DELAİLU

NÜBÜVVE

Bu Kitapta, Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Doğumundan Peygamberliğine, Peygamberliğinden Hicretine, Hicretinden Bilinen Gazvelerinin ve Nakledilmiş Tarihleriyle Seferlerinin Sonuncusuna Değin ve O'na Gelen Kabile Heyetleri Esnasında Zuhur Eden Daha Önce Zikri Geçmiş Olanlar Dışındaki Mucizelerine Dair Bölümler

 

Muhacir Kadının Öldükten Sonra Allah Tarafından Geri Diriltilen Oğlu ve Ala bin el-Hadrami'nin Kerametleri

 

Enes der ki: Ensar'dan hasta bir genci ziyarete gittik. Gencin yaşlı ve kör bir annesi de vardı. Henüz yanından ayrılmadan bu genç ölünce üzerini giysiyle kapattık. Annesine de: "Sabret ve musibetinin karşılığını Allah'tan bekle" dedik. Kadın: "Oğlum öldü mü ki?" diye sorunca, ona: "Evet, öldü" karşılığını verdim. Bunun üzerine kadın: "Allahım! Biliyorsun ki başıma gelen musibetlerde bana yardım etmen için sana ve Peygamber'inin yanına hicret ettim. Onun için böylesi bir günde beni bu musibete maruz bırakma!" diye dua etti. Vallahi çok geçmeden genç üzerindeki giysiyi çekip yüzünü açtı. Orada birlikte yemek de yedik.

 

 

 

Enes bin Malik anlatıyor: Ensar'dan hasta bir genci ziyarete gittik. Ancak henüz yeni varmıştık ki genç öldü. Gözlerini kapatıp bir giysiyle üzerini örttük. Annesine de: "Sabret" dedik. Kadın: "Öldü mü ki?" diye sorunca, ona:

"Evet!" karşılığını verdik. Kadın: "Doğru mu söylüyorsunuz?" diye sorunca:

"Evet!" karşılığını verdik. Bunun üzerine kadın ellerini semaya kaldırdı ve:

"Allahım! Sana iman ettim ve Resulü'nün yanına hicret ettim. Başıma bir musibet geldiği zaman sana dua eder, sen de beni sıkıntıdan kurtarırdın. Allahım! Böylesi bir günde beni bu musibete maruz bırakmamanı istiyorum" diye dua etti. Bu duadan sonra genç giysiyi sıyırıp yüzünü açtı. Oradan ayrılmadan da birlikte yemek yedik.

 

Ravi Salih bin Beşir el-Murri, Basra ahalisi ve kıssacılarının salih kişilerindendir. Sabit ve başkalarından yaptığı münker bazı rivayetlerde tek kalmıştır. Bu hadis, ibn Avn'ın Enes bin Malik'ten mürsel olarak rivayeti ile aktarılmıştır.

 

 

 

Abdullah bin Avn bildiriyor: Enes: "Bu ümmette üç şey gördüm ki bunlar israil oğullarında olsaydı acayipliğinden diğer ümmetler aralarında paylaşamazlardı" dedi. Ona: "Ey Ebu Hamza! Bunlar nedir?" diye sorduğumuzda şöyle anlattı:

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Suffe'de kalıyorduk. Yanında buluğa ermiş oğluyla birlikte bir kadın gelince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadını kadınların yanına, oğlunu da bizim yanımıza verdi. Çok geçmeden bu kadının oğlu Medine vebasına yakalandı. Günler boyu hasta kaldıktan sonra da öldü. Ölünce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun gözlerini kapattı ve defin hazırlıklarının yapılmasını söyledi. Onu yıkamak istediğimizde bana: "Ey Enes! Annesine gidip durumu bildir'' buyurdu.

 

Annesine gidip durumu bildirdiğimde kadın gelip oğlunun ayak ucunda oturdu. Ayaklarından tutup: "Allahım! Gönül rızasıyla sana iman ettim. Putlardan yüz çevirip sana yöneldim. Rızanı umarak hicret ettim. Allahım! Putperestleri bana güldürme! Altından kalmayacağım böyleSi bir musibeti bana yükleme!" dedi. Vallahi kadın sözlerini henüz bitirmişken oğlu ayaklarını oynatmaya başladı ve üzerindeki örtüyü yüzünden çekti. Bu çocuk Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve annesinin vefatına kadar yaşadı.

 

Daha sonraları Ömer bin el-Hattab, Ala bin el-Hadrami komutasında bir ordu çıkardı. Askerlerin içinde ben de vardım. Savaş bölgesine gittiğimizde düşmanların bizden önce su kaynaklarına ulaştığını ve suyu yok ettiğini gördük. Havalar aşırı sıcaktı ve susuzluk bizi de bineklerimizi de bitirmişti. Günlerden de cumaydı ve gökyüzünde tek bir bulut dahi yoktu. Güneş tepe noktasını aştıktan sonra Ala bin el-Hadrami bize iki rekatlık bir namaz kıldırdı. Namaz sonrası ellerini semaya kaldırıp dua etmeye başladı. Vallahi ellerini henüz indirmişken Yüce Allah sert bir rüzgar çıkardı, ardından da bulutlar gönderdi. Ondan sonra yağmur başladı ki bütün çukurları ve yolları su altında bıraktı. Yağmur suyundan suyumuzu içtik, bineklerimizi suladık ve kaplarımızı doldurduk.

 

Ardından düşmanın peşine düştük. Düşmanlar da boğazdan denizi geçip bir adaya çıkmışlardı. Ala geçtikleri boğazın başında durdu ve: "Ya Aliy! Ya Azim! Ya Halim! Ya Kerim!" diye seslendi. Sonra bize: "Allah'ın adıyla boğazı geçin!" dedi. Boğazı geçerken bineklerimizin bile toynakları ıslanmadı. Bu şekilde düşmanlarımızı gafil avladık. Kimini öldürdük, kimini de esir aldık. Tekrar boğaza geldiğimizde Ala aynı sözleri söyledi. Yine bineklerimizin toynakları dahi ıslanmadan boğazı geçtik.

 

Fazla bir zaman geçmeden de Ala vefat etti. Onu yıkayıp kefenledik ve defnettik. Defin işi bittikten sonra adamın biri geldi ve: "Bu kim?" diye sordu. "insanların en hayırlısı ibnu'l-Hadrami!" karşılığını verdik. Adam: "Burada toprak ölüleri dışarı atar. Onu bir veya iki mil daha uzakta toprağın onu dışarı atmayacağı bir yere götürüp gömseniz daha iyi olur" deyince kendi kendimize: "Arkadaşımızın günahı ne ki toprağın dışarı attığı bedenini vahşi hayvanlara bırakacağız!" dedik ve mezarını tekrar açma kararı aldık. Ancak mezarı açıp lahde ulaştığımızda onu yerinde bulamadık. Lahdi de göz alabildiğince nurla kaplıydı. Bunu görünce mezarı tekrar kapattık ve oradan ayrıldık.

 

 

 

Ebu Hureyre'den Ala bin el-Hadrami konusunda benzeri bir kıssa rivayet edilmiştir. Ancak bu rivayette Ala'nın yağmur yağdırması ile askerleri suyun üzerinde yürütmesi nakledilmiş, fakat ölümüyle ilgili kısım zikredilmemiştir. Yine duasında: "Ya Alim! Ya Halim! Ya Azim! Ya Aliy!" dediği zikredilmiştir.

 

Aynısını Sehm bin Mincab rivayet ederken yağmur için Ala'nın: "Ya Alim! Ya Halim! Ya Aliy! ya Azim! Biz ki senin kullarınız ve senin yolunda düşmanlarınla savaşıyoruz. içmemiz ve abdest almamız için bizlere yağmur gönder. Yağan suları bıraktığımızda ise onu bizden başka hiç kimse elde edemesin" şeklinde dua ettiğini zikreder. Boğazda dua ederken de:

"Düşmanlarına doğru bize bir yol aç" dediğini aktarır. Ölümü konusunda ise:

"Cesedimi gizle ve avret yerlerimi kimselere gösterme! Hiç kimse benim bedenime ulaşamasın" şeklinde dua ettiğini zikreder.

 

 

 

A'meş, hocalarından birinden bildiriyor: Dicle kıyısına vardığımızda nehir med halindeydi. Persler de nehrin öbür yakasındaydılar. Müslümanlardan bir adam: "Bismillah!" diyerek atını suya sürdü ve suyun üzerinde gitmeye başladı. Bunu gören diğer Müslümanlar da: "Bismillah!" diyerek atlarını suya sürdüler. Hepsi de suyun üzerinde gitmeye başladılar. Persler onları böyle görünce: "Bunlar deli! Bunlar delirmiş!" dediler ve dönüp gittiler. Müslümanların, eyere takılı olan bir su kabından başka bir kayıpları olmadı. Karşı tarafa geçtiklerinde ele geçirdikleri ganimetleri aralarında paylaştırdılar. Bazıları: "Altını gümüşle kim değiştirir?" demeye başladı.

 

Bütün bunlar da Yüce Allah'ın Peygamberine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikramı, dinini ve şeriatını üstün ve galip kılma sözünü yerine getirme konusunda ona yaptığı destek ve yardımlardan ibarettir.

 

 

 

Süleyman bin el-Muğire der ki: Ebu Müslim el-Horasani, med halinde olan ve odun parçalarını bile kıyıya atan suyun üzerinde yürüdü... Bir ara arkadaşlarına döndü ve: "Kaybettiğiniz eşyanız varsa söyleyin de bulmanız için Allah'a dua edelim" dedi.

isnadı sahihtir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Ölünün, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Peygamberliğine ve Ondan Sonra Gelenlerin Hilafetine Şahitlik Etmesi ki Bu Rivayet, Sahihtir