DELAİLU NÜBÜVVE |
TEBUK GAZVESİNE DAİR BÖLÜMLER |
Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk'ten Geri Dönmesi, Dirar Mescidinin
Yıkılmasını Emretmesi, Münafıkların Yolda Kendisine Tuzak Kurması, Yüce Allah'ın
Kendisini Bundan Koruması, Bunu Kendisine Bildirmesi ve Bu Yöndeki Peygamberlik
Mucizeleri
Urve anlatıyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Tebuk savaşı sonrası Medine'ye dönüşe
geçti. Yolun bir yerinde ashabının içinden bazıları ona bir tuzak kurdular ve
dağ yoluna girdiği vakit onu aşağıya atmak üzere anlaştılar. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dağ yolunun başına vardığı zaman onlar da onunla
bu yoldan gitmek istediler. Ancak Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kurdukları
tuzaktan haberdar edildi. Bunun için: "Dileyen vadinin içinden gitsin,
orası daha geniş ve daha rahattır" buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) dağ yolunu tutunca ashab da vadinin içinden gitmeye başladılar.
Tuzak kuran grup Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola düştüğünü
duyunca bu büyük işi gerçekleştirmek üzere yüzlerini kapattılar ve aynı yolu
tuttular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huzeyfe bin el-Yeman ile
Ammar bin Yasir'e yanında yürümelerini söyledi. Ammar'a devenin dizginlerinden
tutmasını, Huzeyfe'ye de deveyi sürmesini söyledi.
Bu şekilde yol alırken
arkadan hızlıca yaklaşan ayak sesleri işittiler.
Yanlarına
yaklaştıklarında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızdı ve Huzeyfe'ye
onları geri savmasını söyledi. Huzeyfe de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu şekilde öfkelendiğini görünce bastonunu alıp geriye döndü.
Gelenlerin develerinin önünü kesti ve elindeki bastonla onların yüzüne vurdu.
Develerin üzerinde bulunanların da yüzlerinin kapalı olduğunu gördü. Yola
çıkanların geneli bu şekilde yüzlerini kapalı tuttukları için herhangi bir
şeyden şüphelenmedi. Bu münafıklar Huzeyfe'yi görünce Allah içlerine bir korku
düşürdü. Hatta kurdukları tuzağın açığa çıktığını zannettiler ve hızlıca oradan
ayrılıp diğer insanların arasına karıştılar. Huzeyfe tekrar Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına dönünce, Allah Resulü: ''Ey Huzeyfe! Sen
deveyi vurup sür! Sen de ey Ammar! Yürümeye devam et!'' buyurdu. Bu şekilde
daha da acele ederek dağ yolunu aşıp yukarı çıktılar ve diğer insanların
gelmelerini beklediler.
Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Huzeyfe'ye: ''Onların kim olduğunu gördün mü? Veya
içlerinden tanıdığın biri oldu mu?'' diye sorunca, Huzeyfe: ''Filan ile filan
kişinin bineğini tanıdım'' dedi. Münafıklar da bu saldırıyı gerçekleştirmek
istediklerinde vakit geceydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Peki
ne istediklerini, ne yapmaya çalıştıklarını öğrenebildin mi?'' diye sorunca,
Huzeyfe: ''Haylr! Vallahi bilmiyorum ey Allah'ın Resulü!'' dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Onlar bana bir tuzak kurmuşlardı. Dağ yolunu
benimle birlikte yürüyecek, üst taraftan da beni aşağıya atacaklardı''
buyurunca:
''Ey Allah'ın Resulü! O
zaman emret de geldiklerinde boyunlarını vuralım'' dediler. Ancak Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İnsanların: ‘‘Muhammed artık kendi
arkadaşlarını öldürmeye başladı’‘ demelerini istemiyorum'' buyurdu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu tuzağı kuranların isimlerini Huzeyfe ile
Ammar'a söyledi ve: ''Kimselere söylemeyin'' buyurdu.
ibn ishak der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir tepeye varınca münadisi:
"Vadinin içinden
gidin, bu sizin için daha rahattır" diye seslendi. Sonrasında ravi
münafıkların bu suikastını Urve'nin rivayetinde zikrettiğimiz gibi aktardı ve
şöyle devam etti:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Huzeyfe'ye: "Bu kişilerden tanıdığın oldu mu?''
buyurunca, Huzeyfe: "Hayır, ancak binekleri tanıdım'' karşılığını verdi. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah bana bu kişilerin ve
babalarının adlarını bildirdi. Ben de bunları sana sabah olduğunda haber
vereceğim. Şimdi git, sabahladığında onları toplarsın'' buyurdu.
Sabahladığımızda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Abdullah'ı,
Sa'd bin Ebi Serh'i, Ebu Hasir elA'rabi'yi, Amir'i, Ebu Amir'i, Huzas bin
Süveyd bin es-Samit'il! çağırın buyurdu. -Ravi der ki: "Sanırım burada
Abdullah derken ibn Sa'd bin Ebi Serh kastedilmiştir. Ancak ibn ishak daha önce
Ubey'in Tebuk gazvesinden geri kaldığını zikretmiştir. Burada ise neden böyle
zikredildiğini de bilmiyorum.- Hulas bin Süveyd bin es-Samit: "Bu gece
Muhammed'i tepeden aşağıya atmadan bırakmayacağız. Eğer Muhammed ve ashabı
bizden hayırlı ise, biz koyunuz o çoban, bizim aklımız yok, o akıllı
demektir" demişti.
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huzeyfe'ye, Mucemmi' bin Cariye ve Fuleyh
et-Temimı'yi çağırmasını emretti. Fuleyh, Kabe'ye ait olan kokuyu çalmış,
İslam'dan çıkmış ve kaçıp gitmişti. Nerede olduğu da bilinmiyordu. Daha sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huzeyfe'ye zekat hurmalarından çalan
Husayn bin Numeyr'i çağırmasını emretti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kendisine: "Yazıklar olsun sana! Bunu neden yaptın?'' buyurunca:
"Yüce Allah'ın böylesi bir şeyi sana haber vermeyeceğini düşündüm. Ancak
bunu sana Yüce Allah bildirmişse artık bu günden itibaren senin Allah'ın Resulü
olduğuna şahadet ediyorum ki şu ana kadar kalpten sana inanmış değildim''
karşılığını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun
hatasını hoş görüp bu dediklerinden dolayı kendisini bağışladı. Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huzeyfe'ye, Tu'me bin Ubeyrik ve
Abdullah bin Uyeyne'yi çağırmasını emretti. Abdullah bin Uyeyne arkadaşlarına:
"Bu gece uyanık olun, sonra bütün bir ömür rahat edin. Vallahi bu adamı
öldürmekten başka yapacak hiçbir işiniz yok" demişti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu çağırıp: "Yazıklar olsun sana! Ben
ölseydim bu sana ne fayda verecekti?'' buyurunca, Allah'ın düşmanı: "Ey
Allah'ın Resulü! Vallahi Allah, seni düşmanlarına karşı muzaffer kıldığı sürece
bir hayır üzeresin, biz yalnız Allah'la ve seninleyiz" dedi. Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu bıraktı.
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huzeyfe'ye: ''Murra bin Rabi'yi çağır"
buyurdu. Bu kişi elini Abdullah bin Ubey'in omzuna koyup: "Bir kişiyi
öldürelim, bütün insanlar huzura ersin. Sonra da bütün nimetler elimizde
olsun" diyen kişidir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu
çağırıp: "Yazıklar olsun sana! O söylediğin sözleri söylemene sebep
neydi?" buyurunca: "Ey Allah'ın Resulü! Ben böyle bir şey söylediysem
sen onu daha iyi bilirsin, ben böyle bir şey söylemedim" dedi.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bunların hepsini bir araya topladı. Bunlar, Allah ve Resulü' ne
karşı savaşan ve Allah Resulü'nü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öldürmeye
yeltenen on iki kişiydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara ne
söylediler, ne düşündüler, gizli açık neleri varsa hepsini haber verdi. Yüce
Allah, Peygamber'ini bütün bu bilgilere muttali kılmıştı. Bu on iki kişi,
münafıklar oldukları halde Allah ve Resulü'ne karşı savaşan kimseler olarak
öldüler. "Başaramayacakları bir şeye giriştiler" [Tevbe 74] buyruğu
da bunu ifade etmektedir.
Ebu Amir bunların reisi
idi ve Mescid-i Dirar'ı onun için inşa etmişlerdi.
Ona Rahib denilirdi, ama
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu: "Fasık" diye
adlandırmıştı. Şehit düştüğünde melekler tarafından yıkanan Ebu Hanzala'nın da
babasıdır. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mescid-i Dirar'a gelmesi
için haber gönderdiler. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanlarına geldi. Yüce Allah onları rezil etsin ve o yeri cehennem ateşine
atsın. Mescid inşa edilirken Mucemmi': "Bu mescidin inşasını
bitirdiğimizde gizli ve saklı işlerimizi onda konuşuruz. Hiç kimse bize onda
izdiham yaşatmaz ve biz içinde istediğimiz konuda görüşmeler yaparız.
Muhammed'in ashabına da güzel şeyler istediğimiz intibasını veririz"
demişti.
Muhammed bin ishak daha
önce Meğazi kitabından işitmeğim bir şekilde Amr bin Avf oğullarından güvenilir
olan birinden şöyle rivayette bulunmuştur:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Tebuk savaşından dönüşte Medine'ye bir günlük mesafeden daha
az olan Zi Evan'da konakladı. Tebuk savaşına çıkma hazırlığını yaparken
Mescid-i Dirar'ı yapanlar yanına gelmişler ve: "Ey Allah'ın Resulü! Hasta,
sakat, muhtaçlar için, soğuk ve yağmurlu geceler için bir mescid inşa ediyoruz.
Gelip de bu mescidde namaz kılmanı istiyoruz" demişlerdi. Allah Resulü de
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Şu an bir sefer hazırlığındayım, ama dönüşte
inşallah uğrar içinde namaz kılarız'' karşılığını vermişti. Ancak Zi Evan'da
konaklayınca bu mescidin durumu kendisine bildirildi. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Malik bin Duhşum ile Asım bin Adiy'in kardeşi
Ma'n bin Adiy'i çağırdı ve: ''Ahalisi zalim olan şu mescide gidin ve onu yakıp
yıkın!'' buyurdu.
Bunun üzerine ikisi
hızlı bir şekilde yola düşüp mescide doğru ilerlediler.
Münafıklar içerdeyken
mescidi yakıp yıktılar. içerdekiler de dışarı çıkıp dağıldılar. Bunun üzerine
de bu mescid hakkında söz konusu ayetler (Tevbe Sur. 107-110 ayetleri) nazil
oldu.
ibn ishak bu mescidi inşa
edenlerin adlarını zikretti. Aralarında Sa'lebe bin Hatib de bulunmaktaydı.
Huzeyfe bin el-Yeman der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesinin geminden tutmuş
çekiyordum. Ammar da onu arkadan sürüyordu. Veya ben onu arkadan sürüyordum,
Ammar da onu önden çekiyordu. Bir dağın yamacına vardığımızda birden önümüze on
iki süvari çıktı. Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyardığımda onlara
doğru bağırdı. Bağırınca da dönüp kaçtılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bize: "Kim olduklarını biliyor musunuz?'! diye sorunca:
"Hayır, ey Allah'ın Resulü! Tanıyamadık, zira yüzleri kapalıydı, ancak
bineklerini tanıdık" dedik. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bunlar kıyamet gününe dek münafık olarak kalacaklardır. Ne istiyorlardı
biliyor musunuz?'' buyurunca: "Hayır, bilmiyoruz" dedik. ''Dağ
yolunda beni sıkıştırıp yamaçtan aşağıya atmak istiyorlardı'' buyurunca:
"Ey Allah'ın Resulü! Bunlar ailelerine haber göndersen de her bir aile
kendi adamlarının başını sana teslim etse olmaz mı?" dedik. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Arapların: ‘‘Muhammed bir kavmin
yardımıyla düşmanlarıyla savaştı.
Galip gelince de bu
sefer ona yardım eden kavmi öldürmeye başladı’‘ demelerini istemiyorum'' buyurdu
ve: ''Allahım! Onları dubeyle ile vur'' diye dua etti. Biz: ''Ey Allah'ın
Resulü! Dubeyle de ne oluyor?'' diye sorduğumuzda: "Ateş parçasıdır.
Birinin kalp damarına düşünce onu helak eder'' karşılığını verdi.
Kays bin Ubad der ki:
Ammar'a: ''Hz. Ali konusunda (Cemel'de) yaptığınız şeyi (savaşı) kendi
görüşünüze göre mi yapıyorsunuz, yoksa Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu konuda size söylediği bir şey mi var?'' diye sorduğumda, Ammar şu
karşılığı verdi: ''Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bu konuda diğer
insanlara söylemeyip de sadece bize söylediği bir şey yok. Ancak Huzeyfe'nin
bana bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Ümmetimden
on iki münafık çıkacaktır. Bunlardan sekizi deve iğne deliğinden geçmedikçe
cennete giremeyecektir'' buyurmuştur.''
Müslim, Sahih'de Ebu
Bekr bin Ebi Şeybe kanalıyla Esved bin Amir'den zikretmiştir.
Kays bin Ubad der ki:
Ammar bin Yasir'e: "Yaptığınız bu savaşı kendi görüşünüze göre mi
yapıyorsunuz? Çünkü görüş bazen hatalı, bazen de isabetli olur. Yoksa
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu konuda diğer insanlara
söylemeyip de sadece size söylediği bir şey mi var?" diye sorduğumuzda,
Ammar şu karşılığı verdi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ümmetimden
on iki münafık çıkacaktır. Bunlardan sekizi deve iğne deliğinden geçmedikçe
cennete giremeyecek ve kokusunu dahi alamayacaklardır. Kürek kemikleri
arasından girip göğüslerinden çıkacak olan bir ateş parçası dubeyle onlara
yeterli olacaktır’‘ buyurdu."
Müslim, Sahih'de
Muhammed bin Beşşar'dan rivayet etmiştir.
Huzeyfe'den bize
bildirilene göre bunlar on dört veya on beş kişiydiler. Allah'a yemin ederim ki
onlardan on iki kişi hem dünyada, hem de ahirette Yüce Allah'a ve Resulü'ne
karşı savaş açmış durumdadırlar. içlerinden üç kişi de mazur görülmüştür. Zira
bu üç kişi: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), münadisinin
çağrısını duymadık. Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peşinden
giden topluluğun da neyi hedeflediğini bilmiyorduk'' demişlerdir.
Ali bin Ebi Talha
bildiriyor: ibn Abbas: "Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını
ayırmak, Allah ve Peygamber'ine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak
üzere bir mescid kurup: ‘‘Biz sadece iyilik yapmak istedik’‘ diye yemin
edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahittir"[Tevbe 107]
ayetini açıklarken şöyle demiştir: "Ensar'dan bir grup mescid inşa etme
işine girdiler. Ebu Amir de onlara: "Siz bu mescidinizi inşa edin ve
elinizden geldiği kadar silah toplamaya çalışın. Ben Bizans kralı Kayser'e
gidip asker getireceğim ve Muhammed ile ashabını buradan çıkartacağım"
dedi. Mescidin inşasını bitirdiklerinde Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gelip:
"Mescidimizin
inşasını bitirdik. Gelip içinde namaz kılmanı ve bereketi için dua etmeni
istiyoruz" dediler. Bunun üzerine de Yüce Allah: "Onun içinde asla
namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescid içinde namaz kılman
elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok
temizlenenleri sever. Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi
daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla
beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler
topluluğunu doğru yola iletmez. Kurmuş oldukları binaları, kalpleri paramparça
olmadıkça yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam
edecektir"[Tevbe 108-110] ayetlerini indirdi.
Takva üzerine kurulan
mescid, Kuba mescidi'dir. "Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah
da çok temizlenenleri sever''[Tevbe 108] buyruğu hakkında gelen rivayetler de
buna delalet etmektedir. Ayetteki: "Yapısını''[Tevbe 109] ifadesi ile
temeller kastedilmektedir. "Kalpleri paramparça olmadıkça"[Tevbe 110]
buyruğuyla da ölüm kastedilmektedir.
Ebu Seleme bin
Abdirrahman der ki: Abdurrahman bin Ebi Said el-Hudri bana uğradı. Kendisine:
"Takva üzerine kurulan mescid hakkında babanın ne dediğini işittin?"
dediğimde, babasının şöyle dediğini nakletti: "Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına gittim. Eşlerinden birinin evinde idi. Yanına girip:
‘‘Ey Allah'ın Resulü! Takva üzerine kurulan mescid iki mescidden hangisidir?’‘
dedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir avuç çakıl
alıp onları yere vurdu ve: ‘‘O, sizin şu mescidinizdir’‘ buyurdu."
Bunun üzerine ben de
ona: "Ben de babanın bunu böyle anlattığını işittim" dedim.
Müslim, Sahih'de
Muhammed bin Hatim kanalıyla Yahya'dan rivayet etmiştir. Ayrıca "Hatim bin
ismail - Humeyd - Ebu Seleme" kanalıyla Ebu Said'den aktarmıştır.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Şu mescidinizdir" buyruğuyla Medine
Mescidi kastedilmektedir. Daha önce de bu konuda rivayetler zikredilmişti.
Ebu Said el-Hudri der
ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) takva üzerine kurulan mescidi
sorduğumda: "O, işte bu mescidimdir" buyurdu.
Usame bin Zeyd bunu
Abdurrahman bin Ebi Said el-Hudri kanalıyla babasından: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Takva üzerine kurulan mescid, Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) mescididir’‘ buyurdu" şeklinde rivayet
etmiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: