DELAİLU

NÜBÜVVE

HENDEK -AHZAB- SAVAŞINA

DAİR BÖLÜMLER

 

Resulullah (s.a.v.) ve Müslümanların, Muhasara Altındayken Karşılaştıkları Sıkıntılar, Münafıkların içlerindeki ihaneti Açığa Çıkarmaları, Mücadeleyle Meşgul Olan Müslümanların Farz Namazını Kaçırmaları, Teke Tek çarpışmalar, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Savaş, Hileden ibarettir" Buyurması ve Allah'ın Müşriklere Rüzgarı ve Orduları Gönderip Hezimete Uğratması

 

Hz. Aişe; "Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi; gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti; Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz"[Ahzab 10] ayetinden kastedilenin Hendek savaşı olduğunu söylemiştir.

 

Buhari bunu Sahih'te Osman bin Ebi Şeybe kanalıyla Abde'den rivayet etmiştir.

 

 

 

ibn Abbas der ki: "Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görüyordu"[Ahzab 9] ayetindeki müslümanların üzerine gelen ordudan kastedilenin Hendek savaşı günündeki Ebu Süfyan ve ordusudur.

 

"İçlerinden bir topluluk da Peygamber'den: ‘‘Evlerimiz düşmana açıktır’‘ diyerek izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı"[Ahzab 13] ayetinden kastedilenler Harise oğullarıdır. Onlar: "Evlerimiz korunaklı değildir. Bu sebeple soyulmasından korkuyoruz" demişlerdi.

 

ibn Abbas: "İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: ‘‘İşte bu, Allah ve Peygamber'inin bize vaad ettiğidir; Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir’‘ dediler. Bu, onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artırdı"[Ahzab 22] ayetini açıklarken şöyle dedi: Allah onlara Bakara Suresinde: "Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: ‘‘Allah'ın yardımı ne zaman?’‘ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır"[Bakara 214] buyurmuştur. Onlar, orduların Hendek savaşında toplanmaları üzerine imtihan edildiklerinde: "işte bu; Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir" dediler. Bu onların ancak iman ve teslimiyetlerini arttırmıştır.

 

 

 

Katade: "İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: ‘‘İşte bu, Allah ve Peygamber'inin bize vaad ettiğidir; Allah ve Peygamber'i doğru söylemiştir’‘ dediler. Bu onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artırdı"[Ahzab 22] ayetini açıklarken şöyle dedi: Allah Bakara Suresinde: "Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: ‘‘Allah'ın yardımı ne zaman?’‘ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı"[Bakara 214] buyurmuştur. işte inananlar düşman birliklerini gördükleri zaman: "işte bu, Allah ve Peygamberi'nin bize vaad ettiğidir; Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir" dediler.

 

 

 

Muhammed bin Ka'b el-Kurazi ve Kurayza oğullarından biri olan Osman bin Ka'b, kavminden olan bazılarından şöyle naklettiler: Amr bin Avf oğullarının anlaşmalısı olan Muattib bin Kuşeyr şöyle dedi: "Muhammed, bize Kisra'nın ve Kayser'in hazinelerine sahip olacağımızı vaad ediyor. Halbuki biz tuvaletimizi yapmak için giderken bile başımıza bir bela gelmesinden emin olamıyoruz." Hatta Evs bin Kayzi ve kavminden bir topluluk şöyle demişti: "Ey Allah'ın Resulü! Evlerimiz düşmana karşı açık ve Medine dışındadır. izin ver de kadınlarımızın ve çocuklarımızın yanına dönelim." Bunun üzerine yüce Allah, onlara verdiği nimeti, kendilerine yardım edeceğini hatırlatarak ve münafıkların da söylediklerini zikrederek şöyle buyurdu: "Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görüyordu."[Ahzab 9]

 

Ayette zikredilen düşman ordusu Kureyş, Gatafan ve Beni Kurayza'dır.

Rüzgar ile birlikte gönderilen görünmeyen ordu da meleklerdir. "Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi; gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti; Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz. işte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı. ikiyüzlüler ve kalplerinde hastalık olanlar: ''Allah ve Peygamberi bize sadece kuru vaatlerde bulundular’‘ diyorlardı.''[Ahzab 10-12]

 

Yukarıdan gelenler Kurayza oğullarıdır. Aşağıdan gelenler ise Kureyşliler ve Gatafanlılardır. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kuru vaatte bulunduğunu söyleyenlerden kasıt ise Muattib bin Kuşeyr ve arkadaşlarıdır. "İçlerinden bir takımı: ‘‘Ey Medinelilerl Tutunacak yeriniz yok, geri dönün’‘ demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamber'den: ‘‘Evlerimiz düşmana açıktır’‘ diyerek izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı"[Ahzab 13] ayetinde kastedilenler Evs bin Kayzı ve onunla birlikte olanlardır.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ona karşı duran müşrikler, yirmi küsur gece kaldılar. Aralarında ok atışması dışında savaş olmadı. Ancak aralarında Amr bin Abdivudd, ikrime bin Ebi Cehil, Dirar bin el-Hattab ve Hubeyre bin Ebi Vehb'in de bulunduğu Kureyş'ten bazı atlılar Kinane oğullarına gelerek: "Ey Kinane oğulları! Savaşa hazırlanın. Yakında bu günün süvarilerinin kim olduğunu bileceksiniz" dediler. Sonra atlarıyla dört nala gidip hendeğin başında durdular ve hendeği görünce: "Vallahi bu öyle bir tuzak ki şimdiye kadar Araplar böyle bir tuzak kurmayı bilmiyorlardı" dediler. Hendekte bulunan dar bir yere gelip atlarını karşıya sürüp hücuma geçtiler. Atlarıyla karşı taraftaki Sel' dağı ile hendek arasındaki çorak yere atladılar. Hz. Ali kendisiyle beraber Müslümanlardan birkaç kişiyle birlikte çıktı ve onlara karşı o dar gediği tuttular. Atlılar, onların tarafına doğru süratle gelmeye başladılar. Amr bin Abdivudd, Bedir gününde savaşmıştı. Hatta hareket edemeyeceği vaziyette ağır yara aldığı için Uhud gününde hazır bulunamamıştı. Hendek günü, savaşa katıldığının görülmesi için işaretlenmiş olarak savaşa çıktı ve atı durduğu zaman Hz. Ali: "Ey Amr! Sen Allah'a söz vermiştin ki, Kureyş'ten herhangi biri seni iki şeyden birine çağırırsa, mutlaka birini yaparsın" dedi. Amr: "Doğru söylüyorsun" karşılığını verince Hz. Ali: "Ben, seni Allah'a, Onun Resulü'ne ve İslam'a davet ediyorum" dedi. Amr:

 

"Benim bunlara ihtiyacım yok" karşılığını verince Hz. Ali: "Ben, seni vuruşmaya davet ediyorum" dedi. Amr: "Niçin ey yeğenim? Vallahi seni öldürmek istemiyorum" deyince, Hz. Ali: "Ama Vallahi, ben seni öldürmek istiyorum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Amr öfkeye kapılıp, atından atlayıp onu kesti ve Hz. Ali'ye saldırdı. ikisi çarpışa çarpışa dolaşmaya başladılar ve Hz. Ali onu öldürdü. Onların atlıları bozguna uğramış olarak geri dönüp, hendekten atlayıp kaçtılar.

 

 

 

ibn ishak, çarpışma meydanına çıkmalarını, Amr'ın çarpışmak için adam istemesini başka bir kanalla nakledip şöyle devam etti: Hendek günü savaşmak için adam isteyenlerden biri de Hubeyre bin Ebi Vehb el-Mahzumi'ydi. Ebu Vehb'in ismi Ca'de'dir. Nevfel bin Abdillah bin Muğire el-Mahzumi de meydana çıkarak çarpışmak için adam isteyince karşısına Zübeyr bin el-Avvam çıktı ve bir kılıç darbesiyle onu ikiye böldü. Öyle ki, Zübeyr'in kılıcında bir gedik meydana geldi. Zübeyr dönerken şöyle dedi: "Ben öyle bir adamım ki, korurum. Ümmi Peygamber Mustafa'yı himaye ederim.''

 

 

 

ibn ishak'ın başka bir yerde bildirdiğine göre Hz. Ali, kılıcını Amr'ın kürek kemiğine saplayıp göğsünden çıkardı ve Amr hendekte öldü. Müşrikler, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber göndererek onun cesedini on bin dirheme satın almak istediklerini söyleyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O sizin olsun. Biz ölülerin cesed bedelini yemeyiz" buyurdu.

 

Demir zırh giymiş olan Amr bin Abdivudd çıkıp: "Kim benimle çarpışır?" deyince, Hz. Ali kalkıp: "Onun karşısına ben çıkarım, ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu, Amr'dır. Otur" buyurunca, Amr: "Hani sizden öldürülünce Cennete gireceğini iddia ettiğiniz kimseler nerede kaldılar? içinizden meydana çıkıp benimle çarpışacak bir kimse yok mu?" diye tekrar seslendi. Hz. Ali yine kalkıp: "Onun karşısına ben çıkarım, ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu, Amr'dır. Otur" buyurdu. Amr üçüncü defa seslenip şöyle dedi:

 

"O toplulukta benimle çarpışacak er var mı? diye bağıra bağıra sesim kısıldı! Yürekli kimseler korkunca çabucak iş bitiren emsal kimsenin yerinde durdum. Bu yüzden ben musibet ve felaketlerden önce süratle gelmeye devam edeceğim. Delikanlıdaki yiğitlik ve cömertlik, en iyi huylardandır."

 

Hz. Ali kalkıp: "Onun karşısına ben çıkarım, ey Allah'ın Resulü!" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ama o Amr'dır" buyurdu. Hz. Ali: "Amr olursa ne olmuş!" deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona izin verdi ve Hz. Ali şöyle diyerek ona doğru yürüdü: "Acele etme, senin çağrına cevap verecek adam geldi. O aciz değildir. Azmi, basireti sağlamdır. Doğruluk, her kurtulacak kimseyi kurtarır.

 

Ben ümid ederim ki, senin üzerine cenazeler için yapılan ağıt düzenlenir. Öldürücü darbeyi sana vuracağım. Musibet ve felaketler anında, o darbemden söz edilecektir!"

Amr: "Sen kimsin?" diye sorunca, Hz. Ali: "Ben Ali'yim" cevabını verdi.

 

Amr: "Abdimenaf'ın oğlu mu?" diye sorunca Hz. Ali: "Ben Ebu Talib oğlu Ali'yim" cevabını verdi. Amr: "Yeğenim; amcaların arasında senden daha yaşlı kimseler vardır. Senin kanını akıtmaktan hoşlanmıyorum. Onlar gelsinler" deyince Hz. Ali: "Hayır, ama Allah'a yemin ederim ki, ben, senin kanını akıtmak istiyorum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Amr öfkeyle atından indi ve tıpkı ateş parçasını andıran kılıcını çekti. Sonra öfkeli vaziyette Hz. Ali'nin üzerine geldi. Ali de kalkanıyla onun karşısına çıktı. Amr, kendi kalkanını Ali'nin kalkanına vurup onu parçaladı ve Ali de kılıcını onun başına vurup yardı. Sonra omuzuna bir darbe vurunca Amr yere düştü ve toz duman kalktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tekbir sesini duyunca Hz. Ali'nin Amr'ı öldürdüğünü anladı. Orada Ali şöyle dedi:

"Ali atlılara böyle karşı çıkar İşte böylece benden ve ondan arkadaşlarımı uzak tutun Bugün ırzını korumak beni firardan meneder Başa vurulan darbe hedefini şaşıracak değildir Kıt görüşlülüğünden ötürü putlara ibadet etti Ben ise doğru görüşlülüğüm sebebiyle Muhammed'in Rabbine ibadet ettim."

 

Sonra Hz. Ali, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güleç bir yüzle geldi. Ömer bin elHattab ona: "Amr'ın zırhını soyup getirseydin ya. Çünkü Araplardan onun zırhı kadar iyi bir zırha sahip bir kimse yoktur" deyince Hz. Ali: "Ben ona darbeyi vurduğumda o kıçını bana döndü. Ey amca oğlu, ben onu soymaktan utandım ve atlıları da hezimete uğramış olarak hendekten çıkıp gittiler" karşılığını verdi.

 

 

 

Abdullah bin ez-Zübeyr der ki: Hendek günü kadın ve çocuklarla beraber kaleye konuldum. Yanımda Ömer bin Ebi Seleme de vardı. Ömer eğiliyor, ben sırtına çıkıp nasıl savaşıldığına bakıyordum. Sonra ben eğiliyorum, o sırtıma çıkıp bakıyordu. Ben baktığımda kah o tarafa, kah bu tarafa hamle yapıyor, karşısına ne çıkarsa ona saldırıyordu. Akşam yanımıza, kaleye geldiğinde: "Babacığım, bugün seni gördüm. Yaptıklarını da seyrettim'' dedim. Babam: "Beni gördün mü yavrucuğum?" diye sorunca: ''Evet'' cevabını verdim. Bunun üzerine babam şöyle dedi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Babam anam sana feda olsun" dedi."

 

 

 

ibn Abbas'ın bildirdiğine göre hendek günü müşriklerden biri öldürülünce, müşrikler Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber gönderip: "Bize onun cesedini gönder. Size on iki bin dirhem verelim'' dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunun ne cesedinde, ne de parasında hayır yoktur" buyurdu.

 

 

 

Abdullah bin Sehl'in Hz. Aişe'den bildirdiğine göre Hz. Aişe hendek günü Harise oğullarının kalesindeydi. Orası, Medine kalelerinin en korunaklısıydı. Sa'd bin Muaz'ın annesi de kalede idi. Bu, örtünme emri nazil olmadan önce idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı hendeğe gidince çocuk ve kadınları kalelere koymuşlardı. Hz. Aişe şöyle dedi: Sa'd, üzerinde kısa, yukarı kalkmış bir zırh olduğu halde geçti. O zırhın kolunun hepsi dışarı çıkmıştı ve elinde de mızrağı vardı. Mızrağını hızlıca sallayıp şöyle diyordu:

"Biraz bekle ki Hamel savaşa gelsin. Ecel gelince ölümde bir sakınca yoktur."

Anası ona: "Eyoğlum! Savaşa katıL. Vallahi gecikmiş bulunuyorsun" deyince ben de onun annesine: "Ey Ümmü Sa'd! Vallahi elbette Sa'd'ın zırhının bundan daha mükemmel olmasını arzu ederdim. Okun açık olan yerden kendisine isabet etmesinden korkuyorum" dedim.

 

 

 

Ebu Abdillah rivayetinde şu eklenmiştir: ibn ishak dedi ki: Asım bin Ömer bin Katade'nin bildirdiğine göre Sa'd bin Muaz'ı kolundan okla vuran, Habban bin Kays bin el-Arika'dır. Habban oku Sa'd bin Muaz'a atarken: "Al benden! Benim Arika'nın oğlu olduğumu bil!" dedi. Sa'd bin Muaz, kolundan vurulunca, ona:

 

"Allah senin yüzünü Cehennem'de terletsin" diye beddua ettikten sonra şöyle dua etti: "Allahım! Eğer Kureyş ile savaştan bir şey geriye bıraktıysan beni yaşat. Çünkü senin Resulüne eziyet veren, onu yalanlayan ve onu memleketinden sürgün eden bir kavim ile savaşmayı sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmiyorum. Allahım! Şayet bizimle onların arasında savaşı durdurdunsa, bu darbeyi benim için bir şahadet kıl ve Beni Kurayza'nın yıkılışını gözlerimle görmedikçe beni öldürme."

 

 

 

ibn ishak der ki: Doğru söylediğinden emin olduğum bir kişinin bildirdiğine göre Ubeydullah bin Ka'b bin Malik şöyle derdi: "O gün Sa'd'ı, Mahzum oğullarının müttefiki olan Ebu Usame el-Cuşemi'den başkası vurmadı. Ebu Usame, bu hususta bir şiir söyledi."

 

 

 

Yahya bin Abbad bin Abdillah bin ez-Zübeyr'in bildirdiğine göre babası şöyle dedi: Safiyye binti Abdilmuttalib, Hassan bin Sabit'in kalesi Fari'de idi. Hassan bin Sabit, kadınlar ve çocuklarla birlikte, yanımızda bulunuyordu. Yahudilerden bir adam, bizim yanımıza gelerek kaleyi dolaşıp durmaya başladı. Beni Kurayza Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile aralarındaki anlaşmayı bozup ona savaş açmışlardı. Bizimle onlar arasında bizi koruyacak, bizi müdafaa edecek kimse yoktu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve diğer Müslümanlar, düşmanlarının karşısında göğüs göğüse bulunuyorlardı. Herhangi biri bize geldiği zaman bunlar düşmanlarının yanından ayrılıp yanımıza gelemiyorlardı. Hassan'a: "Şu Yahudi, gördüğün gibi kaleyi dolaşıyor. Vallahi ben bunun arkamızdaki Yahudilere bizi göstermeyeceğinden emin değilim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı da bizimle ilgilenemiyor, in ve onu öldür" dedim. Hassan: "Ey Abdulmuttalib'in kızı! Allah senin iyiliğini versin. Vallahi sen de biliyorsun ki, ben bu işi yapabilecek biri değilim" karşılığını verince bir sırık alıp kaleden indim ve adama sırıkla vurup öldürdüm. Sonra kaleye döndüm ve: "Ey Hassan, in ve onun üstündekileri çıkarıp al. Erkek olduğundan onu soyamadım" dedim. Hassan: "Onun giysilerine ihtiyacım yok. Ey Abdulmuttalib'in kızı" karşılığını verdi.

 

 

 

Hişam bin Urve'nin, babasından, Safiyye'den aynı manada bir rivayette bulunmuş: "Safiyye bir müşriki öldüren ilk kadındır" ibaresini eklemiştir.

 

 

 

Hz. Ali'nin bildirdiğine göre hendek günü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hendeğin kenarında otururken: "Onlar güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi orta (ikindi) namazından alıkoydular, Allah da onların evlerine, kabirlerine ve evlerine -veya karınlarına- ateş doldursun!" diyerek beddua etti.

 

Hadisin lafzı Ruzbari'ye aittir. Müslim bunu Sahih'te Şu'be'den rivayet etmiştir. --- Müslim, mesacid 36(204).

 

 

 

Cabir bin Abdillah'ın bildirdiğine göre Ömer bin el-Hattab hendek günü güneş battıktan sonra Kureyş kafirlerine sövmeye başladı ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! ikindi namazını neredeyse güneş batmak üzere iken kılabildim" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ben hala kılamadım" buyurdu. Ben de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Buthan vadisine indim ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) abdest aldı. Biz de abdest aldık ve Güneş battıktan sonra ikindiyi kıldı. Sonra da akşam namazını kıldı.

 

Buhari ve Müslim bunu Sahih'te Hişam ed-Destuvai'den rivayet etmiştir.

 

 

 

Ebu Said el-Hudri şöyle dedi: Ahzab günü, Müşriklerden dolayı öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılmaya fırsat bulamadık. Yatsıdan çok sonra bu namazları kılabilecek duruma geldik. Yüce Allah, "Allah, inkar edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta müminlere kafi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir"[Ahzab 25] ayetini indirince Allah'ın Resulü, Bilal'e kamet getirmesini emretti, sonra daha önce kıldığı gibi öğle namazını kıldı. Sonra tekrar kamet getirip ikindi namazını daha önce kıldığı gibi kıldı. Sonra tekrar kamet getirip daha önce kıldığı gibi akşam namazını, sonra bir daha kamet getirip yatsı namazını kıldı. Bu, korku anında nasıl namaz kılınacağını bildiren, "Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın)"[Bakara 239] ayeti nazil olmadan önce olmuştu.

 

 

 

ibn ishak der ki: insanlar korku içinde iken Nuaym bin Mes'ud el-Eşcai Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi ...

 

 

 

Yine ibn ishak der ki: Bir adamın bana bildirdiğine göre Abdullah bin Ka'b bin Malik der ki: Nuaym bin Mes'ud el-Eşcai, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Müslüman oldum ve bunu kavmimden kimse bilmiyor. Bana dilediğin emri ver" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen bize katılırsan aramızda sadece tek kişi olarak katılmış olursun. Ama sen kendi kavminin arasına git ve gücünün yettiği kadar onları savaşı terk etmeye zorla, zira harb bir hileden ibarettir" buyurdu. Nuaym yola çıkıp, Cahiliye döneminde gayet iyi dostları bulunan Kurayza kabilesine geldi ve onlara: "Ey Kurayzalılar! Benim size olan samimi dostluğumu bilirsiniz değil mi?" diye sorunca: "Doğru söylüyorsun" karşılığını verdiler. Nuaym onlara şöyle dedi: "Kureyş ile Gatafan asla size benzemez. Bu memleket sizin kendi yurdunuz, orada mallarınız, çocuklarınız ve hanımlarınız var. Siz buraları bırakıp ta başka yerlere gidemezsiniz. Kureyş ile Gatafan ise buraya sadece Muhammed ve ashabı ile savaşmaya geldiler. Siz de onlara bu konuda destek oldunuz. Halbuki, Kureyş'le Gatafan'ın malları, hanımları ve yurtları başka yerde. Onlar asla sizin gibi değiL. Eğer bir fırsat olursa hemen onu ele geçirecekler. Aksi olursa kaçıp memleketlerine gidecekler ve sizinle Muhammed'in arasına kendi ülkenizde bu savaşı bırakacaklar. O zaman Muhammed sizinle baş başa kalınca sizin gücünüz ona yetmeyecek. Bana kalırsa siz bu Kureyş, Gatafan ve diğerleri ile birlikte, onların eşrafından bazılarını rehin alarak, elinizde tutun, onların da Muhammed'den kurtuluncaya kadar, sizinle birlikte savaşacağını garanti altına almadan, sakın savaşa girmeyin." Bunu duyan Kurayza Yahudileri: "Sen gerçekten önemli bir hususa işaret ettin" dediler.

 

Sonra Nuaym oradan ayrılıp Kureyşlilerin olduğu yere gelip Ebu Süfyan ve beraberindekilere: "Siz benim sizinle olan dostluğumu, Muhammed'le olan ayrılığımızı biliyorsunuz. Bana bir takım haberler ulaştı ki, size nasihat olsun diye, bu duyduklarımı size ulaştırmayı benim üzerime düşen bir vazife olarak görüyorum, ama bunu benden duyduğunuzu gizlemelisiniz" dedi. Onlar da, "Gizleriz. Senin doğruluğundan şüphemiz yoktur" karşılığını verince Nuaym şöyle dedi: "Bilesiniz ki, Yahudi grubu kendileriyle Muhammed arasındaki anlaşmayı bozduklarına pişman oldular. Muhammed'e haber gönderip: "Biz yaptığımıza pişman olduk. Şimdi şu iki büyük kabile olan Kureyş ve Gatafan'ın eşrafından bazılarını alıp size teslim etsek ve siz de onların boyunlarını vursanız, acaba seni tekrar barış yapmaya razı edebilir miyiz, sonra da müşriklerin geri kalanlarının kökünü kazıyıncaya kadar seninle birlik olsak olmaz mı?" dediler. Muhammed de onlara: "Olur" diye haber gönderdi. Eğer Yahudiler size, rehin almak için adam yollarlarsa sakın bunu kabul etmeyin." Nuaym oradan ayrılıp Gatafan'a gelerek: "Ey Gatafanlılar! Siz benim aslım ve kabilemsiniz. Bana insanların en sevimli olanısınız. Sizin, beni yalancılıkla itham ettiğinizi hiç görmedim" deyince: "Doğru söylüyorsun, sen bizim katımızda hiç bir şekilde itham edilmiş değilsin" dediler. Nuaym onlara da Kureyş kabilesine söylediği şeyleri söyledi.

 

Şevval ayının ilk cumartesisi girdiğinde, Ebu Süfyan ile Gatafan liderlerinin ikrime bin Ebi Cehil'i, Kureyş ve Gatafanlılardan oluşan bir grubun başında, Kurayza oğullarına göndermesi de Allah'ın Peygamber'ine yapmış olduğu bir yardım idi.

 

Bunlar Kurayzalılara: "Biz kalınacak bir yurtta değiliz. Develer ve atlar helak oldular. Yarın erkenden savaş için gelin de Muhammed'le savaşalım ve onunla bizim aramızda olan şeyden kurtulalım" dediler. Yahudiler onlara:

 

"Bugün günlerden cumartesidir. Biz bu günümüzde asla bir şey yapmayız. Bununla birlikte, cumartesi günü çıktıktan sonra adamlarınızdan teminat olarak bize rehineler vermedikçe de sizin yanınızda Muhammed'le çarpışmayız. Çünkü, çarpışmanın size zor ve ağır gelmesi halinde bizi yalnız bırakarak ülkelerinize dönüp gitmenizden korkuyoruz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Ebu Süfyan: "Vallahi Nuaym bu konuda bizi uyarmıştı" deyip onlara: "Size bir adam bile vermeyiz. isterseniz gelin ve savaşa katılın, istemezseniz yerinizde oturun" diye haber gönderdi. Bu haber kendilerine ulaşınca Kurayza oğulları da: "Gördünüz mü, Nuaym'ın size anlattığı doğru imiş. Bunlar bizim sadece kendi taraflarında savaşmamızı istiyorlar. Eğer bir fırsat bulurlarsa onu değerlendirecekler. Yok aksi olursa ülkelerine kaçacaklar" deyip Kureyşlilerle Gatafanlılara: "Vallahi bize rehin vermediğiniz müddetçe sizinle beraber savaşa katılmayacağız" dediler. Onlarda bunu reddetti. Allah, Ebu Süfyan ve adamlarına müthiş bir rüzgar gönderdi ve onları yenilgiye uğrattı.

 

 

 

Hz. Aişe der ki: Nuaym bin Mes'ud, duyduğu sözleri yayan bir kimse idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu çağırdı ve şöyle dedi: "Yahudiler bana haber gönderdiler ve şöyle dediler: "İstersen Kureyş ve Gatafan'ın eşrafından rehin almak istersen, sana onları veririz ve onları öldürürsün'' Nuaym, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanından çıkıp Kureyş ve Gatafanlılara giderek bunu anlattı. Nuaym gidince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Savaş hiledir'' buyurdu.

 

 

 

ibn Abbas'ın bildirdiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Saba rüzgarıyla bana yardım edildi. Ad kavmi batı rüzgarıyla helak edildi'' buyurdu.

 

Müslim bunu Sahih'te Ebu Kureyb kanalıyla Ebu Muaviye'den, Buhari ve Müslim ise Mücahid kanalıyla ibn Abbas'tan rivayet etmiştir. --- Müslim, istiska 4 (17) ve Buhari, istiska (26).

 

 

 

Mücahid, "Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik''[Ahzab 9] ayetini açıklarken şöyle dedi: Hendek günü müşriklere Saba rüzgarı gönderildi ve bu rüzgar onların kazanlarını altüst etti, çadırlarını yıkıp onları oradan geri çevirdi. Görülmeyen ordudan kasıt ise meleklerdir. Ancak o gün melekler savaşmamıştır.--- Kurtubi, Tefsir (14/143).

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Huzeyfe bin el-Yeman'ı Müşriklerin Ordugahına Göndermesi, Bu Sırada Meydana Gelen Mucizeler