DELAİLU

NÜBÜVVE

HUDEYBİYE UMRESİ

 

Ebu Basir es-Sekafi ve Arkadaşlarının Kıssası

 

ibn Şihab anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Medine'ye döndükten sonra Sakif kabilesinden müslüman bir adam olan Ebu Basir bin Esid bin Cariye esSekafi müşriklerin elinden kaçıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına hicret etti.

 

Ahnes bin Şarik onun peşinden Munkiz oğullarından iki adam yolladı. Dediklerine göre bu iki adamdan biri azatlıydı. Diğeri de Cahş bin Cabir adında kendilerinden biriydi. Cahş çok sertti ve müşriklerin yanında görüşlerine itibar edilen biriydi. Ahnes ayrıca Ebu Basir'in başına ödül koydu.

 

Bu iki adam Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelince Ebu Basir'i onlara teslim etti. Üçü birlikte Mekke'ye doğru yola çıktılar. Zu'l-Huleyfe'ye vardıklarında Cahş kılıcını çıkarıp salladı ve: "Bir gün şu kılıçla Evs ve Hazreclilerle akşama kadar vuruşacağım!" dedi. Ebu Basir ona: "Kılıcın keskin mi?" diye sorunca, Cahş: "Evet!" karşılığını verdi. Ebu Basir: "Ver de bir bakayım" deyince, Cahş kılıcı ona verdi. Ebu Basir kılıcı alınca Cahş'ı vurup öldürdü. Bazıları ise Ebu Basir'in bu kılıcı ağzıyla alıp bağlarını kestiğini, sonra da uykuda olan Cahş'ı vurup öldürdüğünü söylemiştir.

 

Ebu Basir diğer adamı da öldürmek istedi, ancak adam can havliyle kaçıp Medine'ye geldi. Mescid'e girince içerde olan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu gördü ve: "Bu adam gördüğü bir şeyden ürkmüş'' buyurdu. Adam yaklaşıp Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yardım istedi. Peşinden Ebu Basir geldi. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) selam verdi ve: "Sen anlaşmaya bağlı kalıp beni onlara teslim ettin. Ancak bana işkence edip dinimden döndürmeye çalışacaklarını biliyordum. Cahş'ı öldürdüm, ama bu adam kaçabildi" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu duyunca: ''Vay anasını! Yanında birkaç kişi daha olsa bu adam savaşı ateşlerdi'' buyurdu.

 

Ebu Basir, Cahş'ın eşyalarını da getirip koydu ve: "Ey Allah'ın Resulü!

Humsu bunlardan al!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bunlardan humsu alacak olsam onlarla yaptığım anlaşmaya aykırı davranmış olurum. Eşyalarıyla dilediğini yap ve istediğin yere git'' buyurdu.

 

Ebu Basir yanındaki beş adamla birlikte oradan ayrıldı. Bu beş kişi de Müslüman olup Mekke müşriklerinden kaçmıştı, ancak Ebu Basir'da olduğu gibi kimse onların peşinden adam göndermemişti. Cüheyne bölgeSinde iss ile Zu'l-Merve arasında Seyfu'l-Bahr denilen yere yerleştiler. Burası Kureyş kervanlarının da yolu üzerindeydi. Bundan dolayı Kureyşlilere ait bir kervan gelince ona el koyup sahiplerini de öldürüyorlardı. Ebu Basir çokça şöyle derdi:

"Allah, yüce ve büyük olan Rabbimdir Allah'a yardım eden O'ndan yardım görecektir Sonunda takdir neyse o gerçekleşecektir."

 

Ebu Cendel bin Süheyl bin Amr da müşriklerden kurtulup Müslüman olan yetmiş kişiyle birlikte Ebu Basir'in yanına gelip ona katıldı. Müşriklerle anlaşmalı olduğu için de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitmek istemediler. Bu yetmiş kişi kendi kavimleri içinde kalmak istemediler, Kureyşlilerin hiç de sevmediği bir yer olan Ebu Basir'in yanına gittiler. Bu şekilde Şam ile Kureyş arasında olan erzak ticaretinin önünü kestiler. Dediklerine göre orada namazı Ebu Basir kıldırıyordu. Ebu Cendel gelince namazı o kıldırmaya başlamıştır. Gifar, Eslem, Cüheyne ve civar kabilelerden Ebu Cendel'in gelişini duyan çok kişi de onun yanına geldi. Bu şekilde orada üç yüze yakın Müslüman savaşçı toplandı.

 

Ebu Cendel'in yanında kaldıkları süre içinde ne zaman Kureyşlilere ait bir kervan geçse mallarına el koyup sahiplerini öldürüyorlardı. Bu durum karşısında Kureyşliler Ebu Süfyan bin Harb'ı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderip Ebu Basir, Ebu Cendel ve yanındakilere karşı ondan yardım istediler. Ona: "Bizden biri yanına geldiği zaman yanında tutmanda bir sakınca yok! Zira oraya kaçanlar kapatılması çok zor olan bir kapıyı açtılar" dediler.

 

Daha önce anlaşma sonrası Ebu Cendel'in babası Süheyl'e teslim edilmesine karşı çıkanlar, kendi görüşlerini Yüce Allah'ın, Resulüne has kıldığı yardım ve ihsandan daha üstün zannedenler bu durumu görünce hoşlarına gitsin veya gitmesin her konuda Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) itaatin kendi görüş ve zanlarından daha hayırlı olduğunu öğrenmiş oldular.

 

Ebu Cendel, Ebu Basir ve yanındakiler bu şekilde o bölgedeyken Şam'dan Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızı Zeyneb'in kocası Ebu'l-As bin er-Rabi'nin kervanı geldi. Yanında da Kureyş'ten başkaları vardı. Ebu Cendel ve yanındakiler onları yakalayıp mallarına el koydular. Ebu'l-As, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) damadı olduğu için onlardan kimseyi öldürmediler. O zamanlar Ebu'l-As henüz müşrikti ve Hz. Hatice'nin de öz kız kardeşinin oğluydu.

 

Bundan dolayı Ebu'l-As'ı serbest bıraktılar. Ebu'l-As, Medine'de babasının yanında olan karısı Zeyneb'in yanına geldi. Ebu'l-As, Şam'a çıkarken karısı Zeyneb'in babasının yanına gidip dönene kadar orada kalmasına izin vermişti. Ebu'l-As, Zeyneb'e Ebu Cendel, Ebu Basir ve yanındakilerin arkadaşlarını esir alıp mallarına el koymasını anlattı. Zeyneb de bu konuyu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iletti.

 

Dediklerine göre Zeyneb babasıyla bu konuyu konuşunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkıp bir hutbe vermiş ve şöyle buyurmuştur: "Bazı damatlarımız oldu, bunlardan biri de Ebu'l-As'tır ve onun hayırlı bir damat olduğunu da gördük. Kureyşli arkadaşlarıyla birlikte Şam'dan bir kervanla gelirken Ebu Cendel ve Ebu Basir onları yakalayıp mallarına el koymuşlar, ancak kimseyi öldürmemişlerdir. Kızım Zeyneb de onları himayeme almamı istedi. Sizler Ebu'l-As ve arkadaşlarını himayenize alıyor musunuz?"

 

 

Müslümanlar: "Alıyoruz" dediler. Ebu Cendel ve yanındakiler Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu'l-As ve arkadaşları hakkındaki bu sözlerini işitince bineklerin dizginlerine kadar onlardan aldıkları her şeyi geri verdiler. Ardından Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Cendel ve Ebu Basir'a bir mektup yazdı. Bu mektupta yanlarında bulunan Müslümanlarla birlikte herkesin kendi kabilesi ve ailesinin yanına dönmesini, oradan geçen Kureyş kervanlarından hiç birine dokunmamalarını söyledi. Dediklerine göre Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mektubu Ebu Cendel ve Ebu Basir'a ulaştığında Ebu Basir ölmek üzereydi ve mektup elinde okurken ölmüştür. Ebu Cendel onu orada gömdükten sonra kabrinin yanına bir mescid inşa etti. Ardından Ebu Cendel yanındaki bazı kişilerle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. kalanlardan her biri de kendi kabilesi ve ailesinin yanına döndü. Bu şekilde Kureyş kervanları tehlikeden kurtulmuş oldu.

 

Sonrasında Ebu Cendel, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında kaldı ve onunla bütün savaşlara katıldı. Mekke'nin fethinde bulundu ve fetih sonrası Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Medine'ye döndü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edene kadar da Medine'de yanında kaldı.

 

Süheyl bin Amr, Ömer bin el-Hattab'ın hilafetinin başlarında Medine'ye geldi ve orada bir ay kaldı. Sonrasında ailesi ve mallarını da alıp Şam'a cihada çıktı. Haris bin Amr da onunla birlikte çıkıp yoldaşı oldu. Ebu Cendel de babası Süheyl ile birlikte Şam'a gitti. ikisi de ölene kadar Şam'da kalıp orada cihad ettiler. Haris bin Hişam da öldü ve çocuklarından geriye Abdurrahman bin el-Haris dışında kimse kalmadı. Abdurrahman da Fahite binti Utbe ile evlendi. Ondan Ebu Bekr bin Abdirrahman adındaki oğlu oldu ki çocukları içinde en büyüğü buydu. Ebu Cendel ve Ebu Basir'in hikayesi böyledir.

 

 

 

Urve anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye döndükten sonra Sakif kabilesinden Ebu Basir adında bir adam müşriklerin elinden kurtulup Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti. Munkiz bin Ubeyd bin Mais kabilesinden iki adam da onun peşinden Medine'ye geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Basir'i onlara teslim edince onu bağlayıp götürdüler. Yolun bir yerine ulaştıklarında uykuya daldılar. Ebu Basir onlardan birinin kılıcını ağzıyla tutup ellerinin bağlarını keserek çözdü. Sonra kılıçla onlardan birini vurup öldürd ü, diğeri ise kaçıp Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi.

 

Daha sonra Ebu Basir Kureyş kervanlarının yolu üzerinde olan Zu'l-Merve'ye yakın bir yere yerleşti. Ebu Cendel bin Süheyl de Müslüman olan yetmiş kişiyle birlikte müşriklerin elinden kurtuldu. Müşriklerle anlaşma içinde olan Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitmek istemedikleri ve ailelerinin yanında da kalmak istemedikleri için Ebu Basir'e gidip ona katıldılar. Ebu Basir ile kaldıkları süre boyunca Şam'dan Kureyş'e erzak getirilmesine engel olup kervanlarının da önünü kestiler.

 

Bunun üzerine Kureyşliler Ebu Süfyan bin Harb'ı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderip Ebu Cendel ve yanındakilerin bundan vazgeçmesi konusunda ondan yardım istediler. Ona: "Bizden biri yanına geldiği zaman onu yanında tutabilirsin, bizce bir sakıncası yok! Zira oradakiler öyle bir kapı açtılar ki sonrakiler için de örnek olmasından ve kervanlarımızın yolunun devamlı kesilip kalmasından endişe ediyoruz" dediler.

 

Daha önce anlaşma sonrası Ebu Cendel'in müşriklerin elinden kurtarılması gerektiğini söyleyenler, kendi görüşlerini Yüce Allah'ın, Resulüne has kıldığı yardım ve ihsandan daha üstün zannedenler Kureyş'in içine düştüğü bu durumu görünce hoşlarına gitsin veya gitmesin her konuda Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) itaatin kendi görüş ve zanlarından daha hayırlı olduğunu öğrenmiş oldular.

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Cendel ve arkadaşlarına haber gönderip gelmelerini söyledi. Geldiklerinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Mudar kabilesine olan baskını arttır! Bu yılları onlara Yusuf'un kıtlık yılları gibi yap!'' diye dua etti. Sonrasında Kureyşliler öyle bir açlığa maruz kaldılar ki yün ile kanı karıştırarak yemeye başladılar. Ebu Süfyan da Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip: "Bize erzak getirenleri öyle bir korkuttun ki kimse bize erzak getiremez oldu ve kavmin açlıktan helak oldu. insanlara güvence ver ki bizlere erzak getirsinler" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) istenen güveni verdi. insanlar da onlara erzak getirmeye başladı.

 

 

 

Ebu Hureyre bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yatsı namazının son rekatını kıldırırken "Semiallahu limen hamideh" deyip rüku'dan kalktıktan sonra, secdeye gitmeden: ''Allahım! Velid bin el-Velid'i kurtar! Allahım! Seleme bin Hişam'ı kurtar! Allahım! Ayyaş bin Ebi Rabia'yı kurtar! Allahım! Mustazaf müminleri kurtar! Allahım! Mudar kabilesine olan baskını arttır! Allahım! Bu yılları onlara Yusufun kıtlık yılları gibi yap!" diye dua ederdi. Yüce Allah söz konusu kişileri kurtarana kadar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu duasına devam etti. Kurtulduktan sonra böyle dua etmeyi bıraktı.

 

 

 

Başka kanalla Ebu Hureyre bir öncekinin aynısını rivayet ederken, mustazaf müminlere dua edildikten sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Mudar kabilesine olan baskını arttır ve bu yılları onlara Yusufun kıtlık yılları gibi yap!'' buyurduğunu zikredip şöyle devam eder: "Sonrasında Kureyşliler ilhiz yemeye başladılar."

 

Ravi Abbad der ki: Kasım bin Muhammed'e ilhiz'in ne olduğunu sorduğumda: "Yün ile kanın karıştırılmasıdır" dedi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Uyeyne bin Hısn bin Huzeyfe bin Bedr el-Fezari veya Oğlunun Gatafan Kabilesinden Bir Süvari Birliğiyle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Gabe'deki Develerine Saldırması Üzerine Yapılan Zi Karad Gazvesi