DELAİLU

NÜBÜVVE

HENDEK -AHZAB- SAVAŞINA

DAİR BÖLÜMLER

 

Resulullah'ın (s.a.v.) Hendek Savaşından Dönüşü, Kurayza Oğulları Üzerine Çıkıp Onları Kuşatması, Ashabdan Bazılarının Cebrail'i Dihye bin Halife el-Kelbi'nin Suretinde Görmesi, Kurayza Oğullarının Kalplerine Korkunun Düşmesi ve Kalelerinden İnip Teslim Olması

 

Hz. Aişe der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hendek savaşından dönüp silahlarını çıkarması ve yıkanmasının ardından Cebrail yanına geldi ve: "Sen silahlarını bıraktın, oysa Vallahi biz silahlarımızı henüz bırakmış değiliz! Onların üzerine yürü!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Nereye?'' diye sorunca, Cebrail: "Şuraya!" dedi ve Kurayza oğullarına doğru işaret etti. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların üzerine yürüdü. Buhari ve Müslim, Sahih'de Ebu Bekr bin Ebi Şeybe'den rivayet etmişlerdir.

 

 

 

Enes bin Malik der ki: Cebrail'in yanındakilerle Kurayza oğulları üzerine giderken Ganm oğulları yolundan yükselen tozu hala görür gibiyim.

 

Buhari, Sahih'te Musa bin İsmail'den rivayet etmştir.

 

 

 

ibn Ömer bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hendek savaşı dönüşü bizlere: "Kurayza oğulları bölgesine ulaşana kadar içinizden hiç kimse öğle namazını kılmasın!'' diye çağrı yaptı. Geride kalan bazıları öğle namazı vaktinin geçmesinden endişe edip namazı bölgeye varmadan kılarken, diğerleri: "Bu namazı Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emrettiği yer dışında başka bir yerde kılmayız!" dediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan hiç birine herhangi bir tepki göstermedi.

Buhari ve Müslim, Sahih'de rivayet etmişlerdir.

 

 

 

Abdullah (b. Ömer) der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hendek savaşı dönüşü bizlere: ''Kurayza oğulları bölgesine ulaşana kadar içinizden hiç kimse öğle namazını kılmasın!'' diye çağrı yaptı. Bazıları öğle namazı vaktinin geçmesinden endişe edip namazı bölgeye ulaşmadan kılarken, diğerleri: "Vakti geçse de bu namazı Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emrettiği yer dışında başka bir yerde kılmayız!" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan hiç birine herhangi bir tepki göstermedi.

İsmaili der ki: "Benim kitabımda ifade ‘‘Öğle namazı’‘ şeklindedir." Müslim, Sahih'de Abdullah bin Muhammed bin Esma'dan rivayet etmiştir.

 

Buhari de bu şekilde aktarmıştır.

 

Bazıları bunu rivayet ederken "Öğle namazı" yerine "ikindi namazı" ibaresini kullanmışlardır. Musa bin Ukbe, Muhammed bin ishak bin Yesar ve başka meğazi alimleri de böyle demişlerdir.

 

 

 

Abdurrahman bin Abdillah bin Ka'b bin Malik, amcası Abdullah bin Ka'b'dan bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hendek savaşından dönünce zırhını çıkardı. Yıkanıp buhurlandı. Bunun üzerine Cebrail karşısına çıktı ve: "Ne diye savaşmayı bıraktın? Bakıyorum da biz henüz çıkarmamışken sen zırhını çıkarmışsın" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) endişe içinde fırladı ve Kurayza oğulları bölgesine varana kadar hiç kimsenin ikindi namazını kılmamasını emretti.

Bunun üzerine insanlar tekrar silahlarını kuşandı. Ancak Kurayza oğulları bölgesine varmadan güneş battı. Güneş batmaya yakın Müslümanlar kendi aralarında tartışmaya başladı. Bazıları: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kurayza oğulları bölgeSine varmadan namazı kılmama emrini verdi. Biz Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emrini yerine getirdiğimiz için bize herhangi bir günah yoktur" dediler. Bu şekilde bazıları yaptıklarının karşılığını Allah'tan bekleyerek namazı kıldılar. Diğerleri ise güneş batımından sonra yaptıklarının karşılığını Allah'tan bekleyerek Kurayza oğulları bölgesinde namazı kıldılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan hiç birine herhangi bir tepki göstermedi.

 

 

 

Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşi Aişe bildiriyor: Hendek Savaşı dönüşü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benim yanımdayken adamın biri gelip selam verdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) endişe içinde kalkınca ben de arkasından kalktım. Selam veren kişinin Dihyetu'l-Kelbi olduğunu gördüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Gelen Cebrail'di. Kurayza oğulları üzerine yürümemi söylüyor ve: ‘‘Sizler silahlarınızı bıraktınız, oysa biz müşriklerin peşini bırakmadık ve Hamrau'l-Esed'e kadar onların peşinden gittik’‘ diyor" buyurdu.

Sonrasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) endişe içinde ashabının yanına gitti ve: ''Kurayza oğulları bölgesine ulaşana kadar ikindi namazını kılmamanızı istiyorum!" buyurdu. Ancak Kurayza oğulları bölgesine ulaşmadan güneş batmaya yüz tutunca Müslümanlardan bazıları:

"Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o sözünden kasıt, namazın kılınmaması değildir. Bundan dolayı namazı kılın" dedi. Bazıları da: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize verdiği emir doğrultusunda hareket ediyoruz. Bundan dolayı bu konuda bizim bir günahımız olmaz" dedi. Bu şekilde bazıları farziyetine iman ederek ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ikindi namazını kılarken, bazıları da verilen emre uyulması gerektiğine iman ederek ve karşılığını Allah'tan bekleyerek namazı kılmadı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan hiç birine herhangi bir tepki göstermedi.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bulunduğu yer ile Kurayza oğulları bölgesi arasında bulunan bazı meclislere uğradı ve: "Yanınızdan geçen kimse oldu mu?'' diye sordu. Meclistekiler: "Boz katırı üzerinde Dihyetu'l-Kelbi uğradı. Altında da atlastan bir eyer vardı" dediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O kişi Dihye değil Cebrail'di. Kurayza oğullarını sarsmak ve kalplerine korku düşürmek için gönderildi'' buyurdu.

 

Sonrasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları kuşattı. Sözlerini onlara duyurana kadar da ashabına kendisini kalkanlarıyla korumalarını söyledi. Ardından onlara: "Ey maymun ve domuzların kardeşleri!'' diye seslendi. Kurayza oğulları: "Ey Ebu'l-Kasım! Sen böyle çirkin sözler söyleyen biri değilsin!" karşılığını verdiler. Müttefikleri olan Sa'd bin Muaz'ın vereceği hükme razı olup kaleden çıkana kadar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları muhasara altında tuttu. Kaleden çıktıklarında Sa'd, savaşçılarının öldürülmesi, çocukları ile kadınlarının da esir edilmesine hükmetti,1

 

ı İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (4/118), Hakim, Müstedrek (3/34-35), EbU Nuaym, Delailu'n-Nübüvve (437) ve Salihl, Siretu'ş-Şamiyye (5/9),

 

 

 

Hz. Aişe bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işittiği bir sesin üzerine aniden fırlayıp çıktı. Ben de neler olduğunu görmek için peşinden gittim. Sesin sahibi atının yelesine dayanmıştı. Bu kişinin Dihyetu'l-Kelbi olduğunu gördüm. Yine gördüğüm kadarıyla sarık takmış, sarığının ucunu da omuzlarının arasına salmıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma girdiğinde ona: "Aniden fırlayıp çıktın. Senin böyle kalktığını gördüğümde ben de bakmak için peşinden çıktım ve sesin sahibinin Dihyetu'l-Kelbi olduğunu gördüm" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu gördün mü ki?'' diye sorunca: "Evet!" karşılığını verdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O, Cebrail'di. Kurayza oğulları üzerine yürümemi emretti'' buyurdu.

 

Abdullah bin Ömer der ki: Yahya bin Said de Amre kanalıyla aynısını bana Aişe'den bildirdi.

Aynısını Halid bin Mahled de "Abdullah bin Ömer - Aişe" kanalıyla rivayet etmiştir.

Hz. Aişe'nin Cebrail'i görmesine dair bu hadisin bir başka şahidine göre Hz. Aişe şöyle demiştir: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cebrail'in yüzünden tozları silmesini hala görür gibiyim. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Bu Dihye!" dediğimde, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu Cebrail'' karşılığını verdi.

Bunu da Yunus bin Bukeyr, Meğazi'de "Anbese bin el-Ezher- ikrime" kanalıyla rivayet etmiştir.

 

 

 

Ashabın Cebrail'i görmesi konusunda yine Yunus bin Bukeyr, Meğazi'de Anbese bin el-Ezher kanalıyla Simak bin Harb'den, o da ikrime'den naklediyor:

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabın yanına uğradı ve: ''Yanınızdan geçen kimse oldu mu?'' diye sordu. Ashabı: "Beyaz katırı üzerinde Dihye bin Halife el-Kelbi geçti. Altında atlastan bir eyer vardı" deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O kişi Dihye değil Cebrail'di. Kurayza oğullarının kalelerini sarsmak ve kalplerine korku düşürmek için Yüce Allah onu gönderdi'' buyurdu.

 

 

 

ibn ishak der ki: Sonrasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sancağı Ali bin Ebi Talib'e verip Kurayza oğulları üzerine göndermek istedi. Diğer Müslümanlar sancağı almak için öne geçmeye çalıştılar.

 

 

 

Zühri veya Musa bin Ukbe anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) banyoda saçlarını tarayıp düzeltiyordu. Başının bir bölümünü bu şekilde taramışken Cebrail atına binmiş ve zırhını giyinmiş bir şekilde geldi. Mescid'in kapısının yanında cenazelerin konulduğu yerde durdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına çıktığında Cebrail: "Allah seni bağışlasın! Silahlarını bıraktın mı?" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet'' karşılığını verdi. Cebrail: "Ancak sen düşmanlarla karşılaştığından beri biz silahlarımızı bırakmış değiliz. Yüce Allah onları hezimete uğratmış olmasına rağmen hala onların peşindeyim" dedi.

 

Dediklerine göre Cebrail'in üzeri henüz tozluydu. Cebrail, Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah sana Kurayza oğulları ile savaşmanı emrediyor. Ben de yanımdaki meleklerle birlikte kalelerini sarsmak için onların üzerine gidiyorum. Sen de diğer insanlarla birlikte çık" dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde Cebrail'in peşinden çıktı. Ganm oğulları meclisinde kendisini bekleyenlerin yanına geldiğinde: "Az önce buradan bir atlı geçti mi?" diye sordu. "Beyaz atı üzerinde Dihyetu'l-Kelbi geçti. Altında atlastan bir eyer, üzerinde de zırhı vardı" dediler. Dediklerine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "O kişi Cebrail'di" demiştir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Dihyetu'l-Kelbi'yi Cebrail'e benzetirdi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Peşimden Kurayza oğullarına gelin! İkindi namazını da onların bölgesinde kılın'' buyurdu. Oradakiler de yanlarında bulunanlarla birlikte yola düştüler. Kurayza oğulları bölgesine varmadan yoldayken ikindi namazı vakti geldi. Aralarında namazı kılma konusunu konuştuklarında bazıları: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı Kurayza oğulları bölgesinde kılmayı emrettiğini bilmiyor musunuz?" derken, bazıları:

 

"Ama namaz bu!" dedi. Bazıları namazı orada kılarken, bazıları da geciktirip güneş battıktan sonra Kurayza oğulları bölgesinde kıldı. Daha sonra Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikindi namazını vaktinde kılanlar ile geciktirenler zikredildi. Dediklerine göre Resulullah içlerinden hiç kimseye tepki göstermedi.

 

Ali bin Ebi Talib, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldiğini görunce onu karşıladı ve: "Ey Allah'ın Resulü! Sen dön! Yüce Allah, seni bu Yahudilerden yana rahatlatacaktır" dedi. Hz. Ali de Yahudilerin, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve eşleri hakkında çirkin sözler söylediklerini işitmişti ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözleri duymasını istemiyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Neden geri çekilmemi istiyorsun?'' diye sordu, ancak Hz. Ali duyduklarını ona söylemedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sanırım beni rahatsız edecek laflar söylediklerini işittin. Yoluna devam et! Allah düşmanları beni gördüklerinde daha önce duyduğun sözleri söyleyemeyecekler'' buyurdu.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalelerinin dibine geldiğinde en yüksek sesiyle Yahudilerin eşrafından olan bazılarına seslendi ki onlar daha yüksek bir yerde duruyorlardı. Sesini onlara duyurduktan sonra da: ''Ey Yahudiler! Bize cevap verin! Ey maymunların kardeşleri! Yüce Allah'ın hüsranı başınıza geldi!" diye seslendi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müslüman birliklerle birlikte Kurayza oğullarını on küsur gün boyunca muhasara altında tuttu. Huyey bin Ahtab da (Mekke'den) döndü ve Kurayza oğulları kalesine girdi. Yüce Allah kalplerine korkuyu düşürdü. Muhasara yüzünden de çaresiz kalınca Ebu Lubabe bin Abdilmünzir'e seslendiler. Zira Kurayza oğulları Ensar'ın müttefikleriydi. Ebu Lubabe: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) izin vermeden yanlarına gitmem" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Gitmene izin veriyorum" buyurunca Ebu Lubabe yanlarına gitti.

 

Ebu Lubabe yanlarına gidince ağlayarak: "Ey Ebu Lubabe! Sence bize ne olacak? Ne yapmamızı tavsiye edersin? Zira savaşmaya gücümüz yok" dediler. Ebu Lubabe elini boğazına götürdü ve parmaklarını üzerinden geçirdi. Bununla da öldürüleceklerini söylemek istedi.

 

Ebu Lubabe yanlarından ayrılınca elinden yaralandı. Bununla da büyük bir fitneye bulaştığını düşündü. "Vallahi samimi bir şekilde tövbe edip de Yüce Allah bu tövbemi kabul ettiğini bildirinceye kadar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüne bakmayacağım" dedi ve Medine'ye döndü. Medine'ye dönünce ellerini Mescid'in direklerinden birine bağladı. Dediklerine göre elleri bu şekilde yirmi gün boyunca bağlı kalmıştır.

 

Ebu Lubabe'nin dönmekte gecikmesi üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ebu Lubabe müttefikleriyle işini bitirmedi mi?" diye sordu. Ashab: ''Ey

 

Allah'ın Resulü! Vallahi kaleden ayrıldı, ancak nereye gittiğini bilmiyoruz'' dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ebu Lubabe'nin başına daha önce gelmeyen bir iş geldi'' buyurdu. Mescid'in yanından bir adam gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ebu Lubabe'yi gördüm! Ellerini bir iple Mescid'in direklerinden birine bağlamıştı'' deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Benden ayrıldıktan sonra fitneye (imtihana) maruz kaldı. Şayet yanıma gelseydi ona bağışlanma dilerdim. Şayet dediğin gibi yapmışsa Yüce Allah onun hakkında hükmünü verene kadar yerinden oynatmayacağım'' buyurdu.

 

 

 

Urve der ki: ''Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) saçlarını temizleyip tarıyordu.

Başının bir tarafını temizlemişken Yüce Allah'ın emri geldi. Atı üzerinde zırhını da giymiş olan Cebrail geldi ... ''

 

Sonrasında ravi, Musa bin Ukbe'nin rivayetinin benzerini zikreder. Ancak Cebrail'in ona: "insanlarla birlikte yola çık!'' dediğini ekleyip şöyle devam eder:

 

"Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yeniden zırhını giydi ve insanların silahlarını kuşanıp yola düşmesi yönünde çağrı yaptı. Müslümanlar da savaş için harekete geçti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önden Ali bin Ebi Talib'i gönderip kendisine sancağı verdi. Kurayza oğullarının kalesine kadar gitmesini söyledi. Ali bin Ebi Talib kendisine verilen emri yerine getirip önden gitti. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peşinden çıktı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol üzerinde Ganm oğullarından kendisini bekleyen Ensar'dan bir meclise uğrayınca dediklerine göre onlara: ‘‘Az önce yanınızdan bir atlı geçti mi?’‘ diye sordu. Kendisine: "Atı üzerinde Dihyetu'l-Kelbi geçti. Altında kırmızı kadifeden bir eyer vardı’‘ karşılığını verdiler. Denildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘O Cebrail'di’‘ demiştir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) , Dihyetu'l-Kelbi'yi Cebrail'e benzetirdi."

 

Sonrasında ravi bir önceki ne benzer bir şekilde kıssayı zikreder, ancak "Kurayza oğullarını on küsur gün boyunca muhasara altında tuttu" ifadesine yer vermez.

 

 

 

Ma'bed bin Ka'b bin Malik es-Sülemi bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yirmi beş gün boyunca bizleri muhasara altında tuttu. Sonunda çaresiz kaldık. Yüce Allah da kalplerimize korkuyu düşürdü. Kureyşliler ve Gatafanlılar geri dönünce Huyey bin Ahtab, Ka'b bin Esed ile anlaşmasına sadık kalarak Kurayza Oğullarının kalesine girmişti.

 

Kurayza oğulları, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendilerini yok etmeden oradan ayrılmayacağını anlayınca Ka'b bin Esed: "Ey Yahudiler! Gördüğünüz gibi başınıza bu şey geldi. Size üç teklifte bulunacağım. Bunlar içinden dilediğinizi seçin" dedi. Ona: "Bunlar nedir?" diye sorduklarında, Ka'b: "Birincisi bu adama biat edip onu tasdik edelim. Vallahi peygamber olduğunu açık bir şekilde öğrendiniz. Kitabınızda bahsedilen peygamberin de kendisi olduğunu biliyorsunuz. Bunu yapın da kanlarınız, mallarınız ve kadınlarınızı güvence altına alın" karşılığını verdi.

 

Yahudiler: "Tevrat'ın hükmünü değiştirmez ve onun yerine başka bir şeye uymayız" karşılığını verince, Ka'b: "Bu teklifi kabul etmiyorsanız o zaman gelin de çocuklarımız ile kadınlarınızı öldürelim ve kalan erkeklerle kılıçlarımızı çekip Muhammed'in karşısına çıkalım. Bu şekilde Allah, Muhammed ile aramızda hükmünü verene kadar geride bizi endişelendirecek bir şey bırakmamış oluruz. Şayet öldürülürsek geride çoluk çocuk bırakmadan ölmüş oluruz. Zafer elde edersek de ömrüme yemin olsun ki istediğimiz kadar kadın ve çocuğa sahip olabiliriz" dedi. Yahudiler: "Bu miskinleri nasıl öldürelim? Onlar öldükten sonra hayattan ne zevk alacağız?" karşılığını verdiler.

 

Ka'b: "Bunu da kabul etmezseniz bugün Sebt gecesidir. Muhammed ve ashabı böyleSi bir günde bizden yana kendilerini güvende hissediyorlardır. Kaleden inip onlara baskın yapalım" deyince, Yahudiler: "Sebt günü yasaklarını çiğneyip de bizden öncekilerin yaptığı şeyi yapmayız. Zira bizden öncekiler bu günde günaha bulaşınca hayvana dönüşme gibi bildiğin şeye maruz kaldılar" karşılığını verdiler. Ka'b da: "Zaten içinizden hiç kimse doğduğundan beri sağlam bir iş yapmış değildir" dedi.

 

Sonrasında Kurayza oğulları Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Lubabe bin

Abdilmünzir'i bize gönder de durumumuzu ona danışalım" dediler. Zira Kurayza oğulları Evslilerin müttefikiydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Lubabe'yi onlara gönderdi. Yahudiler onu görünce erkekleri ayağa kalktı, kadınlar ve çocuklar ise ağlayarak ona sığınıp yardım beklediler. Ebu Lubabe onların bu durumunu görünce onlara acıdı. Ona: "Ey Ebu Lubabe! Sence Muhammed'in vereceği hükme razı olup teslim olalım mı?" dediklerinde, Ebu Lubabe: "Evet!" karşılığını verdi ve verilecek hükmün bOğazlanmak olduğunu ifade eder gibi eliyle boğazına işaret etti.

 

Bu yaptığından dolayı Ebu Lubabe: "Vallahi bunu yaparak Allah ve Resulüne ihanet ettiğimi öğrendiğimden beri ayaklarım titreyip durmaktadır" demiştir.

 

Ebu Lubabe, Yahudilerin yanından ayrıldıktan sonra Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uğramadan Medine'ye gitti. Kendini Mescid'in direklerinden birine bağladı ve: "Yaptığımdan dolayı Yüce Allah tövbemi kabul edene kadar buradan ayrılmayacağım" dedi. Sonrasında Kurayza oğulları bölgesine ayak basmayacağına, Allah ve Resulüne ihanet ettiği bir bölgede bir daha görülmeyeceğine dair Allah'a söz verdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun geç kaldığını görünce ve yaptıklarından haberdar olunca: "Şayet yanıma gelseydi ona bağışlanma dilerdim. Ama anlatıldığı gibi yapmışsa Yüce Allah tövbesini kabul edene kadar onu bağlı olduğu yerden salıvermiyeceğim'' buyurdu.

 

ibn ishak, hadisi bu isnadla bu şekilde rivayet etmiştir. Said bin el-Müseyyeb ise onun Tövbe direğine bağlanmasının Tebuk savaşına katılmamasından ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu konuda ona sitem etmesinden sonra olduğunu söylemiştir. Kurayza oğullarının kuşatıldığı zamanlarda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) söyledikleri de orada yaptıklarından dolayıydı. Daha sonra ise Tebuk savaşına katılmayan birkaç kişiden biri olmuştur. Doğrusunu da Allah bilir.

 

Ali bin Ebi Talha ve Atiyye bin Sa'd'ın ibn Abbas'tan bildirdiğine göre Ebu Lubabe'nin kendini Mescid direğine bağlaması Tebuk savaşına katılmamasından sonra olmuştur ki bu da Said bin el-Müseyyeb'in söylediğini desteklemektedir.

 

 

 

Yezid bin Abdillah bin Kusayt bildiriyor: Ebu Lubabe'nin tövbesinin kabul edildiğini bildiren ayet, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ümmü Seleme'nin evindeyken nazil olmuştur.

 

Ümmü Seleme bunu şöyle anlatır: Se her vakti Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güldüğünü gördüm. Ona: "Allah yüzünü daim güldürsün! Neden gülüyorsun?" diye sorduğumda: "Ebu Lubabe'nin tövbesi kabul edildi'' karşılığını verdi. "Ey Allah'ın Resulü! Ona bunun müjdesini vereyim mi?" diye sorduğumda, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İstiyorsan ver'' buyurdu. Henüz hicab ayeti nazil olmamıştı. Kalkıp odamın kapısında durdum ve: "Ey Ebu Lubabe! Müjde! Yüce Allah tövbeni kabul etti" dedim. insanlar bunu duyunca onu çözmek için koşuştular. Ancak Ebu Lubabe: "Vallahi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizzat kendi elleriyle beni çözmedikçe buradan ayrılmam!" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabah namazı için çıkıp yanına uğradığında onu çözdü. 

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Kurayza Oğullarının Sa'd bin Muaz'ın Vereceği Hükme Göre Teslim Olması, Sonrasında Erkeklerinin Öldürülmesi, Kadınlar ile Çocuklarının Esir Alınması