EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
6- EL-KEBİR |
Kur'an'da varid olmuştur. "Hüküm Aliy (yüce) ve Kebir (büyük) olan Allah'ındır."(Ğafir, 12), "el-Kebir, el-Müteali'dir."(Ra'd, 9) Ebu Hüreyre
(r.a.) hadisinde varid olmuş, ümmet de üzerine icma etmiştir.
İbn Abbas (r.a.)'tan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara hastalıklarda hummaya tutulduğumuzda şöyle
demeyi öğretirdi: el-Kebir (büyük) olan Allah'ın adıyla. Kanı durmayan bir yaradan
ateşin sıcaklığının şiddetinden Azim olan Allah'a sığınırız."
Kul için bu ismi nekira bir sıfat olarak kullanmak caizdir. "Allah Ekber" ifadesine gelince mutlak olarak varid olsa da kapsamında ayrı olmayı gerektirir. Bu da kul
için kullanılacağının delilidir.
Arapça da "ke-bi-re" denildiğinde yaş
olarak büyümek manası kastedilir. Var olma konusunda başkasını geçen ondan ekber (büyük) olur. Falan falandan yaş olarak "ekber"dir. Yani daha büyüktür, dersin. Eserde şöyle
rivayet edilir. Osman b. Affan (r.a.)'a Ya'mur b. Leysoğullarından Kubab b. Eşyem sordu: Sen mi büyüksün Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
mı? Dedi ki: Resülullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) daha büyük (ekber),
ben ise ondan önce doğdum."
"Kiber" mastardır. "Kebir, Kübbar"
yaşlılığı bariz olan kişi demektir.
İsra suresi 23. Ayette geçen ve anne babadan bahsederken
kullanılan "el-kiber" de bu manadadır.
Kibir, Kibriya ise bir kimsenin kendinde gördüğü büyüklüktür. Kibir de büyüklük
taslanan kimseyi küçük görmekle beraber kişinin kendinde gördüğü büyüklüktür
Allah Teala buyuruyor ki: "Onların içlerinde
ancak kibir vardır. Asla da ona ulaşamazlar." Bir şeyin "kibri"
aynı zamanda büyüğü, çoğunluğu, büyük payı manasındadır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Bir iftiranın kibrini (büyük
bölümünü, yaygarasını koparan) üstlenen var ya ...
"(Nur, 11)
"Kebir"
kelimesi ke-bu-re fiilinden de türemiş olabilir. Buna
göre iki manası vardır:
1- azamet ve kadrin
büyüklüğüdür. Bu ise zatın azametine, sıfatların kemaline mertebe olarak
üstünlüğe lütuflarda öne geçmeye döner. Amirin memurdan, malikin memlukten, fadılın mefdulden önce gelmesi gibi. Arapların "falan falandan
kadr olarak "ekber"
daha büyük sözleri de bu manadadır. Allah Teala'nın
celaline yakışan bu manadır. En güzel isimlere en ulvi sıfatlara sahip olma
konusunda kadri, rütbesi, konumu en büyük olandır. "Allah'ı zikir, elbette
daha büyüktür (ekber )."(Ankebut
45) buyruğu da bu manadadır.
2- Hacim, cüsse
büyüklüğüdür. "Bu cisim bu cisimden büyüktür." dersin. Allah Teala'nın "Göklerin ve yerin yaratılışı, insanların
yaratılışından "ekber"dir (daha
büyüktür)."(Ğafir 57) buyruğu bu manadadır.
Bu mana ise Allah Teala için muhaldir. Onun celaline yakışan ilk manadır.
Buna göre kebir, mevcudatın rütbeleri ve manevi değerlerine izafetle ona ait
zatı bir sıfattır. Varlık aleminde olan Allah
dışındaki her varlık rütbe ve değer olarak küçüktür. Allah Teala
ise yalnız olarak mutlak Kebir olandır. Yani azamet, celal, şanı büyüklük
sıfatlarıyla mevsuf olandır. Celali ve azameti karşısında her büyük, küçüktür.
Kebir, Kibriya, tefekkür
her türlü noksanlık ve afetten münezzeh ve mukaddes olan celal sıfatlarına hak
sahibi olduğunun ifadesidir. Bunların hepsi zatının var olduğunun alemeti, ilamıdır. Bunu iyice kavra, zira isimlerin manaları
ancak kalp Basiretiyle idrak edilir. Kafadaki basar (göz) idrakine gelince bu
yalnızca mekan ile sınırlı varlıklar için olur.
Rabbimiz ise bundan yüce ve münezzehtir.
Ebü Hamid (rahimehullah)
der ki: Kebir, Kibriya sahibidir. Kibriya ise zatın kemalinden ibarettir. Zatın
kemalinden kastım varlık kemalidir. Varlığın kemali iki şeye dayanır:
1- Ezelden ebede
devamlılık
2- Varlığı, her varlığın
her doğanın kendisine dayandığı, kendisinden sadır olduğu varlıktır.
Denildi ki: el-Kebir,
yaratılmışlara benzemekten büyük olandır. Şöyle de denildi: Kullarını onlar
istemeden iradesine göre evirip çevirendir. Buna göre ise il sıfatlarından
olur.
Binaenaleyh her
mükellefin Allah'ın mutlak olarak el-Kebir olduğunu kendisinden büyük hiçbir
varlığın bulunmadığını onu cisimlerin sıfatlarından tenzih etmesi vaciptir.
Nitekim Allah "el-Kebir, el-Müteali"(Ra'd, 9) buyruğu ile tenzih etmiştir. el-Kebir
olduğunu haber vermiştir. Tarif edatı olan elif-lam da hasr
ifade eder. Ardından "el-Müteali" demiştir.
Bununla da cisimlerin büyümesinde gelişmesinde katkı sağlayan şeylerden kendini
tenzih etmiştir.
Sonra mükellefin güzel
ahlak hasletleri ile ahlaklanması gerekir.
Böylece toplumu içinde
büyük olsun, zamanının ve akranlarının içinde değeri bulunsun. Allah'ın kibriyası karşısında küçülmeli ve taatine
koşmalı, büyüklük taslamayı bırakmalıdır. Buna el-Mütekebbir isminde de
-inşallah- tekrar değineceğiz. Sonra hem dili hem kalbiyle bu vasıfla rabbini
övmeli, anmalıdır. İşte o zaman Allah'ın nuru ile göğsü açılır, kadri büyür.
Hem yerde hem gökte Allah'ın ona lütfettiği marifet sayesinde büyük olur.
Allah Ekber:
"Allah ekber" denilmektedir. Tevili: Allah her şeyden
büyüktür. Denilir ki: Arapça da tazim ve idal
manasındaki en beliğ lafız, "Allah ekber"
ifadesidir.
Öyle ki şairleri şöyle
der:
Gördüm ki Allah her
şeyden ekber (büyük )dür
Koruma, hafız olarak
Ve de orduları en
kalabalıktır.
Denildi ki Allah ekber, Allah el-Kebir'dir. Ekber,
kebir manasındadır.
Derim ki: Mutemed olan ilk görüştür. Namazda bile ibadet olarak
koyduğu lafız da budur, muhalif görüş beyan edenin dediği şekliyle başka lafız
değildir. Bunun delili Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den nakledilen hadistir. Bedeviye namazı öğretirken
şöyle dedi: "Namaza kalktığında abdestini güzelce aL. Sonra kıbleye dön.
Tekbir getir. Yani Allah ekber de." Aynısı Ali
(r.a.) dan gelen hadistir. Dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Namazın anahtarı abdesr,
tahrimi (gerisi) tekbir, bitişi ise selamdır." Aişe (r.anha) şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza tekbir ile başlardı.
Muhammed b. Amr b. Ata dedi ki: Ebu Humeyd es-Saidi'nin şöyle
dediğini işittim: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), namaza kalktığında kıbleye döner,
ellerini kaldırır ve "Allah Ekber" derdi.
Bu da açık bir nastır. Buhari
(rahımehullah) de şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki rekat arası
kalktığında ellerini kaldırır ve "Allah ekber"
derdi. Müslim (rahımehullah)'de Aişe
(r.anha) küsuf namazıyla alakalı hadisinde şöyle der: Rükuya vardığında "Allah ekber"
derdi.
Kadı Ebu
Bekr b. Arabi (rahımehullah) şöyle der: ümmet "Allah ekber" sözü üzerinde icma
etmiştir. Hem namaz hem ezanda böyledir. Derim ki: Bazı alimlerimizden
şunu işittim: "Allah ekber" lafzı kıdemi
gerektirir. Kebir veya azim lafzı ise bunu gerektirmez, bundan dolayı daha
beliğdir, kitabın mukaddimesinde bu hususa işaret etmiştik.
Alimlerimiz dedi ki: Bu kalıp da Allah hakkında "efaI" kalıbı kullanılmaz, diyenlerin görüşünü
reddetmektedir. Bu görüşü öne sürenlerin dayandığı delil, bu kalıp ancak bu
manada ortak olan sonra birinin diğerinden üstün olduğu kişiler için
kullanılır. Bari Teala ile başkası arasında ortaklık
ise imkansızdır. Çünkü Allah: "Onun gibi olan bir
şey yoktur"(Şura, 11) Efal ile tafdil Allah Teala için caiz
değildir. Dediler ki:
"Efal"in "fail" ve "fail" manasında
kullanımı çoktur. Buna dair de birçok şiirle delil getirmiştir.
Cevabı: İbnü'l-Arabı (rahımehullah)'nin el-Emed kitabında belirttiği
şu husustur. "Efal" kalıbı Bari Teala hakkında birçok yerde ve sıfatta kullanılmıştır.
Müslümanlar şunda da ittifak etmişlerdir: Müslümanın,
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" (A'lam)
demesi tevhidin tamamındandır. Bizler Bari Tealayı
ortak ve ortaklık hissettirecek lafızlardan yol açacağı fasid
manadan dolayı tenzih etmekteyiz. Bununla beraber şöyle diyoruz: Bizlerin vücud, kudret, kibr v.b sıfatları
hem Bari Teala için hem de mahluk
için kullandığımızda ihtilaf yoktur.
Şunu da diyoruz: Bu
sıfatlar Allah da kamil ve mukaddes, kulda ise
nakıstır. Allah için daha yüce daha büyüktür. Kullanım açısından eşitlik söz
konusu olsa bile. Bu sıfatların noksanlığı ile de yaratanın kemaline delil
getirilir. Bir mahlukatın celal sıfatlarının hepsini
haiz olmak, noksanlıklardan uzak olmak ile kamil olması söz konusu olmaz.
Dolayısıyla buradaki tafdil, kemal-i tevhid ve marifetin gayesi manasında varid
olmuştur.
Dedi ki: Bu kitapta bu
manayı kavratmaktan başka bir şeyolmasa o da yeterli.
Alimlerimiz şöyle dediler: Namazda ve ezanda böyle
demenin hikmeti, mükellefi müezzin kendisini ona davet ettiği ve kendisi ile
namaza başladığı bu lafızdaki mananın sahibinin her şeyden yüce ve üstün
olduğuna dikkatini çekmektir. Kendisi dünya işleriyle meşgul iken ona yönelmeye,
huzuruna koşmaya teşvik eder. Bu mana Arapça dil uslüplarında
cari bir kullanımdır. Hal böyleyken bu binanın bölümlerinden bir bölüm nasılolur da cehalete yıkılır, hakkında şiirler delil
getirilir. Tevhid her yönden muhafaza altındadır.
FASIL:
Kadı Ebu
Bekr b. Arabi (rahimehullah) der ki: Allah Teala
hakkında "Allah Ekser" demek icma ile caiz
değildir. Çünkü bu konuda varid olmuş herhangi bir
eser yoktur. Derim ki: Sahih bir hadiste varid
olmuştur. Ebu Ömer, Temhid'de
bu hadisi zikretmiştir. Ebu Said
el-Hudri (r.a.)'in anlattığına göre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Hiçbir müslüman
yoktur ki içeriğinde günah veya akrabalık bağını koparma bulunmayan bir dua
etmesin ki Allah mukabilinde şu üç hasletten birini vermesin: Ya hemen dua
ettiği şeyi ona ihsan eder. Ya da ahirette onun için
saklar. Yahut o dua misliyle bir şerri ondan defeder. Dediler ki: Ey Allah'ın
Resulü! O zaman çok dua ederiz (edelim). Buyurdu ki: Allah ekser (daha
çoktur)." Manası: Allah'ın lütuf ve ikramı her zaman kulların dualarından
çoktur.
FASIL :
"Ke-bu-re" dendiğinde a-zu-ma yani büyük oldu manasına gelir. Çoğulu "Kubera"dır. Kebbertullah
(Allah'ı tekbir ettim) dendiğinde manası, Onu kibriya
ve azamet ile vasfettim demektir. Yusuf kıssasında "Onu
gördüklerinde "ikbar" ettiler."(Yusuf,
31) derken manası görüntüsü onları dehşete düşürdü. Onlar da onu tazim ettiler
denilmiştir.
Hadiste: "Bereket ikbarlarınız (büyükleriniz) ila beraberdir." Buyurulur. Bu hasen bir hadistir.
Maksadı ihtiyaçlarda bereket ve başarıyı büyüklerle başlayarak istemeye, onlara
danışmaya, görüşlerinden istifade etmeye onlara yakın olmaya teşvik tek başına
istişare etmeden hareket etmeye bir uyarıdır. Çünkü yaşları, tecrübeleri,
ibadetteki geçmişleri ile (bize göre) Allah onlara bir hususiyet lütfetmiştir.
Yusuf'un kardeşlerinden büyük olanı nasıl övdüğünü görmez misin?"
büyükleri dedi ki:
Bilmez misiniz ki babanız ... "(Yusuf, 80) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
elinde misvak bulunuyordu. Onu hazır bulunanlardan birine vermek istedi.
Cebrail ona: Kebbir, kebbir
(büyüğüne ver) deyince büyük olana verdi. Yine Huveyyisa
ve muhayyisa maktulleri hakkında konuşmak için
geldiklerinde muhayyısa söze girmiş, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da ona: Önce büyük, önce büyük" demiştir.
Yani, büyük konuşsun demiştir. Şöyle de buyurmuştur: Bir kavme Allah'ın
kitabını en güzelokuyan imam olur. Kıraat de
eşitlerse sünneti en iyi bilen. Sünnet ilminde eşitlerse yaşı
büyük olan."
Büyüklük ilim, fazilet
ve makamda da olabilir. İlimdeki konumu, fazileti, dindarlığından dolayı önce
geçirilir. İsterse yaşı küçük olsun. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
buyurdu ki: "Hemen arkamda sizlerden akıl sahipleri dursun." Aynı şeilkde bir seriyye göndermişti.
Başlarına Bakara
suresini bildiği için yaşı en küçük olanı komutan tayin etmişti. Dedi ki:
"Yola çıkın, emirleri sensin." Ölüleri aynı kabirde defnedecek olursa
Kur'an'dan daha çok yer ezberleyeni lahitte öne
alırdı. Bu da bilinen bir husustur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: