EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
3- EL-AZİZ |
Kitap ve Sünnette varid olmuş ümmet de üzerine icma
etmiştir.
Birden fazla ayette
bazen marif bazen nekira
olarak varid olmuştur. Allah'tan başkasına kullanılabileceğinde
ihtilaf yoktur. Allah Teala şöyle buyurur:
"Azizin hanımı dedi ki: Şimdi hak ortaya çıktı."(Yusuf, 51) Burada
vasıf olma ihtimali de vardır.
İbnü'l-Hassar (rahimehullah)
dedi ki: Nekira olduğunda isim veya sıfat olarak
kullanılmasından caiz olduğunda bir ihtilaf bilmiyorum. Marife
olarak kullanılmasını caiz görmem. Çünkü Bari Teala'nın
isimlerinde marifelik takısı olan
"elif-lam" ya hasr için veya temyiz
içindir. Az-ze fiilinden türemiştir. Galip gelen
kimseye "aziz" denir. Kur'an da "Beni
konuşmada mağlup etti."(Sad, 23) ayetinde geçen
"az-ze" bu manadadır.
"Aziz" aynı
zamanda güç, kuvvet, şehidlik manasında kullanılır.
Allah Teala'nın "Biz onu üçüncü kişi ile aziz
ettik."(Yasin, 14) buyruğunda geçen "az-ze"
bu manadadır. Yani güçlendirdik, destek verdik. Kayalık araziye de "azez" denilir. Kazılması mümkün olmadığındandır.
Ebu İshak ez-Zeccac (rahimehullah) şunu aktarır: el-Aziz, celil ve şerif olan
demektir. "Kardeşin aziz olduğunda sen alttan aL." deyimi de bu
manadadır. "Falan falanla aziz oluyor." derken mana onunla şeref
buluyor, büyüyor demektir. Allah Teala'nın,
"Şayet Medine'ye dönersek aziz olan zelil olanı aradan
çıkaracaktır."(Münafikun, 8) buyruğu da bu
manadadır.
Denildi ki: Aziz,
ulaşılamayan idrak edilemeyen demektir. Arapların "aziz kale"
dedikleri ulaşılamayan demektir.
Şöyle de denildi: Aziz,
başkasını aziz eden demektir. Aziz, aziz kılan ve aziz olan veya dostları
kendisi için aziz olan, denilmiştir.
Derim ki: Bunlar sekiz
tane manası vardır. Alimlere göre hepsini Allah Teala için sıfat olarak kullanmak caizdir. Allah Teala için, galip ve kahir manasında el-Aziz denilir. Bu
manasıyla fiil sıfatlarındandır. Allah Teala'nın
"Ha-mim: Kitabın indirilmesi Aziz ve Hakim olan Allah
tarafındandır."(Casiye, 1-2)
Yani kahir olan, eşyayı en muhkem şekilde yaratan Allah tarafındandır.
Aziz için, kuvvet manası
alınırsa, kudrete delaleti aşikar olur. Aynı şekilde
hayat v.b. sıfatlar gibi kendisi olmadan kudretin bulunamayacağı diğer
sıfatları da kapsar.
Misli, dengi, benzeri
olmayan manası alınırsa, Allah için kemali varlığa delalet eder ki bir misli
olmasın.
Celil manası alınırsa,
Allah için zatın şerefine, sıfatların kemaline delalet eder.
Ulaşılamayan idrak
edilemeyen manası alınırsa açık olarak, en yüce, kahhar ve samed
olan melike (hükümrana) delalet eder. Bu da kendi dışındaki her varlı kabri
altına almayı, aciz bırakmayı gerektirir.
Aziz kılan manası
alınırsa, açık olarak dilediğini yüceltme kudretine sahip olduğuna delalet
eder. Bu durumda fiil sıfatlarındandır. Buna göre de fiilin ancak kendisi ile
tamam olacağı sıfatların hepsini kapsar. iradeyi de
kapsar. Aynı zamanda bu isim, dilediğini alçaltıp zelil kılmayı de gerektirir.
