DELAİLU

NÜBÜVVE

HUDEYBİYE UMRESİ

 

Hudeybiye Anlaşması ve Bu Olayda Peygamberliğe Dair İşaretler

 

Zühri, Urve bin ez-Zübeyr'den, Muhammed bin Yahya da Misver bin Mahreme ile Mervan bin el-Hakem'den -ki ikisinin anlattığı birbirini doğrulamaktadır- bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye zamanında ashabından bin küsur kişilik bir toplulukla yola çıktı. Zu'l-Huleyfe'ye vardıklarında kurbanlıklara gerdanlıklar takıldı ve çizilerek işaretlendi. Sonra da umre için ihrama girdi. Önden Huzaa kabilesinden birisini Kureyş'ten haber getirmek üzere gözcü olarak gönderdi ve kendisi de yola çıktı. Usfan'a yakın bir yerde bulunan Gadıru'l-Eştat denilen yere vardığında gözcü geldi ve: "Ka'b bin Luey ve Amir bin Luey, Ahabiş denilen savaşçı bir topluluğu sana karşı savaşmak ve Kabe'ye gidişine engel olmak için toplamış" dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabına: ''Bana bu konuda görüşünüzü söyleyin. Kureyşlilere yardıma gelen toplulukların geride kalan çoluk çocuğuna baskın mı yapalım? Şayet kaçıp kurtulurlarsa Yüce Allah bizleri kafir bir topluluktan kurtarmış olur. Kalırlarsa da yardıma giden adamlarının mallarını ellerinden almış) güçsüz bırakmış oluruz. Yoksa Kabe'ye yönelip karşımıza çıkanlarla mı savaşalım?'' diye sordu. Ebu Bekr:

"Allah ve Resulü daha iyi bilir, ama biz birileriyle savaşmak için değil, Kabe'yi ziyaret etmek için yola koyulduk. Onun için Kabe'ye doğru gidelim. Eğer bizi Kabe'den alıkoyacak birileri çıkarsa onlarla savaşırız" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O zaman yola koyulun'' buyurdu.

 

Zühri kendi rivayetinde şöyle devam eder: Bu şekilde tekrar yola koyuldular. Yolun bir yerine ulaştıklarında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Halid bin el-Velid) Kureyşli bir grup atlıyla gözcü olarak Gamım mevkiinde bulunuyor. Yolun sağ tarafını tutun!'' buyurdu. Halid, ancak Müslüman ordusunun kaldırdığı tozu görünce bunun farkına varabildi ve hemen Kureyş'i uyarmak için atını sürdü. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yoluna devam etti. Kendisinden Kureyş'in üzerine inilen tepeye vardığında devesi çöktü. insanlar deveye: "Yürü! Yürü!" diye çıkıştılar, ama deve çökmekte ısrar etti. Bunun üzerine: "Kasva çöküp kaldı! Kasva çöküp kaldı!" demeye başladılar.

 

Ravi Ebu Ahmed bin Ziyad kendi rivayetinde, Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O zaman yola koyulun'' buyurduğu kısma gelince Zühri'den naklen Ebu Hureyre'nin: "Arkadaşlarıyla Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) daha fazla istişare eden birini görmüş değilim" dediğini zikreder.

 

Misver bin Mahreme ve Mervan kendi rivayetlerinde: "Yolun bir yerine ulaştıklarında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Halid bin el-Velid, Kureyşli bir grup atlıyla Gamım mevkiinde bulunuyor’‘ buyurdu" demişlerdir. Sonra da her üçü hadise kaldığı yerden şöyle devam ederler:

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: ''Kasva çöküp kalmadı! Öylesine çöküp kalamaz! Huyu da değil, ancak zamanında fili durduran onu da böyle durdurmuştur" buyurdu ve: ''Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyş, Yüce Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim'' diye ekledi. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine bağırıp sürünce deve harekete geçti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'nin bir ucundaki Semed'e gidip orada konakladı. Semed kuyusunun suyu azdı. insanlar kuyunun suyunu azar azar çekince kuyuda hiç su kalmadı. Susuzluktan dolayı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şikayette bulunduklarında, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ok torbasından bir tane ok çekti ve Müslümanların onu kuyuya atmalarını emretti. Vallahi kuyunun yanından ayrılana kadar içinden susuzluklarını fazlasıyla giderecek bir şekilde su fışkırmaya başladı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı bu durumdayken Budeyl bin Verka el-Huzai, kabilesi Huzaa'dan bir grup insanla yanlarına geldi. Bunlar, Tihame kabileleri arasında öteden beri Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dostları ve yardımcısıydılar. Budeyl: "Ka'b bin Luey ile Amir bin Luey'i, Hudeybiye'nin en sulu yerlerinde, sütlü ve yavrulu develeriyle birlikte konaklamış bir şekilde bıraktım. Seninle savaşıp, Kabe'den alıkoymak istiyorlar" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Biz kimseyle savaşmaya gelmedik. Yalnızca umre yapmak istiyoruz. Savaş Kureyş'i zayıflatıp zarara uğratmıştır. Yine de isterlerse aramızda (barış için) belli bir zaman tayin eder, onlar da insanlarla aramdan çekilirler. Eğer insanlara karşı galip gelirsem, Kureyşliler de diğerleri gibi bu yola girebilirler. Yok, eğer galip gelemezsem Kureyşliler de bu şekilde rahat ederler. Ancak buna karşı gelirlerse canım elinde olana yemin olsun ki başım bedenimden ayrılana kadar onlarla savaşırım. Yüce Allah da (fetih) vaadini yerine getirecektir!"

Budeyl: "Bu dediklerini Kureyşlilere iletirim" dedi ve Kureyşlilerin yanına geldi. Onlara: "O adamın yanından geliyoruz. Bir teklif getirdi, eğer isterseniz size bu teklifi sunabiliriz" deyince içlerinden düşüncesiz olanlar:

 

"Onun hakkında bir şey söylemene ihtiyacımız yok" dediler. içlerinden akıllı olanlar ise: "Ondan işittiğini bize söyle" karşılığını verdiler. Budeyl: "Şöyle şöyle dediğini işittim" dedi ve Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurduğunu onlara aktardı.

 

 

Bunun üzerine Urve bin Mes'ud es-Sekafi kalkıp: "Ey topluluk! Sizler benim babam konumunda değil misiniz?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Ben sizin oğlunuz gibi değil miyim?" diye sorunca yine: "Evet!" karşılığını verdiler. "Beni herhangi bir şeyle itham edebilir misiniz?" diye sorunca: "Hayır!" karşılığını verdiler. Sonra: "Ukaz halkını yardıma çağırdığımı, ancak bu çağrıma icabet etmediklerinde çoluk çocuğumla ve bana tabi olanlarla birlikte sizin yardımınıza geldiğimi de biliyorsunuz değil mi?" diye sorduğunda: "Evet! Biliyoruz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine: "Bu adam size doğru olan bir teklif sundu. Bu teklifi kabul edin ve konuşmak için yanına gitmeme izin verin" dedi. Onlar da: "Tamam! Yanına git!" karşılığını verdiler.

 

Urve, Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti ve onunla konuşmaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona da Budeyl'e söylediklerine benzer şeyler söyledi. O zaman Urve: "Ey Muhammed! Şayet kavminin kökünü kazıyacak olsan, bu güne kadar senden önce Araplardan kavminin kökünü kazıyan kimse olacak mı? Şayet bunun tersi olursa Vallahi seni yalnız bırakıp yanından kaçmaya hazır karakterde insanlar ve kalabalıklar görüyorum!" dedi.

 

Bunu duyan Ebu Bekr ona: "Sen git de Lat'ın bızırını em! Biz mi onu yalnız bırakıp kaçacağız!" diye çıkıştı. Urve: "Bu kim?" diye sorunca: "Ebu Bekr" dediler. Bunun üzerine Urve: "Canım elinde olana yemin olsun ki bizde henüz karşılığını veremediğimiz iyiliklerin olmasaydı sana aynı tarzda bir cevap verirdim!" karşılığını verdi.

 

Urve tekrar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşmaya başladı ve konuşurken ikide bir (Arapların adeti üzere) Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakalını tutuyordu. Muğire bin Şu'be, Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başının ucunda duruyordu. Elinde kılıcı, başında da miğferi vardı. Urve elini Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakalına her uzatışında Muğire kılıcının ucuyla Urve' nin eline vuruyor ve: "Elini Resulullah' ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakalından çek! '" diyordu. Urve başını kaldırıp: "Kim bu?" diye sordu. "Muğire bin Şu'be" dediler. Bunun üzerine Urve ona: "Ey hain! Ben hala senin ihanetinin bedelini ödemiyor muyum?" diye çıkıştı.

 

Muğire, Cahiliye'de bir grupla yoldaşlık etmiş, sonra da onları öldürüp mallarını almıştı. Sonra gelip Müslüman olduğunda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Müslümanlığını kabul ediyorum, ama aldığın mal konusunda herhangi bir sorumluluk kabul edemem'' buyurmuştu.

 

Urve bir yandan da Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabını gözüyle süzüyordu. Gördüğü kadarıyla Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı.

 

Sonra Urve arkadaşlarının yanına geldi ve onlara şöyle dedi: "Ey topluluk! Vallahi ben Kayser, Kisra ve Necaşi gibi krallara elçi olarak gittim. Ancak Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabının gösterdiği saygıyı bunların arkadaşları tarafından gösterildiğini görmedim! Vallahi tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı. O size doğru bir teklif sundu, bunu kabul edin!"

 

Bunun üzerine Kinane oğullarından bir adam: "Bana izin verin bir de ben gideyim" diye teklif edince, ona da: "Git!" dediler. Bu kişi de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti. Onu gördüklerinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu, kurbanlara saygı duyan bir kabileden filan kişidir. Siz de kurbanlıklarınızı ona doğru salın" buyurdu. Kurbanlıklar ona doğru salındı ve insanlar telbiye getirerek onu karşıladılar. Adam bunu görünce:

 

"Sübhanallah! Bunların Kabe'den menedilmeleri doğru değildir" dedi. Arkadaşlarının yanına geri dönünce de: "Onların kurbanlıklarına gerdanlıklar takıldığını ve işaretlendiğini gördüm. Bunun için Kabe'den menedilmelerini uygun görmüyorum" dedi.

içlerinden Mikraz bin Hasf denilen biri kalktı ve: "izin verin bir de ben onun yanına gideyim" dedi. Ona da: "Git!" karşılığını verdiler. Bu da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti. Müslümanlar onu gördüklerinde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu kişi Mikraz'dır ve günahkar biridir?'' buyurdu. Mikraz, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşmaya başladı. Onunla konuştuğu sırada da Suheyl bin Amr geldi. Suheyl bin Amr geldiği zaman Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İşiniz biraz daha kolaylaştı'' buyurdu.

Suheyl bin Amr gelip: "Hadi aramızda bir anlaşma metni yazalım" dedi.

 

Anlaşmayı yazmak üzere de bir katip çağırdılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: ''Yaz: Bismillahirrahmanirrahim" diyerek anlaşmanın metnine başlamak istedi, ancak Suheyl: "Rahman'ın ne olduğunu bilmiyorum. Onun için daha önceleri yazdığın gibi ‘‘Allahım! Senin adınla’‘ diye yaz" dedi. Müslümanlar: "BismillahirrahmanirRahim'den başkasını yazmayız!" diye itiraz ettiler, ama Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: ''Bismikellahumme, diye yaz" buyurdu.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra: ''İşte bu metin Resulullah olan Muhammed'in kararlarını içerir'' diye yazmasını buyurdu. Ancak Suheyl:

 

"Vallahi senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik Kabe'den menetmez ve seninle savaşmazdık. Onun için bunun yerine ‘‘Muhammed bin Abdillah’‘ yaz" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Beni yalanlasanız da ben Allah'ın Resulü'yüm! Peki, bu metin Muhammed bin Abdillah'ın kararlarını içerirı yaz" buyurdu. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde davranması, daha önce ''Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyş, Yüce Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim!" buyurduğu içindi.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metnini yazdırırken devamla: ''Bizi Kabe'den menetmeyecek ve onu tavaf etmemize izin vereceksiniz!" buyurunca, Suheyl: "Vallahi Arapların, bizim zorla bunu kabul ettiğimizi söylemelerini istemeyiz! Onun için gelecek sene bunu yapın" dedi ve: "Bizden birisi sana gelirse, senin dinine geçmiş olsa dahi onu bize iade edeceksin" diye ekledi. Müslümanlar ise: "Sübhanallah! Sana Müslüman olarak gelirse nasıl müşriklere geri iade edilebilir!" diyerek böylesi bir maddenin yazılmasına itiraz ettiler.

 

Onlar bunu konuşurlarken (Müslüman olduğu için zincire vurulan) Ebu Cendel bin Suheyl bin Amr zincirleriyle Mekke'nin aşağısından çıkıp geldi ve kendini Müslümanların arasına bıraktı. Bunu gören Suheyl: ''Ey Muhammed! işte bize iade edeceğin ilk kişi de bu olacak!'' dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Henüz anlaşmayı bitirmedik'' buyurunca, Suheyl: ''Vallahi o zaman seninle asla hiçbir şeyde anlaşmam!'' karşılığını verdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sadece Ebu Cendel'i almama izin ver!" buyurunca, Suheyl: "izin vermem!" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ona izin ver!" buyurdu, ama Suheyl yine: "Bunu yapamam!" karşılığını verdi. Mikraz da: "Onu alıyoruz!" dedi.

 

Bunu gören Ebu Cendel: "Ey Müslümanlar! Müslüman olarak size geldiğim halde müşriklere geri mi verileceğim! Allah yolunda maruz kaldığım eziyetleri görmüyor musunuz!" diye seslendi. Gerçekten de Ebu Cendel Müslüman olduğu için Yüce Allah'ın yolunda ağır eziyetlere maruz kalmıştı.

 

Ömer bin el-Hattab o durumu şöyle anlatır: "Vallahi Müslüman olduğumdan bu güne kadar hiçbir zaman şüpheye düşmedim. Bu durum karşısında Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldim ve: ‘‘Ey Allah'ın Resulü! Sen Allah'ın Peygamberi değil misin!’‘ dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Evet! Peygamberiyim’‘ karşılığını verdi. ‘‘Biz hak yolda, düşmanlarımız ise batıl yolda değiller mi!’‘ dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Evet!" Öyle!’‘ karşılığını verdi. ‘‘O zaman neden taviz veriyoruz!’‘ dediğimde, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Ben Yüce Allah'ın Resulü'yüm ve ona karşı gelemem! O bana yardım edecektir!’‘ karşılığını verdi. Ona: ‘‘Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi bize söylememiş miydin?’‘ diye sorduğumda: ‘‘Evet! Söyledim, ama bu yıl içinde tavaf edeceğimizi söyledim mi?’‘ buyurdu. Ben: ‘‘Hayır!’‘ dediğimde: ‘‘Muhakkak Kabe'ye gelip tavaf edeceksin!’‘ buyurdu.

 

Bunun üzerine Ebu Bekr'e gelip: ‘‘Ey Ebu Bekr! Bu, Allah'ın peygamberi değil midir?’‘ diye sordum. Ebu Bekr: ‘‘Evet!’‘ karşılığını verdi. ‘‘Bizler hak yoldayken, düşmanlarımız batıl olan yolda değiller mi?’‘ diye sordum. ‘‘Evet!’‘ karşılığını verdi. ‘‘O zaman neden taviz veriyoruz?’‘ diye sorduğumda, Ebu Bekr: ‘‘Be adam! Şüphesiz o, Allah'ın Resulü'dür ve Rabbine asla karşı gelmez. Rabbi de ona yardım edecektir! Ölene kadar onun emrine tutun. Vallahi o hak üzeredir!’‘ karşılığını verdi. Ebu Bekr'e: ‘‘Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi bildirmemiş miydi?’‘ dediğimde, Ebu Bekr: ‘‘Evet, dedi ama bu sene içinde gelip tavaf edeceğini söyledi mi?’‘ diye sordu. Ben: ‘‘Hayır!’‘ karşılığını verince Ebu Bekr: ‘‘O zaman muhakkak Kabe'ye gidip tavaf edeceksin!’‘ dedi. O zamanlar yaptığım bu itirazlarımın kefareti olarak daha sonraları çok ameller yaptım."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metni yazılıp imzalandıktan sonra ashabına: "Kalkın kurbanlarınızı kesin ve saçlarınızı tıraş edin!" buyurdu. Vallahi ashabdan tek bir tanesi bile kalkmadı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu emrini üç defa tekrarlamasına rağmen yine kimse kalkmadı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ümmü Seleme'nin yanına girdi ve insanların bu tavrını ona aktardı. Ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Resulü! Bu emrinin yerine getirilmesini istiyor musun?" diye sorunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet!" karşılığını verdi. Ümmü Seleme de: "O halde dışarıya çık, kimseyle konuşmadan kurbanını kes ve berberini çağırarak tıraşını ol" dedi.

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarıya çıktı ve kimseyle konuşmadan Ümmü Seleme'nin dediği gibi yaptı. Kurbanını kesip berberini çağırttı ve tıraşını oldu. Ashab bunu görünce kalkıp kurbanlarını kesmeye başladılar. Sonra birbirlerini tıraş etmeye koyuldular. Ancak üzüntü ve sıkıntıdan dolayı birbirlerini tıraş ederken neredeyse birbirlerini öldürecek gibiydiler.

 

Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına mümin kadınlar geldi. Onlar hakkında Yüce Allah: "Ey inananlar! inanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. inkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. inkarcı kadınları nikahınızda tutmayın .. "[Mümtehine 10] ayetini indirdi. Bu ayetin nüzulünden sonra Ömer, müşrikken evlendiği iki hanımını boşadı. Bunlardan birisiyle Muaviye bin Ebi Süfyan evlenirken diğeriyle Safvan bin Umeyye evlendi. Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geri döndü.

 

Medine'deyken Kureyş'ten bir adam olan Ebu Basir Müslüman olarak yanına geldi. Mekke bu adamı geri almak için iki adam gönderdi. Bu iki adam gelip: "Bizimle bu konuda anlaşma yapmıştın" dediler. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Basir'i bu iki adama teslim etti. iki adam onu alıp yola koyuldular. Zu'l-Huleyfe'ye geldiklerinde kendilerine ait hurmalardan yemek için konakladılar. Ebu Basir adamlardan birine: "Vallahi gördüğüm kadarıyla şu kılıcın pek de güzelmiş" dedi. Bunun üzerine kılıcın sahibi kılıcı kınından çıkardı ve: "Evet! Vallahi çok güzeldir. Onu çok yerde kullandım" karşılığını verdi. Ebu Basir: "Versene bir bakayım!" deyince adam kılıcı verdi. Ebu Basir kılıcı alıp iyice kavrayınca adamı vurup öldürdü. Diğer adam ise kaçıp Medine'ye geldi. Koşarak Mescid'e girdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: ''Bu adam bir şeyden ürkmüş'' buyurdu.

 

Adam Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına varınca: "Vallahi arkadaşım öldürüldü, ben de öldürülmek üzereyim" dedi. O esnada Ebu Basir geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Yüce Allah senin sözünü ifa ettirdi. Sen beni onlara iade ettin, ama Yüce Allah beni onlardan kurtardı" dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Vay anasını! Yanında birileri olsa bu adam savaşı ateşleyecek!'' buyurunca, Ebu Basir, Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu tekrar onlara iade edeceğini anladı ve oradan ayrıldı. Deniz sahiline kadar geldi.

Bu arada müşriklerden kurtulan Ebu Cendel bin Süheyl de Ebu Basir'in yanına geldi. Sonrasında Müslüman olup da Mekke'den kaçan herkes Ebu Basir'a katıldı. Bu şekilde de Ebu Basir'in etrafında kalabalık bir topluluk oluştu. Vallahi bu topluluk ne zaman Kureyş'ten Şam'a doğru müşriklere ait bir kervanın yola çıktığını duysa kervana saldırıp müşrikleri öldürüyor ve mallarını ele geçiriyorlardı. Bunun üzerine Kureyş, Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber salıp Allah aşkına ve yakınlığa hürmeten bunun durdurulmasını, Mekke'den Müslüman olup da Medine'ye gidenlerin güvende olacağını söyledi. Nebi de (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Basir'e bu konuda haber gönderdi.

 

Yüce Allah da bu konuda: "Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O'dur. Allah, yaptıklarınızı görendir. Onlar inkar edenlerdir, sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, diledikleri ne rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer inananlarla inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkar edenleri can yakıcı bir azaba uğratırdık. İnkar edenler, gönüllerindeki Cahiliye çağının asabiyet ateşini alevlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir"[Fetih 24-26] ayetlerini indirdi.

 

Cahiliye asabiyeti de, müşriklerin anlaşmada Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olduğunu kabul etmemeleri, ‘‘BismillahirrahmanirRahim’‘ yazmaya yanaşmamaları ve Müslümanların Kabe'yi tavafına engel olmalarıdır.

 

Buhari, Sahih'de Abdullah bin Muhammed kanalıyla Abdurrezzak'tan rivayet etmiştir. Hudeybiye kıssasıyla ilgili bu rivayetin şahidi olan başka rivayetler de vardır. Bu rivayetlerde de buradan farklı olan ziyadeler bulunmaktadır ki farklı başlıklar altında inşaallah zikredilecektir. Allah bizleri muvaffak kılsın.

 

 

 

Cabir bildiriyor: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Murar tepesine ilk çıkan kişilerden İsrail oğullarından silindiği kadarıyla günah silinecektir'' buyurdu. Tepeye ilk çıkanlar da Hazrec oğullarının atlıları oldu. Daha sonra diğer insanlar tepeye önce çıkmak için yarışmaya başladılar. Ardından Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kırmızı devenin sahibi hariç hepiniz bağışlanacaksınız'' buyurdu. Adama: "Gel de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sana bağışlanma dilesin" dedik, ama adam: "Vallahi kayıp devemi bulmam) benim için arkadaşınızın bağışlanma dilemesinden daha iyidir'' karşılığını verdi. Orada adamın kayıp devesini aradığını anladık.

 

Müslim, Sahih'de Abdullah bin Muaz'dan rivayet etmiştir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye Kuyusu İçin Dua Etmesi ve Bu Olayda Peygamberliğe Dair İşaretler