EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
9- EL-HAKİM |
Kur'an'da birden fazla yerde varid
olmuştur. Ebu Hüreyre
hadisinde de geçmektedir. Ümmet de üzerinde icma
etmiştir. Mahluk için vasıf olarak kullanılabileceğinde
bir ihtilaf yoktur. "Bir şeyi ihkam ettim,
muhkem yaptım" manasından türemiştir. İşte ahkam fiilini, yapana "Hakim" denilir. "Mahkum
at" binicisinin isteği dışına çıkmayan demektir. Engel koyduğun her şeye
"Hakim" oldun demektir. Cevheri der ki: Hakim, bilen ve hikmet sahibi olan demektir. Yine Hakim, her şey itkan ile yani en
güzel şekilde yapan demektir.
Şair Nemir
b. Tevleb şöyle der:
Sevmediğin kimseden
nefretin ölçülü olsun
Şayet ''hükmetmeye"
çabalıyorsan.
Asmai dedi ki: Şayet "Hakim"
olmaya çalışıyorsan manasındadır.
Ebu'l-Kasım ez-Zeccaci der ki: Hakim, lügatte üç farklı şekilde kullanılır. Bazan İsm-İ fail, zaman ism-i meful manasında kullanılır. Bazan
da mübalağa ifade eder. Bundan maksat da zatı hikmet ile nitelendirmektir.
Çünkü itkan üzere ve muhkem olarak bir şeyi yapan
zatın, şeyin cahili olması mümkün değildir. Buna göre "Hakim"
ilim ve hikmet sıfatlarına mübalağa yollu sahip olan demek olur. Bu durumda
zatın ilim ve hikmetle vasfedilmesine döner. Diğer
taraftan "eşyayı muhkem yapan" manasında kullanılır ki, o zaman da
fiil sıfatlarından olur.
İbnü'l-Enbari der ki: Hakim,
her şeyin yaratılışını muhkem yapan demektir. "müf'il"
kalıbından "fail" kalıbına nakledilmiştir. Aynı kullanım "müsmi" manasındaki "semi'' "mi'lim" manasındaki "elim" de vardır. Yüce
Mevla'nın, "Elif, Lam, Ra" Bunlar Hakim olan Kitab'ın
ayetleridir."(Yunus, 1) Manası: Muhkim olan kitab. Ebu Ubeyde
Ma'mer b. el-Müsenna dedi
ki: Araplar "fail" kalıbını "müf'el"
yerinde kullanılırlar. Bir başka ayette de varid
olmuştur: "İşte bu benim yanımdaki hazır."(Kaf, 23) (ayette "atid" ifadesi "muadd"
manasındadır.). Allah Teala'nın, "Biz bunları
sana ayetlerden, Hakim olan Kur'an'dan
okuyoruz."(Al-i İmran, 58) Buyruğunun manasına gelince şöyle denildi:
Değiştirilmekten, tahrif edilmekten korunmuş olan, içinde bir ihtilaf (çelişki)
bulunmayan, dizilişi, akışı sağlam olan demektir. Bu izahlar çerçevesinde Hakim: Fiilleri muhkem olan, fiillerinde herhangi bir
uyumsuzluk, çelişki, gevşeklik bulunmayandır. Çünkü her şeyi layık oldu yerde
yerli yerince yapmış, yerleştirmiştir. Bu mana esas alınarak da sağlam binaya
"muhkem" denilmiştir. Binaenaleyh "Allah" kendini vasfettiği şekilde Hakim'dir.
Çünkü fiilleri sağlam, uyumlu ve birbiriyle bağlantılıdır. Bu izaha göre "Fail"
"Müf'il" manasındadır. "Hakim" hakkında "şiddetli, sert, katı" gibi
bir mana kullanılamaz. Çünkü mahlukatın hepsi sert
bünyeye sahip olmakla nitelendirilemez. Sinek, arı v.b bünyeleri çok zayıf olan
mahluklar böyledir. Biz deriz ki bu mahlukattaki
muhkemlik, içindeki tedbirdir, ayrıca bu mahluklarda bulunan yaratıcının
varlığına ve ispatına dair delil, göklerin, yerin, dağların ve benzeri büyük
mahlukatın delilinden daha alt seviyede değildir.
Ayrıca Allah Teala'nın: "Odur ki, her şeyi güzel yarattı."(Secde,
7) buyruğunda geçen güzellik sadece görüntüdeki hoşluk değildir. Çünkü bu mana
maymunda, domuzda, ayıda ve benzeri hayvanlarda yoktur. Bilakis buradaki
güzellik, tedbir güzelliğidir. O da mahlukatından her
birin dilediği şekil üzere inşa etme, yaratma kudretindedir. Nitekim şöyle
buyurmuştur: "O her şeyi yaratıp, ona bir nizam vermiş, mukadderatını
tayin buyurmuştur."(Furkan, 2)
Binaenaleyh her
mükellefin mutlak olarak Allah'tan başka Hakim
olmadığını, her hüküm ve hikmetin onun katından geldiğini bilmesi ve buna
itikat etmesi vaciptir. Şöyle buyurmuştur: "Hikmetli dilediğine
verir."(Bakara, 269) Ali b. Ebü Talib dedi ki: Hikmet, Kur'an'ı
anlamaktır. İbn Abbas da dedi ki: hikmet, Kur'an'a dair marifettir, fıkhını, nasih
mensuhunu, müteşabihini, mukaddem
ve muahharını (önce nazil olanla sonra nazil olanı) bilmektir. Katade ve Mücahid de dediler ki:
Hikmet, Kur'an'ın fakihi olmaktır. Kime hikmet
verilirse gerçekten ona çok çok hayırlar
bahsedilmiştir.(Bakara, 269) Benzerini İbn Vehb, Malik'ten rivayet etmiştir. İbn Vehb
dedi ki: Malik bana, Allah Teala'nın, "Daha
çocukken ona "hükmü" verdik."(Meryem, 12) İsa hakkındaki:
"Size hikmet ile geldim."(Zuhruf, 63) Birde
"Ona kitabı ve hikmeti öğretecektir."(Al-i İmran, 48), "Sizler
evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti de anın."(Ahzab, 34) buyrukları ile alakalı şöyle dedi: Bu ayetlerin
hepsinde hikmet, Allah'a itaat, itaat yolundan gitmek, Allah'ın dininde fıkıh
sahibi olmak ve bununla amel etmek demektir. İbn
Vehb dedi ki: Şöyle dediğini de işittim: Hikmet ve
ilim bir nürdur. Allah bununla dilediğine yol
gösterir. Yoksa bu çok sormakla elde edilen bir şey değildir. İbn Abbas dedi ki: Hikmet, Kur'an'dır.
İlim olduğu için onu hikmetle isimlendirmiştir. Sanki şöyle demiş gibidir: Kime
Kur'an verilirse ona çok ilim ihsan edilmiş olur.
Allah Teala bir başka yerde de şöyle buyurmuştur:
"Allah kendisine mülkü ve hikmeti verdi."(Bakara, 251) Dediler ki:
Yani mülk (hükümdarlık)
ve ilim verdi.
Bazı lügat alimleri dedi ki: Kur'an'a hikmet denilmesinin
sebebi, itiraz edilememesindendir. Bu bakımdan bir benzerinin getirilmesinin imkansız olması manasındadır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "İnsanlar ve cinler bu Kur'an'ın bir mislini getirmek için bir araya gelseler asla
benzerini getiremezler. Velev ki birbirlerine destek versinler."(İsra, 88)
Dedi ki: İnsanlardan
"Hakim (hikmet sahibi)" olan da böyledir. Hakim denmesinin sebebi çirkin bir fiil işlemekten imtina
etmesi nefsini bundan alıkoymasıdır. "Hakeme" de hayvanın ağzına
vurulan gem demektir. Hayvani tutmaya ve koşmaktan engellemeye yaradığı için
böyle adlandırılmıştır. Ebu Hanife de şöyle der:
Delillerinize Hakim olun. Zira ben size kızmaktan
korkuyorum. Maksadı, fesad çıkarmaktan engelolun demektir.
Derim ki: Bu anlaşıldığına
göre, her mü'minin hikmeti öğrenmesi, ehlinden taleb etmesi üzerine vaciptir. Böylece Hakim
olsun her şeyi layık olduğu vecih üzere kullansın. Hikmetin hakikati şudur:
Doğruya isabet, hakka muvafakat söz ve amelde adalettir. Hadiste "Hikmet mü'minin yitiğidir" buyurulur.
Bunu öğrendiği gibi ehline öğretmesi, hak etmeyenlerden esirgemesi üzerine
vazifedir. Bundan dolayı denildi ki: Hikmeti ehlinden esirgemeyin ki onlara
zulmetmiş, ehli olmayanlara vermeyin ki o (hikmete) zulmetmiş olmayasınız.
Hikmet, kaybolmuş deveye benzetilerek mü'min'in
yitiği şeklinde ifade edilmiştir. Devesini yitiren adam nasıl ki bulmayı umduğu
yerde onu arıyorsa mü'min de öyle olmalıdır.
Kendisinde bulunduğunu umduğu her zata müracaat edip orıdan
bunu öğrenmeye çalışmalıdır. Böylece o hikmetin nuru ile cehaletin
karanlıklarından çıkmış olsun.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: