EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

11- EZ-ZEKİY

 

Kitapta veya isimleri sayan hadiste varid olmamıştır. Ancak bazı alimler isimler arasında zikretmişlerdir.

 

"Zeka"in asıl manası: Hayırla vasfedilmiş zatın vasfedildiği sıfatların eşit olmasıdır. Bu konuda içi ile dışı, sağı ile solu, başı ile sonu eşit olursa işte nitelendiği bu "zeka" ile "zekiy" olur.

 

Şöyle de denildi: Zeka aslı itibariyle nema demektir. Bu çerçevede "zeka'z-zer" ekin büyüdü, boyattı denir. "Bu iş falana zeka' olmaz" yani layık olmaz.

 

Muttaki insana da "Zekiy" denir. Denildi ki: Zeka'ın aslı, Taharettir.

 

Bu kullanımdan biri de farz olan "zekat"tır. Verilmesi halinde malı temizler, arındırır. Allah Teala buyuruyor ki: "Onların mallarından onları tezkiye edecek (arındıracak) bir sadaka al."(Tevbe, 103) Denildi ki: Zeka'ın aslı güzel övgülerdir.

 

Buna göre "ez-Zekiy"in manası, mahluku vasfederken tahir, nami olan demektir. Allah Teala'nın "Sizden hiç kimse kesinlikle zeka olmazdı, arınmazdı."(Nur, 21) "Sen Zekiy (temiz, günahsız) bir cana mı kıydın."(Kehf, 73), "Sana zekiy (tahir) bir evlat"(Meryem, 19) v.b. bu manadadır. Kul "Zekiy" olmakla vasfedildiğinde bunun manası: Nefsi rezalet kirlerinden arınmış olan demektir. Faziletlerle aklı zekiy olan, yani aklı tam olan demektir. Çünkü "Zekaat" bazen kirlerden pisliklerden temiz ve beri olmayı bazen da artış ve övülen fiillerden ziyadeyi ifade eder. Her iki mana da Kur'an'da geçer. Bundan dolayı, "Bu sizin için daha zekiy, daha tahirdir."(Bakara, 232) buyruğunda iki manayı bir arada vermiştir. Manası: Akıllarınız için daha zekiy, nefisleriniz daha tahirdir (nefislerinizi kirlerden, arındırır, aklınızı kemale ulaştırır).

 

Akleşi (rahimehullah) dedi ki: Şunu bir düşün ne latif ne şerefli bir şey.

 

Öyle ki herhangi bir zata. Kendisinde hayrın bütün cihetleri zahir ve batın cümle hasletleri toplanmadan ona "zekiy" denmez. Bu ise gerçek olarak ancak Allah'a ait olur. O mutlak olarak "ez-Zekiy" olandır. Bütün sıfatlarında Kuddus, Selam, Tahir, Tayyib olandır. Her ismiyle Mahmud (övülmüş) olandır. Onun dışında bu vasıflara sahip olanlarda bu vasıflar hakikat değil mecazdır. Bu isim de el-Kuddus ismine döner. Zat isimlerinden de olabilir, fiil isimlerinden de. Şöyle ki: Velilerini tezkiye etmesi, temizlemesi ve onları övmesidir. Allah Teala buyuruyor ki: "Görmez misin o kendi nefislerini tezkiye edenleri (kendilerini övenleri). (Hayır öyle değil) Bilakis Allah dilediği kimseyi tezkiye eder."(Nisa, 49) Yani am eli olmadan kendini öven, ancak Allah'a itaat üzere amel eden, emir ve yasakları üzere istikamet gösteren, farz ve nafilelerini eda edene gelince işte övgülere layık olan O'dur. Allah Teala buyuruyor ki: "Muhakkak ki arınan (nefisini tezkiye eden) kurtuluşa ermiştir."(A'la, 14), "Muhakkak nefsini tezkiye eden kurtuluşa ermiştir."(Şems, 8), "Kim arınırsa kendi nefsi için arınmış olur."(Fatır, 14)

 

Allah Teala'nın "Görmez misin o kendi nefislerini tezkiye edenleri..."(Nisa, 49) buyruğu nefsini diliyle tezkiye edenlerden yüz çevirmeyi ifade eder.

 

Binaenaleyh her Müslümanın üzerine, kendi nefsini tezkiye etmemesi, kendini övmemesİ, bilakis tezkiyede muteber olanın Allah'ın tezkiye etmesi olduğunu bilmesi vaciptir. Buna örnek Resulleri ve NebIleri. Sahih-i Müslim'de Muhammed b. Amr b. Ata (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre dedi ki: Kızımın adını "Berre" koydum. Ebu Seleme'nin kızı Zeynep bana şöyle dedi: Benim adım Berre konulmuştu. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: "Kendi nefislerini tezkiye etmeyin. Allah sizlerden birr (iyilik) sahiplerinin kim olduğunu daha iyi bilir. Dediler ki: Peki adını ne koyalım? Buyurdu ki: Zeynep koyun."

 

Kitap ve Sünnet insanın kendi nefsini tezkiye etmesinin caiz olmadığına delalet etmiştir. Alimlerimiz dedi ki: Mısır'da ve Irak yöresinde yaygın olan kendi nefislerini tezkiye gibi değerlendirecek sıfatlarla nitelemeleri de bu kapsamda değerlendirilir. "Zekiyuddin, Muhy!ddin" gibi sıfatlar buna örnek verilebilir. Ancak bu isimleri alanlardan sadır olan çirkin fiiller çok olunca bu sıfatların mahallinde kullanılmadığı ortaya çıktı. Bundan dolayı bir mana ifade etmez oldu.

 

Başkasını tezkiye edip övmeye gelince, Buhari (rahimehullah)'de Ebü Hüreyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre (dedi ki):

 

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın yanında bir adamdan söz edildi. Bir adam da onu hayırla yadetti. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ne yapıyorsun? Arkadaşının boynunu kopardın. Birkaç defa tekrar etti. Sizden biri illa bir övgü de bulunmak istiyorsa şöyle desin: Böyle olduğunu sanıyorum. -öyle olduğuna inanıyorsa- Hakikatini bilen Allah'tır, hesabını o görecektir. Sakın Allah'a karşı hiç kimseye tezkiye etmesin."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir adamın kendisinde bulunmayan sıfatlarla aşırı şekilde övülmesini nehyetmiştir. Zira adam kendini beğenmeye ve kibre kapılmaya sürüklenebilir. Kendini gerçekten o makamda görür. Bu da onu amellerini zayi etmeye faziletli amellerden ziyadesiyle istifadeyi terketmeye sürükler. Bundan dolayı, "Ne yapıyorsun! Arkadaşının boynunu kopardın" demiştir. Başka bir hadiste: "Adamın belini kırdın." demiştir. Bu zatı kendinde olmayan sıfatlarla övünce onları uyarmıştır. Alimlerin, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın, "Meddahların yüzüne toprak atın." buyruğu hakkındaki tevilleri, izahları bu esasa dayanır. Hadisi Mikdad rivayet etmiştir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

12- EN-NAZİF