Aziz eden manası
alınırsa, rızasına ulaşmak cezasından kurtulmak umuduyla kendisine ibadet eden abidlerin ibadetine, hürmet edenlerin hürmetine delalet
eder. Bu mana da fiil ifade eden sıfatlardandır.
"Sizi zora sokan
durumlar ona "aziz" gelir."(Tevbe,
128) manası alınırsa, evliyalarına ve taat ehline
verdiği değere delalet eder. Bu da fiil sıfatlarındandır.
Allah Teala, kendisine vacip olan başkası içinde imkansız olan bu manalardan her bir mana ile mahsustur
(başkasına verilemez). Bu isim her yönden yalnız onundur. Başkası içinde her
yönden mecazdır. Kul izzet ile vasfedilirse bu vasıf
onun için istiaredir (emanettir). Gerçeği bir ve kahhar olanındır. O, sığınanı
zarar görmeyen, ensarı zelil olmayan Aziz'dir. O, mümteni'dir. Gözler onu görmekten, akıllar ona bir suret
hayal etmekten aciz kalmıştır. O, asla mağlup edilemeyen kuvvet sahibidir.
Ondan başka İlah yoktur, Aziz ve Hakim olandır.
Dostlarını aziz kılan koruyup kollayandır. Buyuruyor ki: "Şüphe yok ki:
Allah iman edenleri müdafaa eder."(Hac, 38), "Allah, insanları
birbirleriyle defetmeseydi yeryüzü ifsad olurdu.
Ancak Allah alemler üzerinde lütuf
sahibidir."(Bakara 251)
Ebü Hamid (rahimehullah)
der ki: el-Aziz, mühim olan, az bulunan, daima muhtaç olunan kendisine ulaşmak
zor olan demektir. Bu üç mana bir arada bulunmadan "aziz" ismi
verilmez. Nice varlıklar vardır ki, az bulunur. Fakat önemi büyük değilse,
faydası çok bulunmuyorsa aziz diye isimlendirilmez. Örneğin güneş. Güneşin
benzeri yoktur. Yeryüzü de böyledir. Her birinin faydası kendilerine duyulan
ihtiyaç büyüktür. Ancak aziz olmakla vasfedilemezler.
Çünkü onları görmekle ulaşmak zor değildir. Dolayısıyla üç mananın bir arada
bulunması mutlaka gereklidir.
Halimi (rahimehullah) der ki: el-Aziz'in manası kendisine
ulaşılmayan, herhangi bir kötülük verilemeyen demektir. Arap dilinde
"Aziz" izzet kökünden türemiştir. İzzet sağlamlık, sertlik demektir.
Allah için "Aziz" dendiğinde bu isimden sahip olduğu kudret ve
kuvvetin kendisiyle beraber bulunması halinde değişimin mümkün olmayacağı
kıdemi itiraf, ikrar etmek kastedilir. Bu ise O'nu, yaratılan varlıklar için
caiz olan şeylerden tenzih etmeye döner. Çünkü onlar yaratılmış olmaları
hasebiyle olayların değiştirmesine kabildirler.
Hattabi (rahimehullah) der ki: Kadrin
yüceliği manasında da olabilir. Buna göre aziz, manası, misli ve dengi
bulunmayan olur.
İbnü'l-Arabi (rahimehullah) der ki: Alimlerimiz, "İzzet" sıfatının şerhinde farklı
kanaatler koymuşlardır. Kimisi, izzet, ona has olan, zata ziyade olan bir
sıfattır, demiştir. Bu sıfat ile aziz olmuştur. İlim sıfatı gibi; ona mahsus
bir sıfattır. Zata da ziyade bir sıfattır, bu sıfat ile Alim
olmuştur. Kimisi ise şöyle demiştir: İzzet, ilminin ve kudretinin her şeyi
kuşatıyor olmasından ibarettir. Hiçbir şey de onun iradesinden çıkamaz. Dedi
ki: Doğru olan izah budur. Buna göre Kuddus isminde
işaret ettiğim şekliyledir.
Binaenaleyh her
mükellefin izzetin bütünüyle, her yönden Allah'a ait olduğunu bilmesi vaciptir.
Allah Teala buyuruyor ki: "Kim izzeti istiyorsa
bilsin ki izzet bütünüyle Allah'ındır."(Fatır,
10) Bu ifadenin Zahiri dinleyenlerin, izzetine ulaşmaktan ümitlerini kesmeyi,
onun için vacip olan manada başkasının umudunun bulunmayacağını anlatmayı ifade
eder. "el-İzzet" kelimesinin başındaki "elif-lam" takısı,
O'nu bilenler nezdinde kendisi için vacip olan izzet manalarını ifade eder.
Yunus suresindeki; "Onların dedikleri sakın seni üzmesin! Çünkü izzet
bütünüyle Allah'ındır."(Yunus, 65) ve Sebe'
suresindeki: "Aziz ve Hamid olanın yoluna
hidayet eder."(Sebe', 6) buyruklarının da manası
budur.
Allah'tan başka İlah
olmadığını, Hak Melik olduğunu bilen, O'na vacip olan izzet manalarının,
başkasına sıfat olmasının imkansız olduğunu bilir.
Ayetlerde şu mana da muhtemeldir. Allah güç ve kudret sahiplerinin izzetin
hangi yollardan elde edileceğine dikkatlerini çekmek istemiştir. Buna göre elif
lam takısının manası istiğrak (kapsayıcılık) olur. Fatır
suresindeki ayetlerin mefhumu da budur.
Kim izzeti Allah'tan
isterse, bu talebinde boyun eğme, emrine amade olma, kendini ona karşı her
türlü küçük görme yoluyla samimi olursa Allah'ın izniyle bu izzeti onun katında
bulur. Kimse onu bu izzete ulaşmaktan engelleyemez. Bu izzet ona karşı
perdelenmez. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: "Kim Allah için
tevazu gösterirse Allah onu yüceltir." şöyle de buyurur: "Kim
kullarla aziz olmaya kalkarsa Allah onu zelil eder." Kim
izzeti Allah'tan başkasından isterse. Allah kimden istemişse ona havale
eder. Allah Teala buyuruyor ki: "Kim izzeti
bilsin ki izzet bütünüyle Allah'ındır."(Fatır,
10) Kendisinden başkasının yanında izzet arayan bir kavimden bahsetmiştir:
"Onlar ki mü'minleri bırakıp kafirleri
dost edinenlerdir. Yoksa onların yanında izzet mi arıyorlar. Bilin ki izzet
bütünüyle Allah'ındır."(Nisa, 139) Sana hiçbir kapalılık bulunmayan açık
bir şekilde izzetin onun olduğunu, dilediğini aziz dilediğini zelil edeceğini
haber verdi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) da, "Kim izzeti istiyorsa
bilsin ki izzet bütünüyle Allah'ındır."(Fatır,
10) buyruğunu tefsir ederken "Kim iki diyarda aziz olmak istiyorsa Aziz
olana itaat etsin." demiştir.
Şair ne güzel söylemiş:
Boyunlar, itaatle
tezellül edince
Bizden sana ... İzzeti zilletindedir.
Binaenaleyh insanın
Allah'ın azametine boyun eğmesi, izzeti karşısında tezellül etmesi vaciptir.
Ona teslim olmuş, kaderine boyun eğmiş emrine teslimiyet göstermiş olarak itaat
etmelidir. Bununla daimi izzeti, ebedi mülkü cennette de kendisi için istediği
her şeye O "Ol der, o da oluverir." demesini umut eder. O cennet ki:
"Nereye bakarsan (bol) nimet ve pek büyük bir saltanat
görürsün."(İnsan, 20)
Şunu da bil ki huşu ile rükuların ve secdelerin nispetince dünyada ve ahirette izzetin olur. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem),
kendisinden cennette arkadaşı olmak isteyene, "Bana nefsine karşı çok
secde etmekle yardımcı ol" demiştir.
Kim Allah'ın izzetine
tutunur, nefsini ona itaat ile aziz ederse hem dünya hem ahirette
izzete nail olur. Şayet bununla beraber insanlara bir izzet kazandırırsa: şöyle
ki onları Allah'ın izzetine girmeye şeytanın yolundan uzak olmaya davet ederse
bu zat da "aziz eden" manasında bir "aziz" olur. Aksine bir
adım atarsa zelil olan, zelil eden olur. Allah Teala'nın kibirlenenlere, ona karşı azizlik taslayanlara
neler hazırlandığını görmez misin. Allah Teala
mü'minlerin kafirlere
hitaplarından haber verirken buyuruyor ki: "Sizi "sekar"
cehennemine attıran nedir? Dediler ki: Bizler namaz kılanlardan
değildik."(Müddessir, 41-43)
Kendisine azizlik taslayanlara (kibirlenenlere) verdiği ceza için şöyle der:
"Şüphe yok ki zakkum ağacı, suçlunun yiyeceğidir." Nihayetinde,
"Tad bakalım, Sen gerçekten aziz kerim
olansın."(Duhan, 43-44)
Yine buyuruyor ki: "Ona Allah'tan kork denildiğinde kibri (izzet) onu
günaha daha çok sarılmaya sevk eder. Cehennem ona yeter."(Bakara, 206)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Allah Teala'dan naklen
şöyle buyurur: "Kibriya üst elbisem, azamet alt elbisemdir. Kim bu iki
sıfatta benimle çekişirse onun belini kırarım." Allah Teala
buyuruyor ki: "İşte ahiret diyarı. Biz onu
yeryüzünde kibir taslamayan ve fesat çıkarmak istemeyenlere vereceğiz."(Kasas, 83)
Bununla beraber onun
velilerine ve taat ehline karşı da mütevazı
olmalısın. Kibirli davranmamalısın. Allah peygamberlerine bunu emretmiştir.
Buyuruyor ki: "Mü'minler için kanatlarını indir
(mütevazi ol)."(Hicr,88)
Birtakım kavimleri övmüş ve şöyle buyurmuştur: "Mü'minlere
karşı zelil (mütevazi)"(Maide, 54) Allah'ın taatinden ve velayetinden dolayı aziz kıldığını aziz
saymalı, masiyeti, düşmanlığı ve (hidayetinden) uzak
durması sebebiyle zelil kıldığını zelil saymalısın. Allah Teala
buyuruyor ki: "İzzet, Allah'ındır ve resulünün ve mü'minlerindir."(Münafikun, 8), "Allah kimi saptırırsa ona bir yol
bulamazsın."(Nisa, 88, 143) İzzet her itibarla onundur. Onun sıfatıdır,
dostlarına korumasıdır. İzzet aynı zamanda Resulüne (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) desteği, ismeti, yardımı, zaferi
bütün mü 'minI erin kalplerini ona itaatte ve kimse
ona bir zarar vermesin diye önünde ölmeye hazırlıkta birleştirmesi lütfudur. "Ey iman edenler! Sizden kim dininden döner
(bilsin ki) Allah sevdiği onu seven mü'minlere karşı
alçak gönüllü, kafirlere karşı izzetli bir kavim
getirecektir. Allah yolunda cihad ederler, hiçbir
kınayıcının kınamasından korkmazlar.(Maide, 54)
"Gevşemeyin, üzülmeyin sizler üstün olanlarsınız."(Al-i İmran, 139)
Kalbinden mahlukun izzetini söküp atmalı dilinden
tazimini silmelidir. Ellerini de ona hizmetten çekmelidir. Şeriatın teşvik
ettiği haller bundan müstesnadır.
İbnü'l-Arabi (rahimehullah) der ki: bu
konuda ki en nefisi ibare bazı işarat alimlerinin şu ifadesidir: Marifetin hakikati onun kadri
dışındaki her kadri küçük görmesi, onun zikri dışındaki her zikri silmesidir.
Hadiste: "Kim bir zenginin önünde eğilirse dininin üçte ikisi gider."
Bazı alimler şöyle demişlerdir: Dinin üçte ikisi dedik
çünkü insan üç şeyle kaimdir: Kalbi, dili, eli. Dilini ve bedenini zengini tazimde
kullanırsa üçte ikilik bölüm gider. üçte bir kalır. O
da kalbidir. Şair ne doğru söylemiş:
İzzet su ve çamurla
değil
Miskinlere böbürlenmekte
de değil
İzzet ancak alemlerin rabbine itaattir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: