DELAİLU NÜBÜVVE |
ARAP HEYETLERİNİN RESULULLAH'A (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) GELMESİNE DAİR BÖLÜMLER |
Veda Haccı
Cabir bin Abdillah
el-Ensari bildiriyor: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Medine'de
kaldığı dokuz yıl boyunca hac yapmadı. Daha sonra (onuncu hac mevsiminde)
Müslümanların hac için hazırlanmalarını söyledi. Bundan dolayı Medine'de büyük
bir kalabalık toplandı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zilhicce ayının
bitimine beş veya dört gün kala yola çıktı. Zul-Huleyfe'ye ulaştığında namazı
kıldırdı. Namaz sonrası bineğine bindi. Binek Beyda'ya doğru yola çıkınca
telbiye etmeye başladı ki ihrama girdiğimizde sadece haccetmeye niyet
etmiştik.''
Cabir bin Muhammed,
babasından bildirir: Cabir bin Abdullah'ın yanına girdik.. Girdiğimizde
gelenlerin kim olduğunu sordu. Sıra bana geldiğinde ''Muhammed bin Ali bin
Hüseyn'im'' dedim. Bunun üzerine elini başıma doğru uzattı. Sonra ilk düğmemi,
sonra da bir alttaki düğmeyi çözdü. Sonra da avucunu iki memem arasına koydu. O
zamanlar genç bir çocuktum ve kendisi de kördü. Bana: "Hoş geldin, merhaba
ey kardeşimin oğlu! istediğini sor" dedi. Ona sorularımı sordum. Namaz
vakti gelince giysiye sarınmış bir şekilde namaza kalktı. Giysinin küçüklüğünden
bir tarafını omzuna atsa iki ucu tekrar geriye gidiyordu. Bizlere namazı
kıldırdı. Ona: "Bana Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haccından
bahset" dediğimde parmaklarıyla dokuz işareti yaptı ve şöyle dedi:
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'de dokuz sene haccetmeden
kaldı.
Onuncu yılda ise o yıl
içinde haccedeceğini insanlara duyurdu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) imamlığında haccetmek ve onun yaptığını yapmak üzere Medine'ye birçok
insan da geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola çıkınca biz de onunla
yola koyulduk. Zul-Huleyfe'ye vardığımızda Esma binti Umeys, Muhammed bin Ebi
Bekr'i doğurdu. Ne yapacağı konusunda da Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) haber gönderdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ‘‘Yıkan, edeb
yerini bir giysiyle sar, sonra da ihrama gir’‘ buyurdu.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Mescid'de namazı kıldırdı, sonra Kasva denilen devesine
bindi. Devesi Beyda'ya ulaştığında sağında ve solunda, önünde ve arkasında
yayan veya binekli bir şekilde göz alabildiğince insan olduğunu gördüm. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) aramızda gidiyordu. Kur'an ona indiği için
manasını en iyi kendisi biliyordu. Onun için bir şey yaptığı zaman biz de
aynısını yapıyorduk. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tevhidi ifade
eden kelimelerle telbiye getirmeye başladı. insanlar da daha önce yaptıkları
gibi telbiye getiriyorlardı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu
şekilde telbiye getirmelerine de itiraz etmedi ve kendi telbiyesine devam etti.
Yola Çıktığımızda bizim
niyetimiz sadece hac yapmaktı ve umreyı bilmiyorduk. Kabe'ye geldiğimizde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hacer-i Esved'i selamladı. Sonra üç
şavt hızlı bir şekilde, dört şavt da normal bir hızla Kabe'yi tavaf etti. Tavaf
sonrası Makam-ı ibrahim'e gidip ‘‘İbrahim'in makamında namazgah edinin’‘[Bakara
125] ayetini okudu ve Makamı Kabe ile kendi arasına aldı."
Cafer der ki:
"Babamın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
(Makam'da kıldığı) iki re katta ihlas ile Kafirun Surelerini okumuştur."
Cabir şöyle devam etti:
"Sonra bir daha Kabe'ye gidip Hacer-i Esved'i yine selamladıktan sonra
Safa'ya gitti. Oraya vardığında: ‘‘Safa ve Merve Allah'ın
işaretlerindendir’‘[Bakara 158] ayetini okudu ve Yüce Allah'ın başladığı yerden
başlayıp önce Safa'ya çıktı. Safa'nın üzerinden Kabe'yi görünce tek başına
tekbir getirdi ve: ‘‘Allah'tan başka ilah yoktur. Tektir ve ortaksızdır. Mülk
de, hamd da onundur. Dirilten de, öldüren de odur. O, her şeye kadirdir. Allah'tan
başka ilah yoktur. Sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş ve orduları tek
başına yenmiştir’‘ dedi. Aralarda dua etmek suretiyle bu sözleri üç defa
tekrarladı.
Sonra oradan inip
Merve'ye doğru yola koyuldu. Vadinin içine geldiğinde hızlı bir şekilde
yürümeye başladı. Vadiden çıktığında da normal yürüyüşle yürüdü. Merve'ye
gelince üzerine çıktı. Safa'da yaptıklarının aynısını orada da yaptı. Tavaf
(sa'y) sonunda da Merve' deyken: ‘‘Eğer şimdi yaptığım bu işi yeniden yapacak
olsaydım kurbanlık getirmez ve bunu da umre yapardım. Yanında kurbanlığı
olmayan ihramdan çıksın ve bunu umreye çevirsin’‘ buyurdu. Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve yanında kurbanlığı bulunanlar dışındaki
herkes ihramdan çıktı ve tıraş oldu.
Suraka bin Cu'şum
kalkıp: ‘‘Ey Allah'ın Resulü! Bu sadece bu yıl için mi geçerli yoksa sonsuza
kadar böyle mi olacak?’‘ diye sorunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
parmaklarını birbirine geçirdi ve: ‘‘Hac umreye bu şekilde girmiştir’‘ buyurdu.
Ardından iki defa da: ‘‘Hayır! Sonsuza kadar böyledir! Hayır! Sonsuza kadar
böyledir’‘ dedi.
O arada Hz. Ali,
Yemen'den develerle geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de yanında
kurbanlık develer getirmişti. Geldiğinde Fatıma'nın ihramdan çıkmış, renkli
elbiseler giymiş ve sürme çekmiş olduğunu gördü. Ali bu durumunu yadırgayıp:
‘‘Bunu yapmanı kim söyledi?’‘ diye sorunca, Fatıma: ‘‘Babam söyledi’‘ dedi.''
Muhammed der ki: Hz.
Ali, Irak'tayken bu durumu şöyle anlatırdı:
"Fatıma'yı bu
yaptığı şeyden dolayı kınamak ve babasının adına söylediği şeyi sormak için
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gittim. Onun bu durumunu
beğenmediğimi, ama bana: ‘‘Babam böyle yapmamı istedi’‘ dediğini aktardım.
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Doğru söylemiş! Doğru söylemiş!’‘
karşılığını verdi ve bana: ‘‘Sen hacca niyetlenirken ne dedin?’‘ diye sordu.
Ali: ‘‘Allahım! Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) niyetlendiğine ben
de niyetlendim, dedim’‘ karşılığını verdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ‘‘Benim yanımda kurbanlıklar var, onun için sen ihramdan çıkma’‘
buyurdu."
Cabir olayı anlatmaya
şöyle devam etti: "Ali'nin Yemen'den getirdiği kurbanlıklar ile
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'den geti rdiği kurbanların
sayısı yüzü buluyordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve yanında kurbanlık
olanların dışındaki herkes ihramdan çıkıp tıraş oldu. Terviye günü Mina'ya
yöneldiklerinde hacca niyet ettiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bineğine binip Mina'ya gitti. Orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah
namazlarını kıldırdı. Biraz daha orada kalıp güneşin doğmasını bekledi. Sonra
kendisine kıldan bir çadır kurulmasını istedi. Nemire'de çadırı kuruldu. Sonra
yola koyuldu. Kureyş tereddütsüz bir şekilde onun Müzdelife'de Meş'ar-i
Haram'da durduğunu düşünüyordu. Zira Cahiliye döneminde Kureyşliler öyle
yapıyordu. Fakat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Arafat'a kadar geldi
ve çadırının Nemire'de kurulu olduğunu gördü. Orada konakladı. Güneş tepe
noktasını aştığında emrederek devesi Kasva hazırlandı.
Devesine binip vadinin
içine kadar geldi ve orada insanlara verdiği hutbede şöyle buyurdu: ‘‘Bu
gününüzün, bu ayınızın, bu beldenizin haramlığı gibi kanlarınız ve mallarınız
birbirinize haramdır! Bilin ki Cahiliye'den kalma olan her şey şu ayaklarımın
altındadır! Cahiliye'den kalma kan davaları da kalkmıştır ve ayaklarımın
altındadır! İlk kaldırdığım ve bize ait olan kan davası da Rabia bin el-Haris bin
Abdilmuttalib'in kan davasıdır. Zira Sa'd oğullarında sütannede bırakılmıştı ve
Huzeyl kabilesi onu öldürmüştü. Cahiliye'den kalma riba da kaldırılmıştır! İlk
kaldırdığım riba da bizim ribamızdan olan Abbas bin Abdilmuttalib'in ribasıdır!
Bunun hepsi kaldırılmıştır! Kadınlar konusunda Yüce Allah'tan sakının! Onları
Allah'ın emaneti olarak aldınız, ferçlerini de Allah'ın adıyla helal kıldınız!
Sizin onların üzerinde olan haklarınız, sevmediğiniz kimselere yataklarınızı
çiğnetmemeleridir ki böyle yaparlarsa onlara yaralamadan vurun! Onların da
sizin üzerinde olan hakları, onları yedirip içirmek ve güzelce giydirmektir!
Size Allah'ın Kitab'ını bırakıyorum ki ona sarıldıktan sonra asla
sapmazsınız!’‘ Sonra: ‘‘Beni size soracaklar! Ne diyeceksiniz?’‘ diye sordu.
Oradakiler: ‘‘şahadet ederiz ki tebliğ ettin, görevini ifa ettin ve öğütler
verdin!’‘ dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şahadet parmağını önce göğe sonra da insanlara çevirerek üç defa: ‘‘Allahım!
Şahid ol!’‘ buyurdu.
Sonra Bilal ezan okuyup
kamet getirdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazını kıldırdı. Sonra
bir daha kamet getirdi ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikindi
namazını kıldırdı. Öğle ile ikindi namazları arasında nafile namaz kılmadı. Sonra
Kasva'ya binip vakfeye geldi. Devesi Kasva'nın karnını kayalara verip,
yayaların toplandığı yeri de önüne alıp kıbleye karşı durdu. Bu vakfesi güneşin
batıp sarılığı kaybolana dek sürdü.
Tam olarak battığında
ise Usame bin Zeyd'i bineğinin arkasına bindirip devesini sürdü. Yularını öyle
sıkı bir şekilde çekiyordu ki Kasva'nın başı neredeyse semerinin altındaki
deriye değiyordu. Sağ eliyle de işaret ederek: ‘‘Sakin olun ey insanlar! Sakin
olun!’‘ diyordu. Kum tepeciklerinden birine geldikçe düze çıkabilmesi için
hayvanının dizginini biraz gevşetiyordu. Bu şekilde Müzdelife'ye geldi. Bir
ezan ve iki kametle akşam ve yatsı namazını cemederek kıldırdı. Aralarında
nafile namaz kılmadı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şafak
sökünceye kadar uyudu. Sabah aydınlanınca da sabah namazını bir ezan ve bir
kametle kıldırdı. Sonra Kasva'ya binip Meş'ar-i Haram'a geldi ve üzerine çıktı.
Yüce Allah'a hamd etti, tekbir getirdi ve tehlilde bulundu.
Ortalık iyice ağarıncaya
kadar vakfede durdu. Güneş doğmadan önce de yola koyuldu. Bineğinin arkasına da
Fadl bin Abbas'ı bindirdi. Fadl güzel saçlı, beyaz tenli ve güzel yüzlü
biriydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola koyulunca yanından
koşarak bir takım kadınlar geçti, Fadl da onlara bakmaya başladı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) eliyle Fadl'ın yüzünü kapattı, ama Fadl bu kez
diğer taraftan bakmaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o
taraftan yüzünü kapatmaya çalışırken bu kez Fadl öbür taraftan bakmaya başladı.
Bu şekilde de Muhassir'e kadar geldiler. Devesini biraz daha hızlandırdı ve
seni büyük cemreye çıkaracak olan yola girdi.
Sonra ağacın yanındaki
cemreye vardı. Orada yedi tane küçük taş attı ve her bir taşı atarken tekbir
getirdi. Bunlar küçük çakıl taşları gibiydi ve onları vadinin içinden attı.
Sonra kesim yerine giderek kendi eliyle altmış üç tane deve kesti. Sonra
emriyle geriye kalanları Ali'ye kestirerek kurbanlıklarına ortak etti. Sonra
her deveden bir parça et getirilmesini emretti ve bir tencereye konularak
pişirildi. ikisi de develerin etinden yediler ve suyundan içtiler. Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine binip Kabe'ye gitti. Öğle
namazını Mekke'de kıldı. Sonra Zemzem sakiliği yapan Abdulmuttalib oğullarının
yanına geldi. Onlara: ‘‘Ey Abdulmuttalib oğulları! Suyu çekin! Sakilik yapma
konusunda insanların sizinle çekişmesinden endişe etmesem ben de sizinle
beraber çekerdim’‘ buyurdu. Ona kovada su verdiklerinde Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ondan içti."1
Lafız Hasan bin Süfyan'ın
lafzıdır. --- Ebu Davud (1905, 1907), Nesai (2739), İbn Mace (3074), İshak bin
Raheveyh, MÜsned (2098), İbn Huzeyme (2687,2802), İbn Hibban (3944) ve Ahmed,
Müsned (14440).
Müslim, Sahih'de Ebu
Bekr bin Ebi Şeybe'den "Dirilten de, öldüren de odur" ifadesini
zikretmeksizin rivayet etmiştir.
ibn Abbas bildiriyor:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zul-Huleyfe'ye geldiğinde
devesini hörgücünün sağ tarafından nişanladı. -Şu'be rivayetinde: "ve kanı
aktı" derken Hişam: "ve üzerindeki kanı sildi" demiştir.- Sonra
hac için telbiye getirdi." -Hişam rivayetinde: "Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) telbiye getirdi, onu hazırladı ve boynuna iki
nalın taktı" demiştir.)
Şu'be der ki: Bu hadisi
Süfyan es-Sevri'ye anlattığımda: "Dünyada bunu rivayette Katade gibisi var
mıdır?" karşılığını verdi.
Müslim, Sahih'de Şu'be
ve Hişam kanalıyla rivayet etmiştir.
ibn Ömer bildiriyor:
"Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bineğinin üzerine binip
yerleştikten sonra ayakta olarak telbiye getirdi."
Buhari, Sahih'de Ebu
Asım'dan ve Müslim ise başka bir kanalla rivayet etmiştir.
Abdullah bin Ömer
bildiriyor: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) telbiyesi: ''Lebbeyk
Allahumme lebbeyk! Lebbeyk! La şerike leke lebbeyk! inne'l-hamde ve'n-ni'mete
leke ve'l-mülk! La şerike lek!" (=Sana itaate hazırım Allahım! Sana itaate
hazırım! Sana itaate hazırım ki hiçbir ortağın yoktur, sana itaate hazırım!
Hamd senindir, nimet senin, mülk senin! Hiçbir ortağın yoktur senin!)" şeklindeydi.
Abdullah bin Ömer
telbiyesinde: ''Ve sadeyk! Ve'l-hayru bi yedeyk! Verrağbau ileyke
ve'l-amelu" (=Huzur içinde sana itaate hazırım! Hayır senin elindedir,
sana itaate hazırım! Dilekler sanadır, amel sana!) ziyadesinde bulunurdu.
Buhari ve Müslim,
Sahih'lerinde Malik kanalıyla rivayet etmişlerdir.
ibn Abbas bildiriyor:
"Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), insanlar arasında Fadl'ı
terkisine aldı. Fadl'ın bildirdiğine göre de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Cemretu'l-Akabe'yi (Büyük Şeytan'ı) taşlayıncaya kadar telbiyeye devam
etmiştir."
Buhari, Sahih'de Ebu
Asım'dan ve Müslim ise Ali bin Haşrem'den rivayet etmiştir.
Kudame bin Abdillah der
ki: "Allah Resulü'nü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kırmızı devesi
üzerinde Cemretu'l-Akabe'yi taşlarken gördüm. Taşlayanlar arasında vurmak,
itelemek ve çekil çekil sözleri yoktu." --- Tirmizi, hac (903), İbn Mace,
menasik 66 (3035) ve Ahmed, Müsned (3/413).
Enes bin Malik
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kurban günü
Cemretu'lAkabe'yi taşladıktan sonra Mina'daki yerine dönüp kurbanın
getirilmesini emretti. Kurbanı kestikten sonra da berberi çağırdı. Berber sol
tarafını tıraş edince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ebu Talha burada
mı?" buyurdu ve (sol tarafından tıraş edilen saçlarını) Ebu Talha'ya
verdi.
Müslim, Sahih'de
Muhammed bin el-Ala'dan rivayet etmiştir.
Muhammed bin Abdillah
bin Zeyd, babasından bildirir: "Ensar'dan bir adamla birlikte Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kurban kestiği zamana şahit oldum. Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kestiği kurbanları ashabı arasında taksim
ettiğinde ne bana, ne de yanımdaki Ensarlı adama bir pay düşmedi. Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) saçlarını giysisi üzerine tıraş etti
ve bana verdi. Ben de bunları bazıları arasında paylaştırdım. Sonra
tırnaklarını kesti ve yanımdaki kişiye verdi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) kına ve çivit otu ile boyanmış saçları hala yanımızda
durmaktadır."
Ebu Bekre bildiriyor:
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (Veda haccında bir hutbe verip)
şöyle buyurdu: "Bilin ki zaman Yüce Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı
gündeki durumuna geri dönmüştür. Bir yıl on iki aydır. Bu aylardan dördü haram
aylardır. Haram aylardan üçü peş peşe gelir ki bunlar Zilka'de, Zilhicce ve
Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelahir ile Şaban ayı arasında olan Mudar
kabilesinin Receb ayıdır.''
Sonra: "Bu ay hangi
aydır?'' diye sorunca: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedik.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu cevabımız üzerine susunca bu aya
başka bir isim koyacağını zannettik. Sonra: "Bu ay Zilhicce ayı değil
mi?'' diye sorunca: "Tabi ki (Zilhicce ayıdır)" dedik. Sonra: "Bu
belde hangi beldedir?'' diye sordu. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi
bilir" dedik. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu cevabımız üzerine yine
susunca bu beldeye başka bir isim koyacağını zannettik. "Burası haram olan
belde değil midir?'' diye sorunca:
"Tabi ki
öyledir" karşılığını verdik. Sonra: "Bugün hangi gündür?'' diye
sordu. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedik. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu cevabımız üzerine yine susunca bu güne başka
bir isim koyacağını zannettik. Sonra: "Bu gün Kurban (bayramı) günü değil
mi?'' diye sorunca: "Tabi ki (Kurban günüdür)" karşılığını verdik.
Sonra şöyle buyurdu: "Böylesi kutsal bir beldede ve böylesi kutsal bir
ayda bu gününüzün kutsallığı gibi kanlarınızı mallarınız -Muhammed der ki:
"Zannedersem: ‘‘ırzınız’‘ da demişti"- birbirinize haramdır!
Rabbinizin huzuruna çıkacak ve amellerinizden yana hesap vereceksiniz. Benden
sonra birbirlerinin boyunlarını vuran sapkınlara dönmeyin. Bunları burada
olanlar olmayanlara bildirsin. Zira hazır bulunan kişi bu sözleri kendisinden
daha iyi idrak edebilecek birine ulaştırabilir." Sonra: "Gereği gibi
tebliğ ettim mi?'' dedi.
Buhari, Sahih'de
Muhammed bin el-Müsenna kanalıyla Abdulvehhab esSekafi'den ve Müslim ise Ebu
Bekr bin Ebi Şeybe'den rivayet etmiştir.
Abdullah b, Ömer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Veda haccında: "Hangi ayın
hürmetçe daha üstün olduğunu biliyor musunuz?" buyurunca, halk:
"içinde bulunduğumuz bu ay değil midir?" dedi. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Peki, hangi beldenin hürmetçe daha üstün olduğunu
biliyor musunuz?'' diye sorunca, halk: "Bu beldemiz değil midir?"
karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peki, hangi
günün hürmetçe daha üstün olduğunu biliyor musunuz?'' diye sorunca, halk:
"içinde bulunduğumuz bu gün değil midir?" diye cevap verdi. Bunun
üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah, sizlere,
bu gününüzün, bu ayınızın, bu beldenizin haramlığı gibi meşru sebep dzşında
mallarınızı ve ırzlarınızı haram kılmıştır'' buyurdu. Sonra Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç defa:
"Tebliğ ettim mi?''
diye sordu. Her soruşunda da halk: "Evet" diye cevap veriyordu.
Buhari, Sahih'de Asım
bin Ali'den nazil olarak rivayet etmiştir.
Cabir bin Abdillah der
ki: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kurban günü
Cemretu'l-Akabe'yi (Büyük Şeytan'ı) taşladığını gördüm. Bunu sadece bir defa
yaptı. Daha sonra da bunu güneşin zevalinden sonra yapmaya başladı."
Müslim, Sahih'de ibn
Cüreyc kanalıyla rivayet etmiştir.
Hz. Aişe der ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kurban bayramının ilk günü öğle
namazını kıldıktan sonra ziyaret tavafını yaptı ve Mina'ya döndü. Teşrik
günlerinin gecelerini orada geçirdi. Bu günlerde güneş tepe noktasını aştıktan
sonra her cemreyi yedi taşla taşladı. Attığı her bir taşla da tekbir getirdi.
Taşlamayı yaptıktan sonra birinci ile ikinci cemrelerin yanında uzunca duruyor
dualar ediyordu. Ancak üçüncü cemreyi taşladıktan sonra orada hiç
durmadı." --- Ebu Davud, hac (2/201).
Süleyman bin Amr bin
el-Ahvas'ın bildirdiğine göre annesi şöyle demiştir: Cemretu'l-Akabe'nin
yanında Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gördüm. Nebi'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) terkisine bir adam binmişti ve atılan taşlar Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) isabet etmesin diye kendisini koruyordu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey insanlar! (Taşlarken) birbirinizi
öldürmeyin. Cemretu'lAkabe'yi taşlayan kişi fiske gibi küçük çakıl taşlarıyla
taşlasın" buyurdu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) parmakları
arasında çakıl taşları gördüm. Kendisi taşlayınca diğer insanlar da taşlamaya
başladı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) taşlamayı bitirince bir kadın
yanında kendisinde delilik olan (çarpılmış) oğluyla geldi ve: "Ey Allah'ın
Resulü! Bu, oğlumdur" dedi. Sonra Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) emri üzerine bir çadıra girdi ve içinde çakıl taşları bulunan bir su
kabı ile geri geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu eline alıp içine
tükürüğünden serpti ve dua edip onu tekrar kadına vererek: "Ona içir ve
onu bununla yıka" buyurdu. Kadının peşinden gittim ve kendisine: "Bu
sudan bana da ver" dedim. Kadın: "Al!" deyince, ondan bir avuç
aldım. O suyu oğlum Abdullah'a içirdim. Yaşadığı sürece de ondan hep iyilikler
gördüm. Daha sonra o kadını gördüğümde kadın, çocuğunun iyileştiğini ve ondan
daha hayırlı bir çocuğun olmadığını söyledi. --- Ebu Davud (2/200).
Enes der ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) eski bir palan ve dört dirhem eder veya etmez bir
örtü üstünde hac yolculuğu yaptı ve: "Allahım! (Bunu), riyasız ve
gösterişsiz bir hac (kıl)" buyurdu.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: