DELAİLU

NÜBÜVVE

HAYBER SAVAŞINA DAİR

BÖLÜMLER

 

Hayber Kalelerine Birliklerin Gönderilmesi, Hayber'in Fethinin Ali bin Ebi Talib'in Eliyle Olacağı Müjdesinin Verilmesi, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ona Duası ve Bu Olaylarda Peygamberliğe Dair İşaretler

 

Sehl bin Sa'd bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber savaşı sırasında: ''Yarın bu sancağı Allah'ı ve Resulü'nü seven, Allah ve Resulü'nün de kendisini sevdiği, Yüce Allah'ın, eliyle fethi müyesser kılacağı bir adama vereceğim'' buyurdu. Müslümanlar o gece sancağın kime verileceğini düşünerek sabahı ettiler. Sabah olunca herkes sancak kendisine verilir ümidiyle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İbn Ebi Talib nerede?'' diye sorunca: "Ey Allah'ın Resulü! Gözlerinden rahatsız" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haber verin gelsin'' buyurunca onu çağırdılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözlerine tüfleyip dua edince tamamen iyileşti.

 

Sonrasında sancağı ona verdi. Hz. Ali: "Ey Allah'ın Resulü! Bizim gibi (Müslüman) olana kadar mı onlarla savaşayım?" diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onların meydanına inene kadar git, sonra onları İslam'a davet et. Allah'ın haklarından yana görevlerini bildir. Vallahi Allah'ın senin elinle bir adama hidayet vermesi kırmızı genç develere sahip olmandan daha hayırlıdır'' buyurdu.

 

Buhari ve Müslim, Sahih'de Kuteybe bin Said'den rivayet etmişlerdir.

 

 

 

Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber savaşında: "Bu sancağı Yüce Allah'ı ve Resulü'nü seven, Yüce Allah'ın, eliyle fethi müyesser kılacağı bir adama vereceğim!" buyurdu. Ömer bunun için:

 

"Komutan olmayı işte o günü çok istedim" demiştir. Ancak diğer gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Ali'yi çağırdı, sancağı ona verdi ve: "Gidip savaş ve Yüce Allah fethi senin elinle müyesser kılmadıkça sakın geriye dönme!" buyurdu. Hz. Ali: "Onlarla ne üzerine savaşacağım?" diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna şahadet edene kadar onlarla savaş! Şayet bunu kabul ederlerse, hak etmedikleri sürece canlarını ve mallarını benden yana korumuş olurlar. Kendi içlerinde besledikleri şeyler için de hesapları Allah'a kalmıştır" buyurdu.

 

Müslim başka bir kanalla Süheyl bin Ebi Salih'ten rivayet etmiştir.

 

 

 

Seleme bin el-Ekva' der ki: Hz. Ali, Hayber savaşı sırasında gözlerinden rahatsız olduğu için Nebi'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geride kalmıştı. Sonra: "Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geri mi kalacağım!" dedi ve onun peşinden gitti. Hayber'in fethedildiği günün gecesinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yarın sancağı Yüce Allah'ın ve Resulü'nün sevdiği" veya: ''Allah'ın, eliyle fethi müyesser kılacağı birine vereceğim" veya "biri alacak" buyurdu. Hiç beklemediğimiz halde Hz. Ali çıkıp gelince: "Ali gelmiş" dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sancağı ona verdi. Yüce Allah da onun eliyle fethi gerçekleştirdi.

 

Buhari ve Müslim, Sahih'de Kuteybe bin Said'den rivayet etmiştir.

 

 

 

Seleme bin el-Ekva' anlatıyor: "Babam bize şöyle anlattı. .. " Sonrasında Seleme, babasından naklen Fezare oğulları gazvesinden dönüşleri konusunda uzunca bir hadis nakledip şöyle devam eder: Aradan üç gün geçtikten sonra Hayber gazvesine çıktık. Giderken Amir (b. el-Ekva') şöyle diyordu: "Allahım! Olmasaydın doğru yolu bulamazdık Sadaka veremez namazı kılamazdık Müstağni değiliz kereminden Sükuneti indir bize

Düşman karşısında sabit kıl ayaklarımızı."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bunları söyleyen kim?'' diye sorduğunda: "Amir'" dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Rabbin seni bağışlasın!'' buyurdu. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birine özel bağışlanma dilediği zaman o kişi şehit olurdu. Devesi üzerinde olan Ömer bin el-Hattab bunu duyunca: "Keşke bizleri Amir'den biraz daha faydalandırsaydın" dedi.

 

Hayber'e ulaştığımızda Merhab kılıcını sallayarak şu sözlerle meydan okudu:

 

"Hayber bilir ki ben Merhab'ım! Savaş alevlenip kızıştığında Silahım hazır ve tecrübeli bir kahramanım!" Amir de şu sözlerle onun karşısına çıktı: "Hayber bilir ki ben de Amir'im! Silahım hazır ve gözü kara bir cengaverim!"

 

Sonra birbirlerine birkaç kılıç salladılar. Merhab'ın salladığı kılıç Amir'in kalkanının üzerine düşünce, Amir ona alttan vurmak istedi. Ama kılıcı kendine dönerek ayak damarlarından birini kesti ve ölümü de bundan oldu. Sonrasında Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından karşılaştığım bazıları: ''Amir'in amelleri heba oldu, zira kendi kendini öldürdü" diyorlardı. Ağlayarak Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Neyin var?" diye sorunca: "Amir'in amellerinin heba olduğunu söylüyorlar" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bunu kim söyledi?'' diye sorunca: "Ashabından bazıları öyle diyor" karşılığını verdim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bunu diyen yanılmıştır! Bilakis onun sevabı iki katıyla verilecektir!" buyurdu.

 

Sonrasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözlerinden rahatsız olan Hz. Ali'ye haber gönderip yanına çağırdı ve: ''Bu gün sancağı Allah'ı ve Resulü'nü seven, Allah ve Resulü'nün de kendisini sevdiği birine vereceğim" buyurdu. Hz. Ali'ye yol gösterip getirdiğimde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun gözlerine tüfledi. iyileşince de sancağı ona verdi.

 

Merhab yine:

 

"Hayber bilir ki ben Merhab'ım! Savaş alevlenip kızıştığında Silahım hazır ve tecrübeli bir kahramanım!" sözleriyle meydan okudu. Hz. Ali de: "Ben ki annem bana Haydar adını koymuştur Ormanların heybetli aslanı gibiyim Çok güçlü düşmanları kolayca yok ederim!" şeklinde karşılık verdi.

 

Karşılıklı vuruşmada Hz. Ali, Merhab'ın başını ikiye ayırdı. Bu şekilde de Hayber fethedildi.

 

Müslim, Sahih'de ishak bin İbrahim kanalıyla Ebu Amir'den rivayet etmiştir.

 

 

 

Seleme bin Amr bin el-Ekva' der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr'i Hayber kalelerinden birine gönderdi. Ebu Bekr büyük uğraşlar verip çarpışmasına rağmen kaleyi fethedemedi. Diğer gün Ömer'i yolladı. O da büyük uğraşlar verip çarpışmasına rağmen kaleyi fethedemedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yarın sancağı Allah ve Resulü'nün sevdiği, kendisi de Allah'ı ve Resulü'nü seven birine vereceğim. Hezimet olmadan da Yüce Allah onun eliyle fethi gerçekleştirecektir'' buyurdu.

 

Sonrasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözlerinden rahatsız olan Ali bin Ebi Talib'i çağırdı. Gözlerine tüfledikten sonra: "Bu sancağı al ve Allah senin elinle fethi müyesser kılana kadar da gidip savaş'' buyurdu. Hz. Ali sancağı alıp gitti. Vallahi rahatsız olmasına rağmen koşmaya başladı. Ben de peşinden gidiyordum. Hz. Ali kaleye vardığında sancağı bir taş yığınının üzerine dikti. Kalenin surlarından bir Yahudi başını uzatıp: "Sen kimsin?" diye sorunca, Hz. Ali: "Ben Ali bin Ebi Talib'im" karşılığını verdi. Yahudi adam:

"Musa'ya indirilene yemin olsun ki bizi yendiniz!" dedi. Yüce Allah'ın inayetiyle kaleyi fethetmeden de geri dönmedi.

 

 

 

Abdullah bin Büreyde, babasından bildiriyor: Hayber savaşında ilk gün Ebu Bekr sancağı alıp saldırıya geçti. Ancak fetih gerçekleşmeden geri döndü. Diğer gün Ömer sancağı alıp gitti. O da fetih gerçekleşmeden geri döndü. Arada da Mahmud bin Mesleme öldürüldü. Sonunda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Yarın sancağı Allah ve Resulü'nü seven, Allah ve Resulü'nün de kendisini sevdiği birine vereceğim ve fetih elleriyle gerçekleşmeden geri dönmeyecektir'' buyurdu.

 

Biz diğer gün fetih gerçekleşeceği için rahat bir gece geçirdik. Ertesi gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabah namazını kıldırdıktan sonra sancağın getirilmesini söyledi. Getirilen sancakla durunca Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında değeri bulunan her bir kişi sancak kendisine verilir umuduyla parmak uçlarına yükselip kendisini göstermeye başladı. Ben de yanındaki değerimi bildiğim için başımı kaldırdım. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ali bin Ebi Talib'i çağırdı. Hz. Ali gözlerinden rahatsızdı. Gelince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eliyle gözlerine meshetti ve sancağı ona verdi. Fetih de onun eliyle gerçekleşti.

 

Abdullah bin Büreyde der ki: "Söylediğine göre babam Merhab'ın arkadaşıydı."

 

ibn ishak der ki: "Hayber'de ilk fethedilen kale Naim kalesiydi. Mahmud bin Mesleme de bu kalenin dibinde başına atılan bir taşla öldürüldü,"

 

 

 

Abdullah bin Büreyde, babasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bazen baş ağrısı çektiği zaman bir iki gün evinde kalır, dışarıya çıkmazdı. Hayber gazvesine çıktığında da baş ağrısı oldu. Ebu Bekr, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sancağını alıp çarpışmaya girdi. Şiddetli bir çarpışmadan sonra da geri döndü. Daha sonra Ömer sancağı aldı ve ilkinden daha şiddetli bir çarpışma yaptı. Dönüp durumu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlattığında Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yarın sancağı Allah ve Resulü'nü seven, Allah ve Resulü'nün de kendisini sevdiği birine vereceğim ve savaşarak Hayber'i fethedecektir'' buyurdu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü üzerine Kureyşlilerden her biri sancağın kendisine verilmesi beklentisi içine girdi.

 

Diğer gün sabah olunca Hz. Ali devesi üzerinde gelip Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yakın bir yerde çöktürdü. Gözlerinden de rahatsızdı ve onları Katar yapımı bir bezle sarıp bağlamıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Neyin var?'' diye sorunca, Hz. Ali: "Sen gittikten sonra gözlerimden rahatsızlandım" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yaklaş'' buyurunca Hz. Ali yaklaştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun gözlerine tüfleyince ölene kadar bir daha göz ağrısı çekmedi.

 

Daha sonra sancağı ona verdi. Hz. Ali, üzerinde süsleri sökülmüş erguvan kırmızısı bir cübbe, elinde de sancağıyla yola düştü. Hayber'e girdiğinde kalenin sahibi Merhab çıktı. Başında Yemen yapımı işlemeli bir miğfer, onun da üzerinde miğfer gibi yontup taktığı bir taş vardı.

 

Merhab çıkınca şu sözlerle meydan okudu: "Hayber bilir ki ben Merhab'ım! Aslanlar saldırıya başladığında Silahım hazır tecrübeli bir kahramanım Düşmanın her hamlesini boşa çıkarırım."

 

Ali bin Ebi Talib de:

 

"Ben ki annem bana Haydar adını koymuştur Ormanların heybetli aslanı gibiyim Çok güçlü düşmanları kolayca yok ederim!" şeklinde karşılık verdi. Karşılıklı bir iki kılıç salladıktan sonra Hz. Ali öyle bir darbe indirdi ki Merhab'ın miğferinin üzerindeki taşı, miğferi ve başını parçaladı. Kılıcı azı dişlerine kadar indi. Bu şekilde de şehri fethetti.

 

 

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) azatlısı Ebu Rafi' der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine sancağı verip gönderdiği zaman Hz. Ali'yle birlikte biz de gittik. Kaleye yaklaştığı zaman kaledeki Yahudiler dışarıya çıktı. çarpışmada Yahudilerden bir adamın darbesiyle Hz. Ali'nin kalkanı elinden düştü. Bunun üzerine Hz. Ali kalenin kapılarından birini alıp kendine kalkan yaptı. Yüce Allah fethi ihsan edene kadar da kale kapısı kalkan gibi elinde durdu.

 

Fetihten sonra da kapıyı elinden attı. Daha sonra sekiz kişiyle zorlamamıza rağmen o kapıyı çevirmek istedik, ama yapamadık."

 

 

 

Leys bin Ebi Süleym bildiriyor: Ebu Cafer Muhammed bin Ali'nin yanına girdiğimde Cabir bin Abdillah'tan naklen şunu anlattı: "Hayber savaşı sırasında Hz. Ali kale kapısını tuttu, Müslümanlar da kapı üzerinden kaleye girip şehri fethettiler. Daha sonra kırk kişi o kapıyı çevirmek istediyse de yapamadılar."

 

Fudayl bin Abdilvehhab bunu Muttalib bin Ziyad'dan rivayet ederek mutabaat etmiştir. Zayıf olan başka kanallarla Cabir'den rivayet edildiğine göre daha sonra yetmiş kişi zor zor bu kapıyı kaldırıp yerine takabilmiştir.

 

 

 

Abdurrahman bin Ebi Leyla der ki: Hz. Ali yaz olsun kış olsun kaba ve kalın abalar giyer, sıcaklara aldırmazdı. Arkadaşlarım yanıma geldiğinde bana: "Müminlerin emirini öyle bir halde gördük ki sen de gördün mü?" dediler. Onlara: "Nasıl gördünüz?" diye sorduğumda: "Aşırı sıcaklarda kalın kaba abayla yanımıza çıkıyor ve sıcağa aldırmıyor. Aynı şekilde kışın ince kumaştan iki parçalık giysiyle yanımıza çıkıyor ve soğuğa aldırmıyor" dediler ve: "Bu konuda bir şey işittin mi?" diye sordular. "Hayır!" karşılığını verdiğimde:

"Bizim için bu konuyu babana sor, zira baban geceleri onunla oturuyor" dediler.

 

Babama gelip sorduğumda: "Bu konuda bir şey duymadım" dedi.

Sonrasında babam akşam vakti Hz. Ali'nin yanına oturmaya girdi. Ona bu konuyu sorduğunda Hz. Ali: "Hayber savaşına bizimle birlikte katılmadın mı?" diye sordu. Babam: "Tabi ki katıldım" deyince, Hz. Ali: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Bekr'i çağırmasına, sancağı ona verip Yahudilerle savaşmaya gönderdikten sonra hezimete uğramış bir şekilde geri dönmesine şahit olmadın mı?" diye sorunca, babam: "Tabi ki şahit oldum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi: "Sonra Ömer'e sancağı verip Yahudilerin üzerine gönderdi. Ömer de savaştıktan sonra hezimete uğramış bir şekilde geri döndü. işte o zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Bugün sancağı Allah ve Resulünün sevdiği, kendisi de Allah'ı ve Resulünü seven birine vereceğim. Hezimet olmadan da Yüce Allah onun eliyle fethi gerçekleştirecektir'' buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni çağırıp sancağı verdi ve: ‘‘Allahım! Onu sıcaktan da soğuktan da koru’‘ diye dua etti. işte o zamandan beri ne sıcağı, ne de soğuğu hissettim." --- Heysemi, Mecmau'z-Zevaid (9/122).

 

 

 

Ümmü Musa der ki: Hz. Ali'nin: "Hayber savaşında, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana sancağı vermesinden beri ne göz, ne de baş ağrısı çektim" dediğini işittim. --- Heysemi, Mecmau'z-Zevaid (9/122).

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Muhammed bin Mesleme'nin Merhab'la Mübareze Yaptığını Söyleyen Siyer Alimleri ve Hayber Yahudilerinden Mübarezede Öldürülen Diğer Kişiler