DELAİLU NÜBÜVVE |
MEKKE'NİN FETHİ |
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Merru'z-Zahran'da Konaklaması; Ebu Süfyan bin
Harb'ın, Hakim bin Hizam'ın ve Budeyl bin Verka'nın Ele Geçirilmesi; Müslüman Olmaları;
Mekke Halkına Şartlı Olarak Eman Verilmesi; Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Müslümanlarla Birlikte Mekke'ye Girmesi ve Yüce Allah'ın, Resulünü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Vaat ettiği Şeylerde Tasdik Etmesi
ibn Abbas bildiriyor:
Abbas bin Abdilmuttalib, Fetih yılında Ebu Süfyan bin Harb ile birlikte
Merru'z-Zahran'a Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi ve
Ebu Süfyan orada müslüman oldu. Abbas, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Ebu Süfyan övünmeyi seven bir kişidir. Onun
için (övünebileceği) bir şey yapsan" deyince, Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Evet! Ebu Süfyan'ın evine giren güvende olacaktır.
Kapısını kapatıp evinde kalan güvende olacaktır'' buyurdu. --- Ebu Davud, harac
(3021).
ibn Abbas der ki: Abbas
bin Abdilmuttalib, Ebu Süfyan bin Harb ile birlikte Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! işte Ebu Süfyan,
Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet etmektedir" dedi. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın
Resulü olduğuma şahitlik ediyor mu?" buyurunca, Abbas: "Evet"
karşılığını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ey Ebu'l-Padl! Misafirinle birlikte bu gece evine git ve sabahı
bekle" buyurdu. Abbas sabahlayınca Ebu Süfyan ile birlikte Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Annem
babam sana feda olsun. Ebu Süfyan övünmeyi ve hakkında güzel şeyler söylenilmesini
seven kişidir. Onun için (övünebileceği) bir şey yapsan" dedi. Bunun
üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Süfyan'ın evine
giren güvende olacaktır" buyurdu. Ebu Süfyan: "Evime ne kadar kişi
sığabilir ki?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kabe'ye giren güvende olacaktır" buyurdu. Ebu Süfyan: "Kabe'ye
ne kadar kişi sığabilir ki?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Mescid(-i Haram)'a giren güvende olacaktır" buyurdu. Ebu
Süfyan: "Mescid'e ne kadar kişi sığabilir ki?" deyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kapısını kapatıp evinde kalan güvende
olacaktır" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Süfyan: "işte bu geniştir"
dedi.
Bir rivayette mürsel
olarak ikrime, diğerinde ise ibn Abbas der ki: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem), Merru'z-Zahran denilen yerde konaklayınca, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte Medine'den yola çıkan Abbas (kendi kendine):
"Vah Kureyşlilerin başlarına geleceklere! Eğer Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Kureyşliler kendisinden eman almadan Mekke'ye zor kullanarak
girecek olursa bu, sonsuza kadar Kureyş'in sonu olur" dedi.
Sonra Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) beyaz katırına binip yola çıktı ve (kendi
kendine): "Erak denilen yere gideyim. Belki orada odunculardan birini veya
bir sütçüyü veya ihtiyacı için Mekke'ye giden birini bulurum. O da onlara
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yerini haber verir ve onlar da
gelip kendisinden eman isterler" dedi.
Sonra Abbas şöyle devam
etti: "Vallahi ben Erak denilen yerde dolaşırken Ebu Süfyan, Hakim bin
Hizam ve Budeyl bin Verka'nın seslerini işittim. Onlar Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hareketi konusunda haber aramak üzere yola
çıkmışlardı. Ebu Süfyan'ın: ‘‘Şimdiye kadar bu günkü gibi ateş görmedim’‘
dediğini işittim. Budeyl bin Verka ona: ‘‘Vallahi bunlar, Huzaa kabilesinin
ateşleridir. Savaş onları kızdırmış’‘ deyince, Ebu Süfyan: ‘‘Huzaalılar bundan
daha az ve zelildirler’‘ karşılığını verdi. Onun sesini tanıdım ve kendisine:
‘‘Ey Ebu Hanzala!’‘ diye seslendim. O da: ‘‘Ebu'l-Fadl! Sen misin?'' deyince:
‘‘Evet’‘ karşılığını verdim. Ebu Süfyan: ‘‘Buyur, annem babam sana feda olsun.
Arkanda neler vardır?’‘ deyince: ‘‘işte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kendilerine güç yetiremeyeceğiniz kadar bir toplulukla, on bin
Müslümanla üzerinize gelmektedir’‘ dedim. Ebu Süfyan: ‘‘Annem babam sana feda
olsun, çare nedir?’‘ deyince: ‘‘Şu katırın arkasına bin de seni Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) götüreyim ve senin için ondan eman dileyeyim.
Vallahi eğer seni ele geçirecek olursa kesinlikle senin boynunu vuracaktır’‘
dedim. Bunun üzerine katırın terkisine bindi. Ben de Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) katırını Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğru koşturmaya
başladım.
Her bir Müslüman
topluluğunun ateşinin yanından geçtiğimde bana baktılar ve: ‘‘Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) amcası, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) katırı üzerindedir’‘ dediler. Ancak Ömer bin el-Hattab'ın ateşi
yanından geçtiğimde Ömer baktı ve Ebu Süfyan'ın arkamda olduğunu gördü. Bunun
üzerine: ‘‘Ebu Süfyan mı! Akidsiz ve ahidsiz olduğumuz bir şekilde seni ele
geçirmemize imkan veren Allah'a hamd olsun’‘ dedi.
Sonra Ömer, Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğru koşmaya başladı. Ben de katırımı koşturdum
ve yavaş giden bir bineğin, yavaş giden bir adamı geçeceği şekilde onu geçip
katırın üstünden kendimi yere attım. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına girdiğimde Ömer de onun yanına girdi ve: ‘‘Ey Allah'ın Resulü!
işte Ebu Süfyan! Akidsiz ve ahidsiz olduğu bir sırada Allah onu elimize
düşürmüştür. Bırak da onun boynunu vurayım!’‘ dedi. Bunun üzerine ben de: ‘‘Ey
Allah'ın Resulü! Ben ona eman verdim’‘ dedim ve Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanında oturup onu başından tutarak: ‘‘Vallahi bu gece benden
başka kimse onunla konuşmayacak’‘ dedim.
Ömer, onun hakkında
ileri geri konuşmaya başlayınca: ‘‘Yavaş ol ey Ömer! Vallahi böyle yapman onun
Abdimenaf oğullarından olmasından dolayıdır. Eğer Adiyy bin Ka'b oğullarından
olsaydı böyle şeyler söylemezdin’‘ dedim. Ömer: ‘‘Yavaş ol ey Abbas! Vallahi
eğer babam Hattab Müslüman olsaydı bile senin Müslüman olduğun gündeki kadar
sevinmezdim. Çünkü biliyordum ki, senin İslam'a girişin, şayet Müslüman olsaydı
babam Hattab'ın İslam'a girişine nispetle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) daha çok hoşuna giderdi’‘ deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
‘‘Onu alıp git, biz de ona eman verdik. Ancak sabah vakti onu bana getir’‘
buyurdu."
ibn Abbas şöyle devam
etti: Bunun üzerine Abbas, Ebu Süfyan'ı alıp konakladığı çadırına gitti.
Sabahlayınca da yine onu alıp Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: "Yazıklar olsun sana
ey Ebu Süfyan! Artık Allah'tan başka ilaha olmadığını anlama vaktin gelmedi
mi?" buyurdu. Ebu Süfyan da: "Annem babam sana feda olsun. Ne kadar
cömert ve akrabalık bağlarını gözeten birisin. Vallahi Allah'tan başka ilah
olsaydı zannımca bana yardım ederdi" karşılığını verdi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Yazıklar olsun
sana ey Ebu Süfyan! Benim Allah'ın Resulü olduğumu anlama vaktin gelmedi
mi?" buyurunca, Ebu Süfyan: "Annem babam sana feda olsun. Ne kadar
cömert, sabırlı ve akrabalık bağlarını gözeten birisin. Fakat Vallahi bu
hususta şu anda bende bir şüphe var" karşılığını verdi.
Bunun üzerine Abbas:
"Vay haline! Boynun vurulmadan önce hak üzere şahadet getir" deyince,
Ebu Süfyan şahadet getirdi (ve müslüman oldu). Ebu Süfyan şahadet getirince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Abbas! Onu dağın yanındaki
vadinin dar yerine götür ki, oradan geçecek olan Allah'ın askerlerini görsün''
buyurdu.
Abbas şöyle devam etti:
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü!
Ebu Süfyan övünmeyi
seven biridir. Onun için kavmi arasında (övünebileceği) bir şey yapsan"
dediğimde, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet, Ebu Süfyan'ın
evine sığınan güvende olacaktır! Mescid'e giren güvende olacaktır. Kapısını
kapatıp evinde kalan güvende olacaktır!" buyurdu.
Ben de Ebu Süfyan'ı alıp
vadinin dar boğazına getirdim. Kabileler yanından geçmeye başladı. O da her
kabile geçince: "Ey Abbas! Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Kendisine:
"Süleym kabilesidir" dediğimde: "Benimle Süleym kabilesi
arasında ne var ki!" karşılığını verdi. Bir kabile daha geçince yine:
"Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Ona: "Eslem kabilesidir"
dediğimde yine: "Benimle Eslem kabilesi arasında ne var ki!"
karşılığını verdi. Cüheyne kabilesi geçince: "Bunlar kimlerdir?" diye
sordu. Ona: "Cüheyne kabilesidir" dediğimde yine: "Benimle
Cüheyne kabilesi arasında ne var ki!" dedi.
Ancak Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Muhacir ve Ensar'dan oluşan, sadece gözleri
görünen yeşil askeri birliğiyle geçince Ebu Süfyan: "Ey Ebu'l-Fadl! Bunlar
kimlerdir?" diye sordu. Kendisine: "Bu, Resulullah'tır (Sallallahu
aleyhi ve Sellem). Muhacirler ve Ensar arasındadır" dediğimde: "Ey
Ebu'l-Fadl! Yeğeninin mülkü kısa zamanda büyümüş" karşılığını verdi. Ona:
"O (kasdettiğin) peygamberliktir" dediğimde ise de: "Ne
güzeldir" dedi. Kendisine: "Sen derhal kavmine git ve onları
uyar" dediğimde hızlıca Mekke'ye gitti ve Mescid'de yüksek bir sesle:
"Ey Kureyş topluluğu! Muhammed sizin karşısında duramayacağınız bir
kuvvetle üzerinize gelmiştir" diye seslendi. Kendisine:
"Yavaş ol!
denildiğinde: "Evime giren güvende olacaktır" dedi. Ona: "Vay
haline! Senin evin bize ne fayda sağlayacak?" denildiğinde: "Mescid'e
giren güvende olacaktır. Kapısını kapatıp evinde kalan güvende olacaktır"
dedi.
Lafız Hüseyn bin
Abdillah'ın lafzıdır. Ancak Eyyub hadisi bizzat ikrime'den rivayet etmemiştir.
Hocamız da hadisi tam metin olarak zikretmemiştir.
Başka bir kanalla ibn
Abbas'tan mana olarak aynısı rivayet edilmiştir.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyruğu ile Mekke ahalisine eman verildiği
konusunda da diğer meğazi ehlinin rivayetleriyle şahitleri vardır.
Urve der ki: Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Muhacirlerden, Ensar'dan, Gifar, Eslem,
Müzeyne ile Cüheyne kabilelerinden ve Süleym oğullarından oluşan on iki bin
kişilik bir orduyla yola çıktı. Atları sürdüler ve Merru'z-Zahran denilen yere
geldiler. Kureyşliler, bu durumdan habersiz idiler. Kureyşliler Ebu Süfyan'ı ve
Hakim bin Hizam'ı, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hakkında haber
araştırmak maksadıyla göndermişlerdi. Yolda Budeyl bin Verka'ya rastladılar ve
onunla birlikte yola devam ettiler. Mekke civarındaki el-Erak denilen yere
yatsı vakti geldiklerinde çadırları ve askerleri gördüler. Ancak atların
kişnemelerini duyduklarında korktular ve: "Bunlar Ka'b oğulları olsa
gerek, savaş sebebiyle gece gidiyorlar" dediler. Budeyl bin Verka ise:
"Bunlar Ka'b oğullarından fazla görünüyor. Onların hac için toplamı buna
ulaşamaz, yoksa Hevazin kabilesi bizim toprağımıza mı gelmiş! Vallahi bunların
kim olduğunu bilmiyorum" dedi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gözcülük yapmaya gelenleri yakalamak için önden süvarileri
göndermişti. Huzaalılar da yolda hiç kimseyi geçirmiyordu. Ebu Süfyan ve
arkadaşları, Müslümanların askeri birliğine girdiklerinde gece bu süvariler
tarafından yakalandılar. Öldürülürler korkusuyla onları alıp geldiler. Ömer bin
el-Hattab kalkıp Ebu Süfyan'ın boğazına sarıldı. Ancak oradakiler Ebu Süfyan'ı,
Ömer'in elinden kurtardılar. Onu Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanına götüreceklerdi. Ancak nöbetçiler onu Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) götürmek için bir yere hapsedip korudular. Ebu Süfyan öldürülmekten
endişe ediyordu. Abbas bin Abdilmuttalib, Cahiliye döneminde Ebu Süfyan'ın
arkadaşı idi. Ebu Süfyan yüksek bir sesle: "Beni Abbas'a götürmez
misiniz?" diye seslendi. Abbas gelip onu müdafaa etti ve Allah Resulü'nden
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun kendisine teslim edilmesini istedi. Böylece
Ebu Süfyan'ın, Abbas'ın yanında olduğu haberi yayıldı. Abbas onu alıp gece
karanlığında götürerek ordunun ne kadar kalabalık olduğunu ona gösterdi. Ömer
onun boğazına sarıldığında ona: "Vallahi sen ölene kadar bir daha Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına yaklaşamayacaksın"
demişti. O da Abbas'tan yardım isteyerek: "Artık ben ölmüş sayılırım"
dedi. Abbas da kaçırılmasın diye onu koruma altına aldı. Ebu Süfyan ordunun
çokluğunu ve itaat etmelerini görünce: "Ben bu geceki gibi hiçbir kavmin
toplandığını görmedim" dedi.
Abbas onu oradakilerin
elinden kurtarınca: "Eğer sen Müslüman olup da Muhammed'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Allah Resulü olduğuna şahadet etmezsen kesinlikle öldürüleceksin"
dedi. Ebu Süfyan, Abbas'ın bu dediğini söylemek istiyor, ama dili bir türlü
buna dönmüyordu. Böylece o gece Abbas'la birlikte geceledi.
Hakim bin Hizam ve
Budeyl bin Verka ise Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelerek
Müslüman oldular. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan
Mekke halkı hakkında bilgi almaya başladı. Sabah ezanı okununca ve insanlar
dağılmaya başlayınca Ebu Süfyan paniğe kapılarak: "Ey Abbas! Bunlar ne
istiyorlar?" dedi. Abbas da: "Onlar namaz için yapılan çağrıyı
işitince, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazda bulunması
sevincini yaşadıkları için böyle yapıyorlar" dedi. Abbas, Ebu Süfyan ile
birlikte çıktı ve Ebu Süfyan Müslümanların namaza gelişini seyretmeye başladı.
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde edince secde, rüku edince de
rüku edişlerini gördü. Bunun üzerine: "Ey Abbas! Onlara ne emretse hemen
yapıyorlar" dedi. Abbas ta: "Eğer onlara yeme ve içmeyi yasaklasa
bile yine ona itaat ederlerdi" karşılığını verdi.
Ebu Süfyan: "Ey
Abbas! Sen onunla kavmin arasındayken bir konuşsan, onun katında beni bunlardan
kurtaracak bir af yok mu?" deyince, Abbas, Ebu Süfyan'ı alarak Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına girdi ve: "Ey Allah'ın Resulü!
Bu, Ebu Süfyan'dır" dedi. Ebu Süfyan: "Ey Muhammed! Ben kendi
ilahımdan, sende kendi ilahından yardım istedin. Vallahi her karşılaşmamızda
sen bana üstün geldin. Eğer benim ilahım hak, senin ilahın batıl olsaydı ben
sana üstün gelirdim" dedi ve Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in
Allah'ın elçisi olduğuna şahadet etti. Bunun üzerine Abbas, Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şimdi senin bana, senin kavmine gitmeme,
onları ikaz edip Allah ve Resulü'ne davet etmeye izin vermeni istiyorum"
deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu konuda kendisine izin verdi.
Abbas yine: "Ben şimdi onlara ne diyeyim? Bana onların tatmin olabileceği
güven şeklini açıkla" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Sen onlara: ‘‘Kim: ''Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir ve hiç bir
ortağı yoktur'' derse, Muhammed'in Allah'ın ResUlü olduğuna şahadet eder ve
silahını bırakırsa, o güvende olacaktır. Kim Kabe'nin yanında oturur ve
silahını bırakırsa o güvende olacaktır. Kim evine girip kapısını kapatırsa o güvende
olacaktır’‘ de'' buyurdu. Abbas: "Ey Allah'ın Resulü! Ebu Süfyan bizim
amcaoğlumuzdur. Onun benimle birlikte dönmesini istiyorum. Ona bir iyilikte
bulunsan" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu
Süfyan'ın evine sığınan güvende olacaktır!'' buyurdu. Ebu Süfyan'ın evi de
Mekke'nin en yüksek yerindeydi. Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Hakim bin Hizam'ın evine sığınan ve silahını bırakan güvende olacaktır''
buyurdu. Hakim bin Hizam'ın evi de Mekke'nin en alt tarafındaydı.
Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Abbas'ı, Dihye bin Halife el-Kelbi'nin kendisine hediye
etmiş olduğu beyaz katıra bindirdi. Abbas, Ebu Süfyan'ı terkisine alarak yola
çıktı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abbas'ın peşinden birkaç
kişiyi gönderdi.
Sonrasında ravi Erak
denilen yeri zikretmeksizin Ebu Süfyan'ın dar geçitte durmasını zikrederek
şöyle devam etti: Süvariler Ebu Süfyan'ın önünden geçmeye başladı. Ancak oradan
geçenlere bakıp tanımadığı birçok yüz görünce: "Ey Allah'ın Resulü! Acaba
ordunun sayısını mı artırmak istedin, yoksa onları bize tercih mi ettin?"
dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O dediğini sen
ve kavmin yaptınız. Siz beni yalanladığınızda bunlar tasdik ettiler. Siz beni
yurdumdan çıkardığınızda onlar bana yardım ettiler'' buyurdu. Sonrasında ravi
söz konusu kıssayı ve Sa'd bin Ubade'nin:
"Kahramanlık günü
İşte bu gündür Haramların helal sayıldığı gün de bu gündür" deyişini
zikretti. Ancak Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu konudaki
buyruğunu ve onu geri çevirmesini zikretmedi.
Ebu Usame, Hişam bin
Urve kanalıyla babasından bu kıssasının bir kısmını ve Sa'd bin Ubade'nin, Ebu
Süfyan'a: "Kahramanlık günü işte bu gündür Kabe'nin helal sayıldığı gün de
bu gündür" deyişini zikrederek şöyle devam etti: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Ebu Süfyan ile karşılaşınca, Ebu Süfyan: "Sa'd bin
Ubade'nin ne dediğini biliyor musun?" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): ''Ne dedi?'' diye sorunca, Ebu Süfyan: "O şöyle şöyle
dedi" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Sa'd yalan söylemiş. Ancak bugün Allah'ın Kabe'yi yücelteceği
gündür. Bugün Kabe'nin örtü giydirileceği gündür" buyurdu.
Nafi' bin Cübeyr bin
Mut'im der ki: Abbas'ın, Zübeyr bin el-Avvam'a: "Ey Ebu Abdillah!
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sana sancağı buraya dikmeni mi
emretti?" dediğini işittim. (Zübeyr: "Evet" karşılığını
verdi)." Nafi' bin Cübeyr bin Mut'im der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem), Halid bin el-Velid'e Mekke'ye Keda'dan girmesini emretti. Allah
Resulü de (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'ye Keda'dan girdi. O gün Halid
bin el-Velid'in süvarilerinden Hubeyş bin el-Eş'ar ve Kurz bin Cabir el-Fihrı
olmak üzere iki kişi öldürülmüştü."
ibn Şihab ile Musa bin
Ukbe derler ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) denildiği gibi
Muhacirlerden, Ensar'dan, Eslem, Gifar, Müzeyne ile Cüheyne kabilelerinden ve
Süleym oğullarından oluşan on iki bin kişilik bir orduyla yola çıktı. Atları
sürdüler ve Yüce Allah, Kureyşlilere Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu durumunu öğrenme imkanı vermedi. Kureyşliler Ebu Süfyan'ı, Hakim bin
Hizam'ı ve Budeyl bin Verka'yı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hakkında haber araştırmak maksadıyla göndermişlerdi. Yatsı vakti Erak denilen
yere ulaşıp Merru'z-Zahran'a geldiklerinde çadırları ve askerleri gördüler.
Ancak atların kişnemelerini duyduklarında korktular ve: "Bunlar Ka'b
oğulları olsa gerek, savaş sebebiyle gece gidiyorlar" dediler. Sonra
birbirlerine: "Bunlar Ka'b oğullarından fazla görünüyor" dediler.
Yine birbirlerine: "Hevazin kabilesi bizim toprağımıza mı gelmiş! Vallahi
bunların kim olduğunu bilmiyoruz" dediler.
Onlar bu haldeyken
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözcü olarak gönderdiği bir grup
onları yakaladı. Onlara: "Siz kimsiniz?" dediklerinde kendilerini
yakalayanlar: "Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve
ashabıdır" dediler. Ebu Süfyan: "Bu ordu gibisini hiç işittiniz mi?
Bir kavmin içine girdiler ve onların bundan haberi yoktur" dedi. Gözcüler
onları alıp karargaha gelince Abbas bin Abdilmuttalib onları himayesi altına
aldı ve: "Ey Ebu Hanzala! Annen ve aşiretin seni kaybede! Bu, Muhammed'dir
(Sallallahu aleyhi ve Sellem). Yanına girin ve Müslüman olun" dedi. Bunun
üzerine Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına girdiler ve gece
boyu yanında kaldılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sürekli olarak
onlarla konuşuyor ve onlara sorular soruyordu. Sonra onları İslam'a davet etti
ve: ''Allah'tan başka ilah olmadığına dair şahadet edin'' buyurdu. Onlar da bu
konuda şahadet ettiler. Sonra onlara: ''Benim, Allah'ın Resulü olduğuma şahadet
edin" buyurunca, Hakim ve Budeyl şahadet ettiler. Ancak Ebu Süfyan:
"Ben bunu bilmiyorum" dedi.
