EL-ESNA Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA VE SIFATİHİL ULYA |
7-8- EL-EVVEL, EL-AHİR |
Bu iki isim hem Kur'an'da hem hadiste varid
olmuşlardır. Buyuruyor ki: "O, evvel olandır, ahir olandır."(Hadid, 3) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da buyurdu
ki: Allah'ım! Evvel sensin senden önce olan bir şey yoktur. Ahir sensin senden
sonra olan bir şey yoktur." tamamı sonraki bölümlerde gelecektir.
Ümmet bunları isim
olarak vermede icma etmişlerdir. Allah'ın evyelolması, her şeyin hadis olmasını, ahir olması da onun
dışındaki her şeyin fani olmasını ifade eder. Şayet onun evvel olmasının bir
başlangıcı yok ise mevcudat'ın öncesi ve sonrası bulunuyorsa bu durumda o,
evvel olan, ahir olan olmuştur. O, başlangıçtan önce ezelde varlığı ile evvel
olandır. Nihayetten sonra da ebedde varlığı ahir
olandır. Bu izaha göre bu iki isim zatın isimlerindendir. Şair der ki:
Ey öncenin öncesi!
Öncesinden önce olmayan,
Ey sonranın sonrası!
Sonranın hepsi fanidir.
Fiillerin ismi olmaları
da caizdir. Şu manada, varlık, nispet ve mertebe (varlıkların peş peşe gelmesi)
birbirlerine göre öncelik, sonralık nispeti açısından evveli evvel kılan, ahiri
de ahir kılan O'dur. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'ın,
"Sen mukaddim (öne alan) sen muahhir
(Sonraya bırakan)" buyruğu da bu manadadır.
İbnü'l-Arabi (rahimehullah)
der ki: "Ahir", "ahirleri ahir kılan" manasındadır,
diyenlere gelince şayet isim "el-Muahhir"
olsaydı bu izah doğru olurdu. el-Ahir ise bu konuda ne
tasrif kuralları ne de mana bu izaha dayanarak olmaz. Sonra "evvel"
lafzı, öne geçmenin evveliyatı açısından farklı yönlerde kullanılır. Bu da iki
kısımdır.
Zaman önceliği, mertebe
önceliği, mertebe önceliği de iki kısımdır.
Şeref ve fazilet
önceliği. Şöyle ki: Peygamberler, alimler insanların "evvelidir" demen gibi. Burada
en faziletlileridir manasındadır. Başlangıç ve sebep
önceliği. Adem'in evvel gelmesi gibi. Çünkü insanların ilkidir ve
varlıkların sebebidir. Evveliyat kısımlarından "evveli olmayan kıdem"
kısmı Allah Teala'nındır. Kerem ve fazilet evveliyatı
da ona mahsustur. Çünkü bütün güzel isimlerin sahibidir. Hepsini de hakikatiyle
almıştır. Uluhi sıfatlarla da en kamil
veçhi üzere muttasıftır. Dolayısıyla bütün mertebelerde evveliyat onundur. Hak Teala'nın, "Dereceleri yüksek olandır, arşın sahibidir"(Ğafir 15) buyruğu ile ifade ettiği budur.
İbnü'l-Arabi (rahimehullah) ilk isimle
alakalı alimlerden beş ibare aktarmıştır:
1- Mahlukattan
önce var olandır. Vardı, ondan önce de onunla beraber hiçbir şey yoktu. İbn Abbas (r.a.) böyle demiştir.
2- Başlangıcı
olmayandır.
3- Her şeyin kendisine
ait olduğu, her şeyonunla var olan, her şey ondan
sadır olan O'dur. "Falan bu işin başı ve sonudur" denmesi gibi.
4- Sıfatlarıyla evvel
olandır.
5- Evliyalarına
sevgisiyle evvelolandır.
Dedi ki: Ahir de evvelin
mukabilidir. Bu isim hakkında alimlerin altı ibaresi
vardır.
1- Mahlukattan
sonra mevcut olan, kendisinden sonra olan bir şey yoktur.
2- Sonu (nihayeti)
olmayandır.
3- Her şeyin kendisine
döndüğü zattır.
4- Sonları son kılan odur.
Dahhak (rahimehullah) böyle
demiştir.
Yani her şeye bir son
kılan odur.
5- Kaza ve kaderiyle
ahir olandır.
Derim ki: Aynı şekilde,
kaza ve kaderiyle evvelolandır. Ezelde hükmetmiş,
takdir etmiştir.
6- EvliYasina
muhabbetini, düşmanlarına cezasını ortaya koymada son (ahir) derecede olandır.
Ümmet, mahlukattan birinin bu iki isimden biriyle marife olarak vasfedilmeyeceğinde
ittifak etmiştir. Kayıtlı, tamlama veya nekire
şeklinde olursa kullanılacağında ihtilaf yoktur.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da şöyle buyurmuştur: "Bizler evveliz ve
ahiriz."
Bazı alimler
şöyle der: Bu ifadeyle "Nübüvvet ilminde evvel, risaletimizin
ortaya çıkması zamanı itibariyle ahir olanlarız. Çünkü şöyle rivayet edilir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e soruldu: Ne zaman peygamber oldun? Buyurdu ki:
Daha Adem, ceset ile ruh arasındayken."
İbnü'l-Arabı (rahımehullah)
dedi ki: Böyle değildir. Hadisin nassı da şöyledir:
"Bizler ahirleriz, öne geçenleriz, şu var ki, onlara bizden önce kitap verildi,
bize de onlardan sonra verildi. Yarın, Yahudilerin (bayram), öbür gün de
Hıristiyanların (bayramı) dır." sözüyle maksadı
şudur: Bizler zaman olarak ahir olanlarız, sevap ve makam olarak geçmiş
olanlarız. Çünkü yüce Mevla şöyle buyurmuştur: Öne geçenler, öne geçenler, işte
onlar mukarreb olanlardır."(Vakıa, 10-11) bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
şu buyruğu izah eder: Sizin ve sizden önce gelen ümmetlerin temsili, birkaç
işçi tutmuş adam misalidir. Der ki: Kim bir kırat karşılığında günün yarısına
kadar benim için çalışır. Yahudiler çalıştılar. Sonra dedi ki: Kim güneş
Batıncaya kadar benim için çalışır. Bizler çalıştık ve iki kırat ücret
aldık."
"Evvel", Sarf
kalıpları itibariyle "Efal vezninde olur. Fakat
Basra ekolü kökünün yönetmek, dönmek manasına gelen "A-le-ya'üulü" fiilinden türediğini söylerler. Küfeliler ise
"Sığındı" manasına gelen "ve-e-le"
fiilinden türediğini söylerler.
Akleşi (rahımehullah) der ki: Kökü
"döndü" manasına gelen "a-le" den
gelmektedir. el-Evvel, dönüş demektir. Buna göre
"evvel" kendisinden sonra gelenlerin kendisine döndüğü demek olur.
Görmez misin ki sayıların hepsi ilkleri olan bire dönmektedir.
Varlıktaki her mevcut,
varlığı her şeyden önce olan Allah'a dönmektedir. Gerçek manada
"evvel" olan odur. Yani, varlığı başkasının varlığını geçen. Bu onun
muayyen ismidir.
"el-Ahir"e
gelince sarf kalıbı "fail"dir.
Binaenaleyh, her
mükellefin Allah'ın evvellerin ahirlerin İlahı olduğunu bilmesi vaciptir. Bu
konuda evvelolan, ahir olan O'dur. Bu hususta hiçbir
tağyire maruz kalmamıştır. Sonra kendini Allah'a yakınlıkta öne geçmekle
sorumlu tutmalıdır. "Öne geçenler, öne geçenler, işte onlar mukarreb olanlardır."
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: