutmalısın. Çünkü şeytan
kendine habislikleri, alemlerin rabbinin seçtiğine
muhalif olan şeyleri tercih etmiş ve tabilerini bunlara çağırmıştır ki nihayetinde
cehennem ehlinden olsunlar. Bu husus Kitap, sünnet ve ümmetin icmaı ile bilinen bir husustur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: