EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

7- ES-SELAM

 

Kur'an'da Haşr suresinin sonunda marife olarak, yunus suresinde de "Allah dar-us-Selam'a davet eder."(Yunus, 25) şeklinde geçer. İzahı gelecektir. Ebu Hüreyre (r.a.) hadisinde de varid olmuş, ümmet de üzerinde icma etmiştir. Hiç kimsenin bu isimle anılması caiz değildir. Çünkü Müslim (rahimehullah)'in Sevban'dan rivayet ettiğine göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazını bitirip ayrılmak istediğinde üç defa istiğfarda bulunur ve şöyle derdi: Allah'ım Selam sensin, Selam sendendir. Ey Celal ve ikram sahibi ne yücesin. Evzai'ye (rahimehullah ) denildi ki: İstiğfar nasıl edilir? Dedi ki: Estağfirullah, estağfirullah demektir. 

 

Selam ismi, Allah, Rahman, Kuddus isimleri gibi ona mahsus olan isimlerdendir. Mahlukun Süleyman ve Selman isimlerini alması ise caizdir. Bu çünkü kalıpları farklıdır. Kur'an'da "O, Süleyman'dandır."(Neml, 30) buyurulur. Selam ve müşterek bir lafızdır.

 

Lügat alimlerinden Zeccaci (rahimehullah), Müberred (rahimehullah) , Cevheri (rahimehullah) ve İbnü'l-Enbari (rahimehullah) dediler ki: "Selamet" lügatte dört şekildedir. Es-Selam: Allah'ın isimlerindendir.

 

"es-Selam, el-Mü'min, el-Müheymin."(Haşr, 23) Selam: Selamettir. Yani ayıp bulunmamasıdır. Selam: Teslimdir, yani "Selamün aleyküm" demekle Selam vermektir.

 

Şair der ki:

 

Bize Selamı vererek Iütfet ey sevgili

Zira kelamın yakuttur, dizili incidir.

 

Selam: Büyük ağaç demektir. Zeccaci (rahımehullah) der ki: Büyük ağaca bu ismin verilmesi küçük ağaçlarda yaşayan kırıklardan selamette olmasındandır. Süllem (merdiven) de böyledir. Çünkü üzerine çıkanı maksadına ulaştırır. Sulh barışla da silm veya selm denilmiştir. Çünkü onun yoluyla bedenlerde, mallarda Selamete kavuşulur.

 

İbnü'l-Enbarı (rahımehullah) der ki: Silam ise kayalardır. Müfredi "sileme"dir. Sağlamlığından dolayı böyle adlandırılmıştır. Allah Teala'nın "Allah Dar'us-Selam'a davet eder."(Yunus, 25) buyruğu hakkında şöyle dediler:

 

Es-Selam Allah, "dar"ı da cennettir. İhtisas manasını ifade etmekle kendine izafe etmiştir. Beyt (kabe )in, Ruh'un kendisine izafetiyle aynı manadadır. Tevilin şöyle olması da caizdir: Allah Selamet diyarına çağırır. Çünkü Selam ve Selamet aynıdır. Cennete Darus-Selam adını vermiştir. Çünkü cennete giren dünyada bulunan her türlü rahatsızlık hastalık zaaf, ihtiyarlık, ölüm v.b şeylerden selamette olur. Allah Teala'nın: "Onlara rableri katında Selamet diyarı vardır."(En'am, 127) buyruğu da aynı manadadır.

 

Selam verirken "es-Selamü aleyküm" demenin manası Selamet sizindir, üzerinizde olsun. "Selamu'llahi aleyküm" diyen de bu manayı vermiştir.

 

"Sana ashab'ul-yeminden Selam olsun."(Vakıa, 91) Buyruğuna gelince denildi ki: Manası onlardan sana selam haberi veriyoruz. Doğru söze de selamet denilmiştir. Çünkü ayıplanacak bir tarafı yoktur. "Sülema" da aynı manadan gelir. Bu, el ve ayak parmaklarındaki kemiklerdir. Diğer kemiklerde bulunan ortasının boş olmasından selamette olduğu için bu şekilde isimlendirilmiştir. Selam, mütareke yüz çevirme manasında da kullanılır. Buna örnek Allah Teala'nın "Cahiller onlara sataşacak olurlarsa "Selam" derler." (Furkan, 63) manası: sizden uzak duruyoruz, sizinle dolaşmıyoruz, Çünkü o sıralar müşriklere selam vermekle emrolunmamışlardı. Bu da selamet manasına döner. Çünkü onları bırakmak selamettir.

 

Binaenaleyh Allah, es-Selam'dır. Yani, kulların zulmünden Selamette oldukları zattır. Hattabi (rahimehullah) bunu söylemiştir. Buna göre bu isim, fiil sıfatı olur. Ayıplardan ve noksanlıklardan münezzeh olmak manasına göre ise zatın sıfatı olur.

 

İbnü'I-Enbari (rahimehullah) der ki: es-Selam hakkında iki görüş vardır. Bir gurup alim dediler ki: es-Selam kullarına Selamet verendir. Bir başka gurup ise, manası, Selametin sahibi demektir.

 

Ebu İshak ez-Zeccac (rahimehullah) der ki: Allah'ın es-Selam olmasının tevili şudur: Yaratılmışlar için geçerli olan fanilik, ölüm, noksanlık ve ayıplardan selamette olandır. Allah bu tür vasıfların bulaşmasından selamettedir.

 

Şöyle de denildi: es-Selam selamet manasındadır. Manası da mahlukatın sıfatlarından tenzih ve takdis etmeye racidir. Buna göre "Kuddus" ve Sübbuh" ile aynı manadadır. Bu manaya göre "el-Kuddus" ve esSelam"(Haşr, 23) buyruğunun manası şöyle olur: Zatı yok olmaktan mukaddestir. Varlığı her varlığın varlığından öncedir. Zatı da bazı mevcudata fiilen, hepsine de takdiren gelecek olan yokluktan selamettedir. Buna göre bu iki sıfat selbi (nefy) bildiren sıfatlardandır. Ayrı ayrı manaları vardır.

 

İbnü'l-Arabi (rahimehullah) dedi ki: Alimler, Allah Teala için es-Selam dediğimizde manasını nisbiyet olduğunda ittifak etmişlerdir. (yani şuna mensup olan manasındadır). Takdiri de: Selamet sahibi. Nisbiyet (mensupluk) arap dilinde üç şekilde olur:

 

1- Nispet harfi olan "ya" ile. Esediy, Bekriy.

 

2- Cemi kalıbına çevirerek: Ezarika (Ezrak'a mensup olanlardır) Mehaline (muhellebi ailesine mensup olanlar) sakalibe.

 

3- Sahip manasına gelen ", zatü" edatlarıyla. "Racul zu mal" mal sahibi adam demektir.

Dedi ki: Bu nispetin yorumunda üç farklı vecih belirtmişlerdir:

 

1- Manası, her türlü ayıptan, afet ve noksanlıktan selamette olan.

2- Manası, Selamet sahibi, yani kullarına Selam eden. Buyuruyor ki:

 

"Selam olsun! Rahim olan Rabbden sözlü olarak."(Yasin, 58)

 

3- Kulların zulmünden selamette oldukları.

 

Derim ki: Birinci manaya göre zatın sıfatlarından olur. İkinci manaya göre, kelam sıfatına döner. üçüncüye göre, fiil sıfatlarından olur. Şöyle denildi: Allah'tan "Selam" selam sahibi manasındadır. Yani, kullarına selamette olsunlar diye Selam olandır. Bu dünya hayatı içindir. Hadiste der ki: "Senin ümmetine topraklarını işgal edip hürmetlerini mübarek görecek kendileri dışından bir düşman musallat etmeyeceğimi de ahdettim."

 

Binaenaleyh her Müslümanın Allah'ın kemal seviyesinde her yönden "es-Selam" olduğunu bilmesi vaciptir. Sonra Allah'ın es-Selam olduğunu bilen herkesin ona yakararak dünya ve ahirette selameti istemesi gerekir. Dünya selametine gelince bazı yönleri zahir, bazı yönleri batındır. Zahir olanlar: Hastalıklardan, acılardan nefsin hoşlanmadığı ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kendilerinden sığındığı zorluklardan mihnetlerden afiyette olmaktır. Dünyadaki batını selamet ise, dinin ve yakını inancının küfürden, bid'atlerden ve isyandan selamette olmasıdır. Böylece onun huzuruna imanın en sağlam kulpuyla çıkasın. Selamet diyarında ebedi Selamete nail olasın. Kafirleri cehenneme girmekle yakalayan azap ve acılardan kurtuluşa eresin. Yüzünü Allah'a teslim etmiş olasın. Nitekim Allah Teala şöyle buyurur: "Kim ihsan sahibi olarak yüzünü (kendini kül!iyen) Allah'a teslim ederse muhakkak en sağlam kulpa tutunmuş olur."(Lokman, 22)

 

"Kim tağutu inkar eder Allah'a iman ederse muhakkak en sağlam kulpa tutunmuş olur."(Bakara, 256) Dostlarını dost edinmeli, düşmanlarıyla savaşmalıdır. "Allah'ım! Beni dostlarına silm (müsalim, dost, barış) eyle, düşmanlarına düşman eyle!" Kalbini mezmum sıfatlardan salim etmeli ( arındırmalıdır) ki Allah'ın huzuruna selim bir kalp ile gelsin. Dilini her türlü kötü sözden, amelini kötü amellerden selamette tutmalı ki, müttaki olarak Allah'ın huzuruna çıksın.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın "Müslüman, Müslümanların dilinden ve elinden selamette oldukları kimsedir." buyruğu ile kastettiği mana budur. Bundan bir adım ötesi de kendisine ezası dokunan ondan selamette olmasıdır. Çünkü o, Rabbinin kendilerinden o kadar küfür sadır olmasına rağmen kafirleri hemen dünyada cezalandırmadığını görmektedir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hiçbir zaman kendi nefsi için intikam almadığı rivayet edilmiştir. Bazı alimlerden aktarılır. Birinin başkasının gıybetini yaptığını işitir. Ona şöyle der: Bu sene savaşa katıldın mı? Der ki: Hayır. Der ki: Nasıloluyor da kafirler senden selamette oldu da Müslümanlar olmadı? Kalbi aldatmalardan, kinden, şer arzusundan arınırsa, mahzurlu hallere düşmekten onu civarı, muhafazası ile korunursa işte kulların kendisinden selamette oldukları kişi o olur.

 

Sonra gördüğü herkese selam vermeli, selam verenin selamını almalıdır. Selam, emanın sebebidir. Hadiste: "Selam, milletimizin selamlaşma şekli, zimmetimizin emanıdır." buyurulur. Resulullah (v) şöyle de buyurmuştur: "Selamla dahi olsa sıla-ı rahım yapın." yani, selam ve güzel konuşma dışında bir şey bulamasanız dahi akrabalarınızı (bunlarla) gözetin. Yine dedi ki: "Selam koparmaya mani olur."

 

İbn Abbas (r.a.) dedi ki: es-Selam: Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Bu ismi yeryüzüne indirmiştir. Siz de aranızda yayın. Selamın faziletlerinden biri de onunla Selamet diyarında ulaşabilmektir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: İman etmeden cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Sizi yaptığınızda birbirinizi sevmeye vesile olacak bir şeye irşad edeyim, istemez misiniz? Aranızda selamı yayın." Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet etmiştir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

8- EL-ĞANİY