DELAİLU NÜBÜVVE |
HAYBER SAVAŞINA DAİR BÖLÜMLER |
Fetih Sonrası
Yahudilerin Mal Saklaması, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safiyye
binti Huyey'i Kendine Eş Olarak Alması, Ganimetleri Paylaştırma Şekli, Bu Olaylarda
Peygamberliğe Dair İşaretler
Bu hadisler, daha önce
Sünen kitabımızda delil olarak aktarılmış bulunmaktadır ki ayrıca bu ayetler
ile önceden Hayber'in fethinin gerçekleşeceğini ümmetine haber veren Resulü'nü
ve Allah'ın O'na yaptığı bu vaadini tasdik etmiş olmaktadır. Ayrıca daha sonra
Hz. Ömer'in onları Hayber'den sürmesi ve hummaya yakalanmaları da bu tasdik
cümlesinde gerçekleşen olaylardır.
Enes bildiriyor: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ortalık aydınlanmadan önce sabah namazını kıldırdıktan
sonra Hayber'e girmek için bineğine bindi ve:
"Allahu Ekber!
Hayber harab olacaktır! Zira biz bir topluluğun meydanına indiğimiz zaman
uyarılanların günü çok fena olur!" buyurdu. Yahudiler de sokaklarda
koşuşup: "Muhammed ve ordusu!" diye bağrışmaya başladı.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hayber Yahudilerini hezimete uğrattıktan sonra askerlerini
öldürüp çoluk çocuklarını esir aldı. Esirler arasında olan Safiyye binti Huyey,
Dihyetu'l-Kelbi'nin payına düştü. Daha sonra Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) verildi. Nebi de (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mehrini azat edilmesi
sayıp onunla evlendi.
Ravi Hammad der ki:
Abdulaziz, Sabit'e: "Ey Ebu Muhammed! Safiyye'nin mehrinin ne olduğunu
Enes'e sen mi sormuştun?" deyince, Sabit: "Mehrini azat edilmesi
saydı" karşılığını verip tebessüm etti.
Buhari, Sahih'de
Müsedded'den ve Müslim ise Ebu'r-Rabi' kanalıyla Hammad'dan rivayet etmiştir.
Enes bin Malik
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber'e çıkacağı zaman Ebu
Talha'ya: ''Çocuklarınızdan hizmetimi görecek bir çocuk bul'' buyurdu. Ebu
Talha da beni seçip bineğinin arkasında bindirdi ve Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) götürdü. Henüz yeni ergenliğe girmiş bir çocuktum. Konaklama
yerlerinde Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hizmet ediyordum. Onun
çokça: ''Allahım! Üzüntü ve kederden, acizlikten ve tembellikten, korkaklıktan
ve cimrilikten, borç altında ezilmekten ve insanların tasallutundan sana
sığınırım'' diye dua ettiğini işitirdim.
Yüce Allah, Hayber
kalesinin fethini ihsan edince Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Safiyye'nin güzelliğinden bahsedildi. Safiyye henüz yeni evlenmişti ve kocası
savaşta öldürülmüştü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) esirler içinde
Safiyye'yi kendine eş olarak seçti. Dönüşte Sahba geçidine vardığımız zaman
orada verilen molada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onunla zifafa
girdi ve düğün yemeği olarak ufak bir sofrada hays ikram edildi. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) düğün ziyafeti de bu oldu.
Binerken Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) giysisiyle devenin arka tarafını kapattığını,
sonra devenin yanında çöktüğünü, Safiyye'nin onun dizine basarak deveye
bindiğini görürdüm.
Uhud görününce
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu bizi seven, bizim de sevdiğimiz
bir dağdır'' buyurdu. Medine göründüğünde de: ''Allahım! İbrahim, Mekke'nin iki
dağının arasını haram bölge kılmıştı. Ben de Medine'nin iki dağı arasını haram
bölge kılıyorum. Allahım! Ölçeklerinde Medinelilere bereketler ihsan et"
diye dua etti.
Lafız Said bin Mansur'un
lafzıdır.
Buhari, Sahih'de
Abdulğaffar bin Davud'dan ve Müslim ise Said'den rivayet etmiştir.
Enes anlatıyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Safiyye ile gerdeğe girmek için
Hayber ile Medine arasında bir yerde üç gün konakladı. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) düğün yemeğine Müslümanları ben davet ettim.
Düğün yemeğinde ise ne et, ne de ekmek vardı. Sofralar serildikten sonra
üzerine hurma, un ve yağ konuldu. Düğün yemeği bundan başka bir şey değildi.
Müslümanlar Safiyye'nin, müminlerin annelerinden biri mi yoksa Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cariyesi mi olduğu konusunda tereddüde düştüler.
Sonra: "Şayet ona örtü giydirirse müminlerin annelerinden biridir,
giydirmezse de cariyesidir demektir" dediler. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yola çıkacağı zaman arkasına bindirdiği Safiyye ile insanlar
arasına bir giysiyle perde çekti.
Buhari, Sahih'de Said
bin Ebi Meryem'den rivayet etmiştir.
ibn Ömer bildiriyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber ahalisiyle savaşıp sonunda
onları bir kaleye sığınmak zorunda bıraktı. Arazilerini, ekinlerini ve
hurmalıklarını ele geçirince sonunda anlaşmak istediler. Anlaşmaya göre
bineklerinin taşıyabildiği kadar mal ile bölgeden göç edecekler, geriye kalan
altın, gümüş ve hayvanlar Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalacaktı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mallarından hiçbir şeyi saklayıp
gizlememeleri şartını koştu ve mal kaçırmaları durumunda bir güvencelerinin
kalmayacağını bildirdi.
Huyey bin Ahtab, Nadir
oğulları sürgün edilince para ve takı dolu bir çantayı yanında Hayber'e
getirmişti. Hayber Yahudileri anlaşma sonrası bu çantayı saklayınca Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huyey'in amcasına: "Huyey'in Nadir
oğullarından getirdiği çantaya ne oldu?'' diye sordu. Adam: "ihtiyaçlar ve
savaş harcamalarında bitti" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Çantayı henüz yeni getirmişti ve içindeki para bu kadar kısa bir
süre içinde bitmeyecek kadar çoktu'' buyurdu.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Huyey'in amcasını Zübeyr'e teslim etti. Huyey de daha önce
harabe olan bir yere girip çıkmıştı. Zübeyr adama baskı yapınca:
"Huyey'in şu
harabede dolaştığını görmüştüm" dedi. Gidip baktıklarında çantayı harabede
buldular. Anlaşmayı bozdukları için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Ebu Hukayk'ın iki oğlunu öldürttü ki bunlardan biri Safiyye binti Huyey'in
kocasıydı. Kadınları ile çocuklarını esir aldı ve mallarını da Müslümanlar
arasında paylaştırdı.
Yine de onları
Hayber'den sürmek istediğinde: "Ey Muhammed! Bizi bırak da bu arazileri
işleyelim ve bakımını yapalım" dediler. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ve ashabının da Hayber arazilerini işletecek kadar kölesi
bulunmuyordu. Arazilerin başında da kalacak vakitleri yoktu. Bundan dolayı
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), hurma, ekin ve diğer şeylerin
yarısını almaya mukabil onların bu teklifini kabul etti.
Abdullah bin Revaha her
yıl Hayber Yahudilerinin yanına gelir, ürün tahmini yapar ve tahmin ettiği
miktarın yarısını vermekle onları sorumlu tutardı. Ancak Yahudiler Abdullah'ın
bu tahmin miktarını yüksek tutmasından dolayı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) şikayette bulundular. Hatta Abdullah'a rüşvet vermek istediler.
Ancak Abdullah: "Ey Allah'ın düşmanları! Bana haram para mı
yedireceksiniz! Vallahi en sevdiğim insanın yanından geliyorum! Sizlere de
maymun ve domuzlara duyduğum nefretten daha fazlasını duyuyorum! Ancak Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) olan sevgim, sizlere olan nefretime rağmen
adaletsiz davranmayacağım!" karşılığını verdi. Yahudiler de: "Yer ile
gökler bu adaletle ayakta duruyor" dediler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem), Safiyye'nin gözünün morarmış olduğunu görünce: "Ey Safiyye! Bu
morluk da ne oluyor?'' diye sordu. Safiyye: "Bir defasında başım, kocam
ibn Ebi'l-Hukayk'ın kucağındayken uyumuşum ve rüyamda Ay'ın kucağıma düştüğünü
gördüm. Kocama bunu anlattığımda da yüzü me tokat attı ve: ‘‘Yesrib kralını mı
temenni ediyorsun!’‘ dedi" karşılığını verdi.
Safiyye:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlar içinde en sevmediğim
kişiydi.
Zira hem kocamı, hem de
babamı öldürmüştü. Ancak daha sonra ‘‘Baban bütün Arapları bana karşı
kışkırtmıştı. Şöyle yapmıştı, böyle yapmıştı’‘ diyerek bunun gerekçelerini
anlatınca içimde ona karşı olan öfke gitti" derdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), hanımlarından her birine Hayber mahsüllerinden yıllık seksen
vesak hurma, yirmi vesak da arpa verirdi. Ömer bin el-Hattab'ın hilafeti
zamanında Hayber Yahudileri Müslümanları kandırdılar ve ibn Ömer'i de bir evin
damından aşağı atıp ellerini kırdılar. Bunun üzerine Ömer bin elHattab:
"Hayber'de payı olanlar gelsin de malları onlara paylaştırayım" dedi
ve Hayber mallarını payı olanların arasında paylaştırdı. Hayber Yahudilerinin
reisi: "Bizi buradan çıkarma, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ve Ebu Bekr'in bizi bıraktığı şartlar üzere burada bırak" deyince, Ömer:
"Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sana: ‘‘Bineğin seni birkaç
gün Şam'a doğru götürdüğünde ne yapacaksın?’‘ buyurduğunu unuttum mu
sanıyorsun?" karşılığını verdi ve arazileri Hudeybiye'de bulunup da Hayber
savaşına katılanlar arasında taksim etti.
Buhari, Sahih'de şahid
olarak bu hadisi zikredip: "Hammad bin Seleme rivayet etti" demiştir.
Urve bin ez-Zübeyr
anlatıyor: Müslümanlar Yahudileri çok ağır bir kuşatma altında tuttular.
Yahudiler durumun vahametini görünce Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
haber gönderip anlaşmak istediklerini söylediler. Anlaşmaya göre onları
öldürmeyecek, Yahudiler de Hayber'i terk edip gideceklerdi. Geriye kalan
mallar, dinarlar, dirhemler, eşyalar ve kumaşlar Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) verilecekti. Yahudilerden her biri sadece üzerindeki giysiyle çıkıp
gidecekti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu
söylediklerinizden bizden bir şey saklamanız durumunda Allah'ın size verdiği
güvence kalkmış olur" buyurdu ve anlaşmayı kabul etti.
Daha sonra onlara:
"Mahsülün yarısını bize vermenize karşılık kendi mallarınızda çalışın, ama
istediğimiz zaman sizi bölgeden çıkarabileceğiz" buyurdu ve bu şart
üzerinden onları Hayber'de bıraktı.
Ebu'l-Hukayk'ın
çocukları gümüş bir kap ve Kinane bin Rabi bin Ebi'l-Hukayk'ın yanında bulunan
devede bir torba dolusu para soklayınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Gümüş kap ile Medine'den sizi çıkardığımızda yanınızda
getirdiğiniz para dolu çanta nerede?'' diye sordu. "Harcandı" dediler
ve bu yönde yeminler ettiler. Yüce Allah mal sakladıklarını Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirince baskı yapması için onları Zübeyr'e
teslim etti. Baskılar sonucu Kinane'nin amcası oğlu paranın bulunduğu yeri
söyledi. Sonra Zübeyr, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emriyle
Kinane bin Ebi'l-Hukayk'ı Muhammed bin Mesleme'ye teslim etti. Muhammed de onu
öldürdü. Dediklerine göre Mahmud bin Mesleme'yi öldüren kişi Kinane'ydi.
Yahudiler böyle yapınca
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Safiyye binti Huyey bin Ahtab ile
amcası kızını esir aldı. Safiyye, Kinane bin Ebi'l-Hukayk'ın karısıydı.
Safiyye'nin amcası kızını Dihyetu'l-Kelbi'ye verdi ki bu yönde ona bir sözü
vardı. Safiyye'yi de kendisi aldı. Safiyye henüz yeni evlenmiş ve kocasının
evine de yeni gelmişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Bilal'a
Safiyye'yi çadıra götürmesini söyledi. Bilal onu alıp ölülerin arasından
götürünce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu hoş bulmadı ve:
"Ey Bilal! Acıman kalmadı mı?" buyurdu.
Yaptığı davet üzerine
Safiyye Müslüman olunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu kendine eş
olarak seçip onunla evlendi. Müslümanlardan bazıları bundan haberdar olmadığı
için Safiyye'nin kendilerine verilmesi beklentisi içindeydiler. Ancak Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ondan yüz çevirmelerini söyledi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Safiyye'nin yüzünde bir morluk görünce: ''Bu yüzündeki ne?''
diye sordu. Safiyye: ''Ey Allah'ın Resulü! Sen bize gelmeden ve senin hakkında
henüz bir şeyler bilmiyorken bir rüya görmüştüm. Rüyamı kocama anlattığımda
yüzüme tokat attı ve: ‘‘Medine'deki şu kralın karısı mı olmak istiyorsun?’‘
dedi" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ne
gördün?'' diye sorunca, Safiyye: ''Ay'ın yerinden ayrılıp kucağıma düştüğünü
gördüm" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun bu rüyasını
çok beğendi.
Daha sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Medine'ye doğru dönüşe geçti.
Devesine bindiğinde
giysisiyle Safiyye'nin sırtı ile yüzünü kapattı. Giysinin bir ucunu da altına
sıkıştırdı. Müslümanlar bu şekilde Safiyye'nin, Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) karısı olduğunu anladıkları için yolculuk boyunca ondan uzak
durdular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu deveye bindirirken çöküp
ayağıyla dizine basmasını istedi. Ancak Safiyye ayağıyla basmak istemedi,
dizini onun dizine dayayıp bu şekilde deveye bindi.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safiyye ile zifafa girdiği gece Ebu Eyyub, çadıra
yakın bir yerde elinde kılıcıyla nöbet tuttu. Ebu Eyyub sabah vakti
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çadırdan çıktığını görünce tekbir
getirdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Ey Ebu Eyyub! Neyin varr'
diye sorunca, Ebu Eyyub: ''Ey Allah'ın Resulü! Gece boyu hiç uyumadım"
dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Ebu Eyyub! Neden
uyumadın'' diye sorunca, Ebu Eyyub: ''Şu kadınla zifafa girdiğinde babasını,
kardeşini, kocasını ve kabilesinin insanlarını öldürdüğün aklıma geldi. Vallahi
sana bir şey yapmasından korktum" dedi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) güldü ve ona güzel sözler söyledi. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber Yahudilerine arazilerini, işleyip mahsülün
sadece yarısını almak üzere verdi.
Musa bin Ukbe, Meğazi'de
bu kıssayı mana olarak anlattığımız şekilde nakletmiş, ancak Yahudilerin mal
saklaması konusunu şöyle zikretmiştir:
''Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Kinane bin Rabi bin Ebi'l-Hukayk ile Huyey bin Rabi' bin
Ebi'l-Hukayk'a saklanan malları sorunca: ‘‘Savaş hazırlıklarında harcadık,
geriye de bir şey kalmadı’‘ dediler ve bu yönde de yeminler ettiler. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Şayet söz konusu mal
yanınızdaysa Yüce Allah'ın ve Resulullah'ın size verdiği güvence kalkmıştır’‘
dedi veya buna benzer bir şey söyledi. Onlar da birilerinin şahitliğinde:
‘‘Öyle olsun!’‘ deyip bunu kabul ettiler.
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zübeyr bin el-Avvam'a, Kinane'ye eziyet edip
itiraf ettirmesini istedi. Zübeyr ona eziyet edip korkuttu, ancak Kinane bir
şey itiraf etmedi. Huyey'in aynı şeye maruz kalıp kalmadığını bilmiyoruz. Daha
sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) saklanan paraları Yahudilere ait
olan Sa'lebe adında bir köleye sorunca: ‘‘Bu konuda bir bilgim yok, ancak her
sabah Kinane'nin şu harabenin etrafında dolaşıp durduğunu görürdüm. Şayet böyle
bir şey varsa bu harabededir'' dedi. Köle de aklı zayıf gibiydi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) söz konusu harabeye birilerini gönderince
saklanan paralar orada bulundu."
Sonrasında Musa bin
Ukbe, Safiyye kıssasını anlatır.
Abdullah bin Ömer der
ki: Hayber fethedildiği zaman Yahudiler, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), bölgede bırakılmayı ve mahsülün sadece yarısını alma karşılığında
kendi arazilerinde çalışmayı istediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bizim istediğimiz zamana kadar bırakıyoruz" diyerek bunu
kabul etti. Bu şart üzerinden de Ömer, kendi hilafeti zamanında onları
çıkarıncaya kadar orada kaldılar.
ibn Ömer der ki:
Hayber'de saldırıya uğrayıp ellerim kırıldığı zaman Hz. Ömer bir konuşma yapmak
üzere kalktı ve şöyle dedi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Hayber Yahudilerini kendi mallarının başında bırakırken: ‘‘Yüce Allah'ın
müsaade ettiği süre kadar sizleri burada bırakıyorum’‘ buyurmuştu. Abdullah bin
Ömer de oradaki mallarına gittiğinde gece vakti saldırıya uğramış ve elleri
kırılmıştır. Bölgede de Yahudilerden daha büyük bir düşmanımız bulunmuyor ve bu
konuda onlardan başka suçlayabileceğimiz birileri yok. Bu yüzden onları sürgün
etmeyi düşünüyorum."
Bu konuda diğer
Müslümanların da onayını alınca Hukayk'ın çocuklarından biri yanına geldi ve:
"Ey müminlerin emiri! Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem), mallarımızda
ortaklık muamelesi yapması şartı ile bizim orada oturmamıza izin verirken sen
bizleri çıkaracak mısın?" dedi. Ömer:
"Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sana: ‘‘Hayber'den çıkarıldığın ve geceler boyu genç
deven seni oradan buraya götürdüğü zaman ne yapacaksın?’‘ buyurmasını unuttum
mu sanıyorsun?" karşılığını verdi. Sonrasında Ömer onları Hayber'den
sürdü. Hayber'de bulunan meyve ağaçlarının karşılığı olarak onlara değerince
mal, deve, semer ve ip gibi şeyler verdi.
Buhari, Sahih'de Ebu
Ahmed Mirar bin Hammuveyh'den rivayet etmiştir.
Ensar'ın azatlılarından
Buşeyr bin Yesar, ashabdan bazılarından bildiriyor:
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber'i fethettiği zaman onu otuz altı parçaya
ayırdı. Bu parçalardan her biri de yüz hisseden oluşuyordu. Bu hisselerden
yarısı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile diğer Müslümanların
olurken, diğer yarısı da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına
gelecek heyetler, genel ihtiyaçlar ve kabile temsilcileri için harcanmaya
ayrıldı."
Buşeyr bin Yesar
bildiriyor: "Yüce Allah, Hayber'i Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ganimet olarak ihsan edince, onu otuz altı parçaya ayırdı. Bu parçalardan
her biri de yüz hisseden oluşuyordu. Otuz altı parçanın on sekiz parçasını bir
kenara ayırdıktan sonra kalan on sekiz parçayı Müslümanlar arasında
paylaştırdı. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer müslümanlar gibi
bu hisselere ortak oldu, Kalan on sekiz parçayı da gelecek heyetler ile genel
olarak Müslümanların ihtiyaçları için ayırdı. Vatih, Ketibe ve Sülalim de genel
ihtiyaçlar için ayrılan on sekiz parçanın içinde yer aldı. Hayber arazileri
Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Müslümanların eline geçtikten sonra bu
arazileri işlemeye yetecek kadar adamlarının olmadığını gördüler. Bundan dolayı
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Yahudileri çağırdı ve ortaklık
muamelesi yaptı." --- Ebu Davud, harac (3014).
Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) taksimatı bu şekilde yapmasının sebebi, Hayber topraklarının
bir bölümünün savaşla, bir bölümünün ise anlaşmayla fethedilmesinden dolayıdır.
Savaşla fethedilen yerler Müslümanlar arasında ganimet ve hum us olarak
paylaştırıldı. Anlaşmayla elde edilenleri ise Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) gelecek heyetler ve Müslümanların genel ihtiyaçları için ayırdı.
Doğrusunu da Allah bilir.
ibn Ömer bildiriyor:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber arazilerine ortak olduğu
zaman bölgede ekinler ve hurmalıklar vardı. Hanımlarından her birine bunlardan
yılda yüz vesak hurma ve yirmi vesak arpa verirdi."
Ravi Ebu Hamid der ki:
Muhammed bin Yahya da bunu bize bu isnadla rivayet etmiş, ancak ibn Ömer'i
zikretmemiştir''
ibn ishak der ki:
Muhammed bin Mesleme'nin oğullarından biri -aynısını bana Abdullah bin Ebi Bekr
bin Hazm da anlattı- ailesinden yetiştiği birinden naklen bana şunu bildirdi:
"Hayber topraklarından Müslümanlar arasında paylaştırılanlar Şak, Natat ve
Ketıbe bölgeleri oldu. Şak ve Natat, Müslümanların payına düştü. Ketıbe ise
Yüce Allah'ın hakkı olan humus olarak ayrıldı. Bunun içinde Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yakın akrabalarının, yetimlerin ve miskinlerin
hakkı, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımlarının ve Fedek
ahalisi ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arasındaki anlaşmaya
aracılık edenlerin yıllık yiyeceği vardı. Anlaşmaya aracılık edenlerden biri de
Muhayyisa bin Mes'ud'du. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ketibe
mahsüllerinden ona yıllık otuz vesak arpa ve otuz vesak da hurma verdi.
Hayber ganimetleri
Hudeybiye'de bulunan Müslümanlardan Hayber savaşına katılanlar ile
katılmayanlar arasında paylaştırıldı. Hudeybiye'de bulunup da Hayber savaşına
katılmayan sadece Cabir bin Abdillah el-Ensari vardı. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona savaşa katılan diğer herhangi biri gibi hisse ayırdı.
Hayber'de taksimata konu
olan araziler Serir vadisi ile Has vadisinde bulunuyordu. (Serir vadisinde bulunan)
Natat ve Şak on sekiz hisseye ayrıldı. Natat beş, Şak ise on üç hisseden
oluşuyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu on sekiz hisseyi de bin
sekiz yüz hisseye ayırdı. Savaşa bin dört yüz piyade, iki yüz de atlı
katılmıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) piyadelere birer hisse,
atlılara ise ikişer hisse vererek ganimeti paylaştırdı. Her yüz adamın da
başında bir adam vardı ... "
Sonrasında ravi boş olan
bu adamlarla ilgili hadisin sözkonusu kısmını zikredip şöyle devam eder:
"Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) humus olarak ayırdığı ve
Has vadisinde bulunan Ketlbe'yi akrabaları, hanımları, Müslümanlardan bazı
erkek ile kadınların arasında paylaştırdı ... "
Sonrasında ravi humustan
payalan bu kişilerin isimlerini zikreder.
ibn Abbas der ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber savaşında iki yüz
atlıdan her birine ikişer hisse verdi."
ibn Vehb der ki:
"Yahya bin Eyyub'un, Yahya bin Said ve Salih bin Keysan'dan naklen bana bildirdiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber savaşında iki yüz atlıdan
her birine ikişer hisse vermiştir."
Salih bin Keysan der ki:
"Hayber savaşında yanlarında yüz atlı vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) her bir atlıya ganimetten iki hisse verdi."
Salih bin Keysan der ki:
"Hayber savaşında iki yüzü atlı olmak üzere bin dört yüz kişiydiler."
ibn Ömer der ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber savaşında ganimetten ata
iki hisse, sahibine ise bir hisse verdi."
Buhari bunu Sahih'de
Zaide kanalıyla Ubeydullah'tan rivayet etmiştir.Doğru olan ve meğazi alimleri
arasında bilinen de budur.
Kur'an hafızlarından
biri olan Mücemmi' bin Cariye el-Ensari der ki: Hudeybiye'de Resulullah'la
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) birlikte bulunduk. Oradan ayrıldığımızda insanlar
develerini koşturmaya başladı. Birileri: "insanlara ne oluyor?" diye
sorunca, bazıları: "Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vahiy
geldi" dedi. Biz de insanlarla beraber koşmaya başladık. Nebi'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), devesinin üzerinde, Kurau'l-Gamım denilen yerde
durduğunu gördük. insanlar etrafında toplanınca, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) onlara Fetih Suresi'ni okudu. Adamın biri: "Ey Allah'ın Resulü!
Bir fetih mi vaad ediliyor?" diye sorunca, Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Evet! Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki bu bir
fetihtir!'' karşılığını verdi.
Hayber fethedildiği
zaman elde edilen ganimetler sadece Hudeybiye'de bulunanlar arasında taksim edildi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber'in ganimetlerini on sekiz
parçaya ayırdı. Bin beş yüz asker vardı ve içlerinden üç yüzü atlıydı. Atlı
olana iki, piyadeye ise bir hisse verdi.
Mücemmi' bin Yakub bu
şekilde rivayet etmiştir. Hadis alimlerinin çoğu ise asker sayısının bin dört
yüz olduğunu söylemiştir. Bir grup ravinin de bildirdiğine göre içlerinde iki
yüz atlı vardı. Doğrusunu da Allah bilir.
Zeyd bin Sabit der ki:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber savaşında Zübeyr'e dört hisse verdi.
Bu hisselerden biri kendisinin, ikisi de atınındı. Kalan hisseyi de
akrabalarına vermişti."
Burada akrabalarının
hissesinden kasıt, annesi Safiyye binti Abdilmuttalib'in hissesidir. Zira o
zamanlarda annesi Safiyye henüz hayattaydı.
Cübeyr bin Mut'im der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber ganimetlerinden (humustan)
yakınların payı olarak Haşim oğulları ile Abdulmuttalib oğullarına hisselerini
verince Osman'la birlikte yanına gittik. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Yüce
Allah seni onların içerisinde kılmış olmasından dolayı kardeşlerin Haşim
oğullarının üstünlüklerini inkar edemeyiz. Ancak neden Muttalib oğullarına
veriyorsun da bize vermiyorsun? Oysa sana olan yakınlığımız onlarla aynı"
dediğimde, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Biz ve Muttalib
oğulları ne Cahiliye'de, ne de İslam'da hiç ayrılmadık. Muttalib oğulları ile
Haşim oğulları birdir" buyurdu ve ellerinin parmaklarını birbirine
geçirdi.
Buhari, Ukayl ve Yunus'un
Zühri'den olan rivayetlerinden sonra bunu şahid (muallak) olarak zikretmiştir.
Abdullah bin Muğaffel
der ki: Hayber savaşında kalelerden birinden içi yağ dolu bir tulum sarkıtıldı.
Onu aldım ve: "Bundan hiç kimseye bir şey vermem!" dedim. Arkama
dönüp baktığımda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana bakıp
gülümsüyordu.
Abdullah bin Muğaffel
der ki: Hayber savaşında kalelerden birinden içi yağ dolu bir tulum sarkıtıldı.
Onu aldım ve: "Bu benim! Bundan hiç kimseye bir şey vermem!" dedim.
Arkama dönüp baktığımda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana bakıp
gülümsüyordu. Bu hareketimden dolayı ondan utandım.
Buhari ve Müslim,
Sahih'de rivayet etmişlerdir.
Muhammed bin Ebi Mücalid
bildiriyor: Abdullah bin Ebi Evfa'ya: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) zamanında ele geçirilen yiyeceklerden de humus alınır mıydı?" diye
sorduğumda şöyle dedi: "Hayber savaşında yiyecek ele geçirmiştik. Her bir
asker gelip ondan ihtiyacı kadarını alır ve çekip giderdi.'' --- Ebu Davud,
cihad (2704).
Asım el-Ahvel, Ebu Osman
en-Nehdi veya Ebu Kılabe'den bildiriyor: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Hayber'e geldiği zaman meyveler yeni yetişmişti. Müslümanlar aceleyle
bu meyvelerden yemeye başlayınca ateşleri çıktı ve bu konuda Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yakındılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) SU tulumları içinde su soğutup sabah vaktinin iki ezanı arasında
Allah'ın adını anarak üzerlerine dökmelerini söyledi. Bunu yaptıklarında
tamamen iyileşip rahatladılar."
Aynısı Abdurrahman bin
Rafi kanalıyla Nebi'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mevsul olarak da rivayet
edilmiştir. Ayrıca bunu akşam ile yatsı namazları arasında yapmalarını
söylediği rivayet edilmiştir.
Abi'l-Lahm'ın azatlısı
Umeyr der ki: "(Köle iken) efendilerimle birlikte Hayber savaşında
bulundum. Efendilerim, ganimetten bana da bir şeyler verilmesi için Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuştuklarında emrederek bana bir kılıç
verildi. Ancak onu taktığımda boyumun kısalığından kılıç yerde sürünmeye
başladı. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) köle olduğum söylendiğinde
ev eşyası olarak bir şeyler verilmesini söyledi." --- Ebu Davud, cihad
(2730).
Abdullah bin Üneys der ki:
Hamile olan karımla birlikte Hayber savaşına çıktım. Yolda iken karım doğum
yaptı. Bunu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdiğimde:
"Suyun içine biraz hurma koy, iyice ıslanınca da karın suyundan
içsin" buyurdu. Dediği gibi yaptığımda karım herhangi kötü bir durumla
karşılaşmadı. Hayber fethedildiğinde kadınlara herhangi bir hisse vermedi.
Ancak karıma da ondan doğan çocuğuma da bir şeyler verdi."
Ravi Abdusselam der ki:
"Doğan çocuğun erkek mi, yoksa kız mı olduğunu bilmiyorum."
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: