DELAİLU NÜBÜVVE |
HUDEYBİYE UMRESİ |
Hudeybiye Dönüşü Fetih
Suresi'nin Nazil Olması, Bu Surede Yüce Allah'ın Vaadettiği Fetih ile
Ganimetlerin Gerçekleşmesiyle İlgili Hususlar ve Bunlarda Peygamberliğe Dair
İşaretler
Bu surede Mescid-i Haram'a
gireceği, Bedevilerden geri kalanlara kuvvetli bir kavimle çarpışmaları için
çağrıda bulunması da geçmiştir. Fetih, çok sayıda ganimet ve Mescid-i Haram'a
girilmesi henüz Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatında iken, kuvvetli
bir kavimle çarpışmaya davet ise vefatından sonra Hz. Ebu Bekir ve Ömer
dönemlerinde peygamberliğinin ve risaletinin delilleri olarak gerçekleşmiştir.
Denildiğine göre "Yenilgilerinden sonra galip geleceklerdir" ayeti de
bu yıl içinde gerçek çıkmış ve Bizanslılar Persleri yenmiştir. Kimilerine göre
de "Kuvvetli bir kavimle" ibaresiyle kasdedilenler Hevazin kabilesi
olup, bu durumda Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatında iken bunun
doğruluğu ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Zeyd bin Eslem,
babasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), seferlerinden
birinde gece vakti yol alıyordu. Ömer bin el-Hattab da yanında gidiyordu. Ömer
bir konuda Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir soru sordu, ancak
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cevap vermedi. Bir daha sorunca yine
cevap vermedi. Bir daha sorunca yine cevap alamadı. Bunun üzerine Ömer kendi
kendine: "Ey ibnu'l-Hattab! Annen sensiz kalsın emi! Allah Resulü'ne
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç defa ısrarla bir soru sordun, ancak sana cevap
vermedi" demeye başladı.
Sonrasını Ömer şöyle
anlatır: Bunun üzerine devemi sürüp insanların ön tarafına geçtim. Zira
hakkımda vahiy inmesinden de çekiniyordum. Ancak çok zaman geçmedi ki birinin
beni çağırdığını işittim. Hakkımda vahiy nazil olduğunu düşünerekten Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldim. Selam verdikten sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Bu gece bana bir sure
nazil oldu ki benim için dünyadaki her şeyden daha sevimlidir'' buyurdu ve: "Şüphesiz
biz sana apaçık bir fetih verdik. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek
günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola
iletsin ... "[Fetih 1, 2] şeklinde başlayan Fetih Suresi'ni okudu.
Lafız ibn Bukeyr'in
lafzıdır. Ka'neb'i"nin de rivayeti aynı şekildedir. Buhar'i, Abdullah bin
Mesleme'den rivayet etti.
Abdullah bin Mes'ud
anlatıyor: Hudeybiye'den dönerken bir ara Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) devesi ağır gitmeye başladı. Ona doğru giderken kendisine Fetih Suresi
nazil oldu. Yanına vardığımızda çok sevinçliydi ve bize bu Surenin nazil
olduğunu söyledi.
Dönüşte bir gece
konakladığımızda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bizi namaza
kaldırma işini kim üstlenir?" diye sordu. "Ey Allah'ın Resulü! Ben yaparım"
dedim. Ancak uyuyakaldım ve bizi uyandıran güneşin sıcaklığı oldu.
Uyandığımızda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah şayet
uyumamanızı dileseydi uyumaz ve namazı da kaçırmazdınız. Ancak sizden sonra
geleceklere örnek olmanız için uyumanızı diledi'' buyurdu.
Sonra her zamanki gibi
yapıp namazı kıldırdı. Bitirdikten sonra da: ''Uyuyakalan veya unutarak namazı
kılamayan kişi bu şekilde kılsın'' buyurdu.
Namaz sonrası insanlar develerini
aramaya koyuldular. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesi dışında
herkes devesini buldu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: ''Şu tarafa
doğru git" diyerek bir tarafa yönlendirdi. Dediği tarafa doğru
gittiğimizde devesini buldum. Dizginleri bir ağaca takılıp kalmıştı. Deveyi
getirip geldim ve: "Ey Allah'ın Resulü! Dizginlerinin bir ağaca takılı
olduğunu gördüm ve bir el tarafından çözülmedikten sonra oradan
kurtulamazdı" dedim.
Mes'udi bunu Cami' bin
Şeddad'dan rivayet ederken bu şekilde olayın Hudeybiye dönüşü gerçekleştiğini
söylemiştir.
İbn Mes'ud anlatıyor:
Tebuk savaşı dönüşü bir yere varıp konakladığımızda Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Bu gece bizi namaza kaldırma işini kim üstlenir?"
diye sordu. Bilal: "Ben yaparım" deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Sen uyursun'' buyurdu. Dediği gibi de Bilal nöbet beklerken güneşin
doğuşundan sonrasına kadar uyuyakaldı. Önce filan ve filan kişiler uyandı ve:
"Aranızda konuşun belki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
uyanır" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seslere uyanınca: ''Daha
önce kıldığınız gibi namazı kılın. Uyuyakalan veya unutarak namazı kılamayan
kişiler de bu şekilde yapsın'' buyurdu.
Belki de Mes'udl'nin bu
hadisi zikretme sebebi Fetih Suresi'nin Hudeybiye dönüşü nazil olduğunu
belirtmek içindir. Onunla birlikte de Tebuk savaşı sırasında gerçekleşen
uyuyakalıp namaza uyanamama ve devenin kaybolması olayını zikretmiştir.
Mucemmi' bin Cariye der
ki: Hudeybiye'de Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birlikte bulunduk.
Oradan ayrıldığımızda insanlar develerini koşturmaya başladı. Bazıları:
"insanlara ne oluyor da Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğru
koşuyorlar" diye sorunca, biz de insanlarla beraber koşmaya başladık.
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), devesinin üzerinde, Kurau'l-Gamım
denilen yerde durduğunu gördük. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), beklediği
kadar kişinin etrafında toplandığını görünce onlara Fetih Suresi'ni okudu.
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bir adam kalkıp:
"Ey Allah'ın Resulü! Bir fetih mi vaad ediliyor?" diye sorunca,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet! Canım elinde olana yemin
olsun ki bu bir fetihtir'' karşılığını verdi.
Hayber fethedildiği
zaman elde edilen ganimetler sadece Hudeybiye'de bulunanlar arasında taksim
edildi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber'in ganimetlerini on
sekiz parçaya ayırdı. Bin beş yüz asker vardı ve içlerinden üç yüzü atlıydı.
Taksimatta atlı olana iki (piyadeye ise bir) hisse verdi.
Mücemmi' bin Yakub bunu
Hayber ganimetlerinin taksimatı konusunda bu şekilde rivayet etmiştir.
Başkaları ise rivayet ederken ona muhalefet etmişlerdir. Doğrusunu da Allah
bilir. --- Ebu Davud, cihad (2736).
Katade bildiriyor: Enes
bin Malik, "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik''[Fetih 1] ayetini
açıklarken: "Bu fetihten kasıt, Hudeybiye'dir" demiştir.
Buhari, Sahih'de
Bundar'dan rivayet etmiştir.
Enes bildiriyor:
"Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik''[Fetih 1] ayetindeki fetihten
kasıt Hudeybiye'dir. O zamanlar bir adam kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü! (Bu
fetih) sana hayırlı uğurlu olsun. Bu senin içindi, peki bizim için ne
var?" deyince Yüce Allah: "Bütün bunlar Allah'ın; inanan erkek ve
kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere
koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük
bir başarıdır"[Fetih 5] ayetini indirdi.
Ravi Şu'be der ki:
Kufe'ye geldiğimde bu hadisi onlara Katade kanalıyla Enes'ten naklettim. Daha
sonra Basra'ya geldiğimde Katade'ye bunu zikrettim. Katade şöyle dedi:
"Rivayetin ilk bölümü Enes'tendir. "Bütün bunlar Allah'ın; inanan
erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları
cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah
katında büyük bir başarıdır''[Fetih 5] ayetiyle ilgili diğer bölüm ise
ikrime'dendir."
Buhari, Sahih'de Ahmed
bin ishak kanalıyla Osman bin Ömer'den rivayet etmiştir. Abdurrahman bin Ziyad
er-Rasasi de bunu Şu'be'den rivayet ederken ilk bölümü Katade kanalıyla
Enes'ten, ikinci bölümü ise Katade kanalıyla ikrime'den nakletmiştir.
Enes der ki: Hudeybiye
dönüşü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı üzgün ve karamsar bir
durumdaydılar. "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik"[Fetih 1]
ayeti nazil olunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Benim için
dünyadaki her şeyden daha sevimli olan bir ayet nazil oldu" buyurdu ve
ayeti okudu. Ayeti okuyunca ashabından bir adam: "Yüce Allah sana ne
yapacağını açıkladı, peki bize ne yapacak?" dedi. Bunun üzerine Yüce
Allah: "Bütün bunlar Allah'ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden
ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların
kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir
başarıdır''[Fetih 5] ayetini indirdi.
Müslim, Sahih'de Hemmam,
Said bin Ebi Arube ve Şeyban bin Abdirrahman kanalıyla Katade'den bu şekilde
rivayet etmiştir.
Şeyban ve öğrencilerinin
rivayetinde ise: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı üzgün
ve karamsar bir durumdaydılar .. Zira umreyi yapmalarına engel olunmuş ve
kurbanlıklarını Hudeybiye'de kesmişlerdi" ifadesi geçer.
Rebi bin Enes der ki:
"Bana ve size ne yapılacağını da bilmem"[Ahkaf 9] ayeti nazil olduktan
sonra Fetih Suresi'ndeki "Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını
bağışlar"[Fetih 2] ayeti nazil oldu. Müslümanlar: "Ey Allah'ın
Resulü! Şimdi sana ne yapılacağını öğrendik. Peki bize ne yapılacak?" diye
sorunca Yüce Allah: "Müminlere kendileri için Allah'tan büyük bir lütuf
olduğunu müjdele"[Ahzab 47] ayetini indirdi. Büyük lütuftan kasıt da
cennettir.
Urve, Hudeybiye
kıssasını naklederken Misver ve Mervan'dan naklediyor: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'den dönüşe geçip Mekke ile Medine arasında bir yere
ulaştığında başından sonuna kadar Fetih Suresi nazil oldu. Bu sürede yapılan
anlaşmadan ve ağaç altında Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) edilen
biattan da bahsedilmiştir. Daha sonra sağlanan bu barış ve güven ortamında
İslam dinine davet edilen herkes Müslüman olmaya başladı. Daha önceki
dönemlerde Müslüman olanlardan daha fazlası anlaşma sonrası iki yıl içinde
Müslüman oldu. Hudeybiye anlaşması bu şekilde büyük bir fetihe dönüştü.
ibn Şihab ve Urve
bildiriyor: Hudeybiye'den dönüşe geçtiğimizde Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ashabından bazıları: "Bu yaptığımız bir fetih değildi. Ne
Kabe'yi tavaf etmemize, ne de kurbanlarımızı orada kesmemize izin verdiler.
Allah Resulü de (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'den öteye gidemedi.
Müşriklerden kaçıp yanına gelen iki müslümanı da onlara geri verdi" demeye
başladılar. Ashabından bazılarının bunun bir fetih olmadığı yönünde
söyledikleri Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kulağına gelince şöyle
buyurdu: ''Ne kötü söylediniz! Oysa bu, fetihlerin en büyüğüdür! Sizden
hoşlarına gitmeyen şeyleri görmelerine rağmen müşrikler kendi topraklarından
sağ salim çıkmanıza, sonraki yıl tekrar gelmenize razı oldular ve sizden yana
güven içinde olmayı isteyecek hale geldiler. Yüce Allah sizleri onlara üstün
kılarak sağ salim bir şekilde, karlı bir şekilde ve sevabınızı da almış olarak
geri döndürüyor. İşte fetihlerin en büyüğü budur! Uhud'da ben sizi meydana
çağırırken etrafınıza bakmadan dağa doğru kaçıştığınız günleri unuttunuz mu?
Hendek savaşında arkanızdan ve önünüzden düşmanlar gelip de gözlerinizin
kaydığı, yürekleriniz ağzınıza geldiği ve Allah hakkında çeşitli zanlara
kapıldığınız günleri unuttunuz mu?"
Bunun üzerine
Müslümanlar: "Allah ve Resulü doğru söylüyorlar. En büyük fetih buymuş! Ey
Allah'ın Resulü! Vallahi biz senin gibi düşünemedik. Sen Allah'ı da bu tür
işleri de bizden daha iyi bilirsin" dediler. Yüce Allah da:
"Şüphesiz biz sana
apaçık bir fetih verdik. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını
bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın, seni dosdoğru bir yola iletsin ve
Allah sana şanlı bir zafer versin. O, inananların imanlarını kat kat
artırmaları için kalplerine güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları
Allah'ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir"[Fetih
1-5] ayetlerini indirdi.
Yüce Allah bu ayetlerde
Müslümanlara bağışlama ve nimetlerini tamamlama müjdesini verdi. Sonra ona
itaat edenlerden, münafıkların nifakından bahsetti. Sonra münafıkların,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip kötü zanda bulunarak
onun ve Müslümanların ailelerinin yanına bir daha asla dönmeyeceklerini
düşündükleri için onlara katılmadıklarını söylemelerinden, Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara kalplerinde olmayan şeyleri dilleriyle
söylediklerini haber vermesinden, (Hayber'e) ganimet almak için çıkıldığı zaman
ise Müslümanların peşinden gitmelerinden bahseder.
Yine münafıkların
şiddetli bir savaşa çağrılacaklarından, teslim oluncaya kadar
savaşacaklarından, bu çağrıya icabet etmeleri durumunda itaatlerinden dolayı
mükafatlandırılacaklarından, daha önce yaptıkları gibi geri durmaları durumunda
da büyük bir azaba maruz kalacaklarından bahseder.
Sonrasında Yüce Allah
ağaç altında Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat edenleri, bu biat
karşılığı onlara ihsan edilen fetih mükafatı ile ganimetleri zikreder. Sonra
Müslümanları düşmanlara karşı korumasını zikredip Mekke'de duruma hakim
olmasından bahseder. "Eğer kafirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp
kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı"[Fetih 22] buyurup
Müslümanların onlara karşı galip ve muzaffer olacağını bildirir.
Sonra müşriklerin,
Müslümanların Mescid-i Haram'ı ziyaretlerine ve kurbanlıkların yerine
ulaşmasına engel olmalarını zikretmiştir. "Eğer, oradaki henüz
tanımadığınız inanmış erkeklerle, inanmış kadınları bilmeyerek ezmeniz ve
böylece size bir eziyet gelecek olmasaydı"[Fetih 25] buyurarak neden savaşa
izin vermediğini belirtir ve bu konuda: "Eğer, inananlarla inkarcılar
birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkar edenleri elem dolu bir azaba
uğratırdık"[Fetih 25] buyurur.
Sonra müşriklerin
kalplerine Cahiliye taassubunu yerleştirmesini, bu taassuba dayanarak da
anlaşma metninde Allah'ın ve Resulü'nün isimlerinin yazılmasını kabul
etmemelerini zikreder. Ardından Resulüne ve müminlere sükuneti indirmesinden,
bu sükunet dolayısıyla müşrikler gibi taassuba kapılmamalarından, aksi halde
arada bir savaşın çıkıp Müslümanların zarar göreceğinden bahseder.
Sonra da Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gördüğü rüyanın doğru çıkmasını zikredip:
"Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz
güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i
Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size
yakın bir fetih verdi''[Fetih 27] buyurur.
Lafız Ebu'l-Esved'in
Urve'den olan rivayetinin lafzıdır.
Musa bin Ukbe de mana
olarak aynısını rivayet edip şöyle demiştir: Yakın bir fetih de Yüce Allah'ın
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'de müşriklere karşı
anlaşmadaki zaferidir. Bu anlaşmaya göre diğer yıl, Mekke'ye girişine engel
olunduğu Haram ayda ashabıyla birlikte Mekke'ye güven içinde gelecekti.
Bazıları ise yakın fetihten kastın Hayber'in fethi olduğunu söylemiştir. Oysa
Yüce Allah, Hayber'in fethini başka bir ayette yine yakın bir fetih olarak
zikredip: "Onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir"[Fetih 18]
buyurmuştur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile müşrikler arasındaki
anlaşma iki yıl sürmüştür ve bu süre zarfında da her iki taraf da
birbirlerinden yana güven içinde olmuştur.
Musa bin Ukbe'nin de
lafzı bu şekildedir. Urve'nin hadisi de buna benzerdir.
Anlaşmanın iki yıl
sürmesinden kasıt ise; anlaşmanın yapıldığı tarih ile müşriklerin bu anlaşmaya
aykırı davranması arasında geçen süredir. Anlaşmanın feshedilmesinin ardından
da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'nin fethine çıkmıştır. Ancak
anlaşma yapılırken anlaşmanın süresi Muhammed bin ishak bin Yesar'ın
rivayetinde geçtiği gibi on yıl olarak zikredilmişti. Doğrusunu da Allah bilir.
Muğire bildiriyor: Amir
eş-Şa'bi, "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik''[Fetih 1] ayetini
açıklarken şöyle demiştir: ''Hudeybiye zamanında nazil oldu. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) geçmiş ve gelecek günahları bağışlandı. Ona
Rıdvan Biat'ı yapıldı. Hayber'deki hurmalıklar ganimet olarak alındı.
Sonrasında Rumlar, iranlılara galip geldi ki müminler Allah'ın Kitab'ının bu
konuda doğru çıkması ve Ehl-i kitaptan olanların Mecusilere galip gelmesine çok
sevindiler.''
Muğire bildiriyor: Amir
eş-Şa'bi, "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik"[Fetih 1]
ayetini açıklarken şöyle demiştir: "Hudeybiye fethi konusunda nazil oldu.
Hayber'deki hurmalıklar ganimet olarak alındı. Sonrasında Müslümanlar Ehl-i
kitaptan olanların (Rumların) Mecusilere galip gelmesine çok sevindiler."
Hakem bildiriyor:
Abdurrahman bin Ebi Leyla, "Onları pek yakın bir fetihle
ödüllendirmiştir"[Fetih 18] buyruğunu açıklarken: "Bundan kasıt,
Hayber'in fethidir" demiştir. "Henüz elde edemediğiniz başka
ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir"[Fetih
21] buyruğunu açıklarken de:
"Bunlardan kasıt,
Persler ile Rumların topraklarında yapılacak olan fetihlerdir" demiştir.
Simak el-Hanefi der ki:
ibn Abbas'ın: "Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki,
onlar Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir"[Fetih 21] buyruğunu
açıklarken: "Bu ganimetler günümüze kadar gerçekleşmekte olan
fetihlerdir" dediğini işittim. --- Kurtubi, Tefsir (16/279).
Ebu Salih bildiriyor:
ibn Abbas: "Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar
Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir"[Fetih 21] buyruğunu açıklarken:
"Bunları elde edeceğinizi Allah bilmektedir" demiştir.
Mücahid der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'de iken rüyasında ashabıyla
birlikte Mekke'ye başlarını tıraş etmiş ve kısaltmış olarak güven içinde
girdiğini gördü. Ancak kurbanlıkları Hudeybiye'de kesince ashabı: "Ey
Allah'ın Resulü! Gördüğün rüyaya ne oldu?" demeye başladılar. Bunun
üzerine Yüce Allah: "Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı.
Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak,
korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. işte
bundan önce size yakın bir fetih verdi''[Fetih 27] ayetini indirdi. Bundan
kasıt, Hudeybiye'de kurbanlıkların kesilmesidir. Medine'ye döndükten sonra
Hayber'i fethettiler. Daha sonra umre için Mekke'ye doğru yola koyuldu. Bu
şekilde Yüce Allah rüyasını bir yıl sonrasında gerçekleştirdi.
Mücahid:
"Bedevilerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki: Mallarımız ve
ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile ... "[Fetih
11] ayetini açıklarken de şöyle demiştir: "Bunlar Medine'den Cüheyne ve
Müzeyne kabilesi bedevileridir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
Mekke'ye giderken onları çağırmış ancak: ‘‘Buralara kadar gelip de onun
ashabını öldüren bir kavimle gidip topraklarında mı savaşacağız’‘ demişler ve
çeşitli meşgaleler öne sürerek katılmamışlardır. Bir sonraki yıl umre yapma
konusunda anlaşma yapıldıktan sonra Müslümanlar, Mekkeli müşriklerden
bazılarını yakaladılar. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları
serbest bıraktı. ‘‘O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin
içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir’‘[Fetih
24] ayetinde bahsedilen ve Mekke içinde gerçekleşen zafer de budur.
Sonrasında Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dönüşe geçti. Ancak kendisine pek çok ganimetler
vaad edildi. Hayber'in fethi öne alındı. Geride kalan bedeviler bunu görünce
Müslümanlara: ‘‘Bırakın biz de sizinle birlikte gidelim’‘ demeye başladılar.
‘‘Savaştan geri bırakılanlar, siz ganimetleri almaya giderken, "Bırakın
biz de sizinle gelelim" diyeceklerdir’‘[Fetih 15] ayetinde bahsedilen
ganimetler de Hayber ganimetleridir. Vaad edilen mükafat da bugüne kadar elde
edilen ganimetlerdir. ''Bedevilerin geri bırakılanlarına de ki: Siz, güçlü
kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya
çağrılacaksınız’‘[Fetih 16] ayetinde de bahse konu olan kavimler Persler ve
Rumlardır."
Hasan der ki:
"Bedevilerin geri bırakılanlarına de ki: Siz, güçlü kuvvetli bir kavme
karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız"[Fetih 16] ayetinde
bahse konu olan kavimler Persler ve Rumlardır.
Said der ki: Süfyan bin
Amr'ın bize bildirdiğine göre Ata: "Bunlar Perslerdir" demiştir. ibn
Abbas'tan da aynısı rivayet edilmiştir.
Ali bin Ebi Talha
bildiriyor: ibn Abbas, "Bedevilerin geri bırakılanlarına de ki: "Siz,
güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya
çağrılacaksınız"[Fetih 16] buyruğunu açıklarken: "Bu kavim,
Perslerdir" demiştir.
Said bin Mansur'un
Huşeym'den bildirdiğine göre Kelbi: "Bunlar Yemame savaşında Hevazin
kabilesidir" demiştir.
Said der ki: Huşeym'e:
"Peki Kelbi bunu kimden naklen söylüyor?" diye sorulunca:
"Söylediğim her şey Ebu Salih kanalıyla ibn Abbas'tan gelmektedir"
dedi.
Bu sözün tasdikini
Müseylime ile Yemame ahalisinden Hanife oğullarıyla savaşa çağıran iyas bin
Bekir'de görebiliriz. ibn Abbas'ın ve Ata'nın bu konudaki görüşlerinin
tasdikini de Amr döneminde görebiliriz. Zira Amr, Kisra ve Perslerle savaşa
çağıran kişidir. Bunların Persler ve Rumlar olduğunu söyleyenlerinin tasdikini
de onun döneminde görebiliyoruz. Zira Amr, Rumların da Şam topraklarından
çıkarılması için savaşa çağırmıştır. Daha öncesinde de bunun tasdikini Ebu
Bekr, ondan sonra da Ömer zamanında iran'ın fethedilmesinde görebiliriz.
Said bin Cübeyr
bildiriyor: ikrime, "Bedevilerin geri bırakılanlarına de ki: "Siz,
güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya
çağrılacaksınız"[Fetih 16] buyruğunu açıklarken: "Bunlar Huneyn
savaşında Hevazin kabilesidir" demiştir.
Bu görüş de Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında Mekke'nin fethinden sonra gerçekleşip
tasdik edilmiştir.
Said bin Cübeyr ve
ikrime, "Bedevilerin geri bırakılanlarına de ki: "Siz, güçlü kuvvetli
bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız"[Fetih 16]
buyruğunu açıklarken: "Bunlar Hevazin kabilesi ile Hanife
oğullarıdır" demişlerdir.
Bu görüşlerden biri,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında, diğeri de Ebu Bekr
zamanında gerçekleşip tasdik edilmiştir.
Ebu'l-Ahvas bildiriyor:
Hz. Ali, "O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine
güven (sekine) indirendir"[Fetih 4] buyruğunu açıklarken şöyle demiştir:
"Sekine'nin de insan gibi bir yüzü vardır. Ayrıca hafif bir rüzgar
gibidir."
Mücahid der ki:
"Sekine, Allah'tandır ve rüzgar gibidir. Kedi gibi bir başı ve iki kanadı
vardır."
ibn Ebi Talha
bildiriyor: ibn Abbas: "O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için
kalplerine güven (sekine) indirendir"[Fetih 4] buyruğunu açıklarken:
"Sekine'den kasıt rahmettir" demiştir.
Mansur bildiriyor:
Mücahid: "Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle
inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder
durur''[Ra'd 31] buyruğunu açıklarken şöyle demiştir: "Belanın (kari'a)
dokunmasından kasıt, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği
askeri birliklerdir. Evlerinin yakınına inmesi ile kast edilen Hudeybiye'dir.
Allah'ın sözü ile de Mekke'nin fethi kastedilmiştir."
Said bin Cübeyr
bildiriyor: ibn Abbas, "Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları
işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına
inmesi devam eder durur''[Ra'd 31] ayetini okudu ve şöyle dedi: "Beladan
(kari'a) kasıt, Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisidir. Allah'ın
sözü ile de Mekke'nin fethi kastedilmiştir." --- Kurtubi, Tefsir (9/321).
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: