DELAİLU

NÜBÜVVE

HAYBER'İN FETHİNDEN SONRA KAZA UMRESİNDEN ÖNCE YAPILAN MÜFREZELER

 

Beşir bin Sa'd el-Ensari'nin Murre Oğulları Üzerine Düzenlediği Müfreze ve Galib bin Abdillah el-Kelbi Müfrezesi

 

Abdullah bin el-Haris bin Fudayl, babasından bildiriyor: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Beşir bin Sa'd komutasında otuz atlıyı Fedek'teki Murre oğulları üzerine gönderdi. Beşir gittiğinde hayvan sürüleriyle karşılaşınca onları önüne katıp Medine'ye doğru dönüşe geçti. Ancak gece vakti düşmanla karşılaştılar. Gece boyu müslümanlar onların üzerine ok atıp durdu. Sonunda Beşir'in yanındakilerin okları bitti. Murre oğulları Beşir'in arkadaşlarının çocuğunu öldürdü. Bazıları da kaçtı. Beşir çok cesurca çarpıştı ve topuklarından yaralandı. Öldüğü düşünülünce Murre oğulları sürülerini alıp geri döndüler. Beşir ise yaralı haliyle Fedek'e ulaşabildi. Yaraları iyileşinceye kadar Yahudi bir adamın yanında kaldı. Sonra da Medine'ye döndü."

 

Sonrasında ravi Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Murre oğulları üzerine başka bir birlik göndermesini, sonunda da Utbe bin Rabia el-Hudri'nin zafer haberini getirmesini zikreder.

 

 

 

Vakıdi der ki: Eflah bin Said, rüyasında ezanı gören Beşir bin Abdillah bin Zeyd'den naklen bana şunu bildirdi: Galib bin Abdillah bin Ukbe bin Amr'ın yanında Ebu Mes'ud el-Ensari, Ka'b bin Ucre ve Ulbe bin Zeyd de vardı. Galib, Murre oğulları bölgesine yaklaştığında öncü birliği gönderdi. Dönüp de onlar hakkında gereken bilgileri verdiklerinde Galib yoluna devam etti. Gece vakti görüş mesafesine girdiğinde Murre oğullarının develeri suladıklarını, sağdıklarını ve su kenarında çöktürdüklerini gördü.

 

Bunun üzerine Galib kalkıp Allah'a layıkıyla hamdu senada bulundu.

Sonra da şöyle dedi: "Sonrasında gelince, tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'a karşı takvalı olmanızı öğütlüyorum. Bana itaat edin, karşı çıkmayın. Emirlerime de aykırı davranmayın. Zira kendisine itaat edilemeyen kişinin sözüne de itibar edilmez."

 

Ardından onları eşleştirip: "Sen ey filan! Falan kişinin eşisin! Sen de filan kişinin eşisin! Hiç kimse eşinin yanından ayrılmasın! Sakın biriniz yanıma gelip de eşinin nerede olduğunu sorduğumda ‘‘Bilmiyorum!’‘ demesin. Tekbir getirdiğimde siz de tekbir getirin!" dedi. Ardından kılıçlarını çektiler.

 

Sonrasında ravi Murre oğullarına saldırmalarını zikredip şöyle anlatır: "Öldür! Öldür!" parolalarıyla saldırıya geçtik ve büyük bir üstünlükle onlarla çarpıştık. Usame onlardan Mirdas bin Nehik adında bir adamın peşine düştü. Usame uzaklaşınca komutanımız: "Usame nerede?" diye sormaya başladı. Usame gecenin bir vaktinde geri dönünce komutanımız onu azarladı. Usame:

 

"Onlardan bir adamın peşine düştüm. Yaklaşıp kılıcımla vurmak istediğimde adam: ‘‘La ilahe illallah!’‘ demeye başladı" dedi. Komutanımız: "Adam bunu deyince kılıcını kınına soktun mu?" diye sorunca, Usame: "Hayır! Vallahi boynunu vurmadan onu bırakmadım!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Usame'ye: "Vallahi çok kötü yapmışsın! ‘‘La ilahe illallah!’‘ diyen bir adamı mı öldürüyorsun?" diye çıkışmaya başladık. Usame bu yaptığından çok pişman oldu. Sonunda onların koyunlarını, kadınlarını ve çocuklarını önümüze kattık. O zamanlarda her adama on deve veya on deve değerinde koyun düştü.

 

 

 

ibn ishak der ki: Eslem kabilesinden yaşlı bir adam, kabilesinden birilerinden naklen bize şunu anlattı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Galib bin Abdillah el-Kelbi el-Leysi'yi Murre oğulları bölgesine gönderdi. Orada Hurakalı müttefiklerinden Mirdas bin Nehik ile karşılaşınca Usame onu öldürdü."

 

 

 

Usame bin Zeyd der ki: Ensarlı bir adamla birlikte Mirdas bin Nehik'e yetiştik. Kılıçlarımızı çekip onu öldürmek üzereyken Mirdas: "Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederim!" dedi. Ancak biz onu bırakmayıp öldürdük. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına döndüğümüzde bu olayı anlattık. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Usame! Adamın ‘‘La ilahe illallah!'' sözünün hesabını nasıl vereceksin?" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Adam ölümden kurtulmak için bu sözü söyledi" dediğimde, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine: "Ey Usame! Adamın ‘‘La ilahe illallah!’‘ sözünün hesabını nasıl vereceksin?'' buyurdu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü bana o kadar çok tekrar etti ki adamı öldürmek yerine henüz o günü İslam dinine girmiş olmayı diledim. "Bundan sonra ‘‘La ilahe illallah!’‘ diyen hiçbir adamı öldürmeyeceğime dair Allah'a söz veriyorum" dediğimde, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Usame! Benden sonra da mı?" diye sordu. "Senden sonra da!" karşılığını verdim.

 

 

 

Usame bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi Cüheyne kabilesinin Huraka boyu üzerine gönderdi. Aniden yaptığımız baskınla onları hezimete uğrattık. Ensarlı bir adamla birlikte içlerinden bir adama yetiştik. Tam yakalamışken adam "La ilahe illallah" dedi. Adam bunu deyince Ensarlı olan adam onu bıraktı. Ancak ben mızrağımla vurup öldürdüm. Döndüğümüzde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bundan haberdar oldu ve bana üç defa:

 

"Adam ‘‘La ilahe illallah’‘ demesine rağmen onu öldürdün mü?" diye çıkıştı. "Ey Allah'ın Resulü! Adam bunu ölümden kurtulmak için söyledi!" karşılığını verdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü o kadar tekrar etti ki o gün yeni İslam'a girmiş olmayı temenni ettim.

Buhari ve Müslim, Sahih'de rivayet etmişlerdir.

 

Cündüb bin Mekis el-Cüheni der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Galib bin

Abdillah el-Kelbi el-Leysi'yi Kudeyd'deki Mulavvih oğulları üzerine gönderdi.

 

Onun komutasındaki birlikte ben de vardım. Yola koyulduk. Kudeyd'e vardığımızda Haris bin Malik bin el-Barsa el-Leysi ile karşılaştık ve onu yakaladık. Bize: "Müslüman olmak için gelmiştim" dedi. Galib bin Abdillah ona: "Şayet Müslüman olmak için geldiysen bir gün boyunca bağlı kalmanın sana bir zararı dokunmaz. Niyetin başka ise de senden gelecek kötülükten sakınmış oluruz" karşılığını verdi. Bu şekilde Galib onu bağladı ve nöbetçi olarak başına beraberimizde gelen siyahi bir adamı bıraktı. Nöbetçiye de: 

"Biz sana dönünceye kadar yanında bekle! Sana zorluk çıkaracak olursa da boynunu vur!" talimatını verdi.

 

Ardından yola devam ettik. ikindi sonrası akşama yakın Kudeyd vadisine geldik. Arkadaşlarım beni önden gönderdiler. Tepeye çıkıp yüzükoyun uzandım ve gözetlemeye başladım. Güneş henüz batmamıştı. Onlardan bir adam çıkınca tepenin üzerinde benim uzandığımı gördü ve karısına: "Şu tepenin başında bir karartı görüyorum. Sabah vakti böylesi bir karartı yoktu. Bak bakalım köpek ev eşyalarından birini sürükleyip oraya çıkarmış olmasın" dedi. Kadın kontrol ettikten sonra: "Eşyalardan eksik yok" karşılığını verdi. Adam: "Bana yayımı, iki tane de ok ver" dedi.

 

Kadın adama yayını verince attığı ok alnıma veya böğrüme isabet etti.

 

Oku çıkarıp yanıma koydum ve yerimden kımıldamadım. Attığı diğer ok omzuma isabet etti. Onu da çıkarıp yanıma koydum ve yerimden kımıldamadım. Adam karısına: "Vallahi iki ok yedi, gözcü olsaydı mutlaka hareket ederdi. Sabah olunca okları bulup getir de köpekler onları çiğnemesinler" dedi.

 

Ardından beklemeye başladık. Sürüleri dönünce onları sağdılar ve havuzların yanında yerlerine bıraktılar. Gecenin bir vakti ses soluk kesilince de saldırıya geçtik. Onlardan bazılarını öldürürken sürülerini de ele geçirdik. Bu sürüleri önümüze katıp dönüşe geçtik. Kabilenin görevlisi yardım çağrısına başlayınca biz hızlandık. Haris bin Malik bin Bersa ve yanındaki nöbetçiye uğradık. Onları da yanımızda alıp yolumuza devam ettik.

 

Kabilenin görevlisi yardım çağrısını bir daha yapınca bize doğru geldiler.

Onların üstesinden gelebilecek durumda değildik. Aramızda sadece Kudeyd vadisi kalmış ki Yüce Allah vadiyi suyla doldurdu. Oysa ne yağmur ne de bulut görmüş değildik. Vadi kimsenin aşamayacağı kadar çok suyla dolmuştu. Vadinin karşı tarafından durup bize baktıklarını gördüm. içlerinden hiç biri de bizim tarafa geçemiyordu. Biz bu arada sürüleri sürüp yolumuza devam ettik. Hızlıca vadiyi aşıp dönüş yoluna girdik. Ne bize ulaşabildiler, ne de ele geçirdiklerimizi geri alabildiler.

 

 

 

ibn ishak der ki: Eslem kabilesinden bir adam yine kabilesinden bazı adamlardan naklen bize şunu anlattı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Galib bin Abdillah el-Kelbi"yi Mulavvih oğulları üzerine gönderdiği zaman parolaları ‘‘Öldür! Öldür!’‘ idi."

 

 

 

Utbe der ki: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) azatlısı Yesar: ‘‘Ey Allah'ın Resulü!

Abd bin Sa'lebe oğullarının bir açığını biliyorum. Yanıma adam ver de üzerlerine gidelim’‘ deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Galib bin Abdillah komutasında yüz otuz adamı yanına verdi."

 

Sonrasında ravi bu birliğin yola çıkmasını, erzaklarının bitmesinden dolayı ellerindeki hurmaları sayarak paylaşmalarını zikredip şöyle devam eder:

Harre'deki bir tepeye ulaştıklarında Galib ona: "Ey Yesar! Bizim adamları burada bırakıp ikimiz gizlice gidelim" dedi. Bu şekilde ikisi birlikte gittiler. Abd bin Sa'lebe oğullarının görüş mesafesine girdiklerinde hayvanlarını sağan insanların seslerini işittiler. Hızlıca dönüp arkadaşlarının yanına geldiler. Galib arkadaşlarına nasihatler etti, cihad konusunda teşviklerde bulundu, aşırıya kaçmamalarını tembihledi ve askerleri eşleştirdi. Sonra da: "Ben tekbir getirdiğimde siz de tekbir getirip saldırıya geçin!" dedi. Hep birlikte ilerleyip yaklaştıklarında Galib tekbir getirdi. Diğerleri de tekbir getirip saldırıya geçti. Çok sayıda deve ve koyun ele geçirdiler. Karşılarına çıkanları da öldürdüler. O gece Abd bin Sa'lebe oğullarıyla Mida'a denilen su başında karşılaşmışlardı.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Beşir bin Sa'd'ın Cenab'a Düzenlediği Müfreze