EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
16- EL-MECİD 17- EL-MACİD |
Mecid ismi Burüc suresinde Vedud isminden sonra gelmiştir. Ebu
Hureyre (r.a.) hadisinde de geçmiş ümmette üzerinde icma etmiştir. Sahih hadiste: "Muhakkak ki sen, Hamid ve Mecid'sin." Kul
için şayet "mecid"i varsa kullanılabilir.
Bu konuda ihtilaf yoktur.
Cevheri (rahimehullah) der ki: Mecd, Kerem
(şeref) demektir. Mecid, Kerim'dir.
Mecid, şerif, şerefli de denmiştir. Allah Teala
şöyle buyurur: Kaf, Mecid olan Kur'an'da
yemin olsun ki "Bilakis o, Mecdi bir Kur'an'dır"(Buruc 21)
buyruğu da bu manadadır. Çünkü Allah'ın kelamı mahluk
değildir. Arap dilinde "Mecd" büyük şeref
demektir. "Macid adam" cömert, hayırsever
ise bu namı alır. Mecid de mübalağa ifade eder.
İbnü'l-Arabi (rahimehullah)
der ki: Mecid ve Macid Ebu Hureyre (r.a.)'nin isimleri sayan hadisinde geçmiştir. Bu iki ismi -Mecid, fail vezninin 'faiyl'
kalıbında gelmiş Halidir olmakla beraberayrı iki isim
saymak doğru olsaydı o zamanda "Alim, alim, allam" isimlerini üç isim saymak doğru olurdu. Kur'an'da hepsi geçmiştir. Bu ise asla makul değildir. Usul
ilmini bilen hiç kimse de bunu demez. Şu var ki biri isimlerin hepsini saymak
istese o zaman doğru olur. Çünkü bunlarda isimlerinin cümlesindendir. Ancak gayesi
doksan dokuzu ezberlemek ise buna göre de bir isim için varid
olan iki kalıbı iki ayrı isim sayıyorsa o zaman diğer isimlerin de farklı
kalıplarını tekrar etmesi gerekirdi. Bazı isimlerde bu usulü uygulayıp
bazılarında uygulamamak dayanağı olmayan bir zorlamadır. Bu da hadiste varid olan isimlerin bazı ravilerin
tefsiri olduğunu gösterir. Onlar için de kusur ve sözlerinde çelişki bulunması
caizdir.
Derim ki: Dediği
tartışmalıdır. Bu konu daha önce geçmişti. Allah Teala
nefsi hakkında "Alim'ul-ğayb,
aliim, allam, Malik, Melik,
meliik" olduğunu haber vermişse her ismin
diğerinden bir farkı olduğu malumdur. Bu fark ya mana açısından veya manadaki
mübalağa açısındandır. Dolayısıyla bu isimlerin tekrarı faidesi
olmayan bir tekrar olmaz.
Akleşi (rahimehullah) der ki: Her iki
sıfat Tirmizi (rahimehullah)'de
varid olmuştur. Muhakkak bu ikisini ayrı isim almamız
gerekir. Çünkü bu ikisi ile sayı doksan dokuzu tamamlamaktadır. Ayrı iki isim
değerlendirmesi iki açıdan olur:
1 - Macid'i
zat sıfatlarından, Mecid'i (şeref veren manasında)
fiil sıfatlarından saymak.
2- Macid
ve Mecid her ikisi zat sıfatlarından sayılır. Mecid'deki mübalağa da özel bir mana katmış olur. Buna göre
Macid, Mecdi (şerefi)
zatından dolayı zatından olan, Mecid ise zatında var
olan mecd (şeref)le beraber
hem kendini hemde kulları tarafından sahip olduğu
"mecd"den dolayı temcid
edilen yani yüceltilen olur.
Ebü'l-Kasım ez-Zeccaci (rahimehullah) der ki: el-Mecid,
kerem (şeref) de mübalağlı makamla olan, zirvesinde
yer alan demektir.
İbnü's-Sikkit (rahimehullah)
der ki: Şeref ve Mecd atalarda olur. "Şerif bir
adam" dendiğinde kendinden önce şeref ehli olan ataları vardır demektir.
"Kerem, Haseb" ise kişinin kendinde olur. Ataları bu hasletlere sahip olmasalar da.
Herevi (rahimehullah) der ki: İbn Es-Sikkit'in dediği
hatalıdır. Çünkü Allah'ın sıfatları içinde el-Mecid,
el-Kerim gelmiştir. Allah Teala atası bulunmaktan çok
çok yücedir. Kur'an'da mecd ile vasfedilmiştir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Bilakis o, mecid bir Kur'an'dır." Levh-i Mahfuz'dadır."(Buruc,
21-22), "Mecid olan
Arş'ın sahibidir." Dal harfini kesreli okumuş ve Arş'a sıfat yapmıştır.
Asım dışında Küfe'lilerin kıraatı bu şekildedir. İbnü'I-Arabi (rahimehullah),
el-Emed adlı eserinde bütün kurraların
"el-Mecid" sıfatının dal harfini zammeli
okumakta icma ettiğini iddia etmiştir.
Derim ki: Yanlış yapmış,
hata etmiş, gafil kalmıştır. İbnü's-Sikkit'in "şeref ve mecd
atalarla olur." ifadesi doğrudur. Bu mana, biz insanlara nispetle
böyledir. Yoksa Allah'a nispet edilen sıfata göre değildir.
Arap dilinde Mecd, geniş kapsamlı ve çok olan özelliklerin, sıfatların
bir yerde toplanmasından ibarettir. Darb-ı meselde
şöyle geçer: Her ağaçta ateş vardır. Ancak bu, çırada mecid
olmuştur. Yani çok olmuştur.
Yine Araplar "Mecedet elibil: develer mecdetti" derler. Manası, merası bol bir yere geldiler
demektir. "Macid adam" hayırsever demektir.
Dolayısıyla lügatin temelinde "mecd"
genişlik, bolluk demektir.
"Mecd"in lügat olarak "bolluk, çokluk"
manasında olduğu anlaşıldığına göre Bari Teala'nın mecdi, beşerin sayısını bilip saymada takatlerinin
üstündeki çokluktur. Nitekim Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur: "Seni layıkıyla övmeye gücüm yetmez. Sen kendini
övdüğün gibisin."
Halimi (rahimehullah) der ki: el-Mecid,
övgülere sahip olan ve ulaşılamayan kimsedir. Çünkü Araplar her mahmuda (övülene) veya her ulaşılamayana mecid demezler. Kişi ulaşılamaz olur, fakat mecid olmaz.
Örneğin zalim, alkolik,
mücrim kimse veya sağlam kaleleri karargah edinmiş
eşkıya (ulaşılamaz biridir ancak övülen değildir). Diğer taraftan övülen olur
ancak ulaşılamayan olmaz. Örneğin pazar sorumlusu, kıble ehlinden sabırlı
olanlar. Bunlardan her birinin bir özelliğe sahip olması hasebiyle mecid diyemediğimize göre bildik ki mecid,
ancak iki özelliğe sahip olandır. Yani mağlub
edilemeyecek kadar güçlü, bununla beraber de güzel ahlak hasletlerine, iyi
fiillere sahip olandır. Bari Teala da ulaşılır
olmaktan çok çok yücedir. Bununla beraber iyilikler,
lütuflar ihsan edendir. Kulun onun nimetlerini saymaya -bütün ömrünü harcasa-
gücü yetmez. Dolayısıyla Mecid ismi onundur.
Bazı alimler
şöyle dediler: Mecd'in dört rüknü vardır. Bu dört
rükün olmadan kemal derecesine macid olunmaz. Bu
rükünler: Mülk, sultan, çok ihsan, güzel fiiller. Bir melikin
sultanı (iktidar ve otoritesi) tam karar kıldıysa yönettiği memleketler çoksa,
kullarında ihtiyacı kapısında çoğaldıysa bununla beraber, hata edeni affetmesi,
kötülük yapanı bağışlaması, özürleri kabulü, dara düşene imdadı geniş ve çokça,
fakire veriyor, misafire ikramda buluyor, dara düşene koşuyor, ülke sınırlarını
muhafaza ediyor, hürmetleri çiğnenmekten koruyorsa işte macid
olan odur. Yüksek makamı, güzel fiilleri sayesinde temcid
edilmiş, yüceltilmiş olur. Dünya meliki böyle ise, akılların idrakine
ulaşamadığı, dillerin onu vasfetmekten aciz kaldığı
"Melik" nasılolur. İşte o, mutlak olarak Macid ve Mecid olandır.
Dolayısıyla "Mecd" güzel fiillere sahip
olmak, otoritesi yerleşmiş mülk, bol ve geniş lütuf tur. Bu hal üzere kavmine
liderlik yapan biri şöyle demiştir: Ben sizlere ancak malı ayağınıza sermek,
hürmetleri korumak, size de zulmetmemekle beraber lütuf ta bulunmakla lider
oldum. Benim yaptığımı yapan bana eşittir. Beni geçen efendimdir. Benden altta
kalan da yönetimim altındadır.
İbnü'l-Arabi (rahimehullah)
der ki: Bazı hocalar dedi ki: el-Mecid zatı şerif,
fiilleri güzel, ihsanı bol olandır. Çünkü zatın şerefli olması güzel fiiller ve
bol ihsan ile birleşirse "Mecd" olur. Sanki
Celil, Vehhab, Kerim isimlerini cemetmiş gibidir.
İbnü'I-Arabi (rahimehullah)
der ki: Bu izah dört açıdan doğrudan uzaktır:
1- Bu lügatte delili
olmayan dayandığı bir eser bulunmayan, aklında dahi olmadığı bir iddiadır.
2- İsimlerin manasının
belirlenmesi, dildeki iştikakın değerlendirilmesine bağlıdır. Veya manası
eserde tefsir edilmiştir. Bu zikrettiği mana hakkında ise ne eser mevcut ne de
lügat destekler.
3- Ayrıca bu izaha
çeşitli yönlerden itiraz edilir. Denilir ki: Bilakis mecd,
zatın şerif olması, sıfatların kamil olması, fiillerin
güzelolmasıdır. Neden "sıfatların kemali"
rüknünü sildin, halbuki rükün fiillerin güzelliğinden
evladır.
4- Şöyle denir: Bilakis
el-Mecid: Zatı şerif sıfatları kamil
olan, hataları bağışlayan, fiilleri güzel, sevap ve iyilikleri katlandırandır.
Bunlar cevabını veremeyecekleri itirazlardır.
Sonra şöyle dedi: Alimlerimiz bu ismin zat sıfatlarından mı fiil sıfatlarından
mı olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı şöyle dedi: Mezhebimiz alimlerimizin çoğunluğu "el-Mecid"in
fiil sıfatlarından olduğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü bu ismin manası bol bol vermekten ibarettir. Bazı hocalar ise dedi ki: Mecid zatın şerefli bol bol
ihsanda bulunmasıdır.
İbnü'l-Hassar (rahimehullah)
dedi ki: Zatın şerefi celal ve kemal şerefi, her türlü noksanlıktan münezzeh olmak
demektir. Bu da fiillerin keremli ve şerefli olmasını iktiza eder. Mecid, Macid'den mübalağalıdır.
Arap dilini bilen birinden bu konuda bir muhalefet beklenmez. Mübalağaya evla
ise Macid manasını da kapsamaya evladır. Daha önce
"mecd"in birtakım fiiller ve sıfatlar
gerektirdiğini beyan etmiştik. Macid'de bu fiillere
sıfatı ar kemale ulaşınca mübalağa manasını hak eder. Böylece bu hususlara
kemal derecesine sahip olmayan kimselerden ayırdedileceği
bir sıfat alır. Fiillerin yaptığı veya terkettiği ne
olursa kahri ile takdir etmiş olur. Bu konuda onun
için noksanlık söz konusu olmaz, herhangi bir fiili arkasından kontrol edilmez.
Çünkü ilim, hilim rıza, gazap, verme, men etme, v.b.
Bu isme taalluk eden sıfatları kemal derecesindedir. Bundan dolayı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
Kul: "Maliki yevmiddin (din gününün
malikidir" derse Allah der ki: Kulum beni mecd
ile vasfetti" böyledir. Çünkü din gününde Daim
olan rıza, Daim olan gazap, kesinti olmayan vergi (ihsan) kesintisi olmayan men
(engel) tam olana lütuf, bunlarla beraber in'am
(nimet verme) ve intikam vardır. Bunu iyice düşün. Zira kelimeler bunu ifadeye
yetmiyor.
Derim ki: Kul, Rabbinin mecdinin (yücelik ve şerefinin) izah edildiği şekilde
olduğunu bilirse; -Bu da kemal hasletlerinin çokluğu, noksanlıklarının hepsinin
menfi olduğudur- kendisi de güzel hasletlerinin çok olmasına gayret etmeli, nehyedildiği şeylerden kaçınmalıdır. işte
o zaman "macid" olur. Sonra da yaradanını her açıdan temcid
etmeli, yüceltmelidir. Bu konuda ihtilaf yoktur. Yüceltirken şöyle demelidir.
Ondan başka ilah yoktur.
Allah'tan başka İlah
yoktur. O, Meliktir, Kuddüstür. Kendisinden başka
ilah olmayan Allah ne yücedir. O Azizdir, Cebbardır. Sübbuh,
Kuddüstür. Kendisinden başka ilah olmayan Allah ne yücedir.
O Hayydır, Kayyumdur. Kendisinden başka İlah olmayan
Allah ne yücedir. O Selamdır, Mü'mindir,
Mütekebbirdir. Bu ve benzeri ifadelerle Allah'ı yüceltmelidir. Sonra gücü yeten
herkesin mecd kazanmaya çabalaması gerekir. Mükafatını alacağına yakınen inanarak
ona yaklaşmaya çalışmalıdır. Yüceltme ifadelerinin ardından sena ve övgü
ifadelerini getirmelidir. Demeli ki: O, Allahtır, O
ki, Ondan başka ilah yoktur. Nimet ve lütuf sahibidir. O Allah'tır. O ki Ondan
başka ilah yoktur. Darda imdad eden, zorluklara
yardım edendir. O Allah'tır. O ki, ondan başka ilah yoktur. ümit
odur. Kefil odur, güven odur v.b.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: