DELAİLU

NÜBÜVVE

HUDEYBİYE UMRESİ

 

Uyeyne bin Hısn bin Huzeyfe bin Bedr el-Fezari veya Oğlunun Gatafan Kabilesinden Bir Süvari Birliğiyle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Gabe'deki Develerine Saldırması Üzerine Yapılan Zi Karad Gazvesi

 

Seleme der ki: Sabah namazı için ezan okunmadan yola çıktım. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağmal develeri Zi Karad'da yayılıyordu. Abdurrahman bin Avf'ın bir kölesiyle karşılaştığımda bana: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağmal develerini aldılar!" dedi. Ona: "Kim aldı?" diye sorduğumda: "Gatafanlılar aldı" cevabını verdi. Üç defa: "Baskın var!" diye bağırdım ki sesimi Medine'nin iki taşlığı arasındaki herkese duyurdum. Sonra peşlerinden gittim ve develeri alanlara su içmeye çalışırlarken yetiştim. Çok iyi ok atardım ve hemen onlara ok atmaya başladım. "Ben Ekva'nın oğluyum!

 

Bugün alçakların helak günüdür!" diyerek şiir okuyor ve onlara ok atıyordum. Bu şekilde develeri onlardan kurtardım. Develerin yanında onlardan otuz tane giysi de ele geçirdim.

 

Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer müslümanlar geldiğinde: "Ey Allah'ın Resulü! O topluluğun su içmesine fırsat vermedim, onun için şu an susuzlar. Hemen üzerlerine bir birlik gönder" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey İbnu'l-Ekva'! İstediğini aldın, artık sakinleş!" buyurdu. Ardından Medine'ye geri döndük. Medine'ye girene kadar Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni devesinin arkasına bindirdi.

 

Buhari ve Müslim, Sahih'de Kuteybe'den rivayet etmişlerdir.

 

 

 

Seleme bin el-Ekva' der ki: Gabe'ye doğru gittiğimde Abdurrahman bin Avf'ın kölelerinden birinin: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağmal develeri alındı" diye bağırdığını işittim. Ona: "Kim aldı?" diye sorduğumda: "Gatafan ile Fezare kabileleri!" cevabını verdi. bunun üzerine tepeye çıktım ve: "Baskın var! Baskın var!" diye bağırdım. Ardından onların peşinden koşmaya başladım. Bu şekilde develeri onların elinden aldım. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bir grupla geldiğinde: "Ey Allah'ın Resulü! Adamlar susuz kaldı! Acele edersek onlara yetişip yakalarsın" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey İbnu'l-Ekva'! İstediğini aldın, artık sakinleş! Şu an adamlar Gatafan kabilesinde ağırlanmaktalar" karşılığını verdi.

 

Buhari, Sahih'de Ebu Asım'dan rivayet etmiştir.

 

 

 

İyas bin Seleme, babasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Hudeybiye'den Medine'ye döndüm. Develeri sulamada Rabah'a yardımcı olmak için Talha'nın atın o binip onunla gittim. Sabahın alaca karanlığında Abdurrahman bin Uyeyne, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) develerine saldırdı. Bir çobanı da öldürüp yanındaki atlılarla birlikte deve sürüsünü önüne katıp gitti. Rabah'a: "Ey Rabah! Bu atı alıp Talha'ya götür! Resulullah'a da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sürüsüne saldırıldığını bildir" dedim.

 

Ardından bir tepenin üzerine çıkarak Medine'ye doğru döndüm ve üç defa: "Baskın var!" diye bağırdım. Bağırdıktan sonra kılıcım ve okumla onların peşine düştüm. Onlara ok atıp yaralıyordum. Bu ağaçlıkların çok olduğu bir zamanda olmuştu. Onlardan biri bana yöneldiği zaman bir ağacın arkasına pusuyor ve ona ok atıp yaralıyordum. Bana doğru gelen her bir atlıyı bu şekilde yaraladım.

 

Onlara ok atıyor ve: "Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün alçakların helak günüdür!" diyordum. Bineğinin üzerinde olan bir kişiye yetişip ok attım. Ok adama isabet etti ve omzunun bir tarafından girip öbür tarafından çıktı. Atarken de adama: "Al bunu! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün alçakların helak günüdür!" dedim. Bu şekilde ağaçların içinde olduğum zaman onları oklarımla yakıyor, dağın dar yerlerine geldiklerinde ise ben üst taraflara çıkıp üzerlerine taş yağdırıyordum. Onlara ok atıp durunca yüklerini hafifletmek için otuzdan fazla giysi ve mızrağı atmak zorunda kaldılar. Yere bıraktıkları ne varsa Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geçeceği yol üzerinde toplayıp işaretler koydum.

 

Kuşluk vakti dar bir geçitteyken Uyeyne bin Bedr el-Fezari yardımlarına geldi. Ben de tepeye, üst taraflarına çıktım. Uyeyne onlara: "Neler görüyorum!" diye sorunca, onlar: "Bu adamla belaya çattık! Sabahtan beri, elimizde ne varsa alıp arkasında bırakana kadar bize ok atıp durdu" karşılığını verdiler. Uyeyne: "Adam arkadan yardımın geleceğini bilmese sizi bırakırdı. içinizden birileri adamın yanına gitsin" deyince içlerinden dört kişi kalkıp yanıma çıktılar.

 

Konuşma mesafesine geldikleri zaman onlara: "Beni tanıyor musunuz?" dedim. "Sen kimsin?" diye sorduklarında: "Ben Seleme bin el-Ekva'yım! Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünü şereflendirene yemin olsun ki hiçbiriniz beni ele geçiremez, ama ben içinizden birini yakalamak istesem elimden kaçamaz!" karşılığını verdim. içlerinden biri: "Bunu tahmin edebiliyorum" dedi ve geri döndüler.

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süvarilerinin ağaçların arasından yaklaştıklarını görene kadar yerimden ayrılmadım. En önde Ahrem el-Esedi, arkasından Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süvarisi Ebu Katade, Ebu Katade'nin de arkasından Mikdad el-Kindi geliyordu. Müşrikler kaçıp gittiler. Tepeden inip Ahrem'in yanına geldim. Atının dizginlerinden tuttum ve: "Ey Ahrem! Dikkat et! Seni yalnız yakalayıp öldürebilirler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabının gelmesini bekle" dedim. Ahrem: "Ey Seleme! Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsan, cennet ile cehennemin hak olduğunu biliyorsan benimle şahadetin arasına girme" karşılığını verdi. Bunun üzerine ben atının dizginlerini bıraktım. Ahrem, Abdurrahman bin Uyeyne ile karşılaştı. Abdurrahman onu öldürdü ve atına bindi. Ebu Katade de Abdurrahman'a yetişti. Karşılıklı bir iki kılıç salladıktan sonra Abdurrahman onu yaraladı, ancak Ebu Katade onu öldürdü.

 

Ben ise koşarak onların peşine düştüm. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabının çıkardığı tozları göremeyecek kadar uzaklaştım. Güneş batmadan önce dağ yolunda Zi Karad denilen su kaynağına yöneldiler. Susuz oldukları için oradan su içmek istemişlerdi. Fakat peşlerinden koşarak geldiğimi gördüklerinde yönlerini değiştirip sudan uzaklaşarak Zi Şer denilen tepeye çıktılar.

 

Güneş battıktan sonra onlardan birine yetiştim. Okumu attım ve: "Al bunu! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün alçakların helak günüdür!" dedim. Adam: "Anasız kalasıca! Sen sabahki Ekva' mısın?" diye sorunca: "Evet ey kendinin düşmanı! Sabahki Ekva'yım!" karşılığını verdim. Bu adam sabah omzundan yaraladığım kişiydi ve bu şekilde benden iki ok yemiş oldu.

 

Bu tepenin başında geride iki at bırakıp gittiler. Atları sürüp, müşriklerin yaklaşmasına engel olduğum Zi Karad denilen su kaynağının yanında olan Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beş yüz kişiyle su başında duruyordu. Bilal da ele geçirmiş olduğum develerden kesmiş, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ciğer ve hörgüç eti pişirip yediriyordu.

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldim ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bana izin ver şu topluluktan yüz adam seçeyim ve müşriklerin peşinden gidip içlerinden öldürmediğim tek bir adam bile bırakmayayım" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Seleme! Gerçekten bunu yapar mısın?" diye sorunca:

 

"Yüzünü şereflendirene yemin olsun ki yaparım!" karşılığını verdim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öyle güldü ki ateşin ışığında azı dişlerini gördüm. Ardından: "Şu an Gatafan kabilesinde onlara bir ziyafet verilmekte'' buyurdu. O arada Gatafan'dan bir adam gelip: "Gatafanlı filan kişinin yanına uğradıklarında adam onlara deve kesti. Ama derisini yüzerken bir toz bulutu gördüler ve bırakıp kaçtılar" dedi.

 

Sabah olunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün bizim en iyi süvarimiz Ebu Katade, en iyi adamımız da Seleme'dir'' buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana biri süvari, diğeri de piyade olmak üzere iki hisse verdi. Ardından beni devesi Adba'nın arkasına bindirip Medine'ye dönüşe geçtik.

 

Ensar'dan koşuda geçilmeyen biri vardı. Medine'ye varmamıza az kala Ensarlı: "Benimle Medine'ye kadar kim yarışır? Benimle yarışacak olan var mı?" dedi. Ben de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineğinin arkasındaydım. Adam aynı şeyi birkaç defa söyleyince: "Sen hiç iyiye ikramda bulunup, şerefliye saygı duymaz mısın?" dedim. Adam: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışında hayır!" karşılığını verdi. "Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun! izin ver de şu adamla yarışayım" dediğimde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ''İstiyorsan yarış'' buyurdu.

 

Adama: "Hazırlan!" dediğimde atından aşağıya atladı. Ben de deveden aşağıyı atladım ve koşmaya başladım. Nefesim tükenmesin diye de bir veya iki düzlükte yavaşladım. Sonra tekrar peşinden koştum. Ona yetiştiğimde omuzları arasına dokundum ve: "Vallahi yenildin!" dedim. Adam gülerek: "Bunu tahmin ediyordum" karşılığını verdi. Bu şekilde Medine'ye ulaştık.

 

Müslim, Sahih de Ebu Bekr bin Ebi Şeybe'den rivayet etmiştir.

 

 

 

Başka bir kanalla iyas bin Seleme, babasından naklen aynısını aktarıp şöyle der: "Medine'ye ondan önce ulaşıp adamı yendim. Aradan üç gün geçtikten sonra da Hayber'e çıktık."

Müslim, ishak bin İbrahim'den rivayet etmiştir.

 

 

 

Muhammed bin ishak bin Yesar bu gazvenin Lihyan oğulları üzerine yapılan gazveden sonra olduğunu, hatta bu gazvede müşriklerin saldırıp deve sürüsüne el koyduğunu, develerle birlikte yakaladıkları bir kadının da ellerinden kurtulduktan sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine binip geldiğini söyler.

 

 

 

Muhammed bin ishak bin Yesar bunu Asım bin Ömer bin Katade, Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm ve başkalarından şöyle nakleder: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Lihyan oğulları gazvesinden döndükten birkaç gün sonra Uyeyne bin Hısn bin Huzeyfe bin Bedr el-Fezari, Fezare oğullarından bir grupla birlikte Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Gabe'de bulunan sağmal develerine saldırdı. Bu develere de Gifar oğullarından bir adam ile karısı bakıyordu. Gifarlı olan adamı öldürüp karısını esir ettiler. Develeri de sürüp gittiler.

 

Onları ilk fark eden de Eslem kabilesinden Seleme bin Amr bin el-Ekva' oldu. Seleme okunu alıp Gabe'ye giderken Veda tepesine çıktığında müşriklerin atlılarının develere saldırdığını gördü. Sel' dağının tepesine çıktı ve: "imdat! Baskın var! Baskın var!" diye bağırdı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bundan haberdar olunca Medine'de: "Ey Allah'ın süvarileri! Atlarınıza binin!" diye çağrı yaptı. Bu çağrı üzerine Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelen ilk atlı da Zühre oğullarının müttefiklerinden Mikdad bin Amr el-Behrani oldu. Ardından diğer atlıların gelmesiyle sekiz kişiye çıktılar. içlerinden Abduleşhel oğullarının kardeşlerinden Sa'd bin Zeyd de vardı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Sa'd'ı bu birliğin komutanı yaptı ve: ''Sen onların peşinden git, ben de arkadan geleceğim" buyurdu. Bu birlik yola çıkıp Fezare oğullarından o adamlara yetişti. Ebu Katade, Seleme oğullarının kardeşlerinden Habib bin Kuteybe'yi öldürdü. Ukkaşe bin Mihsan bin Amr da aynı deveye binmiş olan Evbar ile babasına yetişti. Bir mızrak vuruşuyla her ikisini de öldürdü.

 

Esed oğullarından Ahrem adında biri de bu atlı birlikten önce yetişmiş ve Fezare oğullarının önünü kesmişti. Altında çok güçlü at vardı. Önlerine geçince: "Durun ey alçak oğulları! Durun ki Ensar ve Muhacirlerden olan efendileriniz sizlere yetişsin!" diye seslendi. Ancak adamın biri ona saldırıp öldürdü. Müslümanlardan da ondan başka öldürülen olmadı.

 

 

 

ibn ishak der ki: Asım bin Ömer bin Katade'nin bildirdiğine göre Ahrem, Mahmud bin Mesleme'ye ait Zu'l-Lemme adında bir atın üzerindeydi. Ahrem öldürülünce bu atı zabt edemediler ve kaçıp Abduleşhel oğullarına ait ahıra geldi. Seleme bin el-Ekva'da yaya olarak peşlerine düşmüş, onlara ok atıyordu. Her bir ok atışında do: "Al bunu! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün alçakların helak günüdür!" diyordu. Atlılar ona doğru geldiği zaman da onlardan kaçıyordu. Aslan gibi üzerlerine ok yağdırıyordu. Bu şekilde Müslümanlar gelene kadar onlara ok atıp durdu. Müslümanlar gelene kadar da aldıkları develerden bazılarını bırakmak zorunda kaldılar.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldiğinde dağda Zi Karad'da konakladı.

Seleme bin el-Ekva': "Ey Allah'ın Resulü! Bana yüz adam ver onlara yetişip yakalayayım" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlar şimdi Gatafan'da ağırlanmaktalar'' karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zi Karad'da bir veya iki gün kaldı. Orada bulunan Müslümanlardan her yüz kişiye de yemeleri için develer tahsis etti. Ardından Medine'ye döndü.

 

 

 

ibn ishak der ki: Arkadaşlarımızdan bazılarının Abdullah bin Ka'b bin Malik'ten bize bildirdiğine göre Ahrem, Ukkaşe bin Mihsan'a ait "Cenah (=Kanat)" adında bir ata binmişti. O günü öldürülüp bu atı ele geçirildi. Gifarlı olan adamın karısı Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) develerinden birine binip yanına geldi. Olanları anlatıp: "Ey Allah'ın Resulü! Yüce Allah'ın beni ellerinden kurtarması durumunda bu deveyi kesmeyi adadım'' dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tebessüm etti ve: "Ne kötü yapacaksın! Yüce Allah seni kurtarıp onun üzerinde taşıdı. Allah'a isyan olan bir konuda adak olmaz. Yine sahip olmadığın bir şeyi adayamazsın. Bu da benim develerimden biridir. Ailenin yanına dön'' buyurdu.

 

imran bin Husayn'ın dediğine göre kadının kesmeyi adadığı bu deve Adba adındaki deveydi.

 

İmran bin Husayn der ki: Adba, Ukayl oğullarından bir adamın devesiydi ve hacca giderken diğer tüm develeri geçerdi. Adam esir düşünce bu deve de alındı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kadife eyeri olan bir merkep üzerinde, bağlı olan bu adamın yanından geçince adam: "Ey Muhammed! Beni ve hac yolculuğunda herkesi geçen devemi ne diye aldınız?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Müttefiklerin olan Sakiflilerin işlediği suçtan dolayı aldık'' karşılığını verdi.

 

Sakifliler de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından iki adamı esir almışlardı. Bu adam şahadet getirdi ve: "Müslüman oldum" dedi. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şayet serbest iken bunu söyleseydin tamamıyla kurtulmuş olurdun'' buyurdu ve yoluna devam etti. Adam: "Ey Muhammed! Açım bana yemek ver. Susamışım içecek ver" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İhtiyacın verilecek'' buyurdu. Sonrasında adam, esir alınan iki Müslüman adam karşılığında serbest bırakıldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Adba adlı deveyi ise kendisi için bıraktı. Daha sonra müşrikler Medine'deki meraya baskın yapıp sürüye el koydular ve Müslümanlardan bir kadını esir aldılar. Adba adlı deve de el konulan develerden biriydi.

 

Müşrikler gece olunca develerini evlerinin önünde bırakırlardı. Bir gece herkes uyuyunca esir alınan bu kadın kalkıp develerin yanına geldi. Ancak hangi deveye yaklaşsa böğürmeye başlıyordu. Sonunda Adba'nın yanına geldi. Adba uysaldı ve sesini çıkarmıyordu. Kadın Adba'ya binip Medine'ye doğru sürdü. Kurtulması halinde de bu deveyi kesmeyi adadı. Medine'ye vardığında insanlar deveyi tanıdı ve: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesi!" demeye başladı. Kadın Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip adağından bahsedince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ne kötü bir adak adamışsın! Yüce Allah seni onunla kurtarmışken kesecek misin? Allah'a isyan olan bir konuda veya kişinin sahip olmadığı bir şeyde adak geçerli olmaz'' buyurdu.

 

Müslim, Sahih'de Ebu'r-Rabi' ez-Zehrani'den rivayet etmiştir.

 

 

 

Musa bin Ukbe'nin zikrettiğine göre Medine ahalisi Gabe'deyken veya ona yakın bir yerdeyken Uyeyne bin Bedr el-Fezari meraya baskın yapıp deve sürüsüne el koydu. Müşriklerin başında da Mes'ade el-Fezarı'nin olduğu söylenir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müslümanlarla birlikte peşlerinden çıktı. Ancak Abduleşhel oğullarına mensup Zeyd bin Sa'd komutasında sekiz kişi herkesten önce çıkıp onlara yetiştiler. Müslümanlardan Ebu Katade, Fezare oğullarından Mes'ade'yi öldürdü. Sonra giydiği kırmızı bir cübbeyi çıkarıp Mes'ade'nin üzerini örttü.

 

Ardından sürünün peşinden gittiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve yanındakiler Mes'ade'nin ölüsüyle karşılaştıklarında üzerinde Ebu Katade'nin cübbesini gördüler ve onu Ebu Katade zannettiler. içlerinden biri istirca etti ve: "Bu Ebu Katade ve öldürülmüş!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Aksine bu Ebu Katade'nin öldürdüğü biri! Tanımanız için de cübbesini üzerine koydu. Onun için ölüsünü ve eşyalarını ona bırakın!'' buyurdu.

 

Sonrasında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) atlıları müşriklere ve sürüye yetiştiler. Aralarında şiddetli bir çarpışma oldu. Yüce Allah'ın inayetiyle sürü kurtarıldı, müşrikler de hezimete uğratıldı. Ebu Katade'nin, Mes'ade'nin karısı Karfe'yi öldürdüğü de söylenir. çarpışmada Müslümanlardan çolak biri olan Muhriz bin Nadle öldürüldü. Onu Evbar öldürmüştür. Ukkaşe bin Mihsan da saldırıp Evbar ile oğlunu öldürdü. Denildiğine göre Evbar ile oğlu aynı deveye binmişlerdi.

 

ismail bin ibrahim bin Ukbe de amcası Musa bin Ukbe'den aynısını rivayet etmiştir. Ebu'l-Esved de Urve'den, Ebu Katade ve onun Mes'ade'yi öldürmesi, Ahrem'in öldürülmesi, Evbar'ın çolak Muhriz bin Nadle'yi öldürmesi, Ukkaşe bin Mihsan'ın da Evbar ve babasını öldürmesi konusunu naklederken aynısını zikreder.

 

Başka bir kanalla Ebu'l-Esved, Urve'den aynısını nakleder, ancak burada Sa'd bin Zeyd'i zikretmez.

 

 

 

Abdullah bin Ebi Katade bildiriyor: Ebu Katade, Medine'ye getirilen hayvanlar içinden bir at satın aldı. Mes'ade el-fezari onunla karşılaşınca: "Ey Ebu Katade! Bu at da ne?" diye sordu. Ebu Katade: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında kullanmak istiyorum" karşılığını verdi. Mes'ade: "Ne kolay adam öldürüyorsunuz! Bu konuda da pek cüretkarsınız!" deyince, Ebu Katade: "Allah'tan dileğim bu atın üzerinde seninle karşı karşıya gelmemdir" karşılığını verdi. Mes'ade de: "Amin" dedi.

 

Bir gün Ebu Katade giysisinin kenarıyla atına hurma yedirirken at başını kaldırıp kulaklarını dikti. Ebu Katade: "Allah'a yemin olsun ki başka atların kokusunu aldı" dedi. Annesi: "Evladım! Biz Cahiliye'deyken bile kimselere eğilmezdik, Yüce Allah bize Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdikten sonra mı eğileceğiz?" dedi. At bir daha başını kaldırıp kulaklarını dikince Ebu Katade onu eyerledi ve silahını da aldı. Sonra atına bindi ve Zevra denilen yere geldi. Ashabdan bir adam onunla karşılaşınca: "Ey Ebu Katade! Sağmal develer gasp edilmişken sen atınla mı dolaşıyorsun? Oysa Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabıyla birlikte onların peşinden gitti" dedi. Ebu Katade:

 

"Nereye?" diye sorunca, adam tepeye doğru işaret etti. Ebu Katade baktığında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının tepede bir kumluğun yanında oturduklarını gördü. Atını mahmuzlayıp sürdü. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına yetişince Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Ey Ebu Katade! Devam etI Allah yoldaşın olsun!" buyurdu.

 

Ebu Katade sonrasını şöyle anlatır: Yola devam ettiğimde birinin yanımda gittiğini gördüm. Çok geçmeden müşriklerin konakladıkları yere geldik. Yanımdaki adam: "Ne yapalım? Tek başımıza onlara gücümüz yetmez" deyince, ona: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelene kadar beklememizi mi istiyorsun!? Bunun yerine bir taraftan sen, diğer taraftan da ben saldırıya geçelim" dedim. Sonrasında hemen harekete geçip müşriklere saldırmaya başladık. Ancak atılan bir ok yüzü me isabet etti. Hemen onu çekip çıkardım ki demir kısmını çıkardığımı zannediyordum- ve yeniden peşlerine düştüm.

 

Bir ara rahvan bir atın üzerinde müşriklerden bir adam karşıma çıktı.

 

Başıyla birlikte yüzünü de kapatmıştı. Beni hazırlıksız bir şekilde yakalamıştı. Bana: "Ey Ebu Katade! Sonunda Allah beni karşına çıkardı" deyip yüzünü açınca Mes'ade el-fezarı olduğunu gördüm. Bana: "Hangisini istersin? Çarpışalım mı? Ok mu atalım? Güreşelim mi?" diye sorunca: "Bunu Yüce Allah'a ve sana bırakıyorum" karşılığını verdim. Mes'ade: "O zaman güreşelim" dedi.

 

Bu sözü üzerine atından inip kılıcıyla birlikte onu bir yere bağladı. Ben de atımdan indim ve kılıcımla birlikte bir yere bağladım. Ardından tutuştuk ki çok geçmeden Yüce Allah beni ona galip getirdi. Bir anda kendimi onun göğsünün üzerinde buldum. Vallahi altımda olmasına rağmen beni ondan daha çok zorlayan biriyle karşılaşmadım. Hemen kılıcımı almaya davrandığımda o da aceleyle kılıcını almaya kalktı. Biri Mes'ade, biri de diğer müşrikler olmak üzere iki düşman arasında kalmıştım. Başıma bir şey gelmesi durumunda diğerlerinin bana saldırmayacağından emin değildim.

 

Mes'ade ile biraz boğuştuktan sonra bir hamleyle almaya çalıştığı kılıcını ben ondan önce aldım. Kılıcını elime geçirmemle Mes'ade: "Ey Ebu Katade! Beni öldürme!" demeye başladı. Ona: "Vallahi olmaz! Anneni cehenneme göndereceğim!" karşılığını verdim. Mes'ade: "Ey Ebu Katade! Çocuklarım ne olacak?" deyince, ona: "Onlar da cehenneme gidecek!" karşılığını verdim ve onu öldürdüm.

 

Öldürdükten sonra kendi cübbemle onu sardım. Giysilerini giydim, kılıcını da aldım. Onunla çarpışırken atım yaralandığı için onun atına bindim. Müşriklerin konakladıkları yere döndüğümde gitmişlerdi. Ben de peşlerine düştüm. Çok geçmeden Mes'ade'nin yeğenine yetiştim. Yanında on yedi asker vardı. Onlara doğru geldiğimi gördüklerinde durdular. Yanlarına yaklaştığımda ani bir hamleyle Mes'ade'nin yeğenine kılıcımla vurup yere serdim. Yanındakiler de sağa sola kaçıştı. Mızrağımı kullanıp sağmal develere zarar vermek istemiyordum.

 

O sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanındakilerle birlikte karşıdan göründü. Müşrikler onları görünce kaçtılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile yanındakiler müşriklerin konakladığı yere ulaşınca yaralı atımı gördüler.

 

Ashabdan bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Ebu Katade'nin atı yaralanmış" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) atın yanında durdu ve: ‘‘Vayanasını! Savaşta bir düşman karşına iki defa çıkabilir!'' buyurdu.

 

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabıyla birlikte ilerleyip Mes'ade ile çarpıştığımız yere geldi. Üzerinde giysimi gördükleri için ölü kişinin ben olduğumu düşündüler. Ashabdan bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Ebu Katade şehit olmuş" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah Ebu Katade'ye merhamet etsin! Naralar atarak müşriklerin peşinden gitti!" buyurdu.

 

Yaralanmış atımı ve giysimle örtülü olan ölüyü gördüklerinde ölen kişinin ben olduğumu düşündüler. Ömer bin el-Hattab veya Ebu Bekr es-Sıddik koşup giysiyi kaldırdı. Giysi altındaki kişinin Mes'ade olduğunu görünce: "Allahu ekber! Allah ve Resulü doğru söylemişler! Ey Allah'ın Resulü! Bu adam Mes'ade!" dedi. Bunun üzerine diğerleri de tekbir getirmeye başladı.

 

Çok geçmeden önümde sağmal develerle karşıdan göründüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni görünce: ‘‘Yüzün ak olsun ey Ebu Katade! Ebu Katade süvarilerin efendisidir! Ey Ebu Katade! Allah sana bereketler ihsan etsin! Çocuklarına da torunlarına da torunlarının çocuklarına da bereketler ihsan etsin!" buyurdu ve: "Bu yüzündeki ne ey Ebu Katade?" diye sordu. "Anam babam sana feda olsun! Okla yaralandım! Seni üstün kılana yemin olsun ki bu oku çıkardığımı düşünüyordum" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ebu Katade! Bana yaklaŞ" buyurunca yanına yaklaştım. Yumuşak bir hareketle okun demir kısmını çekip çıkardı. Ardından yara yerine tüfledi ve el ayasını üzerine koydu. Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamberliği verene and olsun ki bu yaranın ne acısını hissettim, ne de irin topladı.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Hayber Savaşının Tarihi