Sonra Ebu Süfyan, Abbas
ile birlikte çıkıp gitti. Namaz için çağrı yapılıp insanlar kalkmaya başlayınca
Ebu Süfyan korkuya kapılarak, Abbas'a: "Bunlar ne yapmak
istemektedir?" dedi. Abbas: "Namaz için kalkmaktadır"
karşılığını verdi. Ebu Süfyan, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
abdest suyundan arta kalanı almak için Müslümanların üşüştüğünü görünce:
"Ben bu geceki gibi ne Kisra'da, ne Kayser'de, ne de Asfar oğullarının
(Rumların) hükümdarlarında, hakimiyet ve saltanatın böylesini görmedim!"
dedi. Sonra Ebu Süfyan, Abbas'tan kendisini Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına geçirmesini istedi. Abbas kendisini Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına geçirince, Ebu Süfyan: "Ey Muhammed! Ben kendi
ilahımdan, sen de kendi ilahından yardım istedin. Vallahi her karşılaşmamızda
sen bana üstün geldin. Eğer benim ilahım hak, senin ilahın batıl olsaydı ben
sana üstün gelirdim" dedi ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahadet
etti.
Ebu Süfyan ve Hakim:
"Ey Allah'ın Resulü! Sen, senin aslını ve aşiretini bilen ve bilmeyen ayak
takımı kimselerle gelmişsin" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Benim aşiretim daha zalim ve daha günahkardır. Siz Hudeybiye
antlaşmasında hainlik ettiniz. Siz Allah'ın haram kıldığı bölgede Ka'b
oğullarına karşı haksız olarak saldırıda bulundunuz'' buyurdu. Bunun üzerine
Budeyl: "Doğru söyledin ey Allah'ın Resulü! Bize karşı hainlik ettiler.
Vallahi Kureyş bizi düşmanımızla baş başa bıraksaydı bizden gördükleri bu
şeyleri görmezlerdi" dedi. Ebu Süfyan ve Hakim: "Eğer gerçekten
Allah'ın Resulü isen düşmanlığını ve tuzaklarını Hevazin'e karşı yap. Çünkü
onların akrabalıkları sana daha uzak ve sana karşı aşırı düşmanlık
ederler" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rabbimden
bana Mekke fethini de Hevazin'in hezimetini de bir arada göstermesini,
mallarını ve zürriyetlerini ganimet olarak nasip etmesini dilerim'' buyurdu.
Ebu Süfyan ve Hakim:
"Ey Allah'ın Resulü! insanları güvende olmaya davet et. Kureyş bir tarafa çekilir
ve savaşmazsa güven içinde olur mu?" deyince, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Evet, her kim savaşmaz ve evine çekilirse güven içinde
olur'' buyurdu. Ebu Süfyan ve Hakim: "O zaman bizi gönder de bunu onlara
bildirelim" dediklerinde: ''Haydi gidin. Ey Ebu Süfyan! Ey Hakim!
Savaşmayıp da sizin evinize sığınanlar güvende olacaktır'' buyurdu.
Ebu Süfyan'ın evi
Mekke'nin en yüksek yerinde idi. Hakim'in evi de Mekke'nin en aşağı tarafında
idi. Gitmek için yola çıktıklarında Abbas: "Ey Allah'ın Resulü! Ebu
Süfyan'ın Müslümanlıktan geri dönmeyeceğinden emin değilim. Onu geri çevir de
seninle birlikte olan Allah'ın askerlerini bir görsün" dedi. Sonra Abbas
ardından gidip onu bulunduğu yerde bekletti. Ebu Süfyan:
"Ey Beni Haşim!
Hile mi yapıyorsun?" deyince, Abbas: "Bizim hile yapmadığımızı
göreceksin. Ancak seninle bir işim vardır. Burada sabahlayalım da Allah'ın
askerlerini ve Allah'ın müşriklere hazırladığını gör" karşılığını verdi.
Onları Mekke yolunda dar bir geçitte tuttu. Sabahladıklarında Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) emri üzerine bir münadi: "Her kabile yola
çıkmak için hazırlansın ve kendi sancağı altında toplansın. Kendilerinde
bulunan savaş malzemesini de açıkta tutsun" diye seslendi. Bunun üzerine
kabileler toplandı ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birliklerin
önüne geçti. Bir birlik Ebu Süfyan'ın önünden geçince: "Ey Abbas! Bunlar
kimlerdir?" diye sordu. Abbas: "Kuda'alılardır" karşılığını
verdi. Sonra bütün birlikler sancaklarıyla geçip gittiler. Ebu Süfyan çok büyük
bir güç görmüş ve Allah onu korkuya düşürmüştü.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Zübeyr bin el-Avvam'ı, Muhacirlere ve atlılarına komutan
tayin etti. Ona, Mekke'ye Keda denilen Mekke'nin en yüksek yerinden girmesini
emretti. Kendisine bir sancak verdi ve sancağı Hacun denilen yere dikmesini ve
o yere yetişene kadar başka bir yere dikmemesini emretti. Halid bin el-Velid'i
de, Kuda'dan ve Süleym oğullarından Müslüman olanlarla daha önce Müslüman olan
başkalarına komutan tayin etti. Ona da Mekke'ye en aşağı tarafından girmesini
emretti. Sancağı da Mekke'nin en aşağısında olan evlerin yanında dikmesini
emretti. Mekke'nin en aşağısında Bekr oğulları, Haris bin Abdi Menat oğulları,
Huzeyl ve Kureyş'in kendisinden yardım aldığı el-Ehabiş kabilesi vardı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Halid bin elVelid'e, Mekke'nin en
aşağı tarafında bulunmasını emretti.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Sa'd bin Ubade'yi de, Ensar'dan oluşan bir birlikle kendi
önünde öncü olarak gönderdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara,
kendileriyle savaşılmadığı sürece kimseyle savaşmamalarını emretti. Ancak dört
kişiyi öldürmelerini emretti. Bunlar Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh, Huvayris
bin Nukayd, ibn Hatal ve Leys kabilesinden Kelb bin Avf oğullarından olan Makis
bin Subabe'dir. Yine ibn Hatal'ın şarkıcısı olan iki kadının öldürülmesini de
emretmişti. Bu kadınlar şarkılarında hiciv ederek Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) eziyet etmekteydi.
Birlikler tek tek Ebu
Süfyan, Hakim ve Budeyl'in önünden geçmeye başladı. Yanlarından her birlik
geçmesinde (Abbas'a birlik) hakkında sordular. içlerinde Sa'd bin Ubade'nin
bulunduğu Ensar'dan oluşan birlik geçince, Sa'd, Ebu Süfyan'a:
"Kahramanlık günü işte bu gündür
Haramların helal sayıldığı
gün de bu gündür" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
Muhacirler ile birlikte Ebu Süfyan'ın yanından geçerken, Ebu Süfyan şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Resulü! Kavmine savaşması için emir verdin mi? Sa'd bin Ubade
ve kendisiyle birlikte olanlar buradan geçerken Sa'd: ‘‘Kahramanlık günü işte
bu gündür Haramların helal sayıldığı gün de bu gündür’‘ dedi. Allah aşkına
söyle (bu doğru mudur?)." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Sa'd bin Ubade'ye birini gönderdi ve onu komutanlıktan azledip
Ensar'la birlikte Muhacirlerden oluşan birliğe Zübeyr bin el-Avvam'ı komutan
olarak atadı.
Zübeyr birliğiyle yoluna
devam etti ve Hacun denilen yere geldi. Oraya da Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sancağını dikti. Halid bin el-Velid de Mekke'ye en aşağı
tarafından girdi. Bekr oğulları karşısına çıkıp savaştı ve hezimete uğradı.
Bekr oğullarından yaklaşık olarak yirmi adam öldürüldü. Huzeyl'den de üç veya
dört kişi öldürüldü. Onlar da hezimete uğradı ve Mekke çarşılarından Hazvere çarşısında
öldürüldüler. Hatta Mescid(-i Haram) kapısına yetişene kadar öldürüldüler.
Oradan kurtulanlar da evlere girdiler. Bir kısmı da dağa kaçtı. Müslümanlar da
kılıçlarıyla peşlerine düştüler.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ilk Muhacirlerle birliğin arkasında Mekke'ye girdi.
Ebu Süfyan Mekke'ye
girince: "Her kim evinin kapısını kapatır ve savaşmazsa güvende
olacaktır!" diye seslenmeye başladı. Eşi olan Hind binti Utbe kendisine:
"Allah seni kavmin rezil bir öncüsü kıldı, seninle birlikte aşiretini de
rezil etti" dedi. Sonra Ebu Süfyan'ı sakalından tutarak: "Ey Galib
ailesi! Şu yaşlı ahmağı öldürün. Sizler canlarınız ve şehriniz için
savaşmadınız mı?" diye haykırdı. Bunun üzerine Ebu Süfyan: "Vay
haline! Sus ve evine gir, zira o hak üzere geldi" karşılığını verdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Keda tepesine gelince kaçışan müşrikleri gördü ve: ''Bu da
nedir? Ben savaşmayı yasaklamıştım'' buyurdu. Muhacirler:
"Galiba Halid'e
karşı savaşıldı ve kendisi de onlarla savaşmak zorunda kaldı. Kendisiyle
savaşana karşı savaşmama olanağı yoktur. Ey Allah'ın Resulü! Yoksa sana asi
olup emrine itaatsizlik edecek değildir" dedi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) tepeden aşağı inip Hacun denilen yere geldi.
Zübeyr bin el-Avvam da Kabe'nin kapısında durdu. Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ashabından iki adam yaralanmıştı. Bunlardan biri Muharib bin
Fihr oğullarına mensup Kurz bin Cabir ve diğeri Hubeyş bin Halid'dir. Halid,
el-Eş'ar diye çağrılırdı. Kendisi Ka'b oğullarından bir kişidir.
O gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kaçanlardan Abdullah bin Said bin Ebi Serh'in
öldürülmesini emretmişti. Çünkü bu kişi hicretten sonra tekrar küfre dönmüş ve
saklanmıştı. Kendisine bir zarar verilmeyeceğinden emin olunca da tekrar
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip kendisine biat etmek istedi.
Ancak Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ondan yüz çevirdi. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından hiç kimse onu öldürmek için kalkmadı.
Hiç kimse kalkmadığı gibi de hiç kimse Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onun öldürülmesini istediğini anlamamıştı. içlerinden biri: "Eğer
bana işaret etseydin onun boynunu vururdum" deyince, Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Böyle bir şey yapma'' buyurdu. Denildiğine göre Osman
bin Affan onu himayesi altına almıştır. Zira Osman'ın sütkardeşi idi. Şarkıcı
kadınlardan biri öldürüldü ve diğerine eman verildi (ve sonra Müslüman oldu).
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Mekke'ye girip Kabe'yi bineği üzerinde yedi defa tavaf etti.
Rükn'ü selamlıyordu. Söylenene göre onu bastonuyla selamlıyordu. insanlar o
kadar çoğalmıştı ki Mescid fazlasıyla dolmuştu. Müşrikler Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabına bakmaktaydı. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) tavafını tamamlayınca bineğinden indi ve bineği oradan çıkarıldı.
Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki secde yaptı. Sonra zemzeme
gidip ona baktı ve: "Eğer Abdulmuttalib oğulları sikaye (hacılara su
verme) işinde olmasaydı (ve benim de çekmiş olmamdan dolayı) insanlar (bunun
çok faziletli bir iş olduğu kanaatine varıp) bu işi ellerinden almaya çalışacak
olmasalardı, ben de ondan kendi elimle su çekerdim" buyurdu. Sonra
Mescid'de Hz. ibrahim'in makamına yakın bir yerde bir tarafa çekildi. Söylenene
göre Makam Kabe'ye yapışık idi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
onu şimdiki bulunduğu yere çekmiştir. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) zemzemden bir kova su istedi ve ondan içerek abdest aldı. Müslümanlar da
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) abdest suyunu yüzlerine dökmek için
üşüşmüşlerdi. Müşrikler de şaşkınlık içinde kendilerini seyretmekte ve:
"Daha önce bu mevkiye ulaşan bir kralın olduğunu asla görmedik ve
işitmedik" diyorlardı.
Safvan bin Umeyye denize
doğru giderken Umeyr bin Vehb bin Halef Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına geldi. Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Safvan bin
Umeyye'ye eman vermesini istedi ve: "O denize doğru kaçıp gitti. Onun
kendini helak etmesinden endişe ediyorum. Ey Allah'ın Resulü! Beni ona eman
verdiğini bildirerek gönder. Zira sen her ırktan olana eman verdin" dedi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Amcan oğluna yetiş,
ona eman verildi'' buyurdu. Umeyr peşinden gidip ona yetişince:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sana eman verdi" dedi.
Safvan: "Hayır, Vallahi. Bu konuda bana bir delil getirmedikçe buna
inanmam" karşılığını verdi. Bunun üzerine Umeyr: "Sen yerinde kal,
ben sana eman verildiğine dair bir işaret getireceğim" dedi.
Sonra Umeyr,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına dönüp: "Safvan ona eman
verdiğine dair senden bir işaret görmedikçe bana inanmıyor" deyince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'ye girerken giymiş olduğu Yemen
işi giysiyi çıkarıp kendisine verdi. Safvan giysiyi görünce ona inandı ve
kendisine eman verildiği konusunda mutmain oldu. Sonra Umeyr ile birlikte
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına Mescid'e geldi. Safvan:
"Bunun dediği gibi bana eman verdin mi?" deyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet" buyurdu. Safvan: "O zaman beni
sadece bir ay sürgün et" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Hayır, iki ay sürgün edileceksin. Belki bu zaman zarfında Allah seni
hidayete erdirir" buyurdu.
ibn Şihab der ki: Atı
üzerinde olan Safvan, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey
Muhammed! Müslüman olmam halinde bunu kabul edeceğini, aksi halde beni iki aylığına
sürgüne göndereceğini söyle" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: ''Ey Ebu Vehb! İn!" buyurunca, Safvan: "Vallahi bu
konuda kararını açıklayıncaya kadar inmem!" karşılığını verdi. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İki değil dört ay sürgün
edileceksin!" buyurdu.
Ümmü Hakim binti'l-Haris
bin Hişam, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. O zaman
Ümmü Hakim müslüman olmuştu ve ikrime bin Ebi Cehil'in eşiydi. Kocasını aramak
için Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) izin istedi. Nebi de
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona hem arama izni verdi, hem de ikrime'ye eman
verdi. Ümmü Hakim, Bizanslı kölesini yanına alarak yola çıktı. Kölesi yolda ona
sarkıntılık etmeye başladı ve Ümmü Hakim, Akk halkından olan bir topluluğun
yanına varıncaya kadar onu oyaladı. Orada da kölesine karşı bu kimselerden
yardım isteyince onlar da onu bağladılar ve alıkoydular. Sonra ikrime'ye
Tihame'de yetişti. Birlikte geri döndüler ve ikrime müslüman oldu. Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları görünce sevinç içinde ayağa fırladı.
Üstlüğünü giymeden de ikrime ona biat etti. ikrime biat edince de Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) biatını kabul etti. Bekr oğulları hezimete
uğrayınca Hüzeyl kabilesinden birisi kaçarak eşinin yanına girdi. Karısı onu
kınayarak onun aciz olduğunu söyledi ve kaçışını ayıpladı. Bunun üzerine adam
şöyle dedi:
"Sen bizi hele bir
de Handeme'de bir görseydin Bir de Safvan ve İkrime'nin nasıl kaçtığını
bilseydin O zaman Müslümanların bizi kılıçlarla nasıl kovaladıklarını Görseydin
önlerine çıkanların kol ve bacaklarını kesip kopardıklarını İşte o zaman bizi
kınamak için bir kelime bile söylemezdin."
ibn Şihab der ki: Böyle
diyen kişi Sa'd bin Leys oğullarına mensup Himas'tır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Halid bin el-Velid'e: "Sana savaşmayı yasakladığım
halde neden savaştın?" diye sorunca, Halid: "Savaşı onlar başlattılar
ve bize karşı silah çekip ok attılar. Biz de gücümüzün yettiğince savaşmamaya
baktık" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Yüce AllahIm takdir ettiği(nde bir) hayır(var)dır'' buyurdu.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'ye girmesi ve Mekke'yi fethetmesi hicretin
sekizinci yılında Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Bildirilene göre o gün Ebu
Bekr es-Sıddik: "Ey Allah'ın Resulü! Rüyamda bana seninle birlikte
Mekke'ye yaklaştığımız gösterildi. Ancak karşımıza hırlayan dişi bir köpek
çıktı. Yanına geldiğimizde sırt üstü yattı ve bir de baktık ki memelerinden süt
fışkırmaktadır" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Köpekleri gitti ve (şimdi) yaşlıları gelmektedir. Onlar sizden akrabalık
bağını gözetmenizi bekliyor. Onlardan bir kısmıyla da karşılaşacaksınız. Eğer
Ebu Süfyan ile karşılaşırsanız onu öldürmeyin'' buyurdu. Sonra Ebu Süfyan'ı ve
Hakim'i Merr denilen yerde gördüler.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Mekke'ye doğru yola çıkınca Hassan bin Sabit şu şiiri
okumuştur: "Kaybedeyim kızımı eğer göremezseniz Keda yollarında Atlarımızın
kaldırdığı tozu yolların her bir yanında Atlarımız hep dörtnala koşar dururlar
Kadınlar da başörtüleriyle üzerlerindeki tozları alırlar Şayet, başımızdan
çekilip giderseniz umremizi yaparız Böylece, fetih gerçekleşmiş ve perde
açılmış olur Aksi takdirde öyle bir günün kavgasını bekleyin ki O günde Allah
dilediğine yardımda bulunacaktır Allah'ın Resulü Cibril aramızdadır
Ruhu'l-Kudüs'ün bir dengi yoktur Sen ki Muhammed'i hicvettin, onun adına ben
cevap veriyorum Bunun da mükafatının Allah katından geleceğini umuyorum Ama
sizden Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hicveden Ve methedip
yardımında bulunan müsavidir Dilim keskin bir kılıç gibidir hiç bir kusuru
yoktur Denizimin suyu da kovayla bulanmayacak kadar çoktur."
Söylenene göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadınların başörtüleriyle atların tozlarını
aldıklarını görünce Ebu Bekr'e tebessüm etmiştir.
Ebu'l-Esved'in Urve
kanalıyla olan rivayeti ise şöyledir: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Zi Tuva denilen yerde konaklamıştı. Orada:"Hassan ne
demişti?" diye sorunca, ashabından bir adam şu beyti okudu:
"Kaybedeyim kızımı
eğer göremezseniz Keda yollarında Atlarımızın kaldırdığı tozu yolların her bir
yanında." Böyle olunca da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emri
üzerine süvariler Mekke'ye Hassan'ın dediği yerden girdi.
Ebu'l-Esved, Urve'den bu
rivayeti bu ziyade ile aktarmıştır. Ancak Ebu Bekr'in rüyasını ve sonrasını
zikretmemiştir. ikrime bin Ebi Cehil'in geçtiği kısmı zikrederken şu ziyadede
bulunmuştur: "Ümmü Hakim kocasına Tihame yollarından bir yolda yetişti.
Bir gemiye binmişti ve oturduğunda Lat ve Uzza'yı zikrederek sesini yükseltti.
Gemi sahipleri: "Burada Allah'a tek olarak ihlasla dua dışında hiçbir
şeyin adıyla dua yapılması caiz olmaz" dediler. ikrime de: "Eğer
denizde Allah'tan başkasına dua edilmezse o kesinlikle karada da tek başına dua
edilen zattır, Allah'a yemin olsun ki Muhammed'e geri döneceğim’‘ karşılığını
verdi. Sonra ikrime karısıyla birlikte geri dönüp Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına girdi. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat
etti ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun biatını kabul etti."
Burada ravi Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkıp ikrime'yi
karşılamasını zikretmemiştir. Ayrıca Hassan bin Sabit'ten aktarılan beyitlerin
tamamı aşağıdaki rivayette geçmektedir.
Hz. Aişe der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Kureyşlileri şiirlerinizle yerin!
Zira bu, onlara ok atışlarından daha fazla tesir eder" buyurdu. Bundan
dolayı ibn Revaha'ya: ''Onları hicvet!" diye haber yolladı. Abdullah
onları hicvetti, ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun bu hicvini
pek yeterli bulmadı. Sonra bunun için Ka'b bin Malik'e, daha sonra da Hassan
bin Sabit'e haber yolladı. Hassan, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanına girince: "Kuyruğuyla bile çarpıp deviren bu aslana bundan dolayı
haber yollama zamanı gelmişti" dedi. Sonra dilini çıkarıp oynatmaya
başladı ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seni hak olarak
gönderene yemin olsun ki şu dilimle onları deri doğrar gibi doğrayıp
parçalayacağım!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Kureyş'in soyunu en iyi Ebu Bekr biliyor. Benim de onlar içinde
akrabalarım var. Ebu Bekr akrabalarımı sana bildirene kadar bekle ve acele
etme" buyurdu. Hassan, (Ebu Bekr'in yanına gittikten sonra) Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ebu Bekr,
akrabalarını bana söyledi. Seni hak olarak gönderene yemin olsun ki seni
onların içinden hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkaracağım" dedi.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hassan'a: "Yüce Allah ve ResuZü'nü
savunduğun sürece Ruhu'l-Kudüs de seni destekleyecektir" buyurduğunu
işittim. Yine Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hassan onları
hicvetti. Hem kendi rahatladı, hem de bizi rahatlattı" buyurduğunu
işittim.
Hassan şöyle bir şiir
okudu:
"Sen ki Muhammed'i
hicvettin, onun adına ben cevap veriyorum Bunun da mükafatının Allah katından
geleceğini umuyorum Sen Muhammed'i iyi ve hanif biri olduğu halde hicvettin
Resulullah'ın ahlakı vefa olduğu halde hep hakkında laf ettin Babam, babası ve
namusum size karşı duracaktır Muhammed'in onurunu size karşı koruyacaktır
Kaybedeyim kızımı eğer göremezseniz Keda yollarında Atlarımızın kaldırdığı tozu
yolların her bir yanında."
ibn Salih'in rivayeti
ise şöyledir:
"Onlar atların
üzerinde gemlerini çekecekler Omuzlarında keskin mızraklarla gelecekler
Atlarımız hep dörtnala koşarak gidecektir Kadınlar da başörtüleriyle
üzerlerindeki tozları silecektir Eğer önümüzden çekilirseniz umremizi yaparız
Fetih de gerçekleşir ve perdeler kalkar Aksi takdirde o günde olacak çarpışmayı
bekleyin O gün ki, Yüce Allah dilediğini aziz kılar Yüce Allah der ki: Ben bir
kul gönderdim Hiçbir şeyi gizlemeyip hakkı söyleyen, Ensar'dan da bir ordu
hazırladım Düşmanla savaşma anını bekleyen Her gün Kureyş'ten
Ya sövmeler ya savaşlar
ya da hicivler gelir."
ibn Bukeyr'in rivayeti
ise şöyledir:
"Her gün bize
Kureyş'ten Ya sövmeler ya savaşlar ya da hicivler gelir Ama sizden Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hicveden Ve methedip yardımında bulunan müsavidir
Allah'ın elçisi Cibril de aramızda bulunmaktadır Ruhu'l-Kudüs'e hiç kimse denk
değildir."
Müslim, Sahih'de Leys
bin Sa'd kanalıyla rivayet etmiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: