DELAİLU

NÜBÜVVE

HENDEK -AHZAB- SAVAŞINA

DAİR BÖLÜMLER

 

Musa bin Ukbe'nin Megazi' sinde Hendek Savaşıyla ilgili Anlatım

 

Musa bin Ukbe ve bir rivayette Zühri der ki: Ebu Süfyan ve Kureyş, yanında Huyey bin Ahtab'ın da bulunduğu Araplarla yola çıktılar. Uyeyne bin Hısn'dan da yardım istediler. Uyeyne, Gatafan ve Ebu'l-Hukayk oğullarından olan Kinane bin er-Rebi bin Ebi'l-Hukayk'tan yardım istedi. Kinane de kabilesinden kendisine uyanlarla yola çıkıp kendilerine Hayber ürünlerinin yarısını vaad ederek savaşa teşvik etti. Söylendiğine göre Beni Murre kabilesinden Haris bin Avf, Uyeyne bin Hısn'a ve Gatafan kabilesine: "Beni dinleyin ve bu adamla savaşmayın. Onu Arap düşmanlarıyla baş başa bırakın" dedi; ancak, şeytan onları da tamaha düşürdü ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile savaşmak için Uyeyne bin Hısn'a tabi oldular. Esed oğulları ile Gatafanlılar, müttefik idiler. Gatafanlılar, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile çarpışmak için, Esed oğullarına mektup yazdılar. Tulayha, Esed oğullarından kendisinetabi olanlarla onlara katıldı. Kureyşliler de akrabalık bağları olan Süleym oğullarına mektup yazıp yardım isteyince Ebu'l-A'var kendisinetabi olanlarla Kureyş'e yardım için geldi. Ebu Süfyan kendisinetabi olan Araplarla, Ebu'l-A'var kendisinetabi olan Süleym oğullarından adamlarla, Uyeyne bin Hısn da büyük bir grupla yola çıktı. Allah bunlara Ahzab (hizipler) adını verdi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların yola çıktığını öğrenince hendek kazmaya başladı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müslümanlarla beraber bizzat çalıştı. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şevkle çalışması müslümanların daha çok çalışmasını sağlamıştı. Hendekte sahabenin karşısına bir kaya çıkınca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eline balyozu alarak onu üç darbeyle kırdı. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) her vuruşunda Selman bir kıvılcım çıktığını ve her kıvılcımın bir yöne gittiğini gördü. Selman bunu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlatıp: "Ey Allah'ın Resulü! Kayaya her vuruşunda şimşek veya deniz dalgası gibi bir şey çıktığını, bunlardan birinin doğuya, diğerinin Şam tarafına, üçüncüsünün ise Yemen tarafına gittiğini gördüm" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bunu gördün mü, ey Selman?'' diye sorunca, Selman: "Evet gördüm, ey Allah'ın Resulü!" cevabını verdi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Birinci kıvılcımla Allah bana Kisra ve şehirlerinin fethini, ikinci ile Rum ve Şam'ın fethini, üçüncü ile de Yemen ve saraylarının fethini nasib etti.''

 

Selman güçlü biriydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hendek kazılması için sahabeyi görevlendirince Muhacirler: "Ey Selman! Sen bizimle kaz" dediler. Ensar'dan bir adam da: "Selman'ın bizimle kazması bizim hakkımızdır" dedi ve bu durum Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ulaşınca: "Selman bizden, Ehl-i beyt'tendir" buyurdu.

 

Abdullah bin Abbas der ki: Feyruz ed-Deylemi, San'a yalancısı Esved elAnsı'yi öldürdükten sonra içlerinden müslüman olanlar Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Biz kimiz?" diye sordular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Siz bizim için Ehl-i beyt'siniz ve bizdensiniz" buyurdu. Hendeğin kazılma işi Ahzab Yılı olan hicri dört yılının Şevval ayında tamamlanmıştır.

 

Hendek yılı Ebu Süfyan bin Harb kendisine tabi olan Kureyş müşrikleri ve dalalet ehliyle birlikte Kanat vadisinin üst tarafında konakladılar. Kurayza oğulları da kale kapılarını kapatarak: "Bu savaşta kimseye yardım etmeyin. Çünkü kimin hezimete uğrayacağını bilemezsiniz. Huyey kavmini helak etti. Ondan sakının" dediler. Huyey gelip kalelerinin kapısında durdu. O zaman Kurayzalıların lideri Ka'b bin Esed'di. Huyey: "Ka'b orada mı?" diye seslenince hanımı: "Burada değiL. Bir iş için gitti" karşılığını verdi. Huyey: "Aksine Ka'b yanında; ancak yemek yiyor ve benim de onunla beraber yememi istemiyor" deyince, Ka'b: "Girmesine izin verin" dedi. Huyey girince şöyle dedi: "Ben sana hayatın en büyük izzetini getirdim. Ben sana Kureyş kabilesini başlarında liderleri ile getirip Rume'de konaklattım. Gatafanlıları da liderleriyle getirip, Uhud tarafında konaklattım. Sana dalgaları kabaran bir denizle geldim.'' Ka'b bin Esed, Huyey'e şöyle karşılık verdi: "Vallahi, sen bana hayatın zilletini ve içindeki suyunu yıldırım ve şimşeğini boşaltıp, hiç bir yağmur özelliği kalmayan bulutları getirdin. Yazık sana ey Huyey! Bizi kendi halimize bırak. Biz Muhammed'den, doğruluk ve vefadan başka bir şey görmedik. Ben onunla anlaşma yapmışım. Muhammed bizi dinine girmemiz için zorlamadı ve malımızı gasbetmedi. Sen bizi helake çağırıyorsun. Allah için bizi kendi halimize bırak." Huyey ona şöyle karşılık verdi: "Vallahi öyle yapmayacağım. Biz ve anlaştığımız gruplar ya Muhammed'i yenene veya helak oluncaya kadar ayrılmayacağız.''

 

Amr bin Sa'd el-Kurazi şöyle dedi: ''Ey Yahudiler! ihanet etmemek ve düşmanına yardım etmemek, Yesrib'e saldıranlara karşı kendisine yardım etmek konusunda Muhammed ile anlaşma yaptınız. Anlaşmanıza sadık kalınız. Eğer yardım etmeyecekseniz, ondan uzaklaşıp düşmanıyla baş başa bırakınız.'' Huyey onları ikna edene kadar peşlerini bırakmadı ve ertesi gün, Sa'ye'nin oğulları Esed, Useyd ve Sa'lebe dışında hepsi birden anlaşmayı bozdular. Bu üçü ise Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gittiler.

 

Söylendiğine göre Yahudiler şöyle dediler: "Ey Huyey! Adamlarının yanına git. Biz onlara güvenmiyoruz. Eğer bize ileri gelenlerinden bir gurubu rehin olarak verirlerse, onlar Muhammed ve ashabıyla savaşırken biz de arkalarından vururuz. Eğer bunu kabul ederlerse onlarla bizim adımıza anlaşma yap.'' Huyey Kureyşlilere gidip bunu anlatınca, Kureyşliler Kurayza oğullarına yetmiş kişiyi rehin vermeyi kabul ederek anlaşma yaptılar. Bunun üzerine Kurayza oğulları Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile yaptıkları anlaşmayı yırttılar ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaş ilan ettiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabını savaşa hazırladı. Müşrikler Müslümanları çembere aldılar. Onları, kendi birliklerinden birinin kalesi gibi bir kaleye sığınmak zorunda bıraktılar. Yirmi geceye yakın bir süre onları kuşatma altında tuttular. Hatta kişi namazını tamamlayıp tamamlamadığını bile bilemiyordu. Müşrikler Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafına kalabalık bir birlik sevk ettiler ve geceye kadar onlarla savaştılar. ikindi namazı yaklaştığında düşman birliği de Müslümanlara yaklaştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve beraberindeki sahabeden hiçbiri istedikleri şekilde ikindi namazını kılamadılar. Gece olunca düşman birliği geriye çekildi. Söylendiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Onlar, bizi ikindi namazını kılmaktan alıkoydular. Allah, onların karınlarını ve mezarlarını ateşle doldursun" diye beddua etti. --- Buhari, cihad 98(2931) ve megazi 19(4111).

 

 

ibn Fuleyh'in rivayeti de: " ... karınlarını ve mezarlarını ateşle doldursun" şeklindedir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabının sıkıntısı artınca birçok insan nifak saçarak çirkin sözler söylediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), insanlardaki bu bela ve sıkıntıyı görünce onları müjdeleyerek şöyle dedi: ''Canım elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, görmekte olduğunuz bu şiddet ve sıkıntı üzerinizden kalkıp gidecektir. Beyt-i Atik'i güven içinde tavaf edeceğimi ve Allah'ın, Kabe 'nin anahtarlarını bana vereceğini ve Allah'ın, Kisra ile Kayser'i helak edeceğini, onların hazinelerini Allah yolunda harcayacağınızı ümid ederim." Oradakilerden bir adam ashaba şöyle dedi: "Muhammed'in bu haline şaşmıyor musunuz? Beytu'l-Atik'i tavaf edeceğimizi, Perslerin ve Rum'un hazinelerini paylaşacağımızı vaad ediyor. Halbuki biz tuvalete bile gitmeye korkuyoruz. Vallahi bize boş şeyden başkasını vaad etmiyor." Bir başkası: "Bize izin ver. Çünkü evlerimiz düşmana açıktır" derken, başkaları: "Ey Yesrib halkı! Sizin için, burada durma imkanı kalmadı. Hemen dönüp gidiniz" demişlerdi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem); Abduleşhel oğullarına mensup Sa'd bin Muaz, Sa'd bin Ubade, Abdullah bin Revaha ve Havvat bin Cubeyr'i Kurayza oğullarına gönderip onlarla, anlaşmalarına bağlı kalmaları için konuşmalarını istedi. Bunlar yola çıkıp Kurayza oğullarının kalesinin kapısına gelince kapıyı çaldılar. Kapı açılınca girdikleri zaman da anlaşmayı yenilemeyi teklif ettiler. Kurayza oğulları: "işte şimdi bizim bir kanadımızı kırdılar" dediler. Bununla Nadir oğullarını kastediyorlardı. Kurayza oğulları böyle dedikten sonra onları dışarıya çıkarıp Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sövünce Sa'd bin Ubade de onlara sövmeye başladı. Bunun Üzerine Sa'd bin Muaz, Sa'd bin Ubade'ye: "Vallahi biz bunun için gelmedik. Aramızdaki mesele karşılıklı küfürleşmeden daha önemli bir meseledir" dedi ve onlara şöyle seslendi: "Ey Kurayza oğulları!

 

Doğrusu siz, aramızdaki ilişkileri bilmektesiniz. Aramızda meydana gelen hadiseyi de biliyorsunuz. Nadir oğullarının başına gelen şeylerin, hatta daha acı şeylerin başınıza gelmesinden korkuyorum." Kurayza oğulları: "Sen babanın, şeyini yemişsin" karşılığını verince Sa'd: "Böyle dememeniz, aksine başka şeyler söylemeniz gerekir, öylesi sizin için daha uygun ve daha güzel olurdu" dedi ve anlaşmadan ümitlerini kesip Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına döndüler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzlerinin asık olmasından durumu anlayıp: "Ne oldu?'' diye sordu. Onlar: "Allah'ın yarattıkları arasında en pisi olan, Allah ve Resulü'ne düşman olan bir topluluğun yanından geliyoruz" cevabını vererek olanları anlattılar. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan bunu gizlemelerini istedi.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud'dan daha büyük bir korku içinde olan ashabının yanına gidince, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldiğini gören ashab:

 

"Neyle geldin, ey Allah'ın Resulü?" diye sordular. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayırla geldim, müjdeler olsun'' buyurduktan sonra elbisesine bürünüp uzandı ve uzun süre öyle kaldı. Bela ve korku, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uzandığını gördükleri zaman insanların üzerinde şiddetlendi ve Beni Kurayza'dan ona hayırlı haber gelmediğini anladılar. Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başını kaldırdı ve: "Allah'ın fethi ve yardımı ile müjdelenin'' dedi. Sabah olunca iki taraf karşı karşıya geldi. Aralarında ok ve taş atışmaları oldu.

 

 

 

ibn Şihab der ki: Said bin el-Müseyyeb'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Sözünü ve vaadini yerine getirmeni senden istiyorum. Allahım! Eğer dilersen sana ibadet edilmez'' dedi.

 

Müşriklerden olan Nevfel bin Abdillah el-Mahzumi hendeği geçmek için atının üzerinde gelince Allah onu öldürdü ve Kureyş müşrikleri gevşeyip ümitsizliğe düşerek Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu bize vermeniz karşılığında size diyet veririz" dediler. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem Nevfel'in, hem diyetinin pis olduğunu söyleyip hem onu hem diyetini lanetleyerek: "Onun diyetine ihtiyacımız yoktur. Cesedini defnetmenize engel olacak değiliz" diyerek Nevfel'i onlara diyetsiz olarak verdi. Sa'd bin Muaz bir okla vurulunca kolundaki bir damarı kesilmişti. Beni Amir bin Luey'den Hayyan bin Kays'ın onu vurduğu söylenmiştir. Başkaları ise onu vuranın Mahzum oğullarının anlaşmalısı Ebu Usame el-Cuşemi olduğunu söylemiştir.

 

 

 

Sa'd bin Muaz vurulunca: "Allahım! Kurayza oğullarının yıkılışını gözlerimle görmedikçe beni öldürme" diye dua edince damarından akan kan durdu ve tek damla kan dahi damlamadı. Bunu gören iman ehli, düşmanın çokluğu ve güçleri karşısında sabrettiler ve Allah'ın kendilerine vaad ettiğine olan inançları arttı. Ebu Süfyan, Beni Kurayza'ya: "Burada uzun süre kaldık, artık bineklerimizi otlatacak yer bulamıyoruz. Muhammed ve ashabına karşı, Allah'ın aramızda hüküm vermesi için çıktık. Bu konuda ne dersiniz?" diye haber gönderdi. Gatafan kabilesi de aynı haberi gönderince, Kurayza oğulları: "Güzel düşünmüşsünüz. Bize rehine gönderirseniz sizi destekleriz" dediler.

 

Eşca' kabilesinden Nuaym bin Mes'ud, Kureyş ve Gatafanlıların Beni Kurayza'ya gönderdiği haberi ve onlara verilen cevabı yaymaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Nuaym'ı görünce onu çağırdı. Nuaym bin Mes'ud yatsı vakti Türk işi çadırında ashabından bazılarıyla beraber olan Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına girdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Ne haber var?'' diye sorunca, Nuaym: "Vallahi onlara gücün yetmez. Onlar seni yenmek için bir araya geldiler ve Kurayza oğullarına: "Burada ikametimiz uzadı ve etrafımızdaki meralar tükendi. Muhammed ve ashabının işini bitirip rahatlamak istiyoruz" dediler. Kurayza oğulları da: "iyi düşünmüşsünüz. Bize rehine gönderirseniz sizi destekleriz'' dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Sana bir sır vereceğim! ama bunu kimseye söyleme'' deyince Nuaym:

 

"Olur" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kurayza oğulları sulh için bana haber gönderdiler ki, Nadir oğullarını yurtlarına, evlerine ve mallarının başına göndereyim" buyurdu.

 

Nuaym, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanından çıkıp Gatafanlılara gidince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Harp hiledir. Ümid ederim ki Allah bizim için bir şeyler yapar" buyurdu. Nuaym, Gatafanlılara gelip şöyle dedi: "Ben size nasihatçiyim. Yahudilerin ihanetine şahit oldum. Biliyorsunuz ki Muhammed kesinlikle yalan söylemez. Onun Kurayza oğullarıyla, Nadir oğullarından olan kardeşlerini evlerine ve mallarına geri göndermesi ve buna karşılık sizden alacakları rehineleri ona vermeleri şeklinde bir barış anlaşması yaptığını işittim." Sonra Nuaym oradan çıkıp Ebu Süfyan bin Harb ve Kureyş'e giderek şöyle dedi: "Bilin ki, yahudilerin ihanetini gördüm. Muhammed'in de Kurayza oğullarıyla, Nadir oğullarından olan kardeşlerini evlerine ve mallarına geri göndermesi ve buna karşılık sizden alacakları rehineleri ona vermeleri, onunla beraber size karşı savaşmaları şeklinde bir barış anlaşması yaptığını işittim."

 

Bunun üzerine Ebu Süfyan, Kureyş'in ileri gelenlerinin yanına çıkıp: "Bana görüşünüzü söyleyin" dedi. Bulundukları durumdan usandıkları ve sıkıntının başlaması sebebiyle: "Buradan beklemeden ayrılmayı uygun görüyoruz. Nuaym'ın sana söylediği gibiyse, Vallahi Muhammed yalan söylemez. Kurayza oğulları da haindirler" dediler.

 

Bunu işiten rehineler de: "Biz canlarımızı onlara emanet etmeyiz ve kalelerine kesinlikle girmeyiz" dediler. Ebu Süfyan da: "Onlara birini gönderip ne düşündüklerini öğrenmeden acele etmeyelim" dedi.

 

Ebu Süfyan onlara ikrime bin Ebi Cehil'i bazı atlılarla gönderdi. O gün cumartesiydi. Kurayza oğullarına gidip konuşarak: "Yarın savaşacağız. Bize yardıma gelin" dediklerinde Kurayza oğulları: "Yarın cumartesidir. Biz bu günde savaşmayız" karşılığını verdiler. İkrime: " Biz kalınacak bir yurtta değiliz. Develer ve atlar helak oldular, otlak ta kalmadı" deyince yahudiler: "Biz cumartesi günü savaşamayız. Siz Pazar gününe kadar bekleyin ve bize rehineleri gönderin" karşılığını verdiler. Bunun üzerine ikrime onların yardımından ümidini keserek geri döndü.

 

Müslümanların sıkıntısı artıp muhasara şiddetlenince o kadar meşgul oldular ki ne gece, ne gündüz dinlenme fırsatı bulamadılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hendeğin öbür tarafına adam gönderip düşmanın durumunu öğrenmek istedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından birine varıp: "Gidip onların durumuna bakar mısın?" diye sordu. Adam bir bahane ileri sürünce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu bıraktı. Sonra başka bir adama gidince o da aynı şeyi söyledi. Huzeyfe bin el-Yeman, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) söylediklerini işitiyor; ancak içinde bulunduğu sıkıntı ve zorluk sebebiyle susuyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip kim olduğunu bilmeden:

 

"Kimsin?" diye sordu. Huzeyfe: "Ben Huzeyfe bin el-Yeman'ım" cevabını verince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Senin gitmeni istiyorum. Bu gece konuştuklarımı ve adamlardan istediğimi, adamların cevabını işittin mi?" diye sordu. Huzeyfe: "Seni hak olarak gönderene yemin ederim ki işittim" cevabını verince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Neden söylediklerimi işitince kalkmadın?" diye sordu. Huzeyfe: "Zarar ve açlık" cevabını verdi. Huzeyfe açlıktan bahsedince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güldü ve: "Kalk, Allah seni, bize dönünceye kadar önünden, arkandan, üstünden, altından, sağından ve solundan (gelecek belalardan) korusun" diye dua etti. Huzeyfe, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) duasıyla müjdelenmiş bir şekilde kalkınca daha önce hissettiği açlık, korku ve endişeler yok olmuştu. Yola çıkıp hendeği geçerek müşriklerin arasında oturdu. Ebu Süfyan'ın ateş yakılmasını emrettiğini ve: "Herkes kiminle oturduğuna iyi baksın" dediğini gördü. Huzeyfe hemen sağındaki adamın elini tutup: "Sen kimsin?" diye sordu. Adam: "Ben falanım" cevabını verince bu sefer solundaki adamın elini tutarak: "Sen kimsin?" diye sordu. O da: "Ben falanım" dedi ve böylece onlardan önce davranarak kendisine kim olduğunun sorulmasının önüne geçmiş oldu.

 

Sonra Ebu Süfyan yola çıkılmasını emretti ve yüklerini yükleyip gittiler.

 

Atlılar ise gece bir müddet bekledikten sonra gittiler. Gatafan kabilesi Kureyş tarafından gelen gürültüyü duyunca durumu öğrenmek için birini gönderdiler. Kureyşlilerin gittiğini duyunca aceleyle toplanıp yurtlarına doğru yola koyuldular. Kureyşliler yola çıkmadan önce Allah onlara on küsur gece rüzgar gönderdi. Bu rüzgar ne çadır, ne de mızrak bıraktı. Hatta rüzgar sebebiyle artık onlar için bulundukları yeri yeryüzünün en kötü yeri olarak görmeye başladılar.

 

 

 

Huzeyfe, düşmanla ilgili bilgiyle Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldiğinde Hz.

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kılıyordu. Muhammed bin Mesleme ve arkadaşları Ka'b bin el-Eşref'i öldürmek için gittikleri zaman da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza durmuş ve Ka'b öldürülüp tekbir sesini işitinceye kadar namaza devam etmişti. Huzeyfe Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaklaşınca yaklaşmasını emretti. Huzeyfe, sırtı Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayağına yapışacak kadar yaklaştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Huzeyfe ısınıncaya kadar giysisinin bir ucunu üzerine attı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona dönüp düşmanın durumunu sorunca Huzeyfe durumu anlattı. Artık Allah Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve müminlere fetih nasib etmiş ve sevindirmişti. Müslümanlar Medine'ye, düşman muhasarası sebebiyle bitkin halde geri dönüp silahlarını bıraktılar. Muhasara kış ayında olmuştu.

 

Urve, Musa bin Ukbe'nin bu rivayetiyle aynı manada bir aktarımda bulunmuştur. ikisinin de Meğazi'sinde zikrettikleri bu kıssayla ilgili şahitlik eden mevsul rivayetler vardır. Muhammed bin ishak bin Yesar'ın Meğazi 'sinde de aynı kıssa geçmiştir ve değişik başlıklar altında bunu zikredeceğiz.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Medine'yi Muhasaraya Gelen Hiziplerin Oluşması ve Resulullah'ın (s.a.v.) Hendeği Kazması